| Kasım 2023’te gerçekleştirilen Bilge Karasu Günleri’nde sunulmuş bildirilerin yer aldığı kitap, yazar, düşünür ve çevirmen olarak Bilge Karasu’yu bugün okuyan, değerlendiren, bağlamına oturtan farklı kuşaklardan yazar ve araştırmacıların anı, görüş ve incelemelerini bir araya getiriyor. Karasu’nun Türkçe hakkındaki değerlendirmelerinden edebiyat tarihimizde kapladığı yere ve üslup özelliklerine, şiirlerinden resim ve müzik hakkındaki görüşlerine, metinlerinin diğer sanatlarla ilişki içinde okunmasına ve elbette anlatılarının farklı yöntem ve bakış açılarıyla çözümlenmesine uzanan yazıların, yaşamöyküsüyle ilgili araştırmaların Karasu okumalarına, onun hakkındaki araştırma ve incelemelere zenginlik katacağını umuyoruz. Ayrıntılı bilgi için bkz. | |
| | | “Sayısız şiirde adları herhangi bir nedenle anılan sayısız eşya yer alır. Bunlar bazen şiirin temasını, öne çıkarılmak istenen anlamı vurgulamak amacıyla, bazen de yerine göre dönemi, dekoru, atmosferi güçlendirmeye hizmet etmesi niyetiyle anılırlar. “Bu seçki çekirdeğinde açık ya da örtük öykü taşıyan, dolayısıyla da ‘eşyanın tabiatı’ gereği anlatımcı, izlenimci şiirler içeriyor. Farklı kuşaktan şairlerin şiirlerine yer vererek şiir tarihimiz için bir perspektif oluşturmayı amaçladığımı söylemeliyim. “Elbette şiir tarihimizin yapraklarını karıştırdıkça bu ve benzeri pek çok eşyalı şiir örneğine rastlayabilirsiniz. Ben bu eşya deposunun ağzında durup size yalnızca yol göstermiş olayım.” — Murathan Mungan Ayrıntılı bilgi için bkz. | |
| | | Çeviri: Özde Duygu Gürkan Son yıllarda fazla kilo ve obeziteye bağlı hastalıklarda büyük bir artış olduğunu görüyoruz. Bir yandan her yerde çeşit çeşit diyet ve egzersizler önerilirken, diğer yandan araştırmalar bu yöntemlerle kilo veren kişilerin ezici bir çoğunluğunun bir süre sonra bu kiloları fazlasıyla geri aldığını gösteriyor. Toplumun önemsizleştirilip bireyin öne çıkarıldığı çağımızda, şişmanlık da kişisel bir başarısızlık olarak tanımlanıyor. Gazeteci-yazar Johann Hari bu kitapta, obezite salgınına son vermeyi vaat eden yeni nesil zayıflama ilaçlarını masaya yatırıyor. Bunlardan biri olan Ozempic’i kullanan ve zahmetsizce kilo verme sürecini bizzat tecrübe eden Hari, bu ilaçların bizim için ne anlama geldiğini irdeliyor. Yeni zayıflama ilaçlarının geliştirilmesinde rol alan biliminsanlarının yanı sıra onlara eleştirel bakanlarla, beslenme uzmanlarıyla, beden olumlama hareketini destekleyen kişilerle, İzlanda’dan Japonya’ya dünyanın farklı yerlerinde sağlıklı yaşamı teşvik etmek için ilginç y .. Ayrıntılı bilgi için bkz. | |
| | | Çeviri: Cumhur Atay Osmanlı Lübnanı’na odaklanan Ussama Makdisi mezhepçiliğin İslamın modernliğe gösterdiği tepkilerden biri ya da dinsel gruplar arasındaki toplumsal ve ekonomik eşitsizliklerin sonucu olduğu tezine karşı çıkıyor ve modernliğin tezahürlerinden biri olduğunu gösteriyor. On dokuzuncu yüzyıldaki dinsel şiddet olaylarının, özellikle mezhep temelli seferberlik ve katliamların cemaatler arası çatışma geleneğinin devamı olmadığını, madun toplulukların yeni bir dünya kurulurken verdikleri mücadelelerin karmaşık, çokkatmanlı bir dışavurumu olduğunu savunuyor. Makdisi’ye göre mezhepçilik dinsel kimliklerin siyasi ve toplumsal amaçlarla seferber edilmesini temsil ediyordu. Tanzimat’la birlikte Avrupalılar Ortadoğu’da varlıklarını daha fazla hissettirmişlerdi; bu da Lübnan’ın dinleri aşan, hiyerarşiye dayalı toplumsal düzenini sarsacaktı. Makdisi Hıristiyanları İslami despotizmden kurtarma fikriyle hareket eden Avrupa sömürgeciliğinin, misyoner heyetlerinin ve Şarkiyatçılığın, ayrıca Osman .. Ayrıntılı bilgi için bkz. | |
| | | Çeviri: Orhan Kılıç İyi ve kötü nedir? Neyi yapmalı, neyi yapmamalıyız? Ahlakın temelini oluşturan bu sorular her dönemde insanların zihnini meşgul etti. Peki ahlak nasıl ve hangi koşullarda doğdu? Tarih boyunca ahlak anlayışımız nasıl değişti ve çeşitli toplumlarda nasıl farklılaştı? Kültürel ve teknolojik gelişmeler ahlaki evrimi nasıl etkiledi? Bugün tanık olduğumuz ahlaki kutuplaşmanın kaynağı ne? Günümüzün ahlaki krizlerini geçmişin ışığında nasıl yorumlayabiliriz? Hanno Sauer bize ahlakın hikâyesini anlatıyor. “Uzun bir hikâye bu, çünkü bizim için önemli olan her şeyle ilgili: değerlerimizle, ilkelerimizle, kimliğimizin kaynaklarıyla, toplumumuzun temelleriyle, birliktelik ve karşıtlıkla, yargılamanın ve yargılanmanın her iki tarafıyla ve ne kadar hızlı taraf değiştirebildiğimiz gerçeğiyle. “Hikâyemiz Doğu Afrika’daki henüz insan olmayan ilk atalarımızdan başlayıp, çağdaş dünyanın metropollerinde kimlik, eşitsizlik, baskı ve şimdiki zamanı yorumlama ayrıcalığı hakkında sürdü .. Ayrıntılı bilgi için bkz. | |
| | | Çeviri: Cevat Çapan “On iki yaşımdan beri, yapabileceğim başka bir şey yoksa, şiir yazarım. Şiirler bir çaresizlik duygusundan doğar. Güçlerinin kaynağı da budur. ... Şiirler gerçekler karşısında çaresizdirler. Çaresizdirler, ama dayanıksız değillerdir, çünkü her şey onlara karşı direnir. Kararlara değil ama sonuçlara adlar bulurlar.” John Berger’ın “Şiirler, Çizimler, Fotoğraflar 1956-96” alt başlığını taşıyan, yaşamdan, ölümden, zamanın geçişinden, basit şeylerden ve basit görünen çok önemli şeylerden bahseden kitabı Yaranın Sayfaları’nı Cevat Çapan çevirisiyle sunuyoruz: Almakta da ustayızdır biz. / Yıldönümlerini alırız ayrılırken / tırnağın biçimini uyuyan çocuğun sessizliğini / kerevizinizin tadını / ve süt için kullandığınız sözcüğü. Tek kişilik yataklarımızda / şiirden ne anlarız ki biz? Ayrıntılı bilgi için bkz. | |
| | | Yazının imkânlarını, dilin ve anlatmanın sınırlarını ilk romanından itibaren sorun edinmiş bir yazar Ayhan Geçgin. Okur ve eleştirmenler tarafından tartışılmaya devam eden romanı Son Adım ve kahramanı Alisan da bunun çarpıcı bir örneğiydi. Soğuk Ateş bu tartışmaları bir bağlama kavuşturmayı, yazarın ve kahramanının sorunsalına başka açılardan yaklaşmayı deneyen bir derleme. Soğuk Ateş’teki yazılar, Geçgin’in ve eserinin başlattığı düşünme sürecini eleştirinin kavram ve yöntemleriyle sürdürüyor. Karakterlerin, anlatım teknikleri ve olay örgüsünün yerini kavramlar, açıklama yöntemleri ve analitik yaklaşım alıyor ama temel meseleden hiç uzaklaşılmıyor: Yaşantı nasıl ve ne ölçüde bir edebi esere aktarılabilir, yazar anlatmak istediğine ne kadar yaklaşabilir, dil yaşantıyı dolaysızca aktarabilme gücüne sahip midir? Geçgin’le yapılan söyleşi de hem bu sorunun hem de onu açıklama çabasının derinleştirilmesini sağlıyor. Edebiyatın sadece sağaltıcı bir işlevl .. Ayrıntılı bilgi için bkz. | |
| | | Çeviri: Zehra Cunillera Sanat özerk bir deneyim alanı olarak kurulup müzelere veya konser salonlarına yerleştiği zaman, kendi dışına çıkma, yani sanattan başka bir şey olma zorunluluğunu da hissetmeye başladı. Müzik, müzisyenlerin icra ettiği sanattan fazlası, ruhun dili olduğu iddiasında bulundu. Mimarlık binalar inşa etmek yerine yeni bir dünya kurmak istedi, bunun için göklere uçtu. Modern ve devrimci sanatçılar tablo yapmayı bırakıp “yeni hayat”ın biçimlerini üretmeye karar verdiler. Çağdaş sanatın performans ve yerleştirmeleri ise sanat ile siyaset arasındaki belirsiz alanda duruyor. Bu yolculuklardan bazılarının izini süren Jacques Rancière, Kant ve Hegel gibi filozofların yoldaki kıvrımları, dönemeçleri anlamamızda bize yardımcı olabileceğini gösteriyor. Genç Marx’ın düşüncesi ile sanatın yolunun kesiştiği noktaya dikkat çekiyor özellikle. “Biçimci” diye suçlanan Sovyet sanatçılarının nasıl devrimi resmetmek yerine bizzat devrim olan bir sanat yaratmak istediklerini anlatıyor. Ayrıntılı bilgi için bkz. | |
| | | Köpek ne olup bittiğini anlamaktan vazgeçmiş gibi, salınarak kahvenin önünden ayrılıp arabaların arasından geçerek yandaki sokağa yöneldi. Telefon o sırada çalmış olmalıydı. Sarı, ıslak kuyruğun, kahvedeki yıkık tiplerle nasıl dese bir tür bağ, hatta bir simetri oluşturduğu kesite bakarken. Çantayı bir süre karıştırdıktan sonra telefonu bulup açtı. “Terörle Mücadele Şubesi’nden başkomiser Azmi,” dedi telefondaki ses, “kızınız burada, hemen gelmeniz gerekiyor.” Ayşegül Devecioğlu koleksiyonunun dokuzuncu kitabı Kuma Daireler Çizen sarsıcı, düşündürücü bir polisiye. Ayrıntılı bilgi için bkz. | |
| | | Çeviri: Özlem Özarpacı 2023 Walkley Book Award Ödülü Kapak fotoğrafı İsrail’in güneyindeki bir askeri üssü gösteriyor. Geride görünen köy gerçek değil. Köy baskını, ev araması ve sokak çatışması koşullarını simüle etmek için inşa edilmiş yapay bir köy. Burada tatbikat yapan İsrail askerleri köye “mini Gazze”diyorlar. Batı Şeria ve Gazze’nin işgali, “düşman” olarak tanımladığı Filistinlileri denetleme ve gözetleme teknolojileri konusunda İsrail devletine paha biçilmez bir deneyim kazandırdı. İsrail devletinin askeri-endüstriyel kompleksi, işgal altındaki Filistin topraklarını yeni silahlar ve gözetleme teknolojileri için bir test sahası olarak kullanıyor; burada geliştirdiği silahları ve teknolojileri dünyanın dört bir yanındaki despot rejimlere ve demokrasilere satarak Filistin’in işgaline ses çıkarmamalarını sağlıyor, onları suç ortağı haline getiriyor. Gazeteci Loewenstein belgeler, röportajlar ve sahadan raporlarla sürdürdüğü küresel bir soruşturmayla büyük ölçüde .. Ayrıntılı bilgi için bkz. | |
| | | Sabiha Sertel 1919’da başlayan ve 4 Aralık 1945’teki Tan Baskını’yla zorla sona erdirilen gazetecilik kariyeri boyunca, yurt içinde devletlu çevrelerle sermaye temsilcilerinin hem aleni hem de örtülü baskılarına maruz kalmış, hatta yurt dışında da bizzat Goebbels başta olmak üzere faşist yöneticilerin asabını bozmayı başarabilmiş cesur bir yazar. Günümüzde de bu yönüyle hâlâ saygıyla anılıyor ama bunca yankı yaratmış yazılarının çoğuna ulaşılamadığı için kamusal bir entelektüel olarak sergilediği olağanüstü performans hakkıyla değerlendirilebilmiş değil. 1929-1945 arasında yazdığı binlerce yazı arasından Tuncay Birkan’ın yaptığı bu seçki, okurlara Sertel’i daha yakından tanıma olanağı sunma umuduyla hazırlandı. Türk basınına hiç hoş karşılanmayan yepyeni bir âdet getirerek, hemen hiçbir örgütlenme hakkı tanınmayan kamu adına, hiçbir sosyal güvencesi olmayan işçi ve köylüler adına devletten tok bir dille hesap soran Sabiha Sertel’in yazdıklarının, örgütsüzlüğün zirveye ulaştı .. Ayrıntılı bilgi için bkz. | |
| | | Çeviri: Zehra Cunillera Modern toplumlar eşitliği temel değerlerden biri olarak kabul ediyor. Nitekim günümüzde kimlik etrafındaki ayrımcılıklara karşı eşitlik mücadelesi gün geçtikçe güçleniyor. Buna karşılık maddi eşitlik mücadelesi güç kaybetti ve bu alandaki eşitsizlikler derinleşiyor. Bu paradoksu nasıl anlamalı? Eşitlik arzumuz adaletsizlikten rahatsız olmayacak kadar zayıfladı mı yoksa? Florent Guénard eşitlik ile kurulan ruhsal ilişkinin karmaşık olduğunu gösteriyor. Yazara göre eşitlikçi toplumlarda eşitlik, hem bireyler arasındaki ilişkiyi yapılandırdığı hem de her bireyin kendini değerlendirmesi için bir kıstas oluşturduğu için başlı başına bir değer olarak benimseniyor. Modern ve eşitsiz toplumlarda ise bu tutku ortadan kalkmıyor ama kılık değiştiriyor: Herkes kendisi için eşitlik ister bir hale geliyor, çünkü modern hayatta onur duygumuz yaşam düzeyleriyle ilgili kıyaslamalardan etkileniyor. Maddi koşulların eşitsizliği özsaygımızı yaralayabiliyor. Kuşkusuz buna tepki olarak gelişen du .. Ayrıntılı bilgi için bkz. | |
| | | Çeviri: Zeynep Arık Tozar Hayatımızın yaklaşık üçte birini uykuda geçiriyoruz ve uykunun fiziksel, nörolojik ve psikolojik sağlığımız açısından ne kadar önemli olduğunu biliyoruz. Ne yazık ki hepimiz gece boyu sıkı bir uyku çekip sabah zinde bir şekilde uyanacak kadar şanslı değiliz. Uzmanlık alanlarından biri de uyku bozuklukları olan nörolog Guy Leschziner bu kitabında uykuyla başı ciddi biçimde dertte olan hastalarının hikâyelerini anlatıyor: uykusunda motosikletine ya da arabasına atlayıp dolaşan Jackie; aksiyon filmlerini aratmayan rüyalar görürken o sahneleri bilfiil canlandırdığı için komik durumlara düşen Alex; espri yapıp güldüğü her seferinde birdenbire yere yığılıveren Adrian; uykusunda seks yapan Tom; uyurken hiç farkında olmaksızın tıka basa yiyen, yiyecek bulamadığında granül kahveden kuşyemine kadar birçok şeyi midesine indiren Don ve diğerleri. “Peki bu hastalardan neden söz ediyorum? Daha da önemlisi, bunları neden okuyasınız ki?” diye soran Leschziner, anlattığı hikâyelerin uyku .. Ayrıntılı bilgi için bkz. | |
| | | İki Kilise Arasında Binamaz, iki arada bir derede duran, ulusal edebiyat tasniflerine kolayca sığdırılamayan, “Karamanlıca” diye de bilinen Yunan harfleriyle yazılmış Türkçe edebiyat üstünde duran, özellikle de bu edebiyatın en tanınmış eseri Temaşa-i Dünya’ya odaklanan bir inceleme. Şehnaz Şişmanoğlu Şimşek, Osmanlı İmparatorluğu döneminde, özellikle İç Anadolu’da yaşayan ve kendilerini Türkçe konuşan Rumlar olarak tanımlayan Hıristiyan Ortodoksların edebiyatını kültürel açıdan olduğu kadar karşılaştırmalı edebiyat açısından da yakın okumaya tabi tutuyor. Tanzimat sonrası Osmanlı dünyası ve Yunan aydınlanmasındaki kültür ve özellikle dil tartışmalarının bağlamına yerleştirilen Temaşa-i Dünya’yı, kaynağı olduğu kabul edilen, Yunan edebiyatının ilk romanlarından olan Polipathis’le, ayrıca pikaresk romanın öncü örnekleriyle birlikte ele alıyor. Karşılaştırmalı edebiyat ve ulusal edebiyatların tarihinin yanı sıra ulusal kimliklerin oluşumu, k .. Ayrıntılı bilgi için bkz. | |
| | | "Bu çalışma, Türkiye’de ormanın nasıl sorunsallaştırıldığı, nasıl planlandığı ve bu planlama mantıklarının iklim değişikliğine yönelik politikalardan nasıl etkilendiği sorularından yola çıktı. Cumhuriyet’in ilk yüz yılına baktığımızda, bu sürecin üretim-koruma sarkacında şekillendiğini söylemek mümkün. 2000 sonrası döneme çevreyi koruma söylemi damga vurduysa da, ormanlar yoğun bir üretim rejimi içinde planlanmaya devam ediyor. "Ancak çalışmada üretimci ve korumacı planlamayı birbirine karşıt yaklaşımlar olarak ele almıyorum. Ormanı planlamanın, ister odun üretimi için olsun, ister biyoçeşitliliği korumak için olsun biyopolitik müdahaleler olduğunu iddia ediyorum. "Bu vurgu, niçin önemli? İlk olarak, her iki planlama yaklaşımının da nesnellik bir yana, değer yüklü süreçler içerdiğini ortaya koyuyor. Bu müdahalelere içkin belirsizliklere ve deneyselliklere işaret ederek, başka görme biçimlerine imkân tanıyor. Kendi bilimselliğinin politikliğini kabul eden bir planlama .. Ayrıntılı bilgi için bkz. | |
| | | Çeviri: Hasine Şen Karadeniz “Evlenmemişler, çünkü bir yılları eksikmiş. Tam olarak bu kelimeyi kullandı. Eksik. Tıpkı börek için yirmi sekiz stotinka veya ev için iki milyon eksiğinizin olması gibi. Tıpkı aniden aklınıza tatlı yapmak estiğinde, bazen un veya başka bir malzemenin eksik olması gibi. Ama bu aniden akla gelen bir şey değilmiş. Bu düğünü planlanmışlar. Bir yıl sonrası için. Sonra o yıla bir şey olmuş. Onu bir şey içine çekmiş. Kışla mı, hapishane mi, ya da başka şehre tayin. Eksik yıl, peşinden tuhaf bir zamanı sürüklemiş. Böylece bugün hem geliyormuş, hem gelmiyormuş. Ve tüm günler böyleymiş. Eksi bir gün, eksi bir yıl, eksi sonraki yıl, eksi bir hayat.” Kelime ve kavramlarla oyun hamuru gibi oynamayı seven Bulgar şair ve yazar Yordanka Beleva’nın yirmi kısa öyküsünden oluşan bu kitap, inceliğinden beklenmeyecek bir zenginlik barındırıyor. Bu zenginlik yazarın sıradışı bakışından olduğu kadar, tekrar tekrar okunmayı, üzerinde düşünülmeyi talep eden, düşünüldükçe katman kazanan cümlelerinde .. Ayrıntılı bilgi için bkz. | |
| | | türkolmak Kutay Onaylı’nın ilk şiir kitabı. .............................................................................................. yani türkolmak bir gece vakti / çığlık çığlığa / savaş arabasında priam oradan oraya koşan / haykıran ağlayan oğlunun cesedi için / oğlunun katiline / yalvarmayı öğrenen .............................................................................................. Ayrıntılı bilgi için bkz. | |
| | | Çeviri: Haldun Bayrı Psikolojik destek almak için uçağa tavuskuşunuzla ya da tasmalı bir timsahla binmeyi düşünür müydünüz? Yirmi-otuz yıl önce aklımızdan bile geçmeyecek bu tür davranışlar bugün yaşanmakla kalmıyor, bunlara ilişkin düzenleme ve açıklamaların yapılması zorunlu hale geliyor. Peki neden? Olivier Roy bu soruya yanıt ararken, davranışların zımni kabullerle belirlenmesi anlamına gelen kültürün aşılması ihtiyacına işaret ediyor. Dünyanın pek çok yerinde geleneksel anlamıyla kültür aşınır; edebiyatı, sanatı, düşünceyi kapsayan “yüksek kültür” de değerini kaybederken, kültür kelimesinin kullanım alanı genişliyor ve “iptal kültürü” gibi ifadelere rastlıyoruz. Giderek daha çok davranış apaçık ifade edilen normlarla düzenlenmeye çalışılıyor; genç kuşaklar woke denen, “duyarlılık yanlısı” bir tavırla yeni doğruları ve yanlışları gündeme getirmeye ve belirlemeye yöneliyor. Yazara göre eşzamanlı sayılabilecek dört hareketin bir sonucu bu da: 68’le birlikte başlamış kültür eleştirisi, internet .. Ayrıntılı bilgi için bkz. | |
| | | Otel dendiğinde edebiyat tutanaklarının kalın defterlerinden biri olanca haşmetiyle açılır önümüze... Bir mekân olarak doğrudan otelin kendisini konu alan, otelde geçen olaylar ekseninde gelişen ya da otel odalarından sokağa taşan yan hikâyelerle ilerleyen kurgusu bir otelin çevresinde örüntülenen yerli ve yabancı nice öykü, roman, tiyatro oyunu, film ve onlara ilişkin çağrışımlar hafızalarımızı karıncalandırarak ardı ardına sökün etmeye başlar. — Murathan Mungan Ayrıntılı bilgi için bkz. | |
| | | Oğuz İnel’in bu kurmaca söyleşisinde bir fizikçi bir gece kendisini “öteki dünyada” biriyle söyleşirken buluyor. Tanrı, inanç ve benlik, varlık ve hiçlik, özgürlük ve zorunluluk, dolayısıyla etik, zaman ve yaşam gibi felsefi temalar çeşitli düşünürlerle diyalog içinde ele alınıyor. Bu konular üstüne düşünmek ve farklı görüşlerle karşılaşmak isteyen okurların zevkle okuyacağına inanıyoruz. Ayrıntılı bilgi için bkz. | |
| |
|