Murathan Mungan:
"Rüya görür gibi şarkı görüyorum!"
Filiz Aygündüz, Milliyet Pazar, 19 Mart 2006 Pazar
Mardin 1968... Murathan Mungan'ın ortaokul yılları... Okulda çocukluk arkadaşı Naim Dilmener'e "Bugün bize gel, sana çok önemli bir şey söyleyeceğim" diyor. Mungan'ın annesi Habibe hanımın pastalarına vurgun Naim Dilmener, biraz da o hevesle kabul ediyor arkadaşının davetini. "MİT sırrı verecek gibiydi" diyor.
       Aynı gün iki arkadaş Mungan'ın evinde buluşuyor. Salonları birbirine bağlayan kapının önünde oturuyorlar. Pervazdan sarkan mikrofon teybe bağlı. Mungan'ın kucağında kısa süre sonra "akort sorunu" nedeniyle vazgeçeceği gitarı var. Ve büyük sırrını açıklıyor: "Ben bir şarkı yaptım." Ardından çalıp söylemeye başlıyor: "Ne olur doğma doğma güneş, sevgilim bir daha dönmeyecek; ne olur doğma doğma güneş dünya bir daha dönmeyecek."
       "Çok güzel Murathan" tepkisi geliyor, büyüdüğünde Türk pop müziği tarihçisi olacak Naim Dilmener'den.
       İki arkadaşın birlikte "Acaba liste başı olur mu, bu şarkı?" hayalleri kurduğu o günlerden yıllar sonra Mungan, sözlerini yazdığı şarkılar için birçok kez aynı övgüyü alıyor, bestecisinden, yorumcusundan, en önemlisi de okurlarından.
       İşte o şarkıların sözleri, bestelenmemiş ve bugüne dek gün ışığına çıkarılmamış diğer şarkı sözleriyle birlikte "Söz Vermiş Şarkılar" adıyla Murathan Mungan tarafından kitaplaştırıldı. "Her kalp kendi şarkısını söyler. Bu da benimki" diyen Mungan ile Cihangir'deki evinin bu kez yüzlerce CD, plak, 45'lik ve uzun çalarla dolu salonunda konuştuk. Hem kitabını hem de yazı serüveni içinde "söz vermiş" şarkı sözlerini...

İlk şarkı sözünüzü nasıl yazdığınızı hatırlıyor musunuz?

İnsanların en çabuk unuttuğu şey, bir yanıyla en çok hatırladıkları şey zannedilen çocukluğudur. Kavram olarak çocukluğu, çocuk hislerini unuturuz. Dolayısıyla sevgiye ait, şarkılarla beslenen zengin bir iç dünyam olduğunu hatırlıyorum. Muhtemelen onların etkisiyle yazılmış sözlerdi.

Sevgilim bir daha dönmeyecek... Dünya bir daha dönmeyecek... İyi bir kalem ve tutkulu bir sevgili olacağınız 12-13 yaşınızdan belliymiş.

İnsan boşuna şair olmuyor... Bir kumaş ilk metresinden belli olur derler ya; biraz kumaş işi bu. Yıllardır dille ve kalple oynuyorum. Bunun başlangıcı çocukluğuma kadar uzanıyor. Şu an için dipdiri duygular değil, o günlerde yazarken neler hissettiğim... Ama, diğer çocuklardan çok daha fazla okuduğumu, düşündüğümü hatırlıyorum.

Sezen Aksu'dan tavsiye

O ilk şarkı sözü besteyle birlikte gelmiş... Ayrıca Naim Dilmener biraz mırıldandı, hiç de fena değil 12-13 yaş için...

Çok tuhaf bir şey var. Bunu daha önce sadece Sezen'e (Aksu) söyledim. Rüyamda çok ciddi müzik duyarım ben. Sezen, başucuna bir teyp bırak demişti. Uyandığımda hatırlamadığım, bilmediğim derinlikte ve güzellikte, neredeyse uykumda beni ezecek kadar büyük müzikler duyuyorum. Ama uyandığımda sadece hissi kalıyor şarkının.

Sadece yazı yazın diye bir şekilde engellenmiş bir yetenek olmasın?

Belki de... Bunun görünmez güçlerle ilişkisini anlamayı başkalarına bırakıyorum. Rüya görür gibi şarkı görüyorum. Öyle basit ezgiler değil; bayağı karmaşık, her aleti ayrı ayrı çalınmış, yapılı şeyler...

Uyanıkken gelen ezgiler de oluyor mu?

Bazen. Ama öyle beste yapıyorum diye ortaya çıkamam, haddimi biliyorum.

O ilk şarkı sözünü yazdığınız dönemlerde neler dinliyordunuz, okuyordunuz?

Erken yaşta gazete okumaya başladım. Babam bana yazısız karikatür çözdürürdü. Sonra mandolin çalmaya başladım. Ortaokuldayken gitar aldırdım. Ama gitarı akort etmekteki sıkıntımdan dolayı, çabuk vazgeçtim. Pop müzikle ilişkim ise ilkokul yıllarına rastlar. Adamo, Peppino Di Capri, Sacha Distel, Mina ve Marc Aryan'ın Türkçe sözlü plakları çıkıyordu. O dönemler deli gibi onların plaklarını alıyordum. Daha 8 yaşındayken babam bana araba almıştı hiç unutmuyorum; Ford 58. Arabada bir pikabımız vardı. O dönem araba içindeki en büyük kavgalar, arka camın önünde unutulup güneşte dalgalanan plaklardı...

"Ajda Pekkan hayranıydım"

8 yaşında araba sahibi olmak nasıl oluyor?

Bizim haşmetli zamanlarımız onlar. Arabayı şoför kullanıyordu. Bilal Bozdağ ve Ayşe Şan'ın Kürtçe türkülerini Edifon firması çıkarmıştı. Onları dinliyordum arabada. Ayrıca tabii çocukluğum boyunca bir Ajda Pekkan fanıydım. Ankara'ya her gidişimizde, bir sürü plak alıp Mardin'e dönerdim. Mardin'de akşamları evin avlusundan Suriye'nin ışıklarını seyrederdik. Çok erken yaşlarda geceleri radyo lambasının ışığında Arap radyolarını dinlerdim. Kulağım farklı seslere aynı anda açık oldu. Bütün bunları içinizde çalkalayarak yeniden dünyaya söylemek sizi şair yapıyor.

Niye gözleriniz doldu?

Ne zaman çocukluğumdan bahsetsem gözlerim dolar. Çocukluğuma ait konuşmalarımda çözemediğim bir şefkat var. İnce bir sızı belki...

"Testte eczacı olacağım çıktı!"

Yayımlanmış ilk yazınız 1970'te Hey dergisinde çıkan bir Erkin Koray konser eleştirisi...

Lise sonda altı ay kadar Urfa'da kaldım. Erkin Koray, Urfa'ya Atlas Sineması'na konsere gelmişti. O zamanlar ukala ukala plak tanıtımları yazardık. Sonra Yenikapı'da Gar Gazinosu'nda çıkan bir Fikret Kızılok yazısı. Gönül Akkor assolistti. Nükhet Duru uvertürdü. O programı yazmıştım Hey'e.
       O yaşlarda eski klasik Türk müziği şarkılarını da merakla dinlerdim. Her zaman bir Mediha Demirkıran hastası oldum. O yaşlarda öyle bir sesin tadına varmak zor bir şeydir. Ama öte yandan Deep Purple, Led Zeppelin, Emerson, Lake and Palmer, The Who, Rolling Stones, David Bowie, Keith Emerson, Eric Clapton da dinlerdim.

Aslında yazıyla müziğin milatları iç içe geçmiş durumda hayatınızda...

O yaşlarda insan ne olacağını bilemiyor ki... Hiç unutmuyorum: Hürriyet gazetesi bir test yaptırıyordu çocuklara, ileride seçeceğiniz meslek çıkıyordu. Bana "eczacılık" çıkmıştı. Testi yanıtlayıp göndermişim, ulemalar okuyup değerlendirmiş. Kafamın bir yerinde tartmadım değil. Yine de sanatın bir alanıyla mutlaka ilgileneceğimi biliyordum.

"İyi koku alırım"

Ortaokuldayken Selda'nın "Gesi Bağları"nı bir konserde dinleyip ardından gene Hey'e bu şarkıyı plağa okumalı diye yazıyorsunuz. Sonra dergide bir ilanla karşılaşıyorsunuz. Selda şarkıyı plağa okumuş ve ilanda da sizin yazınız, "Bu istek gerçekleşti" diyerek veriliyor. O plaktan sonra Selda da "Gesi Bağları" da çok ünlü oluyor. Bu nasıl bir öngörü?

Ankara'da ortaokul sıralarında Neşet Ertaş'ı keşfetmiştim. Ama bugünkü duyguyla... Mardin'i de içinde yaşarken keşfetmiştim. Sonradan turistik bir değer kazanmasıyla ona sahip çıkmadım. İçinde yaşadığı suyu bilen balık gibiydim. Ankara Radyosu'nda Faruk Yener'in klasik müzik programlarını dinlerdim. Refik Ahmet Sevengil'in radyo konuşmalarını hatırlıyorum. Bu yaşadığım kozmopolit kültür ilgisi, farklı lezzetlere açık olmayı öğretti bana. Hatıraları taşımak da bir tür bellek asaleti gerektiriyor. Kültürün size sızmasına, sizi dönüştürmesine izin vermeniz gerek. Öte yandan ben iyi koku alırım. Kararlarımı aklım kadar, burnum da yönetir.

"Aşk ayrılığı sonrası"

Şiir ve şarkı sözünü İngilizce ve Almanca gibi iki farklı dil olarak yorumluyorsunuz. Siz nasıl anlıyorsunuz gelenin şarkı sözü mü yoksa şiir mi olduğunu?

Genelde malzeme söylüyor şarkı sözü mü şiir mi olduğunu... Tür ayrımı arasında bir bilinç geliştirdiğin zaman, sezgilerinle hissediyorsun bunu. Şarkı sözü bazen ezgiyle, bazen ritimle geliyor. Besteciye ezgiyle vermiyorum tabii. Ama onun ezgilendiği zaman gidebileceği yerleri görüyorum. Mesela "Bir Bilsem Ah Bilebilsem" ezgisiyle birlikte gelmişti. Bir aşk ayrılığı sonrasıydı. Ben ayrılıktan sonra çok yürürüm, bütün İstanbul'u yürürüm. İşte o şarkı, o yürüyüşlerin ritmiyle kendiliğinden gelen imgelerle çıktı mesela.

Şarkının sözlerini yazıp şarkıcıya verdikten sonra sözlerin yorum sırasında ön plana çıkıp çıkmadığına dikkat ediyor, bu konuyla ilgili müdahalelerde bulunuyor musunuz?

Sözün anlaşılması gerekir. Bütün şarkılar için böyledir bu. Topluluk şarkıcıları ayrıdır, şarkıcı şarkıları ayrıdır... Şarkıcının mıntıkasının temizlenmesi gerekir. Besteciyle düzenlemeci kuş konduracak diye şarkının boğulmasını istemem. Benim derdim daha çok şarkıcının aldığı soluğun hakkının verilmesi. İyi şarkıcı gırtlaktan geri göndermez sözleri. Kalbine indirip çalkaladıktan sonra geri gönderir.

"Edebiyatçılar ilk şarkı sözlerini Müslüm Gürses için yazdılar"

Şarkı sözü yazma anlamında Türkçe yeterince olanak sağlıyor mu söz yazarına?

Türkçe, şarkıya gelebilen bir dil değil aslında. Dilimizin kök itibarıyla böyle bir zorluğu var. Tabii kötü şarkı sözleri yazanların kabiliyetsizliklerini de bununla açıklamamalı. Bu arada dille olan ilişkimiz için bugünkü popüler şarkıcıların albümlerine bakın. En pahalı fotoğrafçıya çektiriyorlar, terziye, düzenlemeciye iyi para veriyorlar ama bir redaktör tutup da albüm bukletlerindeki de'leri ki'leri ayrı yazdırma gereği duymuyorlar. Türk Eğitim Vakfı ve Mehmetçik Vakfı, Zeki Müren'in mirasını bıraktığı kurumlar değil mi? Niye bu kurumlar, Zeki Müren gibi hayatı boyunca Türkçeye bunca özen göstermiş bir adamın albümlerini basan firmalara "Kardeşim, Zeki Müren 'yalnız' derdi, 'yanlız' demezdi; de'leri, ki'leri ayrı okurdu, siz niye bitişik yazıyorsunuz?" demiyor? Mirasından yararlandığınız adamın kültürel mirasına niye özen göstermiyorsunuz?

Bugünlerde süpervizörlüğünü yaptığınız Müslüm Gürses albümüne hazırlanıyorsunuz. Onun çalışmaları nasıl gidiyor?

İlginç bir performans albümü oldu bu, adı: "Aşk Tesadüfleri Sever". Birhan Keskin, Ahmet Güntan, Barış Pirhasan, Tuna Kiremitçi, Mehmet Bilal söz yazdılar bu albüm için. Biri hariç tümü ilk kez şarkı sözü yazan edebiyatçılar bunlar! Albüm nisanda çıkacak.

"Katı kurallarım yok"

Kitapta yer alan ve bugüne kadar bestelenip söylenmemiş şarkı sözlerine bir alıcı çıkarsa, vermek için belli kriterleriniz olur mu?

Öncelikle, şarkıyı isteyen kişinin macerasına yakışmam gerekir diye düşünürüm. O albümün toplamında nerede duracağımı bilmek isterim. Sekizinci parçasındaki söz olmak istemem. O insanı sevip sevmediğime de bakarım. Katı kurallarım, önyargılarım yok. Sanatın sürprizlere açık olduğunu bilen biriyim.

Peki belirlenmiş rayiçler var mı?

Sonuçta bu kitabı şarkı sözlerime tezgah açmak için yapmadım. Para pul umurumda değil. Ben bir edebiyatçıyım, müzikle uğraşırken uyuzumu kaşıyorum. Ama Allah için iyi kaşıyorum.

Özellikle bestelenmesini istediğiniz sözler var mı?

"Gecenin Eldiveni", "İki Bıçak" ve "Aşk Bin Defa"nın bestelenmesini isterim.

Önümüzdeki günlerde başka Murathan Mungan sözleri dinleyecek miyiz, tanıdık seslerden?

Nükhet Duru'nun yeni albümünde Fuad Abdullah'ın bestelediği "Şu Senin Çekip Gitmelerin"i dinleyeceksiniz... Çekip gidebilenler için yazdım.

"Bu aşkla ne yapacağım diye soruyorum..."

"Aşıkken niye yazayım, aşkı yaşarım" dersiniz hep. Bu yoğun tempoya bakılırsa aşk yok gibi...

Bu seferki uzun süren ve uzun sürdüğü için de bir noktadan sonra çalışmak durumunda kaldığım bir aşk.

İlk kez hem aşıksınız hem yazıyorsunuz yani...

Hem de ben bu aşkla ne yapacağım diye soruyorum... Aşk dediğin, bir zaman öğrenip sonra paketleyip kaldırdığın bir şey değil. Zaman sana hep yeni sürprizler hazırlıyor ve demek aşk böyle sakin de yaşanırmış diyorsun. İlk defa böyle bir duygu yaşıyorum. Belki de bir tür olgunlaşmanın işareti.

Mutlu musunuz peki?

Çok uzun süre önce mutluluk-mutsuzluk, umut- umutsuzluk gibi kavramlara fazla takılmamayı öğrendim. Hayatın akarı ile kendi ruh halin arasında bir denge tutturuyorsun. Dengeliyim, tutarlıyım, en önemlisi makulüm. Bu sonuncusu Türkiye'de olunması en zor şey.

Gözleriniz parlamıyor ama...

İki sene sonra aynı heyecanı görsen yapmacık olmaz mıydı? Onun için yazdığım şiirler parlıyorsa bu herkese yeter. Yoksa benim aşkımdan millete ne?

"Feryatsız duy beni lafını şair diye kasılanlar değil, Gencebay yazdı"

Türk edebiyatında şairlerin şarkı sözleriyle ilişkilerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Geçmişte güçlü olmuş. Akla ilk gelenler: Ahmet Rasim, Ahmet Refik Altınay, Yahya Kemal, Orhan Seyfi Orhon, Faruk Nafiz Çamlıbel, Ömer Bedrettin Uşaklı, Ahmet Kutsi Tecer...

Siz şiirlerinizin bestelenmesine karşı çıkıyorsunuz...

Asla izin vermiyorum. Nazım'ın, Orhan Veli'nin birçok şiirini artık şiir olarak okuyamıyorsun. Çünkü müzik baskın bir şey. Bestelenmiş bir şiiri daha sonra okumaya kalkıştığında notalar da kulağında çınlamaya başlıyor. O durumda şiirin tek başına mevcudiyeti ortadan kalkmış oluyor. Ama bunun tersi de geçerli, söz olarak önüne koyduğumda "Murathan bunu mu yazmış?" denecek sadelikteki sözler, müzikle birlikte öyle bir derinlik kazanır ki... Ayrıca şarkı bir yerinde güçlü bir laf ister. Bu güçlü lafın ille de edebiyat anlamında derinlik taşıması gerekmez. Bugüne kadar birçok iyi şarkı sözü yazıldığını da söylemeliyim. Sadece edebiyat kalitesi olarak bakmıyorum işe. "Feryada gücüm yok, feryatsız duy beni" lafını ortalıkta şairim diye kasılanlar değil, Orhan Gencebay yazdı. Ya da "Her gece uyku diye yattığım sensin" Zülfü Livaneli'nin lafıdır ve kuvvetli bir lafdır. Cem Karaca'nın, Bora Ayanoğlu'nun böyle güçlü şarkı sloganları vardır.

"Hâlâ bir ayağım eski meydanlarda, sol yumruğum havada benim!"

"Olmasa Mektubun" bir dönem marş gibi söylenen şarkılardan biriydi; "Sevmek birçok şeyi göze almaktır..." Neleri göze aldınız siz?

Hayatımı göze aldım. Bir ömür bin türlü kullanılabilirdi. Ben yazdıklarıma ömrümü sürdüğüm için onlar da bana o sahicilikle geri döndüler diye düşünüyorum.

"Aşk ve kavga şarkıları yazmak istiyorum" diyorsunuz kitapta...

Bir dönem başladığım çalışmaları bitirdikten sonra yazdıklarımın daha siyasallaşacağını düşünüyorum. Dünyanın şu anki karmaşası beni buna doğru sürüklüyor. Hâlâ bir ayağım eski meydanlarda, sol yumruğum havada benim.

Son günlerde neler yapıyorsunuz?

Sinema yazılarımı toplayacağım kitabı bitirmeye çalışıyorum. "Kullanılmış Biletler" adıyla çıkacak. Yazıya verdiğim emeği, ben hayattayken külliyatlaştırmak istiyorum. Şarkı sözleri kitabı da bunun bir parçası. Yıl bitmeden bir de yeni hikaye kitabım çıkacak: "Yedi Kapılı Kırk Oda".

10 yıl önce ilk kez söyleşi yaptığım Murathan Mungan ile bugünkü arasında hiçbir fark görünmüyor. Bu nasıl oluyor?

Teşekkür ederim. Benim için hep "yıllara meydan okuyan sanatçı" densin istemişimdir. Valla özel bir şey yapmıyorum. Kendime bakıyorum. Sağlıklı besleniyorum. Vejetaryenim. Sigara, içki içmiyorum.

Cilt bakımı yaptırıyor musunuz?

Öyle özel olarak haftanın bir günü bir yerlere gidip de bakım filan yaptırmıyorum. Normal kremlerim var. Meyve, süt ve yoğurdu fazla tüketiyorum. Bunlar cilde iyi gelen şeyler. Vitamin ve antioksidan alırım, C vitamini kürü yaparım. Bir de meşhur gündüz uykularım var. Günde bir, bazen iki kez... Suya dalıp çıkar gibi.
Okuyabileceğiniz diğer Murathan Mungan söyleşileri
▪ "Beşi bir romanda!"
Sema Arslan, Milliyet Sanat, Haziran 2004
▪ "‘Beşpeşe’ ciddi bir oyun yazdılar"
Elif Tunca, Zaman, 12 Temmuz 2004
▪ "Amok koşucusu"
Zuhal Bekler, Time Out, 3 Nisan 2008
▪ "Edebî Maratoncu"
Ayşegül Tuna, Time Out, Kasım 2007
▪ "Akıllı kadın yalnız kalmaya mahkûm"
Yeşim Çobankent, Elle, 3 Nisan 2008
▪ "Kadından Kentler"
, Demokrat Radyo, İzmir, 14 Nisan 2008
▪ "Kitapta ciddi bir amelelik var, dersimi çok çalıştım"
Miraç Zeynep Özkartal, Milliyet Pazar Eki, 13 Nisan 2008
▪ "Kadınlar eşya, evlilik ve aşkla esir alınırlar"
Evrim Altuğ, Sabah, 13 Nisan 2008
▪ "Yazımı sürekli ateşe atarak ilerledim"
Nida Nevra Savcılıoğlu, Notos Öykü, Nisan 2008
▪ "Kadınlarla Kürtler’in kaderi ortak"
Ayça Örer, Taraf, 12 Nisan 2008
▪ "Erkekten kent değil, kasaba çıkar canım"
Pınar Öğünç, Radikal Cumartesi Eki, 3 Mayıs 2008
▪ "Kendini Şaşırtırsan Okuru da Şaşırtırsın"
Irmak Zileli, Remzi Kitap gazetesi, Mayıs 2008
▪ "Yazdıklarımdan yapılma bir adanın üzerinde yalnız..."
Sema Aslan, Radikal Kitap Eki, 19 Ekim 2007
▪ "Türkiye’nin sağcısıyla solcusu çok benziyor; aynı kumaştan ceket giyiyorlar, birinin ceketi soldan düğmeleniyor, diğerininki sağdan!"
Cansu Çamlıbel, T24, 10 Ekim 2023
▪ "Kentlerden Bir Tür Çöl Yaratılıyor; Betondan, Camdan, Çelikten Bir Çöl"
Serkan Ayazoğlu, arkitera.com, Nisan 2014
▪ "İyi öykücülerden kötü romancılar yaratıldı"
Buket Aşçı, Vatan Kitap, 14 Mayıs 2014
▪ "Bir kolum çolaktır şiir yazarken"
Birhan Keskin, Radikal Kitap, 8 Nisan 2016
▪ "Bunlar benim binbir gece masallarım"
Çağlayan Çevik, Hürriyet Kitap Sanat, 16 Şubat 2017
▪ "Var oluşumu anlamlandıran eşyam kalemim"
Adalet Çavdar, Milliyet Sanat, 10 Mart 2017
▪ "Merakı Bulaştırmak"
Berke Göl, altyazi.net, 15 Aralık 2022
▪ "Kültürel dünyada muhataplar eşit değil!"
Filiz Aygündüz, Milliyet Sanat, 1 Temmuz 2000
▪ "Erkekler İçin Divan'ı ben yazmasam kim yazacaktı?"
Ahmet Tulgar, Milliyet, 2 Aralık 2001
▪ "Yüksek Topuklar’la geliyor"
Ayşe Arman, Hürriyet Pazar, 5 Mayıs 2002
▪ "Kadınlar üçlemesinin ilk kitabı"
Sema Uludağ, Radikal, 9 Mayıs 2002
▪ "Yazı iktidarsa hepimiz iktidarız"
Ayça Atikoğlu, Cumhuriyet Dergi, 30 Haziran 2002
▪ "Canımı çok yakan bir olay vardı"
Müjde Arslan, Özgür Politika, 3 Ocak 2004
▪ "İyi öpüşen bir sevgili dünyanın yarısı demektir"
Ayşe Arman, Hürriyet, 10 Temmuz 2005
▪ "İyi Türkçe yazanların çoğu Türk kökenli değil"
Derya Sazak, Milliyet, 11 Temmuz 2005
▪ "Klonlanmak istiyorum"
Pınar Öğünç, Radikal Kitap Eki, 15 Temmuz 2005
▪ "Kedi cama inanmaz, ben zamana"
Özlem Altunok, Cumhuriyet Dergi, 24 Temmuz 2006
▪ "Melodram her an hayatımızın içinde"
Yeşim Tabak, Pazar Sabah, 27 Mayıs 2007
▪ "İyi bir sanatçı kendini SİT alanı ilan etmeli"
Ayça Atikoğlu, Gazeteport, 25 Haziran 2007
▪ "Olgunluğumun saltanatını sürüyorum artık"
Sevin Okyay, Radikal, 26 Temmuz 2007
▪ "Şiire, yazıya hep temiz davrandım"
Deniz Durukan, Radikal, 12 Aralık 2007
▪ "Arenayla opera arasında bir hayat benimkisi"
Cem Erciyes, Radikal Kitap Eki, 8 Nisan 2011
▪ "Türkiye’de yalan söyleyenlerden hiç hesap sorulmadı"
Zeynep Miraç, Hürriyet Pazar, 23 Şubat 2014
▪ "Bu toprakların asli meseleleri"
Pınar Öğünç, Radikal Kitap, 3 Mart 2014
 
 

Kişisel Veri Politikası
Aydınlatma Metni
Üye Aydınlatma Metni
Çerez Politikası


Metis Yayıncılık Ltd. İpek Sokak No.5, 34433 Beyoğlu, İstanbul. Tel:212 2454696 Fax:212 2454519 e-posta:bilgi@metiskitap.com
© metiskitap.com 2024. Her hakkı saklıdır.

Site Üretimi ModusNova









İnternet sitemizi kullanırken deneyiminizi iyileştirmek için çerezlerden faydalanmaktayız. Detaylar için çerez politikamızı inceleyebilirsiniz.
X