Murathan Mungan:
"Yazı iktidarsa hepimiz iktidarız"
Ayça Atikoğlu, Cumhuriyet Dergi, 30 Haziran 2002
Bizim nesil ideolojik olarak hâlâ tüketime mesafeli duruyor, kitap tüketimine bile. Az okunanı beğenmek klişesine yani. O bilboardlara, reklamlara pek alışamadılar. Bu kültürel yargılanma seni rahatsız ediyor mu?

Bunlar bazı kitapların çıktığının bir an önce duyurulması, alınması için ve yeni okurlara ulaşmak için yapılıyor. Reklamcılığın kuralını ben öğretecek değilim. Kitabın görünmesi sağlanıyor. Şu anda albümlerden daha fazla satıyorum. Ayrıca Bülent Erkmen kaşıma gözüme değil, romanın içine ışık tuttu ve ben bunu çok beğendim. Kitabın içinden bir cümle'yi kullandı bilboardlarda, kitabın kapağını ise küçük tuttuk. Genel anlamda unik kimliğime saldırıldığını düşünüyorum. Beni kafalarında doktor, yazar gibi bir kimliğe oturtup, anonim kültürün bir parçası kılmaya çalışıyorlar. Bana şans vermiyorlar. Oysa insanların beni sevmeleri için tek kanal var: yazdıklarım. Onun dışındakiler sevme aracı değildir. Bazı insanlar bir çeşit azınlığın sahip olduğu şeye, nasıl mutlu azınlık paraya sahipse, benim gibileri de entelektüel mutlu azınlığa koyuyorlar, böyle seveceklerse sevmesinler.
       Yazının dışında neyimi sevecekler ki, beyaz tenli yeşil gözlü olmamı mı? Bir de çok gördüklerini zannediyorlar, oysa insan kendini göstererek de saklayabilir. Az görünmenin mitolojisi ile çok görünmenin mitolojisi arasındaki en kısa yol hiç görünmemektir. İnsanların dönüp tekrar tekrar Bilge Karasu okumaları gerekiyor. Kitap insan hayatına bir değer, yazarlık da muteber bir kimlik olarak giriyorsa bu benden bağımsız bir durum. Beni ne yapacaklarını bilemiyorlar, ciddi sıkıntıları var, işime ise bir şey diyemiyorlar (birkaçı hariç)...

Nermin (ki sana da pek benziyor) "Bir anarşist gibi hissediyor, bir aristokrat gibi acı çekiyor, bir küçük burjuva gibi kaçıyorum" diyor. Senin yaptıkların biliniyor ama nelerden kaçtığın bilinmiyor. Nelerden kaçıyorsun?

Doğru, nelere hayır dediğim bilinmiyor. Milliyet'in ekinde on bir hafta yazdım, bir hafta maillere teşekkür ettim dedikodum yapıldı, oysa günde 50 mail geldiği oluyor ve ben orada adı üstünde günlük hayatımdan kesitler veriyorum. Gündelik yaşamı anlatmak büyük bir risk, mahremiyetini açıyorsun. Bugün örneğin, sabah kalkıp 8 aylık bir kız çocuğunun çaya ekmek bana bana açlıktan öldüğünü okuyunca (o gün Kader ölmüştü) hiçbir şeyin anlamı kalmıyor... Reddettiklerime gelince. O kadar çok şeyi reddediyorum ki ... Ve bunu kimseye şirin gözükmek için yapmıyorum. Kelimelerimi sadece edebiyatıma ayırmak istediğim için.
       Sayısız reklam metni teklifi geldi kabul etmedim, şiirlerimden beste yapılmasını kabul etmiyorum, çok ünlü bir Amerikan giyim markası Türk pazarına girerken mankenlik teklif etti kabul etmedim, gözüm olsa yapardım ayıp bulduğumdan değil. Gazetelerden gelen dizi tekliflerini, kitaplarımdan film yapmak isteyenleri hep reddettim. Bir GSM operatörü dizelerim için reddedilemeyecek bir para önerdi, reddettim. Çünkü dizelerimin telefonlarda dolaşmasını istemedim. Ben hep yazarlıkla geçinmek, yazıyla var olmak istedim, para için hiçbir şey yapmak istemedim. Oysa para en güvendiğim şeydir.

Bilboardlarla gelen okur senin yazarlık ölçünü zorlar mı ?

Ben hiç böyle bakmıyorum. Anadolu müthiş bir kaynak, oralardaki okurlarımı görmeni isterdim. Bursa'lı, Diyarbakır'lı, Mersin'li üniversiteli kadınlar niye buralardakilerden daha az görsün ki, ya da onların göremediğini buradaki 3 bin kişi mi görüyor? Yüksek Topuklar kadınların kült kitabı oldu. Bunlar ciddi edebiyat ödülleri. Yazar da değişti okur da. 18., 19. yüzyıl yazarlarına reva görülen bize reva görülmek isteniyor. 1970'lerde, 80'lerde Türk yazarları kendi kuşaklarıyla sahneye çıkıyordu. Şimdi kitaplar anında çeviriliyor, biz dünya yazarlarıyla aynı anda sahne alıyoruz. Buzdolabından beklediğin dünya standardını bekliyorsun yazardan.

Kitap artık yüksek tirajlı gazetelerle, reklamlarla tanıtıldığı, okura doğrudan ulaştığı için eleştirmene pek ihtiyaç kalmadı diye düşünenlere katılıyor musun?

Eleştirmenlere de, akademisyenlere de, metin çözümleyicilerine de çok ihtiyaç var. Entelektüel zabit olarak değil, yazarın dünyasına kapı açacak kişi olarak ihtiyaç var, yoksa "milli güvenlik konseyi"ne değil. Türk edebiyatı ne çektiyse milli güvenlik konseyi üyelerinden çekti. Eleştiri zaten daha çok kitap okunsun diye değil, doğru okunsun diye yapılır.

Dünyadakileri bilemem ama Türkiye'dekiler giderek o kadar taraf o kadar kötücül olmuşlardı ki ben onların aradan çekilmesi ile gelen demokrat ortamdan daha memnunum diyebilirim...

Ama eleştirmene ihtiyaç var. Ben de her eleştirmenin her kitap hakkında yazmasını doğru bulmuyorum. Nasıl her çevirmen her kitabı çeviremezse her eleştirmen de her kitabı eleştiremez. Ama gönül bir metnin nasıl kazındığını, senin kapılarını açacak olanı bekliyor. Kendi adıma yıllar yılı disiplin olarak eleştiri metinleri yazmayı istemişimdir. Burada hadi şunu da açıklayayım Edip Cansever hakkında bir kitap yazacağım. Yazarların yazarlar hakkında yazmasını çok önemsiyorum, garnizon komutanlığını değil. Yoksa sen generalsin diye ben yüzbaşı olmuyorum ki. Erendiz Atasü kitabında Üç Aynalı Kırk Oda için de bir bölüm ayırmış örneğin. Nabokov'un kimi büyük yazarlar için yazdıkları ne kadar yönlendiricidir. Sonbahardan itibaren bir dizi yapacağım, bir hikâye kaç türlü anlatılır diye kuramsal metinler olacak bunlar, okuyanda kurumsal düzey olarak kuşku uyandırmayacak metinler olacak. Bir de tabii "Daha Yüksek Topuklar", "En Yüksek Topuklar"ı yazacağım, ondan sonra da bu kadar yükseklik kaldırılamayacağı için tendon sorunlarını yazacağım...

Gramsci, "Kültür sanat insanları karşı kültürel hegemonya oluşturabilirler, popüler de olabilirler" diye yazmıştı. Senin duruşun karşı, popülersin de, egemen kültürün içine sızdığın söylenebilir mi?

Kültürel sosyoloji yapılmadığı için neye tekabül ettiğimi ben bilemem, bu aslında bana sorulmamalı. 1990'lardan beri sürekli tiraj alıyorum. Ama ben hep aynı maceralar etrafında, Türkiye'nin gündem maddeleriyle ilişkili bir yazarlığın izini sürüyorum. Yazı iktidarsa hepimiz iktidarız. Bunu kötü bir niyete alet ediyor musun, etmiyor musun? Etiğe bakmak lazım… Kişisel vicdan ve kişisel etiğin olmadığı toplumlarda yazının iktidarı bireysel etiğin takibi ile anlaşılacak bir şey. Ama bu sürekli sorgulamadan sıkılıyorum. Sivil polisler ve sivil yargıçlar tarafından itirafa zorlanmaktan, yargılanmaktan hiç hoşlanmıyorum. En önemlisi şu: Ben normal hayatımda da böyle giyiniyorum, fotoğraf çektirmek için değil, giysilerimin tümü siyah, iki tane de siyah takımım var. Ben hayata da sanat eseri olarak bakıyorum. Bu yeni de olmadı. 1989'da herkesten önce Vizyon'un stil köşesine boy boy fotoğraf çektirmiştim. Benim stilim bu. Unik bir kimliğim ve bunu önemsiyorum.

Nermin yurtsuz birisi. Sen de hep aidiyet duygunun olmadığını söylersin ama bir yanınla da çok Made in Turkey'sin..

Nermin'e en çok benzeyen yanım yurtsuzluğum. Bir yanım yerli ama çok güçlü bir aidiyet duygum hiç olmadı. Ne siyasi, ne dini, hiçbir grubun taşıyıcı figürü olarak hissetmedim kendimi. Bu da galiba insanın kişisel inşaatının sağlamlığını gösteriyor, kişisel inşaat da kişisel inançlardan, doğrulardan oluşuyor.

Kitabın edebi değeri bir yana kadın, gündelik yaşam ve dönemi yazman bağlamında Brigitte Jones'un Günlüğü kadar dolaşabilirdi dünyayı İngilizce olsaydı. Ne dersin?

Bir nesil ve dönem kitabı olması açısından, değindiği konular açısından belki. Düşünsene kadın orgazmı bu ülkede 90'lı yıllardan bu yana konuşulmaya başlandı. Ben kitabın İngiliz mizahına yakın olduğunu düşünüyorum.

Kadın ve dönem demişken, kitaptaki kadınların Ankara'ya yürüyüş eylemi var ya, o yürüyüşe ben de katılmıştım ve gerçekten pek şen gidip, somurtarak dönmüştük. Bunu nasıl yakaladın?

Bir arkadaşım anlatmıştı, ben de hatırladım.

Nermin kadar Sinan'da da senden çok şey var. Sahi bahçeli bir evin olmasını ister miydin, hepimiz o döneme girdik de?

Biliyorsun ev'i çok severim, bir yazar ev'inde yaşar, evi'nde yazar. Ben de hepimiz gibi maviyi, yeşili, nefes almayı, bahçe içinde bir ev'i özlüyorum.

Son bir soru. Yüksek Topuklar’da beni rahatsız eden tek bir şey oldu, Nermin'in yüksek kültürel form düşkünlüğü. Neydi o opera muhabbeti, operanın yüksek bir kültür formu olduğunu sanmak mı?

Nermin beş yaşından itibaren anne-babası arasında yarılmış bir çocuk, ona dayatılan değerler, çekildiği yer orası, dayatılan değerler bir süre sonra kimliği olmaya başlar. Bu bölümde psiko-dinamik var, ironi var ama bunları sevdiği açık. Kitap "Hayatım içimden geçen cümleler içinde geçti" diye başlıyor. Dikkat ettiysen Nermin çok az konuşuyor, sadece okurla konuşuyor, çığlığı hep içinde ve çığlığın en güzel karşılığı aria'dır. Kullandığı şeylerin hepsi statü sembolü. Zaten kitap Akmerkez'den, tam kadın kimliğinin giydirildiği yerden başlıyor, kadın ve erkek rollerinin sistem merkezi, ne alacağını, kimlik yapını oluşturuyor orası.
Okuyabileceğiniz diğer Murathan Mungan söyleşileri
▪ "Beşi bir romanda!"
Sema Arslan, Milliyet Sanat, Haziran 2004
▪ "‘Beşpeşe’ ciddi bir oyun yazdılar"
Elif Tunca, Zaman, 12 Temmuz 2004
▪ "Amok koşucusu"
Zuhal Bekler, Time Out, 3 Nisan 2008
▪ "Edebî Maratoncu"
Ayşegül Tuna, Time Out, Kasım 2007
▪ "Akıllı kadın yalnız kalmaya mahkûm"
Yeşim Çobankent, Elle, 3 Nisan 2008
▪ "Kadından Kentler"
, Demokrat Radyo, İzmir, 14 Nisan 2008
▪ "Kitapta ciddi bir amelelik var, dersimi çok çalıştım"
Miraç Zeynep Özkartal, Milliyet Pazar Eki, 13 Nisan 2008
▪ "Kadınlar eşya, evlilik ve aşkla esir alınırlar"
Evrim Altuğ, Sabah, 13 Nisan 2008
▪ "Yazımı sürekli ateşe atarak ilerledim"
Nida Nevra Savcılıoğlu, Notos Öykü, Nisan 2008
▪ "Kadınlarla Kürtler’in kaderi ortak"
Ayça Örer, Taraf, 12 Nisan 2008
▪ "Erkekten kent değil, kasaba çıkar canım"
Pınar Öğünç, Radikal Cumartesi Eki, 3 Mayıs 2008
▪ "Kendini Şaşırtırsan Okuru da Şaşırtırsın"
Irmak Zileli, Remzi Kitap gazetesi, Mayıs 2008
▪ "Yazdıklarımdan yapılma bir adanın üzerinde yalnız..."
Sema Aslan, Radikal Kitap Eki, 19 Ekim 2007
▪ "Türkiye’nin sağcısıyla solcusu çok benziyor; aynı kumaştan ceket giyiyorlar, birinin ceketi soldan düğmeleniyor, diğerininki sağdan!"
Cansu Çamlıbel, T24, 10 Ekim 2023
▪ "Kentlerden Bir Tür Çöl Yaratılıyor; Betondan, Camdan, Çelikten Bir Çöl"
Serkan Ayazoğlu, arkitera.com, Nisan 2014
▪ "İyi öykücülerden kötü romancılar yaratıldı"
Buket Aşçı, Vatan Kitap, 14 Mayıs 2014
▪ "Bir kolum çolaktır şiir yazarken"
Birhan Keskin, Radikal Kitap, 8 Nisan 2016
▪ "Bunlar benim binbir gece masallarım"
Çağlayan Çevik, Hürriyet Kitap Sanat, 16 Şubat 2017
▪ "Var oluşumu anlamlandıran eşyam kalemim"
Adalet Çavdar, Milliyet Sanat, 10 Mart 2017
▪ "Merakı Bulaştırmak"
Berke Göl, altyazi.net, 15 Aralık 2022
▪ "Kültürel dünyada muhataplar eşit değil!"
Filiz Aygündüz, Milliyet Sanat, 1 Temmuz 2000
▪ "Erkekler İçin Divan'ı ben yazmasam kim yazacaktı?"
Ahmet Tulgar, Milliyet, 2 Aralık 2001
▪ "Yüksek Topuklar’la geliyor"
Ayşe Arman, Hürriyet Pazar, 5 Mayıs 2002
▪ "Kadınlar üçlemesinin ilk kitabı"
Sema Uludağ, Radikal, 9 Mayıs 2002
▪ "Canımı çok yakan bir olay vardı"
Müjde Arslan, Özgür Politika, 3 Ocak 2004
▪ "İyi öpüşen bir sevgili dünyanın yarısı demektir"
Ayşe Arman, Hürriyet, 10 Temmuz 2005
▪ "İyi Türkçe yazanların çoğu Türk kökenli değil"
Derya Sazak, Milliyet, 11 Temmuz 2005
▪ "Klonlanmak istiyorum"
Pınar Öğünç, Radikal Kitap Eki, 15 Temmuz 2005
▪ "Rüya görür gibi şarkı görüyorum!"
Filiz Aygündüz, Milliyet Pazar, 19 Mart 2006 Pazar
▪ "Kedi cama inanmaz, ben zamana"
Özlem Altunok, Cumhuriyet Dergi, 24 Temmuz 2006
▪ "Melodram her an hayatımızın içinde"
Yeşim Tabak, Pazar Sabah, 27 Mayıs 2007
▪ "İyi bir sanatçı kendini SİT alanı ilan etmeli"
Ayça Atikoğlu, Gazeteport, 25 Haziran 2007
▪ "Olgunluğumun saltanatını sürüyorum artık"
Sevin Okyay, Radikal, 26 Temmuz 2007
▪ "Şiire, yazıya hep temiz davrandım"
Deniz Durukan, Radikal, 12 Aralık 2007
▪ "Arenayla opera arasında bir hayat benimkisi"
Cem Erciyes, Radikal Kitap Eki, 8 Nisan 2011
▪ "Türkiye’de yalan söyleyenlerden hiç hesap sorulmadı"
Zeynep Miraç, Hürriyet Pazar, 23 Şubat 2014
▪ "Bu toprakların asli meseleleri"
Pınar Öğünç, Radikal Kitap, 3 Mart 2014
 
 

Kişisel Veri Politikası
Aydınlatma Metni
Üye Aydınlatma Metni
Çerez Politikası


Metis Yayıncılık Ltd. İpek Sokak No.5, 34433 Beyoğlu, İstanbul. Tel:212 2454696 Fax:212 2454519 e-posta:bilgi@metiskitap.com
© metiskitap.com 2024. Her hakkı saklıdır.

Site Üretimi ModusNova









İnternet sitemizi kullanırken deneyiminizi iyileştirmek için çerezlerden faydalanmaktayız. Detaylar için çerez politikamızı inceleyebilirsiniz.
X