| | Murathan Mungan: "Kadınlar üçlemesinin ilk kitabı" Sema Uludağ, Radikal, 9 Mayıs 2002 Yüksek Topuklar'ın kahramanı olan Nermin, günümüz Türkiye'sinde yaşayan bir kadın. Onun yaşadığı çelişkilerle, Türkiye'nin 80 sonrası yaşadığı değişimleri harmanladığınızı görüyoruz bu kitapta...80 sonrasında tartışılan bazı üst başlıklar, yani bireyin dönüşümleri, inançlar, inançlardan vazgeçmeler ve bu kitabın ana eksenindeki kadın kimliği yazarlığımın temel izlekleri zaten. Zamanı belirsiz bir masal da yazsam bu temaları kullanırım. Bu kitapta ben öyküsel bir anlatıya başvurdum için ana karakter olan Nermin'in izlenimleri, hatırladıkları, kendi tarihçesinde kesişen diğer tarihler gibi koordinatlar kurdum. Kitapta; "Kim bilir ne kadar farklı şeyleri hatırlıyoruz aynı günlerden" der Nermin. Bu sözle başka hatırlayışlara da kabul gösteren bir yaklaşımım olduğunu söylüyorum aslında. Yazar olarak benim, kahraman olarak Nermin'in böyle bir adalet duygusu var. Diğer kahraman Tuğde daha beş yaşında. Küçük bir kız çocuğunun, yetişkin bir kadının tavır, tutum ve davranışlarını bu derece yansıtması mümkün mü?Elbette masalsı bir boyutu var ama Tuğde konusunda çok abartılı davrandığımı sanmıyorum. Kitabın bir yerinde Nermin, "Henüz kartlarını kapatmamış dolayısıyla bütün kabloları açık ve makinesinin nasıl çalıştığı ortada" diyor Tuğde için. Daha sonra üzerine bina edilecek olan inşaatın arsasını gördüğümüz bir dönem o. Tuğde aracılığıyla, annelerin kışkırtmasıyla erken yaşta kadın rolüne hazırlanmış bir kimliği görüyoruz.. Hınzır bir kız. Belli ki zeki, belli ki kötü kalpli ve belli ki çok başarılı olacak bir kız. Aslında 2000'li yılların kadın modeli. Tuğde'yle karşılaşan Nermin'in ruh halini göz önünde tutarsak, romanda toplumsal olduğu kadar psikolojik yönlerin de ağır bastığını söyleyebilir miyiz?Böyle söylediğin için çok teşekkür ederim. Gerçekten kitapta sosyolojik ve toplumsal katmanın yanı sıra bir kahraman ya da roman kişisi yaratmanın en önemli öğelerinden biri olarak gördüğüm psikodinamikleri de göz önünde tuttum bu romanda. Nermin'i bilgim, kültürüm, sezgim, yeteneğim elvediği ölçüde sağlam çatmaya çalıştım. Açıkçası, çocukluk yılları kayıp olan ya da o yıllarla yüzleşmeyi reddeden bir kadını anlatmak çok zor oldu. Hep söylerim, kitap bu anlamıyla benim için mimari bir projedir. Her şeyi gerekçelendirmek ya da olayları birbirine bağlamak gibi kitabı yapaylaştıran bir tarzım olmadı. O yüzden hayati renkleri çok önemsedim. Yemeklerde, kumaşlarda, eşyalarda hep bir hayat gerçekliği olsun istedim. O konuda dersimi çok çalıştım. Nermin, nerede olursa olsun, olduğu mekândan sıyrılarak bambaşka olaylara, bambaşka ilişkilere kayabilen, neredeyse çağrışımlarla yaşayan bir karakter. Kitap boyunca sık sık “kadınlar ağlamak için bir erkeğin omzuna ihtiyaç duyarlar ama başı dolu kadınlar erkeğin omzuna ağır gelir” sözüyle karşılaşıyoruz. Erkeklerin bir yandan da başı dolu kadınlara ihtiyaç duyduklarına inanmıyor musunuz?Şunu unutma, erkekler kadında kontrol edilebilir zekâ, kontrol edilebilir başarı, kontrol edilebilir yetenek ister. Yani kadının sahip oldukları, erkeğin kontrolünü aşmaya başladığında ilişki biter. Hatırlarsan kitabın bir yerinde, "bütün akademisyen karılarının ortak özelliği hem kocalarını utandırmayacak kadar zeki olmaları, hem de zekalarını asla kocaları kadar kullanmamalarıdır" der. Çünkü erkek bu kadar çok görülmekten hoşlanmaz. Görülürse numaraları, hayatla kurduğu bütün şeyler delinecektir. Bir kadının karşısında çırılçıplak soyunmak bir erkek için çok zordur. Seyredilmeye mahkum edilmiş kadının bir çeşit intikamıdır erkeğin ruhuna kadar yol almak. Konudan biraz sıyrılıp kitabın tekniğiyle ilgili bir soru sormak istiyorum. ikinci günün sonuna kadar Nermin'i olayların anlatıcısı olarak görüyoruz. İlk sayfalarda kendisinin yazar olmadığını söylese bile ikinci günün sonunda yazar kimliğiyle çıkıyor karşımıza...Çünkü kitabı yazmaya başlıyor o arada. Bu yeni roman tekniklerine bir örnek. Bize bu kitabın yazılmakta olduğu hissini veriyor. Bu roman, günümüzü anlatması dışında diliyle de diğer kitaplarınızdan farklı bir yön taşıyor sanki...Bu kitabın en ayırıcı özelliği mizahın kullanılmasıdır. İlk defa bu kadar çok kara mizah yaptım. Kırk Oda ve Üç Aynalı Kırk Oda'daki gibi yılansı bir dili var ama oradakiler daha çok karabiber tadında. “Alice Harikalar Diyarında”da kullandığım zehirli dili bu romanda biraz daha köpürttüm. Bir kitap yazara yenilenme, değişme, yeni şeyler bulma ve söyleme arzusu verir. Bu kitap önce uzun hikaye olarak oluştu kafamda sonra romana evrildi. Benzer temalar etrafında kuracağım daha sonraki iki roman ortaya çıktı. Yüksek Topuklar üçlemenin başlangıcı öyleyse. Onların adları ve kahramanları belli mi?Bundan sonraki roman “Veranda”, ondan sonraki “Kedinin Etrafında”. “Veranda”nın kahramanın adı bu kitapta bir şaka olarak geçiyor, Haberci Cemile'nin sözünü ettiği Adalı Leyla. Kahramanın üç kocasını ve hayatının üç ayrı dönemini anlatıyorum “Veranda”da. Adalı Leyla Nermin'le hiç karşılaşmıyor. Sinan'a gelen telefonda kedisi ve sevgilisi aynı anda hayatından eksilmiş olan Vildan da “Kedinin Etrafında”nın kahramanı olacak. Tanıyınca sevecek miyiz?O espri üzerine kurdum zaten. Belki bu üç kadın birbirini tanısa gerçekten sevecek. Belki de sevmeyecek. Kitaplarım arasında bağlantılar kurmaktan keyif duyarım. Çünkü okurun beni dilimin lezzetiyle, anlatma keyfimle ve onlarda yaratmak istediğim zamanın derinliği içinde sevsin isterim. Nitekim bu kitapta, Üç Aynalı Kırk Oda’daki “Aynalı Pastane”yi yazan Sinan'la karşılaşıyoruz. “Aynalı Pastane”den bir küçük paragraf bu kitaba Çiçek Pasajı'yla giriyor. Bunlar takipçim olan okura bulmaca keyfi sunarken bana da meydan okuma avantajı sağlıyor. Kitapları kadınların ağzından yazmak bazı zorlukları da beraberinde getirmeyecek mi?Leyla ile Nermin'in birbirine çok benzememesi gerekiyor elbette ama bir sürü yönleri de benzemeli ki insanlar "tanışsalar iyi arkadaş olabilirler" desinler. Benim yazarlığımda en çok söz edilmesi gereken şey, atmosfer kurmaktaki başarımdır. Bir tek duvarla iyi bir atmosfer kurabilmek, yazarlığın önemli anahtarlarından bir tanesi. Ama buna yaslanmıyorum. Kendimi, öğrencileştirmeye çalışıyor, imtihana sokuyorum. Nasıl bir imtihan bu?Metin içinde bir eşik vardır, beni ikna etmezse ikna edene kadar onu ararım. Kendim ikna olmuyorsam okuru nasıl ikna edeceğim. Bazı yazarlarda o eşiğin çok alçak olduğunu görüyorum. Eşiği yüksek tutmak gerekiyor. Dolayısıyla 1993'ten 2000'e kadar zaman geçmesi önemli değildir. Kimi zaman bu tür temel şeyler yazarken bulunur. Her gün mutlaka masanın başına geçip çalışmak gerekiyor. Yolda gezerken ilham perisini beklemekle olmuyor. Bu kitap, erkekler tarafından da okunacak gibi görünüyor. Tabii, kadını anlayıp onun dünyasına yolculuk etmek ve kadının iç kalelerinden sızmak isteyen erkekler tarafından...Öyle mi düşünüyorsun? Ne güzel. Çünkü onlar korkuyorlar kadınlara ilişkin kitaplardan. İnşallah senin söylediğin gibi olur. Fakat ötekini tanımak için öncelikle kendini tanımayı göze almak gerekir. Okuyabileceğiniz diğer Murathan Mungan söyleşileri ▪ "Beşi bir romanda!" | Sema Arslan, Milliyet Sanat, Haziran 2004 | ▪ "‘Beşpeşe’ ciddi bir oyun yazdılar" | Elif Tunca, Zaman, 12 Temmuz 2004 | ▪ "Amok koşucusu" | Zuhal Bekler, Time Out, 3 Nisan 2008 | ▪ "Edebî Maratoncu" | Ayşegül Tuna, Time Out, Kasım 2007 | ▪ "Akıllı kadın yalnız kalmaya mahkûm" | Yeşim Çobankent, Elle, 3 Nisan 2008 | ▪ "Kadından Kentler" | , Demokrat Radyo, İzmir, 14 Nisan 2008 | ▪ "Kitapta ciddi bir amelelik var, dersimi çok çalıştım" | Miraç Zeynep Özkartal, Milliyet Pazar Eki, 13 Nisan 2008 | ▪ "Kadınlar eşya, evlilik ve aşkla esir alınırlar" | Evrim Altuğ, Sabah, 13 Nisan 2008 | ▪ "Yazımı sürekli ateşe atarak ilerledim" | Nida Nevra Savcılıoğlu, Notos Öykü, Nisan 2008 | ▪ "Kadınlarla Kürtler’in kaderi ortak" | Ayça Örer, Taraf, 12 Nisan 2008 | ▪ "Erkekten kent değil, kasaba çıkar canım" | Pınar Öğünç, Radikal Cumartesi Eki, 3 Mayıs 2008 | ▪ "Kendini Şaşırtırsan Okuru da Şaşırtırsın" | Irmak Zileli, Remzi Kitap gazetesi, Mayıs 2008 | ▪ "Yazdıklarımdan yapılma bir adanın üzerinde yalnız..." | Sema Aslan, Radikal Kitap Eki, 19 Ekim 2007 | ▪ "Türkiye’nin sağcısıyla solcusu çok benziyor; aynı kumaştan ceket giyiyorlar, birinin ceketi soldan düğmeleniyor, diğerininki sağdan!" | Cansu Çamlıbel, T24, 10 Ekim 2023 | ▪ "Kentlerden Bir Tür Çöl Yaratılıyor; Betondan, Camdan, Çelikten Bir Çöl" | Serkan Ayazoğlu, arkitera.com, Nisan 2014 | ▪ "İyi öykücülerden kötü romancılar yaratıldı" | Buket Aşçı, Vatan Kitap, 14 Mayıs 2014 | ▪ "Bir kolum çolaktır şiir yazarken" | Birhan Keskin, Radikal Kitap, 8 Nisan 2016 | ▪ "Bunlar benim binbir gece masallarım" | Çağlayan Çevik, Hürriyet Kitap Sanat, 16 Şubat 2017 | ▪ "Var oluşumu anlamlandıran eşyam kalemim" | Adalet Çavdar, Milliyet Sanat, 10 Mart 2017 | ▪ "Merakı Bulaştırmak" | Berke Göl, altyazi.net, 15 Aralık 2022 | ▪ "Kültürel dünyada muhataplar eşit değil!" | Filiz Aygündüz, Milliyet Sanat, 1 Temmuz 2000 | ▪ "Erkekler İçin Divan'ı ben yazmasam kim yazacaktı?" | Ahmet Tulgar, Milliyet, 2 Aralık 2001 | ▪ "Yüksek Topuklar’la geliyor" | Ayşe Arman, Hürriyet Pazar, 5 Mayıs 2002 | ▪ "Yazı iktidarsa hepimiz iktidarız" | Ayça Atikoğlu, Cumhuriyet Dergi, 30 Haziran 2002 | ▪ "Canımı çok yakan bir olay vardı" | Müjde Arslan, Özgür Politika, 3 Ocak 2004 | ▪ "İyi öpüşen bir sevgili dünyanın yarısı demektir" | Ayşe Arman, Hürriyet, 10 Temmuz 2005 | ▪ "İyi Türkçe yazanların çoğu Türk kökenli değil" | Derya Sazak, Milliyet, 11 Temmuz 2005 | ▪ "Klonlanmak istiyorum" | Pınar Öğünç, Radikal Kitap Eki, 15 Temmuz 2005 | ▪ "Rüya görür gibi şarkı görüyorum!" | Filiz Aygündüz, Milliyet Pazar, 19 Mart 2006 Pazar | ▪ "Kedi cama inanmaz, ben zamana" | Özlem Altunok, Cumhuriyet Dergi, 24 Temmuz 2006 | ▪ "Melodram her an hayatımızın içinde" | Yeşim Tabak, Pazar Sabah, 27 Mayıs 2007 | ▪ "İyi bir sanatçı kendini SİT alanı ilan etmeli" | Ayça Atikoğlu, Gazeteport, 25 Haziran 2007 | ▪ "Olgunluğumun saltanatını sürüyorum artık" | Sevin Okyay, Radikal, 26 Temmuz 2007 | ▪ "Şiire, yazıya hep temiz davrandım" | Deniz Durukan, Radikal, 12 Aralık 2007 | ▪ "Arenayla opera arasında bir hayat benimkisi" | Cem Erciyes, Radikal Kitap Eki, 8 Nisan 2011 | ▪ "Türkiye’de yalan söyleyenlerden hiç hesap sorulmadı" | Zeynep Miraç, Hürriyet Pazar, 23 Şubat 2014 | ▪ "Bu toprakların asli meseleleri" | Pınar Öğünç, Radikal Kitap, 3 Mart 2014 |
|