| | Murathan Mungan: "Var oluşumu anlamlandıran eşyam kalemim" Adalet Çavdar, Milliyet Sanat, 10 Mart 2017 Murathan Mungan’ın Kırk Oda dizisinin dördüncü kitabı Dokuz Anahtarlı Kırk Oda geçen ay çıktı. Beşinci ve son Kitapla tamamlanacak olan seri, toplamda 40 masal ile Sonuncu Oda’nın sonu ile kapanacak. Oda hikâyelerinin kendi 1001 gece masalları olduğunu söylüyor Murathan Mungan. Dokuz Anahtarlı Kırk Oda ile hayatın ıskalarından bahsediyor. Her daim elimizin altında duran ‘şeylerin’ kayıplarından, tercihlerden ve tercihin de diğer bir olasılığı ortadan kaldırdığından... Mungan ile son kitabı içerisinde olan öykülerini ve insanın kaybettiği şeyleri konuştuk...Serinin ilk kitabı Kırk Oda 1987’de yayımlandı. O günden bugüne nasıl birikiyor Oda’nın hikâyeleri?Beşinci kitap bittiğinde 40 masala tamamlanacak bu dizi benim 1001 gece masallarım sayılır. İleride ‘Kırk Oda’ başlığıyla tümünü özel bir baskıyla tek ciltte toplamak isterim. Bazen önceden adı bile konmuş, çıkış noktası yakalanmış, yazmaya niyet edilmiş hikâyeler kafamda dönüp durur. Yeterince biriktiği, malzeme ben hazırım dediği zaman yazmaya otururum. Biriktirmek, içselleştirmek, demlendirmek benim çalışma yöntemimdir. Bu süreçte düşündüklerim, tasarladıklarım ya da bilinçdışında kendiliğinden depolanmış malzeme biçim bulmaya başlar. O sırada okuduklarımla, seyrettiklerimle, yaşadıklarımla, çağrışımlarla, bazen rastlantıların getirdikleriyle beslenir öykü, zamanı gelip masaya oturduğumda dökülmeye başlar. Gözü eğitmekKitapta aynalarla, odalarla hep içine düşmekten korktuğumuz şeylerle, kendimizle yüzleştiriyorsunuz. Ama bir yandan insan sizi okurken telaşa kapılmıyor. Bu üslubunuz aynı zamanda sizin hayata karşı gösterdiğiniz bir tutum mu?Telaşa kapılacak bir şey yok. Zaten dünya içine düştüğümüz bir yer. Burada kilitli kalmışız. Sadece anlamlandırmaya çalışıyoruz. Bir var olma macerasıdır insanlık tarihi. Kendi adıma söyleyeyim ben sabırlı biriyimdir. Eğer hayattan bir ödül alacaksam, bu ‘Hz. Eyüp Sabır Ödülü’ olsun isterim. Benim daha süfli telaşlarım vardır. Bir yere gideceksem herkesten önce orada olurum. Belki bu kadar çok yazma ihtiyacı hissetmem zamana yetişmeye karşı bir telaş belirtisidir, bunu bilemem. Gençken insanın bilemediği, zamanla kazandığı şeyler vardır. Değer bilmek, hayallerinin vaktini beklemek, hayata karşı tevazu sahibi olmak gibi... Bunlar telaşla kazanılmaz. Zamanla öğrenilir. Ben öğrenen biriyim. Hayattan da, edebiyattan da, kendimden de çok şey öğrendim bugüne kadar. Okura üç günlük moral kazandıracağım, oyalanmasına yetecek kadar umut aşılayacağım diye ona hayatın veremeyeceği şeyleri vadetmek bir yazarın tutumu olmamalı bence. İyi edebiyat, kişisel ve toplumsal kırılmalar karşısında içgücü kazandırır insana, direncini sağlamlaştırır. Ben bunu daha önemli buluyorum. İyi edebiyat karmaşık olanı görebilmek konusunda gözlerimizi eğitir, bakışlarımızı berraklaştırır. Denklem kurmakİkinci öykünüzde eşyanın hafızasına yoğunlaşıyorsunuz. Siz kendinize ait bir anahtarı nerede buldunuz?Benim hayatta tek anahtarım var galiba o da kalemim. Kendi hayatımı, varoluşumu anlamlandıran eşyam şu kalem. Kalemimin ömrünün benim ömrümden uzun olmasını diliyorum. Kitapta anahtarlar kadar eşikler ve geçişler de önemli. Ardımızda bıraktığımız, ulaşmak istediğimiz ya da takılıp kaldığımız şeyler. Kaybolmamak imkânsız bir şeydir, tıpkı ölüm gibi o da bizim yazgımızın bir parçasıdır. Mutlaka bir yerlerde kaybolmuşuzdur. Yaşarken de yazarken de her zaman akıl, duygu, düşünce, kararlarım ve seçimlerim arasında doğru bir denklem kurmak arayışında oldum. Ayakta kalmak ama nasıl ayakta kalmak, sürdürmek ama nasıl sürdürmek, yenilenmek ama nasıl yenilenmek? Yaşadıklarımla yazdıklarım arasında bir tutarlılık olması benim için her zaman bir ölçü oldu. Bu kitabın içinde yazılı olanlar kadar yazılı olmayan cümleler de var. Okura o yazılı olmayan cümleleri keşfetmesi için alan bırakmak gerekir. Erişkin olmayan gözler o alanı boşluk sanabilir. Okurun işini yapmaya kalkmadım. Yanı sıra benim yazarken düşünmediğim, ama okurun kişisel çağrışımlarıyla keşfedeceği alanlar da vardır öykülerde.
Âşık olmak tutsaklık
'Demir Oda'da bir aşk hikâyesi sunuyorsunuz okura ve bir sürü çelişki...Metinlerimde, öykülerimde her zaman böyle seçilmiş, üzerinde düşünülmesini istediğim çelişkiler vardır. Çelişki dediğimiz şey de çeşit çeşittir. İnsan zihninin yapısı tüm çelişkileri çözecek güce sahip değil. Hayatın tüm karmaşası karşısında önce aklımızın tevazuyu öğrenmesi gerekiyor. Edebiyat bu konuda bize zaman kazandırılabilir. Başkalarının yaşadıklarından süzülmüş bir edebiyat hayat karşısında işinizi kolaylaştırır. Aşk öyküleriyse her zaman açmazlar, çıkmazlar, imkansızlıklar barındırır. ‘Demir Oda’ bir aşk hikâyesi olduğu kadar, eksilmelerin hikâyesi olarak da okunabilir. Kahramanlar gibi olanaklar da teker teker eksilir. Özel mülkiyet esasına dayalı sınıflı toplumlarda aşk dediğiniz şey ne kadar mümkün? İnsan ruhu ne kadar özgür? Âşık olma halinin bir yanı tutsaklık elbet, o tutsaklığın kendine göre bir lezzeti olduğu kadar korkularla beslenen bir cehennemi de var. Âşık olmak benim için bir kabiliyet aynı zamanda, bir tür kalbini kullanma bilgisi.
Hesaplaşmak zor geliyor
"Araf dediğiniz hayattır aslında" diyorsunuz kitabın ilk öyküsünde. Hem bir arayış talebi hem de arayıştan korkmak ve kaçmak var öykülerinizin ana fikirde...Aslında insanların büyük çoğunluğu hayatlarını kendilerinden kaçmak üzerine kuruyorlar. Kendileriyle yaptıkları kontratta bir yanlışlık var. Bu yüzden de içlerine bakmak, yüzleşmek, hesaplaşmak, özür dilemek insanlara çok zor geliyor. Hayatın zorluklarından önce kendilerinden kaçıyorlar. Okuyabileceğiniz diğer Murathan Mungan söyleşileri ▪ "Beşi bir romanda!" | Sema Arslan, Milliyet Sanat, Haziran 2004 | ▪ "‘Beşpeşe’ ciddi bir oyun yazdılar" | Elif Tunca, Zaman, 12 Temmuz 2004 | ▪ "Amok koşucusu" | Zuhal Bekler, Time Out, 3 Nisan 2008 | ▪ "Edebî Maratoncu" | Ayşegül Tuna, Time Out, Kasım 2007 | ▪ "Akıllı kadın yalnız kalmaya mahkûm" | Yeşim Çobankent, Elle, 3 Nisan 2008 | ▪ "Kadından Kentler" | , Demokrat Radyo, İzmir, 14 Nisan 2008 | ▪ "Kitapta ciddi bir amelelik var, dersimi çok çalıştım" | Miraç Zeynep Özkartal, Milliyet Pazar Eki, 13 Nisan 2008 | ▪ "Kadınlar eşya, evlilik ve aşkla esir alınırlar" | Evrim Altuğ, Sabah, 13 Nisan 2008 | ▪ "Yazımı sürekli ateşe atarak ilerledim" | Nida Nevra Savcılıoğlu, Notos Öykü, Nisan 2008 | ▪ "Kadınlarla Kürtler’in kaderi ortak" | Ayça Örer, Taraf, 12 Nisan 2008 | ▪ "Erkekten kent değil, kasaba çıkar canım" | Pınar Öğünç, Radikal Cumartesi Eki, 3 Mayıs 2008 | ▪ "Kendini Şaşırtırsan Okuru da Şaşırtırsın" | Irmak Zileli, Remzi Kitap gazetesi, Mayıs 2008 | ▪ "Yazdıklarımdan yapılma bir adanın üzerinde yalnız..." | Sema Aslan, Radikal Kitap Eki, 19 Ekim 2007 | ▪ "Türkiye’nin sağcısıyla solcusu çok benziyor; aynı kumaştan ceket giyiyorlar, birinin ceketi soldan düğmeleniyor, diğerininki sağdan!" | Cansu Çamlıbel, T24, 10 Ekim 2023 | ▪ "Kentlerden Bir Tür Çöl Yaratılıyor; Betondan, Camdan, Çelikten Bir Çöl" | Serkan Ayazoğlu, arkitera.com, Nisan 2014 | ▪ "İyi öykücülerden kötü romancılar yaratıldı" | Buket Aşçı, Vatan Kitap, 14 Mayıs 2014 | ▪ "Bir kolum çolaktır şiir yazarken" | Birhan Keskin, Radikal Kitap, 8 Nisan 2016 | ▪ "Bunlar benim binbir gece masallarım" | Çağlayan Çevik, Hürriyet Kitap Sanat, 16 Şubat 2017 | ▪ "Merakı Bulaştırmak" | Berke Göl, altyazi.net, 15 Aralık 2022 | ▪ "Kültürel dünyada muhataplar eşit değil!" | Filiz Aygündüz, Milliyet Sanat, 1 Temmuz 2000 | ▪ "Erkekler İçin Divan'ı ben yazmasam kim yazacaktı?" | Ahmet Tulgar, Milliyet, 2 Aralık 2001 | ▪ "Yüksek Topuklar’la geliyor" | Ayşe Arman, Hürriyet Pazar, 5 Mayıs 2002 | ▪ "Kadınlar üçlemesinin ilk kitabı" | Sema Uludağ, Radikal, 9 Mayıs 2002 | ▪ "Yazı iktidarsa hepimiz iktidarız" | Ayça Atikoğlu, Cumhuriyet Dergi, 30 Haziran 2002 | ▪ "Canımı çok yakan bir olay vardı" | Müjde Arslan, Özgür Politika, 3 Ocak 2004 | ▪ "İyi öpüşen bir sevgili dünyanın yarısı demektir" | Ayşe Arman, Hürriyet, 10 Temmuz 2005 | ▪ "İyi Türkçe yazanların çoğu Türk kökenli değil" | Derya Sazak, Milliyet, 11 Temmuz 2005 | ▪ "Klonlanmak istiyorum" | Pınar Öğünç, Radikal Kitap Eki, 15 Temmuz 2005 | ▪ "Rüya görür gibi şarkı görüyorum!" | Filiz Aygündüz, Milliyet Pazar, 19 Mart 2006 Pazar | ▪ "Kedi cama inanmaz, ben zamana" | Özlem Altunok, Cumhuriyet Dergi, 24 Temmuz 2006 | ▪ "Melodram her an hayatımızın içinde" | Yeşim Tabak, Pazar Sabah, 27 Mayıs 2007 | ▪ "İyi bir sanatçı kendini SİT alanı ilan etmeli" | Ayça Atikoğlu, Gazeteport, 25 Haziran 2007 | ▪ "Olgunluğumun saltanatını sürüyorum artık" | Sevin Okyay, Radikal, 26 Temmuz 2007 | ▪ "Şiire, yazıya hep temiz davrandım" | Deniz Durukan, Radikal, 12 Aralık 2007 | ▪ "Arenayla opera arasında bir hayat benimkisi" | Cem Erciyes, Radikal Kitap Eki, 8 Nisan 2011 | ▪ "Türkiye’de yalan söyleyenlerden hiç hesap sorulmadı" | Zeynep Miraç, Hürriyet Pazar, 23 Şubat 2014 | ▪ "Bu toprakların asli meseleleri" | Pınar Öğünç, Radikal Kitap, 3 Mart 2014 |
|