| | Murathan Mungan: "Akıllı kadın yalnız kalmaya mahkûm" Yeşim Çobankent, Elle, 3 Nisan 2008 Son kitabı Kadından Kentler'de Türkiye'nin 16 ayrı şehrine savrulmuş kadınların öykülerini toplayan Murathan Mungan, Elle dergisine verdiği röportajda Türkiye'deki kadınlara dair ilginç açıklamalar yaptı. Usta yazar "Türkiye'de bir kadın evli değilse bu bir araz gibi görünür. Akıllı kadının yalnızlığı artıyor" dedi. Kitaptaki şehirleri neye göre seçtiğinizi söyler misiniz?Kitap kendi içinde bir harita oluştursun ve kitabın haritasıyla Türkiye haritası arasında bir denge olsun istedim. Bazıları hiç bilmediğim kentler, ama gereken konularda dersime çalıştım. Bütün Türkiye, İstanbul'a bakıyor ve kitabın bütün denklemini bunun üzerine kurdum. Türkiye, İstanbul'a yıllarca sinemadan baktı, şimdi de televizyondan seyrediyor. Kitaba İstanbul ve Türkiye'nin ilişkisi olarak bakmak daha doğru. Kentlerin özel simgesel anlamları ve kaba özdeşleşmeler yok bu kitapta. Kitapta genelde "küçük" ve "sıradan" kadınların öykülerini anlatmak özel bir tercih miydi?Bir şarkıcı filmi çekmedik, derdim bir başarı öyküsü anlatmak da değildi. Zaten kitaba sığmayan öyküler de oldu, muhtemelen "Öteki Kadınlar Öteki Kentler" adıyla arkası da gelecek. Sıradan insanı anlatmak çok tuzaklı bir şeydir, ortaya sığ ve yavan bir şey de çıkabilir. Hem inandırıcı olmak hem de bir katman yaratmak kolay değildir. Bu kitap kolay okunuyor olabilir ama dili ve ayrıntıları üzerine çok çalıştım, yazarlık titizliktir. Yüksek Topuklar'ın aksine, bu kitapta kahramana daha şefkatli davranmış gibisiniz.Buna katılmıyorum, o kitabın teması ve dokusuyla bu kitabınki aynı değil. Onun teması zaten kadın düşmanlığıydı ve bugün olsa yine öyle yazardım. Kitabınız yalnız kadınlarla dolu. Erkek yalnızlığına aşinayız ama kadın yalnızlığından pek söz edilmez Türk edebiyatında... Çünkü bizim toplumumuzda kadınların yalnız olmaya hakları yok. Erkekler o kadar kötü ve zalim olmasalar da, kadınların hayatta var olmasının önündeki engellerden birini teşkil ediyorlar. Türkiye'de insanlar zaten sürekli savunma hattında yaşamak zorunda, sadece yaptıklarını değil kimi zaman yapmadıklarını da savunmaları gerekebiliyor. Hepimiz sürekli sanık sandalyesinde yaşıyoruz. Ekonomik özgürlüğünü kazanmaya ve ayakta kalmaya çalışan kadına bu bir şekilde yalnızlık olarak dönüyor. Üstelik mutlu ve sakin bir yalnızlık değil, sürekli hesabı sorulan, acımayla karşılanan bir yalnızlık. Yalnız bir kadın sürekli kendini savunmak durumunda kalıyor...Geleneksel aile-toplum yapılarının dışında bir konum çünkü. Bir yandan da aile dağılıyor, evlilikler parçalanıyor ve biz bir şey olmamış gibi yapıyoruz. Bu konudaki toplumsal ikiyüzlülüğümüz "Batı'nın teknolojisini alalım ama ideolojisini almayalım" düzeyinde... Kadının eğitimi ve özgürleşmesi, beraberinde getireceği sorunlar yokmuş gibi yapılarak çözülemez. Yalnızlık bir insanlık halidir ve bizde genellikle kimsesizlikle karıştırılır. Bir şiirimde, "Yalnız olmayı bilmeyenlerin beraberliğine inanmam" diyorum, çünkü bir zorunluluğu beraberlik zannediyoruz. Yalnız kalma korkusuyla yapıştığın herhangi bir ilişkiyi süreklilik ve sadakat zannediyoruz. Önce yalnız kalmayı ve bunu taşımayı öğreneceksin ki, seçtiğin beraberlik kıymetli bir hale gelecek. O beraberlik içinde de yalnız kalabileceğin zamanları ayırabileceksin. Kitapta dullara ve boşanmışlara da özel bir şefkat göstermişsiniz...Türkiye'de bir kadın evli değilse bu bir araz gibi görünür. Kitap biraz, "Ekonomik özgürlük kazandığında kadın ne kadar halloluyor?" sorusunu da sordurtuyor. Akıllı kadının yalnızlığı artıyor. Kadınların aklıyla yalnızlığı arasında bir denklem olmasını ortada temel bir yanlışlık olmasına bağlıyorum: Kadınlar seçilmek zorunda ve böyle olunca başkalarıyla yarışıyorsun ve diğer kadınların varlığı ilham değil rekabet kaynağı olduğunda da sorun başlıyor. Fransızca gibi dillerde şehirler kadın ve erkek olarak ayrılır. Sizin şehirlerinizden hangileri kadın, hangileri erkekti?Böyle bir ayrım yok. Ben zaten yabancı dillerde sözcüklerin dişi ve erkek olarak ayrılmasından hiç hoşlanmam, dildeki seksizmi hiçbir zaman tasvip etmedim. Türkçenin bu nötr hali bana çok medeni gelir. Türkçe dilde biseksüelliğin keşfidir. Erkekler bağlanmaktan korkarken kadınlar bağlanmaya ihtiyaç duyar. Kitaptaki kahramanlar genellikle aşkı hep başka bir şeyle karıştırıyor: Mesela kendine kıymayı aşk sanıyorlar... Evet ama toplumda da böyle değil midir? Aşkın, ideolojiye dönüştüğü ve mistifiye edildiği toplumlarda başka şeylerle karıştırılmaması mümkün değildir. İhtiyaç diye tarif edilmiş ve mutlaka yaşanması gereken bir şey diye görülüyor. Filmler, romanlar ve hikâyelerle mutlaka bir gün senin de başından geçmesi planlanıyor. Böylece yaşayacağın bir insan aramaktan çok, kafandaki senaryoyu canlandıracak insanı bulmaya çalışıyorsun. Sanki casting ajansından oyuncu ısmarlıyorsun. Toplumsal temaslarım sırasında 20 yaşındaki çocuklarla konuştuğumda, "Ne zaman bir kızla çıksam, hemen evlenelim diye tutturuyorlar" dediler. Erkeklerin bağlanma korkusuyla kadınların bağlama ihtiyacı ne kadar tanıdık. Üstelik bu çocukların çoğu gelip geçici işlerde çalışıyor ve profilleri gelecek ümidi vermiyor. Kızlar da zengin bir koca bulma arayışında olan türden değil. Psikolojiyle bağları güçlü bir yazarımKadınlara dair bütün numaraları biliyor gibisiniz...Yazarın bir görme gücü olması lazım. Bu kadar yıl bu işle uğraşıp hâlâ görme zaafları taşımak, benim için çok ciddi bir sorun olurdu. "İnsanın içini çok kurcalıyorsun. İnsanlar böyle yazarlardan hoşlanmaz" da dediler. Psikolojiyle bağları güçlü hatta literatürü takip eden bir yazarım. Çocuk yaşta bir içgörü kazandığım için psikoloji temel malzemelerimden. Okuyabileceğiniz diğer Murathan Mungan söyleşileri ▪ "Beşi bir romanda!" | Sema Arslan, Milliyet Sanat, Haziran 2004 | ▪ "‘Beşpeşe’ ciddi bir oyun yazdılar" | Elif Tunca, Zaman, 12 Temmuz 2004 | ▪ "Amok koşucusu" | Zuhal Bekler, Time Out, 3 Nisan 2008 | ▪ "Edebî Maratoncu" | Ayşegül Tuna, Time Out, Kasım 2007 | ▪ "Kadından Kentler" | , Demokrat Radyo, İzmir, 14 Nisan 2008 | ▪ "Kitapta ciddi bir amelelik var, dersimi çok çalıştım" | Miraç Zeynep Özkartal, Milliyet Pazar Eki, 13 Nisan 2008 | ▪ "Kadınlar eşya, evlilik ve aşkla esir alınırlar" | Evrim Altuğ, Sabah, 13 Nisan 2008 | ▪ "Yazımı sürekli ateşe atarak ilerledim" | Nida Nevra Savcılıoğlu, Notos Öykü, Nisan 2008 | ▪ "Kadınlarla Kürtler’in kaderi ortak" | Ayça Örer, Taraf, 12 Nisan 2008 | ▪ "Erkekten kent değil, kasaba çıkar canım" | Pınar Öğünç, Radikal Cumartesi Eki, 3 Mayıs 2008 | ▪ "Kendini Şaşırtırsan Okuru da Şaşırtırsın" | Irmak Zileli, Remzi Kitap gazetesi, Mayıs 2008 | ▪ "Yazdıklarımdan yapılma bir adanın üzerinde yalnız..." | Sema Aslan, Radikal Kitap Eki, 19 Ekim 2007 | ▪ "Türkiye’nin sağcısıyla solcusu çok benziyor; aynı kumaştan ceket giyiyorlar, birinin ceketi soldan düğmeleniyor, diğerininki sağdan!" | Cansu Çamlıbel, T24, 10 Ekim 2023 | ▪ "Kentlerden Bir Tür Çöl Yaratılıyor; Betondan, Camdan, Çelikten Bir Çöl" | Serkan Ayazoğlu, arkitera.com, Nisan 2014 | ▪ "İyi öykücülerden kötü romancılar yaratıldı" | Buket Aşçı, Vatan Kitap, 14 Mayıs 2014 | ▪ "Bir kolum çolaktır şiir yazarken" | Birhan Keskin, Radikal Kitap, 8 Nisan 2016 | ▪ "Bunlar benim binbir gece masallarım" | Çağlayan Çevik, Hürriyet Kitap Sanat, 16 Şubat 2017 | ▪ "Var oluşumu anlamlandıran eşyam kalemim" | Adalet Çavdar, Milliyet Sanat, 10 Mart 2017 | ▪ "Merakı Bulaştırmak" | Berke Göl, altyazi.net, 15 Aralık 2022 | ▪ "Kültürel dünyada muhataplar eşit değil!" | Filiz Aygündüz, Milliyet Sanat, 1 Temmuz 2000 | ▪ "Erkekler İçin Divan'ı ben yazmasam kim yazacaktı?" | Ahmet Tulgar, Milliyet, 2 Aralık 2001 | ▪ "Yüksek Topuklar’la geliyor" | Ayşe Arman, Hürriyet Pazar, 5 Mayıs 2002 | ▪ "Kadınlar üçlemesinin ilk kitabı" | Sema Uludağ, Radikal, 9 Mayıs 2002 | ▪ "Yazı iktidarsa hepimiz iktidarız" | Ayça Atikoğlu, Cumhuriyet Dergi, 30 Haziran 2002 | ▪ "Canımı çok yakan bir olay vardı" | Müjde Arslan, Özgür Politika, 3 Ocak 2004 | ▪ "İyi öpüşen bir sevgili dünyanın yarısı demektir" | Ayşe Arman, Hürriyet, 10 Temmuz 2005 | ▪ "İyi Türkçe yazanların çoğu Türk kökenli değil" | Derya Sazak, Milliyet, 11 Temmuz 2005 | ▪ "Klonlanmak istiyorum" | Pınar Öğünç, Radikal Kitap Eki, 15 Temmuz 2005 | ▪ "Rüya görür gibi şarkı görüyorum!" | Filiz Aygündüz, Milliyet Pazar, 19 Mart 2006 Pazar | ▪ "Kedi cama inanmaz, ben zamana" | Özlem Altunok, Cumhuriyet Dergi, 24 Temmuz 2006 | ▪ "Melodram her an hayatımızın içinde" | Yeşim Tabak, Pazar Sabah, 27 Mayıs 2007 | ▪ "İyi bir sanatçı kendini SİT alanı ilan etmeli" | Ayça Atikoğlu, Gazeteport, 25 Haziran 2007 | ▪ "Olgunluğumun saltanatını sürüyorum artık" | Sevin Okyay, Radikal, 26 Temmuz 2007 | ▪ "Şiire, yazıya hep temiz davrandım" | Deniz Durukan, Radikal, 12 Aralık 2007 | ▪ "Arenayla opera arasında bir hayat benimkisi" | Cem Erciyes, Radikal Kitap Eki, 8 Nisan 2011 | ▪ "Türkiye’de yalan söyleyenlerden hiç hesap sorulmadı" | Zeynep Miraç, Hürriyet Pazar, 23 Şubat 2014 | ▪ "Bu toprakların asli meseleleri" | Pınar Öğünç, Radikal Kitap, 3 Mart 2014 |
|