| ISBN13 978-605-316-293-3 | 13x19,5 cm, 264 s. |
Liste fiyatı: 220.00 TL İndirimli fiyatı: 176.00 TL İndirim oranı: %20 {"value":220.0,"currency":"TRY","items":[{"item_id":"11568","item_name":"995 km","discount":44.00,"price":220.00,"quantity":1}]} |
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et |
Mahmud ile Yezida, 1980 | Osmanlıya dair Hikâyat, 1981 | Taziye, 1982 | Kum Saati, 1984 | Son Istanbul, 1985 | Sahtiyan, 1985 | Cenk Hikâyeleri, 1986 | Kırk Oda, 1987 | Lal Masallar, 1989 | Eski 45'likler, 1989 | Yaz Sinemaları, 1989 | Mırıldandıklarım, 1990 | Yaz Geçer, 1992 | Geyikler Lanetler, 1992 | Yaz Geçer - Özel Basım, 1992 | Oda, Poster ve Şeylerin Kederi, 1993 | Omayra, 1993 | Bir Garip Orhan Veli, 1993 | Kaf Dağının Önü, 1994 | Metal, 1994 | Ressamın İkinci Sözleşmesi, 1996 | Murathan ' 95, 1996 | Li Rojhilatê Dilê Min / Kalbimin Doğusunda, 1996 | Başkalarının Gecesi, 1997 | Paranın Cinleri, 1997 | Başkasının Hayatı, 1997 | Dört Kişilik Bahçe, 1997 | Mürekkep Balığı, 1997 | Dağınık Yatak, 1997 | Oyunlar İntiharlar Şarkılar, 1997 | Metinler Kitabı, 1998 | Üç Aynalı Kırk Oda, 1999 | Doğduğum Yüzyıla Veda, 1999 | Meskalin, 2000 | 13+1, 2000 | Erkekler İçin Divan, 2001 | Soğuk Büfe, 2001 | Çocuklar ve Büyükleri, 2001 | Yüksek Topuklar, 2002 | 7 Mühür, 2002 | Timsah Sokak Şiirleri, 2003 | Yazıhane, 2003 | Yabancı Hayvanlar, 2003 | Erkeklerin Hikâyeleri, 2004 | Eteğimdeki Taşlar, 2004 | Çador, 2004 | Kadınlığın 21 Hikâyesi, 2004 | Bir Kutu Daha, 2004 | Beşpeşe, 2004 | Elli Parça, 2005 | Söz Vermiş Şarkılar, 2006 | Büyümenin Türkçe Tarihi, 2007 | Kâğıt Taş Kumaş, 2007 | Yedi Kapılı Kırk Oda, 2007 | Kullanılmış Biletler, 2007 | Dağ, 2007 | Kadından Kentler, 2008 | Eldivenler, hikâyeler, 2009 | Bazı Yazlar Uzaktan Geçer, 2009 | Hayat Atölyesi, 2009 | İkinci Hayvan, 2010 | Gelecek, 2010 | 227 Sayfa, 2010 | Stüdyo Kayıtları, 2011 | Kibrit Çöpleri, 2011 | Şairin Romanı, 2011 | Şairin Romanı - Ciltli, 2011 | Doğu Sarayı, 2012 | Aşkın Cep Defteri, 2012 | Bir Dersim Hikâyesi, 2012 | Tuğla, 2012 | Mutfak, 2013 | 189 Sayfa, 2014 | Mezopotamya Üçlemesi, 2014 | Merhaba Asker, 2014 | Kadınlar Arasında, 2014 | İskambil Destesi, 2014 | Harita Metod Defteri, 2015 | Güne Söylediklerim, 2015 | Solak Defterler, 2016 | Aşk İçin Ne Yazdıysam, 2016 | küre, 2016 | Dokuz Anahtarlı Kırk Oda , 2017 | Edebiyat Seferleri İçin Vapur Tarifeleri, 2017 | Tren Geçti, 2017 | Çağ Geçitleri, 2019 | Hamamname, 2020 | Aile Albümü, 2021 | Devam Ağacı, 2021 | Erkekler Yalnızlıklar, 2021 | Evrak Çantası, 2022 | Işığına Tavşan Olduğum Filmler, 2022 | Otelde Bulunmuş Kitap, 2024 | Şiirin Eşya Deposu, 2024 |
Diğer kampanyalar için | |
|
| | 995 km Kapak Tasarımı: Utku Lomlu |
Kitabın Baskıları: | 1. Basım: Ekim 2023 | 4. Basım: Ocak 2024 |
Murathan Mungan’dan bu kez sürükleyici bir kara polisiye. Hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığı ama karmaşık görünenin de sonuçta su gibi açık olduğu bir siyasi/psikolojik ortam yaratıyor Mungan. Edebiyatımızda ender rastlanan, beklenmedik bir başkahramanın peşinde, ülkenin yakın geçmişinden tanıdık gelebilecek karmaşık ağların izini sürüyor. Kimi düğümleri çözüp yeni düğümler atarken okuru da nefes nefese bir yolculuğa davet ediyor. | İÇİNDEKİLER |
I Dar Sokaklar Otel Lobisi Bir Tarlanın Kıyısında Birinci Otobüs Hamam ve Kahve Antep Sokakları İkinci Otobüs Emanet Beden Mahpes Sinyal Mevki Hoca Kapısı Ecel Beşiği Üçüncü Otobüs Garip Bir Karşılaşma Kan Soğuk Kalp Ateş
II Umut’un Evindeki Gece İp Üstü Bıçak Sırtı Masanın Etrafı Motosiklet Arkasında Göktürk Rojda’nın Dosyasındakiler Filigran Son Dakika Selamet Çay Ocağı Su Farkı Her Şey ve Bir An
| OKUMA PARÇASI |
Birinci Bölüm, Dar Sokaklar, s. 11-13 Sabah namazına uyandı. Beynindeki bir komut düğmesine basılmış gibi tam saatinde. Uyanırken hep biri dokunmuş ya da seslenmiş gibi birdenbire açılırdı gözleri, gene öyle oldu. Çocukluğundan beri hiç mahmurluk çekmeden birdenbire uyanır, gözlerini çabucak açardı. Uyku sersemliği nedir hiç bilmedi. Bu nedenle yüzünde yeni uyanmış bir insan ifadesi olmadı hiç. Dünyaya karşı hep uyanıktı. Uyanık ve diri. Akşamdan ısıttığı su hayli ılımıştı, boy abdesti aldı; abdest alırken ayaklarını uzun uzun yıkar, parmak aralarını özenle hilallerdi. Bütün gövdeyi ayakta tutan, davasında ona yol aldıran ayaklarının kıymetini, toprağa emniyetle basması gerektiğini bilirdi. Tarik. Tarikat. Yol. Hepsi birdi. Aceleci olmayan çabuk hareketlerle giyindi, önce sağ adımını atıp besmele çekip dua okuyarak çıktı evin kapısından. Yüzünde dünyaya bir nebze daha selamet getirecek olduğunu bilmenin inançlı, kararlı ifadesi vardı. Henüz ... Devamını görmek için bkz. | |
| ELEŞTİRİLER GÖRÜŞLER |
A. Ömer Türkeş, “Failleri hala meçhul (mu?)”, 10haber.net, 13 Ekim 2023 Murathan Mungan, 12 yıllık bir aranın ardından 995 km ile yeniden romana döndü. 90’lı yılların 'fail-i meçhul' cinayetlerini siyasi bir perspektifle ele alan 995 km 'kara polisiye' türünün edebiyatımızdaki -hiç kuşkusuz- en iyi örneği. İsmini roman boyunca öğrenemeyeceğimiz bir adamın sabah saatlerinde gözleri açmasıyla başlıyor hikaye. Murathan Mungan kesin bir tarih vermemiş ama -olayların akışından- 1992 yılında olduğumuzu anlıyoruz. Mekan ise Diyarbakır. Romanın anti kahramanı hakkında ilk izlenimler aynadan yansıyan görüntülerle verilmiş; “En ufak bir pırıltıdan yoksun soğuk, delici gözleri yüzünün sırvermez duvarını gördü üstündeki örtüyü kaldırıp baktığı aynada, ne zaman aynada yüzüne bakacak olsa kendine güveni yenilenirdi, çünkü kimseye bir şey söylemeyen yüzlerdendi onunki, belki de bu yüzden seçilmişti bu görev için, belki de Allah bile bu okunaksız... Devamını görmek için bkz. | |
Abdullah Aren Çelik, "Bir katilin gözünden Türkiye", Gazete Duvar, 19 Ekim 2023 Musa Anter öldürüldükten sonra cenazesi üç kişiyle taşınıp defnedilir. Belleklerden çıkmayacak bir görüntüdür bu; nitekim kızı Rahşan Anter, "Hepimize babalık yaptığı için bizimle ilgilenmedi, babam son yolculuğunda böyle yalnız mı olmalıydı?” sözleriyle sitemde bulunur. Öldürüldüğünde 72 yaşındaydı. Kürtler ona 'Bilge Çınar' adını koymuşlardı, haksız da sayılmazlardı çünkü yaşlı bir çınar olduğu kadar bilge bir insandı da. Bir sabah, ajanslara öldürüldüğü ile ilgili haberler düştüğünde, bunun korkunç zamanların bir başlangıcı olacağı anlaşılmıştı. Öldürüldüğü yıllarda neredeyse bütün insanların aklında aynı soru vardı; Anter’i öldürmekten çekinmeyenler, bizim gibi sıradan insanlara neler yapmazlar ki! Nitekim bu ölümü takip eden aylar ve yıllarda günden güne işlenen cinayetlerin sayısı kaygı duyan insanları haklı çıkarırcasına arttı, öyle ki yalnızca şiddetin odağına alındığı... Devamını görmek için bkz. | |
Şeyhmus Diken, "Dar küçelerde kör bıçaklara getirilenlerin romanı '995 km'", Bianet, 21 Ekim 2023 Murathan Mungan, edebiyatında sürpriz yapmayı pek sever. Şairin Romanı'nın yayınından bu yana klasik okurları beklemedeydi. Ne gelecek diye! Öyle bir romanla okurunun karşısına çıktı ki, kapkara zifir karanlık bir dönemin çatalkara hikâyesi, adeta "alın size olanca gerçeklik üzerinden bir dönem romanı” diyerek. Kurgu edebiyat yapan yazarların kimileri roman kahramanları arasında çoğu kez tercih “hakları”nı kullanarak iyi kahramanlardan yana taraf gibi yazarlar. Kötü kahramanları ise adeta lanetleyerek… Kimileri de bu hataya düşmez. İşte edebiyatın hası asıl o zaman ortaya çıkar. Murathan Mungan “995 km”de tam da bunu yapmış. Hem de kıvamında. 1990’lı yılların ilk yarısı Diyarbakır’ına odaklamış projektörü. Hani doksanlı yılların o ilk yarısındaki zaman dilimi içinde hemen her gün, üstelik sade Diyarbakır’da değil! Batman’da, Cizre’... Devamını görmek için bkz. | |
Eylem Ata Güleç, "Deşifre eden edebiyat", Bianet, 21 Ekim 2023 Rakel Dink “Bir bebekten katil yaratan karanlığı sorgulamadan hiçbir şey yapılamaz kardeşlerim,” dediğinde ülkenin karanlığı kırk yıldır bebeklerden katil yaratıyordu. O karanlık ellerin nereye uzandığını, hangi bebeklerin nasıl muamelelerle katile dönüştürüldüğünü sorgulayın diyen Dink’e ne adalet, ne siyaset ne de sosyoloji yanıt verebildi. Murathan Mungan, Rakel Dink’e yanıt niteliğinde bir romanla, 995 km ile ülke siyasetine, kirli savaş gerçekliğine ve Kürt kapanına kısılmış sosyolojimize ışık düşürüyor. 995 km'de Mungan, karakterinin duyusal yaşantısıyla zihinsel yaşantısını birini diğerine indirgemeden aralarındaki paralelliği gözeterek yansıtıyor. Bu nedenle yazarın kamerası iki optikli, aynı anda iki odağa ışık yolluyor. Romanda dört gün ve 995 km’lik yol boyunca karakterin zihninden geçenler ve çevresiyle nasıl bir etkileşim içinde olduğu görülüyor. Görülüyor diyoru... Devamını görmek için bkz. | |
Sırma Köksal, “Dünya mı küçük, biz mi her yerdeyiz?", K24, 26 Ekim 2023 Murathan Mungan son romanı 995 km için verdiği röportajlarda hafıza sorunu olan bir toplum olduğumuzu ve bu romanın bir öğretme değil, hatırlatma romanı olduğunu vurguluyor. Elbette edebiyatın öğretmek gibi bir işlevi yoktur, ancak çoğu zaman öğretici de olur. Başka dönemlerin ve toplumların yaşamlarından taşıdığı izlerle tek gerçekliğin bizim içinde yaşadığımız gerçeklik olmadığını göstermenin yanı sıra –daha da önemlisi– elimizdeki, bizim olan gerçekliğe başka bir açıdan bakmanın da olanaklarını açar. Buradan bakarsak 995 km bir hatırlatma romanı değil. Hatırlatma ancak bir zamanlar bilinmiş bir şeyin varlığıyla mümkündür. Bilinmiş olan şey belli kesimler, ‘90’lı yıllarda Güneydoğu’da yaşananlara tanık olanlar ve yaşananları bilmeyi seçenler için var. Onlar da zaten hiç unutmadılar. Son kayıp bulunana, son faili meçhul aydınlatılana kadar da bu hafızanın temizlenebileceği... Devamını görmek için bkz. | |
Erdinç Akkoyunlu, "Murathan Mungan’dan 90’ların Cadı Kazanı: 995 km", Oggito, 26 Ekim 2023 Bir yazarın karşılaştığı imgenin hikâye mi, roman mı, senaryo mu yoksa oyun mu olacağını anladığı o karar anını edebiyat eleştirmenleri de yaşar. Bir metinle karşılaşınca ‘Ondan yazı çıkar’ dürtüsü harekete geçer. Murathan Mungan’ın arkası bir kurşun ön tarafı da otobüs olan 995 km isimli romanının kapağını görmemle ‘Bu metni yazmak istiyorum’ arzusunu aynı anda yaşadım… Metis Yayınları da talebim üzerine romanı bana ertesi gün ulaştırdı… Murathan Mungan’ın 255 sayfalık romanı 995 km’yi 10 günde okudum. Kısa bir roman için uzun bir zaman bu. Çünkü hayli yoğun bir metinle karşılaştım. Okurken yorulmuyorsunuz fakat romanın yoğun atmosferini kaçırabilme korkusu metinde adımları yavaş atmayı gerektiriyor. Bu romana başlarken hiç de ummadığım bir durumdu bu. Metnin çok daha çabuk akacağını sanmıştım fakat Mungan’ın bir yazarın üzerinde uzun süre düşündüğü metni ... Devamını görmek için bkz. | |
Abdullah Ezik, "90’lara dair bir hatırlama romanı", Artı Gerçek, 1 Kasım 2023 1990’lı yıllar, Türkiye’de sosyal, siyasi, ekonomik ve toplumsal anlamda birçok değişikliğin söz konusu olduğu, her şeyin 2000’lere doğru gidilirken giderek farklılaştığı, zor bir tarihsel süreç olarak düşünülebilir. Bir yandan birçok toplumsal sorun ile boğuşan, fiğe yandan ekonomik kriz ve askeri müdahaleler ile yüzleşen Türkiye, oldukça karanlık ve sancılı bir süreçten geçer. Öyle ki 90’lı yılların karanlığının uzun bir süre devam ettiği de ifade edilebilir. 90’lı yıllarla ilgili en karanlık meselelerden birisi de faili meçhul cinayetler ve bu cinayetlerin toplumda meydana getirdiği infialler olarak görülebilir. Öyle ki birçok aydının, yazar ve gazetecinin hedef alındığı bu süreç boyunca işler giderek çığırından çıkmış; derin devlet, örgüt ve silahlı yapılanmalar üzerine farklı tezler ileri sürülmüştür. Toplumu derinden etkileyen bu olaylar daha sonraki süreçte edebiyatta, si... Devamını görmek için bkz. | |
Mahmut Mutman, "Tanık olarak yazar ya da edebiyatın özgürlüğü", Bianet, 5 Kasım 2023 Genel kültür içinde yazmak ve okumak verili aldığımız edimler. Yazarlar yazar, okurlar okur. Yazarlar yeteneklidir, okurlar bağlı. Peki ama nedir bu basit görünen, verili aldığımız yazma ve okuma eylemleri, edebiyat bir başka üretim-tüketim döngüsü mü? bianet’in 9 Ekim 2023 tarihli haberine göre, son romanı 995 km için Murathan Mungan ilginç bir şey söylemiş: “Anter cinayetini anlatıyorum, ama siz Elçi diye de okuyabilirsiniz.” “Faili meçhul” cinayetlerin yer değiştirilebilirliğine verilen bu referans adeta bizatihi cinayetlere verilmiş bir yanıt değil mi? İstediğiniz kadar faili meçhul kılın, edebiyat faili biliyor. Ama neyi, kimi biliyor, nasıl bir “bilgi” bu, özellikle söz konusu olan şey, hukuki değeri olan bir bilgi, bir kanıt, vb. olmadığına göre? Devam edelim, yazarı dinlemeye: “Musa Anter bizim hısmımızdır, akrabalık ilişkimiz vardır ve bu kitaba s... Devamını görmek için bkz. | |
Özgün Enver Bulut, "995 km Boyunca Ülke Tarihi", Birikim, 9 Kasım 2023 “İnsan hiç anlamıyor böyle birinin ölmesini.” [1] “Hafıza bir görüntü ister,” demiş Bertrand Russell. Öyledir, zihnimizde görüntüsü kalmamış şeyleri hatırlamayız ya da bir olayın bizdeki izi ne kadar silik olsa da onu mutlaka bir imgeyle hatırlamaya çalışırız. “Gözümüzle görmediğimize inanmayacağımızı söylemelerimiz bundandır belki.” [2] 995 km’yi okumaya başladığım ilk sayfadan itibaren, alıntıyla başladığım Harita Metod Defteri’ne doğru gittim. Oradaki gibi, gözümüzle görmek istediğimiz görüntülerin tanıklığını yaptırıyor Mungan ve inanabilmemiz için 995 km süren bir yolculuğa çıkarıyor. Daha da önemlisi 90’lı yıllara doğru görüntüleri hafızalara yerleştirme derdinde. Mekân ve kent Romanda ilk anda dikkat çeken şey mekânlarla kurulan ilişki. Mekânların anlatımına özel bir önem vermiş Mun... Devamını görmek için bkz. | |
Mehmet Hanifi, "995 km’nin uzaklığı ve soğukkanlılığı", edebiyathaber.net, 11 Kasım 2023 995 km, isimsiz kahramanın soğukkanlı bir biçimde dini vecibelerini yerine getirirken, yazarın ne anlatacağı hakkında bilgi sahibi olmayan okur açısından kitabın bu minvalde evirileceği düşüncesi uyandırır ilk sayfalarda. Öyle ki, belirsiz/gölgesiz kahraman abdestini alır, namazını kılar, duasını eder, inançdaşlarıyla selamlaşırken olağan gelir. Hatırlatır, uyarır, eleştirir karşılaştıklarını, çünkü yoksunluktan beslenen bir kişilik bütünlüğüne sahiptir. Kendini karşındakinin gözüne sokan bir tutumu vardır. Bütün bu günlük rutinlerden sonra asıl hazırlığına soyunur, krokisi verilen planı koşulsuz şartsız ve harfi harfine uygular. Din ve iman kendinin kamufle aracıdır onun için. Görünmeyen bir el bu eylemi gerçekleştirmesinde kolaylaştırıcı rolüne soyunur, onun özgüvenini perçinler. Belinde silahı, arkasında sırtı yere gelmeyecek bir güç duruyorsa ... Devamını görmek için bkz. | |
Süreyyya Evren, "Hafta sonu bir yere gitmeden yapılan 995 km", K24, 16 Kasım 2023 Hafta sonu Murathan Mungan’ın 995 km’sini bitirdim. Cömertçe yazılmış, tam bir siyasi roman. “Tam bir siyasi roman” derken ne kastediyorum: Politik bir mesele ve ona dair politik bir dert (yani belirli bir görüşün bakışın savunulması) romanın tam ortasında. 1990’larda işlenen politik bir cinayet. Dönemi bilenler veya yaşamış olanlar, romandaki karakterin adı farklı da olsa Musa Anter cinayetiyle ilişkilendirecekler – ki kitabın da bu ilişkilendirmeye itirazı yok. Saim Baran’ın (okurun romanda Anter olarak okuma eğiliminde olacağı karakter, ama sonuçta başka bir ülkede ya da konuyu bilmeyen bir okurun gözünde salt Saim Baran) katilinin ağzından, zihninden, onun yaşam pratiğini tüm detaylarıyla takip ederek başlıyor kitap. İlk kısım blok biçimde buna adanmış; evden çıkma, cinayet işleme ve cinayet bölgesinden otobüslerle kaçma. Kitabın bu “suç”u hatırlatmak, tartışmak... Devamını görmek için bkz. | |
Feride Cihan Göktan, "995 km yolcuları", edebiyathaber.net, 2 Aralık 2023 Evet bu yeni bir rota. Geçmiş zaman yolculuğu. Diyarbakır-Antalya hattı. 90’lı yılların ağırlıklı olarak ikinci yarısı. Eğlenceli bir seyahat değil. O yılların kasvetli ortamı, köşe başı cinayetleri ve karanlık ilişkileri eşliğinde Murathan Mungan okurlarını bu yolculuğa çıkarıyor. Evet bu çok da eski olmayan toplumsal geçmişe coğrafi olarak 995 km'lik bir geçmişe yolculuk kitabı. Şu an 45-50 yaş üzerinde olanların her birisinin az veya çok bir şekilde etkilendiği 90’lı yılların karmaşası. Her kitap çıktıktan sonra artık okuruna aittir. Okur kendi hafızasıyla ve birikimi ile zaten kitabı yeni baştan yazar. Hele böyle çok tanıklı bir geçmiş iyi bir kalem tarafından yazarın ifadesi ile neredeyse 30-40 yıllık tarihsel bir geçmiş detaylı bir çalışma ile kurgusal olarak anlatılıyorsa haliyle her okurun algısı, tepkisi, beğenisi farklı olacaktır. Kitap okuma grubu olarak biz de 995 ... Devamını görmek için bkz. | |
Oğuzhan Öztürk, “1990’ların karanlığına hareket eden bir ‘otobüs’”, Karar gazetesi, 3 Aralık 2023 Şair ve romancı Murathan Mungan’ın yeni romanı 995 km geçtiğimiz günlerde Metis Yayınları’ndan çıktı. Kitap çıkar çıkmaz yoğun bir ilgi ile karşılandı. Mungan’ın Güneydoğu’da büyük bir okur kitlesi var. İlk söyleşi ve imzası kitap daha çıktıktan iki gün sonra Diyarbakır’da Yayın Ağacı’nda yapıldı. Kitabı büyük merak ve heyecanla okumaya başladım. ‘995 km’, kitabın kapağında bulunan otobüs ve mermi tasviri elbette roman hakkında bir fikir verse de heyecanımı daha çok arttırıyordu. Aslında her şey Diyarbakır’da yaşanan bir cinayetle başlıyor. Bu cinayetle birlikte olayların geliştiğini görebiliriz. Roman bir yolculuk romanı da aslında. Kitabın adı da olan ‘995 km’ katilin Diyarbakır’dan başlayarak kat ettiği mesafeyi gösteriyor. Türkiye’nin yakın geçmişine ışık tutmaya çalışan Mungan, 90’lar karanlığında sadece ‘buzdağı’nın görünen kısmını tasvir etmiş. Roman... Devamını görmek için bkz. | |
Barış Hakan Karayavuzoğlu, "Yas, acı ve yüzleşme", Gazete Duvar, 8 Aralık 2023 Murathan Mungan, 2023 yılında yayımlanan son romanı 995 km ile Türkçe edebiyatta farklı bir polisiye denemesine imza atıyor. Roman, 1990’lı yıllarda Diyarbakır’da işlenen bir faili meçhul cinayetin ardından, katilin Diyarbakır’dan Antalya’ya yaptığı 995 kilometrelik yolculuğu anlatıyor. Romanın türü, yayınevinin kapak yazısında belirttiği gibi, "kara polisiye". Kara polisiye, polisiye edebiyatının alt türüdür. Kara polisiye romanlarda suçun çözümüne odaklanmak yerine, suçun toplumsal ve psikolojik nedenleri, suçlunun karakteri ve motivasyonu, suçun etkilediği insanlar ve ortam gibi unsurlar ön plana çıkar. Mungan, bu türü kullanarak Kürt sorununu, faili meçhul cinayetleri, isimsiz başkahramanı ve devletin rolünü ele alıyor. Edebiyatımızda ender rastlanan, beklenmedik bir başkahramanın anlatıları ve gözlemleriyle, yaşanmışlıklarıyla ülkenin karanlık bir dönemini anlatıyor. Mun... Devamını görmek için bkz. | |
Korkut Akın, "Türkiye bildiğim tüm romanları aşıyor", sonhaber.ch, 11 Aralık 2023 Polisiye romanlarda katil bilinmez, nasıl ve niye işlendiğini bulmaya çalışırsınız, ağırlıklı olarak. Murathan Mungan, herkesin bildiği, ama üzerinde düşünmediği (ya da düşünmemesi için elden gelen her şeyin yapıldığı); bir cümlesinde “Türkiye benim okuduğum, bildiğim tüm romanları aşıyor…” dediği yaşanmışlıkları, olayları anlatıyor 995 km’de. Öncelikle bir uyarı: Sakın kim, kimi öldürmüş, ölen kim, niye diye sormayın. Hepsi birbirinin benzeri nedenlerle, benzer kişilerin benzer kişileri öldürdüğü bir coğrafyada ölenlerin adları (ve tabii ki, öldürüldükleri yerler) değişse de, öldürenler kendilerini gizlese de aynı olduklarının kanıtı bu okuyacağınız roman. Devletin de dehlizleri var... Polisiye olduğuna göre, heyecan dorukta. Binlerce soru işareti dönenip duruyor kafanızda; doluya koyuyor aldıramıyor, boşa koyuyor dolduramıyorsunuz. T... Devamını görmek için bkz. | |
Gaye Keskin, “Bize Olan Mesafemiz: 995 km”, veveya.net, 20 Aralık 2023 Yirmi altı bölümden ve iki kısımdan oluşan 995 km, Türkiye’nin yakın geçmişine uzanarak; tarikatların, cinayetlerin, derin devletin gölgesinde Diyarbakır’dan Alanya’ya varan, isimsiz bir tetikçinin yolculuğunu ve bu yolculuğun kilometre taşlarına takılan diğer insanları anlatıyor. Özgür İrade ve Esaret Çetin Balanuye, Spinoza’nın Sevinci Nereden Geliyor? isimli kitabında, Spinoza’nın özgür irade konusundaki tavrına dikkat çeker ve şöyle der: “Sonlu tüm varlıklar gibi insan da özgür değildir ve onda da irade diye bir şeyin varlığından söz edilemez. Spinoza’ya göre insanın özgürlüğü ancak ve yalnızca kendisini belirleyen zorunlulukların, nedenselliklerin ya da en genel anlamında etkileşimlerin farkına varmak anlamına gelir.” Murathan Mungan, 995 km’de, “Dünyaya karşı hep uyanıktı. Uyanık ve diri.” diye tanımladığı ana karaktere,... Devamını görmek için bkz. | |
Behçet Çelik, “Bir yetimden tetikçi yaratan karanlık”, K24, 21 Aralık 2023 Yanıtı kolay bir soru değil bu benim için. K24’te yıl boyunca yayımladığım yirmiden fazla yazıda değindiğim kitapların çoğu 2023 tarihliydi. “Bence” yılın kitabı bunlardan biri olabilirdi – hakkında yazmamış olsaydım. William Trevor’ın Son Öyküler’i (2021’de bu soruya yine Trevor’ın bir öykü kitabıyla, Yağmurdan Sonra’yla yanıt vermiştim) ya da Zabel Yeseyan’ın Silahtar Bahçeleri başlıklı anıları mesela. Gene bu sitede hakkında bir şeyler söylemeye çalıştığım Alejandro Zambra’nın Şilili Şairi’ni, K24 editörü bizden seçeceğimiz “yılın kitabının” ilk baskısının ya da Türkçe baskısının bu yıl yayımlanmış olmasını istediği için, son dakikaya kadar anamazdım; Şilili Şair’in ilk baskısı 2020 tarihli çünkü. Türkçe baskısı bir anlamda son dakika golü oldu, yayınevi 11 Aralık’ta dağıtıma verileceğini duyurdu, yani Şilili Şair de böylece potaya girdi. Ha... Devamını görmek için bkz. | |
Orhan Koçak, "Tetikçinin boşa giden bildung’u”, K24, 28 Aralık 2023 İlk cümlesinden itibaren başkişisinin karakter inşasına sımsıkı odaklanıyor Murathan Mungan’ın 995 km’si: “Sabah namazına uyandı”: alnı secde gören bir kişiyi izleyeceğiz. Adım adım ilerler inşa süreci. Dakiktir, disiplinlidir: “Sabah namazına uyandı. Beynindeki bir komut düğmesine basılmış gibi tam saatinde.” Disiplinlidir ve her an göreve hazır: “Çocukluğundan beri hiç mahmurluk çekmeden birdenbire uyanır, gözlerini çabucak açardı. Uyku sersemliği nedir hiç bilmedi (...) Dünyaya karşı hep uyanıktı. Uyanık ve diri.” (s. 11) Henüz romanla ilgili hiçbir şey işitmemiş olarak başlıyoruz kahramanı izlemeye. Kitabın arka kapak yazısını okumadık, “kara polisiye” terimiyle karşılaşmadık. Bizim için henüz bir “anahtarlı roman” haline gelmedi 995 km. Ama başkişinin bir “misyon insanı” olduğunu anlıyoruz; abdest alışını betimleyen cümleler de bunu iyice belirginleştiriyor: “... ay... Devamını görmek için bkz. | |
Erol Köroğlu, "Korkuyu anlamak ve korkmamak üzerine”, Artı Gerçek, 8 Ocak 2024 “Milletten Uzaklaşmak” dizimin iki hafta önceki son yazısını, 1915 üzerinden şöyle bağlamıştım: “108 yıl önce daha sade ve katışıksız bir millet yaratmak adına düşünülen, düşünülürken modernleşme tarihinin sömürgeci ve emperyalist vakaları incelenerek, örnek alınarak oluşturulan bu kıyıcı eylem, bugün hâlâ bizi uyumlu ve çatışmasız bir ulusal toplum olmaktan uzak tutuyor. İstediğiniz kadar açıklamaya ya da bastırmaya çalışın, bastırılan hep geri dönüyor. Dışlayıcılık ve yok etme tavrı tarihsel olarak bir alışkanlık haline geliyor. Bir kere dışladığınızda sorun çözülecek sanıyorsunuz. Oysa hep dışlamaya, hep bastırmaya, hep yaftalamaya ve yok etmeye çalışmaya yazgılı oluyorsunuz. Nasyonalistsiniz ama uygulamanız hep “de-nasyonalizasyon”. Milliyetçisiniz ama nedense hep milletten uzaklaşmak zorunda kalıyorsunuz. Evet, milenyumun beklentileri gerçekleşmedi. Ul... Devamını görmek için bkz. | |
Aytuğ Tolu, "995 km’de Myrmidonlar’ın Ayak İzleri – I", Sanat Kritik, 9 Ocak 2024 Politik psikoloji, Birinci ve İkinci Paylaşım Savaşı sonrası liderlerin ve kitlelerin karakteristik yapısını inceleyen, sosyal psikolojinin verilerinden yararlanan, grup dinamiğine ve yapısına yönelik çalışma alanlarıyla öne çıkan bir disiplindir. Kitlelerin zihinleri, belirli bir amaç/ideal uğruna eyleme geçmesi, motivasyonu, tutum ve eğilimleri, söylemlerinin analizi; kitleleri oluşturan birey ve liderin özellikleri bu disiplin aracılığıyla açığa çıkarılır. Grupların -özellikle politik grupların- iç yapısının anlaşılmasına yönelik incelemeler Frankfurt Okulu’nun çalışmalarına dayandırılmaktadır. Bu alanda Eric Hoffer’in Kesin İnançlılar, Vamık D. Volkan’ın Körü Körüne İnanç, Gustav Le Bon’un Kitleler Psikolojisi, Erich Fromm’un Özgürlükten Kaçış, Elias Canetti’nin Kitle ve İktidar, Hannah Arendt’in Kötülüğün Sıradanlığı, A... Devamını görmek için bkz. | |
Aytuğ Tolu, "995 km’de Myrmidonlar’ın Ayak İzleri – II", Sanat Kritik, 10 Ocak 2024 995 km’nin başkarakteri olarak romanın yapısında yer alan tetikçinin ismi yoktur. İsim, çağrılmanın ve varoluşun göstergesidir. Başkarakterin isimsiz olması bireysel bir kimlik inşa edememesinden kaynaklanır. Bunun nedeni ise Cihadın Askerleri’nin ideolojisinin, yaşam biçiminin ve hayatı algılayışının gruba mensup olan kişinin bireysel kimliğini silerek onun yerine grubun kimliğini yansıtan kişilik üretmesindendir: kimlik yitimi. İsminin bir önemi yoktur çünkü o ismi diğer isimlerden ayıracak bir kişisel kimliğe ve karakter inşasına sahip değildir. Gruba ait olan kişiler birbirinin kopyası olacak şekilde iradelerini dikey hiyerarşi içinde cemaate teslim etmiştir. Aynılaşma süreci bu şekilde gerçekleşerek birbirinin kopyası kimlikler toplamı da geniş bir grubu/kitle hareketini oluşturmuştur. Grupta yer alan kişiler birer prototiptir. Bu yönüyle isimsiz bir karaktere... Devamını görmek için bkz. | |
Çiğdem Boz, "Savaş ekonomisinin 995 km’si”, Artı Gerçek,11 Ocak 2024 İnsan şahitlik ettiği tarihsel dönemleri karşılaştırmaya eğilimlidir ve bu karşılaştırma genellikle “kendi zamanının” “şimdikinden” daha iyi olduğu çıkarımı ile sonuçlanır. Buradaki kendi zamanı, kişinin yaşına göre değişir; bazen çocukluğu, bazen gençliği bazen de orta yaşlarına denk gelir. Herkesin bir altın çağı vardır yani. Belki de bu yüzden sosyal medyada bu tür nostaljik eğilimleri tatmin etmek için “60’lar”, “80’ler” vb. dönem hesaplarına sık rastlar olduk. Son dönemde en çok karşımıza çıkan dönem hesapları ve buralardaki paylaşımlar ise 90’lara ilişkin. Aslına bakarsanız 1990’larda Türkçe pop müzik dışında iyi olan ne vardı diye düşünmeden edemiyor insan. Sanırım memleketin gidişatından bağımsız kişisel tarihle ilgili detaylar güzel yapıyordur 90’ları. Buna bir de beterin beteri var dedirten son 10 yılda yaşadıklarımızı eklersek siyasi ve iktisadi istikrarsızlıklarla dolu ... Devamını görmek için bkz. | |
Lal Mina Solmaz, “Bir gayya kuyusu ‘90’lar ve ‘995 km’", Milliyet Sanat, Kasım 2023 Murathan Mungan yeni romanı 995 km'de ‘90’arda işlenen politik bir cinayeti bu kez polisiye türünde okuruna anlatıyor. Mungan’ın okurunun hafızasını tazelediği romanı, Türkiye’nin Güneydoğu’sundan Batısı’na uzanan 95 kilometrelik bir yolculuk aynı zamanda. Biz de Milliyet Kitap olarak Mungan’ın yeni kitabı vesilesiyle ‘90’larda yaşanan o kara günlere dair hafızamızı tazelemek istedik. 1980’li yıllarda Türkiye’nin tarih sayfalarına darbenin ve sıkıyönetimin karanlık günleri yazılıyordu. 1980 askeri darbesinin de etkisiyle sıkıyönetim tüm ülkeye yayılmış, en son Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde olmak üzere 1987 yılında sıkıyönetim kaldırılmıştı. Ama bitmemişti, sıkıyönetim ya da olağanüstü hâl kaldırılmıştı kaldırılmasına ama aslında Güneydoğu’da durum farklıydı. Yıllar sonra ‘’90’larda Güneydoğu’da yaşamak’ başlığı altında ‘’90’lar’ ya da ‘beyaz Toros zamanları’ diye ... Devamını görmek için bkz. | |
Hasan Akarsu, "995 km: Derin devlet, cihatçılar, gazeteciler”, Evrensel, 24 Ocak 2024 Yazar Murathan Mungan, son romanı 995 km'de Güneydoğu’da yaşanan olayları, derin devletin ilişkilerini, İslamcı örgütlerin cinayetlerini ve onları araştıran İstanbul gazetecilerini anlatıyor. Cihadın Askerleri adlı dinci örgütte eğitilmiş, gizli görevli olarak derin devlet tarafından da kullanılan inançlı bir genç, Diyarbakır’da bir otelde kalan, Kürtlerin hakları için yazılar yazan yetmiş yaşlarındaki Saim Baran’ı öldürüp izini kaybettiriyor. Ona bu görevi veren eğitmenin dediklerini yapıyor ve cinayetten sonra Diyarbakır’dan Alanya’ya kadar sürecek olan 995 km’lik yolculuğu başlıyor. Katil, birinci otobüsle Gaziantep’e giderken cinayeti birlikte işleyecekleri Saim’in koruması bilinen Tilki Agit’in olay yerine gelmeyişinden kuşkulanıyor. Hak yoluna, İslam uğruna işlediğini sandığı cinayet, yurt genelinde yankı buluyor. Otobüste de peşine bir sivil polis takılıp... Devamını görmek için bkz. | |
Toprak Aras, "Karanlığı Sorgulamak", karnavaldergi.com, 13 Mart 2024 Üzerine çok şey yazılmış 995 km’nin. Ele alınacak, mercek tutulacak, vurgulanacak, irdelenecek bir yanı kalmamış neredeyse. Üzerine bunca şey yazılan bir roman hakkında yeni bir şeyler söylemek iddiasıyla ortaya çıkmak oldukça zor. Ama yazarken bunu amaçlarız; eserin değinilmeyen, ıskalanan, görmezden gelinen, dikkatlerden kaçan bir yönüne okurun dikkatini çekmeye, eseri bir de bu gözle okuyun, demeye çalışırız. Bu tutum hem okur, hem eser için önemlidir. Diğer türlü tekrarın tekrarı gibi bir şey olur ki yapılan işin pek kıymeti olmaz. Bir dönemin panoramasını gözler önüne seren 995 km yaşı elli ve elli üstü olan kimi okuru huzursuz edecek bir roman. Cumhuriyet tarihinin en karanlık, en korkunç yıllarına götürdüğü, kabuk bağlamış yaraları deştiği, unutulmak istenenleri hatırlattığı, bilinçaltına atılanları gün yüzüne çıkarıp mercek tuttuğu için. 995 km bir roman, dolayı... Devamını görmek için bkz. | |
|