| | Murathan Mungan: "Kadınlar eşya, evlilik ve aşkla esir alınırlar" Evrim Altuğ, Sabah, 13 Nisan 2008 Murathan Mungan'ın 16 kentte geçen, 16 hikâyeden oluşan yeni kitabı Kadından Kentler raflarda yerini aldı. Mungan'la kitabının kapağının altına saklanmış, okunmayı bekleyen Türkiye'yi ve kadınları konuştuk.. Kadından Kentler'i okuyunca, insanın aklına 1930'lu yıllarda devletin çabası üzerine Türk ressamların çıktığı yurt gezileri ve yaptıkları resimler geliyor... , Türkiye'de roman ve sinema bile dışarıya geç açıldı. Yani, Yakup Kadri Karaosmanoğlu Yaban'da Ankara'ya el atar; kameralar da yıllarca Anadolu'ya gitmemiştir. Kamerasını kapanın Anadolu'ya gittiği yıllar, 1960'lardır. Ama bütün sinemalarda ya da edebiyat veya gündelik - ulusal basında olsun, bütün Türkiye hep İstanbul'a baktı. Bir gün İstanbul'a gideceğinin hayalini kurdu; bir gün İstanbul'u fethedeceğinin hayalini kurdu; hep İstanbul'la hesaplaştı. Bu yüzden de, bu kitapta hep İstanbul ile Anadolu arasında bir gerilim hattı var. Bu gerilim hattı üzerinden de bir tür tarif söz konusu; bu aynı zamanda beraberinde göçü de getiriyor. İstanbul'daki yığılmayı ve İstanbul'un aynı zamanda bir ekonomik merkez olmasını getiriyor. Türkiye ile İstanbul arasındaki uçurum, zaman içinde Anadolu'nun İstanbul'u da kendine benzetmesiyle sonuçlandı. Yani bugün, AB söz konusu olduğu zaman sadece İstanbul söz konusu olsaydı, Türkiye AB'ye 50 kere girmişti. Ama AB de çok iyi biliyor ki, Türkiye sadece İstanbul değil. Ama bu süreç içinde İstanbul Anadolulaşıyor. Yani, İstanbul Esenler Otogarı ile kitapta kurduğum ilişki, bir tür İstanbul işgali. İstanbul 1453'ten beri işgal edilen ve yine de teslim olmayan bir kent. Bu bakımdan da ilgimi çekiyor. Kitaptaki kadınları da, her kent, eşittir bir kadındır üzerinden ortaya koymak istemedim. Trabzon'u veya Mersin'i temsil eden bir kadın olsun istemedim. Bu kadınların Mersin veya Trabzon ile olan ilişkileri içinde, okuru aslında hep kitabın temasına çekmeye çalıştım. Bunun gibi, o kentlerin ruhunu anlatmak gibi bir iddiayla da yola çıkmadım. Tüm bunlar bir yana, ben sadece samimi, sıcak, insanın kalbine dokunan, kendi anı defterleri ve hafızalarını kışkırtan, hayal kurduran hoş bir kitap yazmak istedim. Farklı sınıflardaki kadınların yaşadıkları mekânlarda, Ömer Uluç'tan Fernando Botero'ya, Arne Jacobsen'den David Hockney ve Mahmut Cuda'ya uzanan geniş bir sanat ve estetik birikimi de dikkat çekiyor...Kadınlar, kendilerini güvenli ve huzurlu hissettikleri bir aile veya eve kapatıldıkları anda, aynı zamanda eşyalarla örülmüş bir hapishaneye de kapatılıyor. Kitaptaki kadın ve eşya ilişkisi, kimi zaman Sinop veya Adana ya da Bursa öyküsünde olduğu gibi, çok net; kimi zaman da dolayımlı. Eşya ile kadın arasında, sistemin ilişki ve rol modellerinin kurduğu bir şey var. Kadınlar hem aşk ve evlilik ideolojisi ile hem de eşya ile esir alınırlar. Kitap aslında hiçbir zaman tek tip bir kadının ve insanın var olmadığını söylüyor. Baktığınızda siz de görüyorsunuz ki, kadınların kıstırılmaları veya sıkıştırılmalarında, zalim, kötü huylu bir koca, ya da dayak atan zorba ve kötü bir erkek yok. Bu kitapta erkekler, aksine daha gölgede, daha 'nötr' ve zaman zaman da inisiyatifsizler. Burada şöyle bir seçim yaptım: Ben kitapta, kadınların bu kıstırılmış sorunlarının –yani bir deyişle "İyi kocaya düşersen kurtulursun, kötü kocaya düşersen başına bunlar gelir"in dışında– düşünülmesi gerektiğini öne çıkardım. Dolayısıyla kitap, kadın olmak üzerine değil, ama bunun üzerinde 'olmak' üzerine. Türkiye'de, başkaları da 'olamıyor'. Mesele, 'olmak'. Hikâyeciliğinizdeki kadın bakışınız, kadın hikâyecilerden nerede ayrılıyor? Yazarlık, kendini ötekinin yerine koyma sanatıdır. Elbette cinselliklerimiz ve cinsiyetlerimizin bize kazandırdıkları vardır. Ama kendi pratiğinizin bilincinde iseniz, bir farkındalık geliştirmişseniz bu anlamlıdır. Yoksa, sadece kadın ya da erkek organlarına sahip olmak, sizi kadın ve erkek yapmaz. Sizin kadın ve erkek rolleri içinde, toplumda biçilmiş rollerle nasıl hesaplaştığınız, nasıl ödeştiğiniz ve bunları nasıl aştığınız da, sorunsalın bir parçasıdır. Nüfus kağıdınızın rengiyle biyolojik cinsiyetiniz belirlenebilir; ama toplumsal cinsiyetleriniz belirlenemez. İyi bir yazarın kadını, erkeği yoktur. Bu kitabı da bana yazdıran, benim iyi bir yazar olarak farkındalıklar geliştirmiş olmamdır. Okuyabileceğiniz diğer Murathan Mungan söyleşileri ▪ "Beşi bir romanda!" | Sema Arslan, Milliyet Sanat, Haziran 2004 | ▪ "‘Beşpeşe’ ciddi bir oyun yazdılar" | Elif Tunca, Zaman, 12 Temmuz 2004 | ▪ "Amok koşucusu" | Zuhal Bekler, Time Out, 3 Nisan 2008 | ▪ "Edebî Maratoncu" | Ayşegül Tuna, Time Out, Kasım 2007 | ▪ "Akıllı kadın yalnız kalmaya mahkûm" | Yeşim Çobankent, Elle, 3 Nisan 2008 | ▪ "Kadından Kentler" | , Demokrat Radyo, İzmir, 14 Nisan 2008 | ▪ "Kitapta ciddi bir amelelik var, dersimi çok çalıştım" | Miraç Zeynep Özkartal, Milliyet Pazar Eki, 13 Nisan 2008 | ▪ "Yazımı sürekli ateşe atarak ilerledim" | Nida Nevra Savcılıoğlu, Notos Öykü, Nisan 2008 | ▪ "Kadınlarla Kürtler’in kaderi ortak" | Ayça Örer, Taraf, 12 Nisan 2008 | ▪ "Erkekten kent değil, kasaba çıkar canım" | Pınar Öğünç, Radikal Cumartesi Eki, 3 Mayıs 2008 | ▪ "Kendini Şaşırtırsan Okuru da Şaşırtırsın" | Irmak Zileli, Remzi Kitap gazetesi, Mayıs 2008 | ▪ "Yazdıklarımdan yapılma bir adanın üzerinde yalnız..." | Sema Aslan, Radikal Kitap Eki, 19 Ekim 2007 | ▪ "Türkiye’nin sağcısıyla solcusu çok benziyor; aynı kumaştan ceket giyiyorlar, birinin ceketi soldan düğmeleniyor, diğerininki sağdan!" | Cansu Çamlıbel, T24, 10 Ekim 2023 | ▪ "Kentlerden Bir Tür Çöl Yaratılıyor; Betondan, Camdan, Çelikten Bir Çöl" | Serkan Ayazoğlu, arkitera.com, Nisan 2014 | ▪ "İyi öykücülerden kötü romancılar yaratıldı" | Buket Aşçı, Vatan Kitap, 14 Mayıs 2014 | ▪ "Bir kolum çolaktır şiir yazarken" | Birhan Keskin, Radikal Kitap, 8 Nisan 2016 | ▪ "Bunlar benim binbir gece masallarım" | Çağlayan Çevik, Hürriyet Kitap Sanat, 16 Şubat 2017 | ▪ "Var oluşumu anlamlandıran eşyam kalemim" | Adalet Çavdar, Milliyet Sanat, 10 Mart 2017 | ▪ "Merakı Bulaştırmak" | Berke Göl, altyazi.net, 15 Aralık 2022 | ▪ "Kültürel dünyada muhataplar eşit değil!" | Filiz Aygündüz, Milliyet Sanat, 1 Temmuz 2000 | ▪ "Erkekler İçin Divan'ı ben yazmasam kim yazacaktı?" | Ahmet Tulgar, Milliyet, 2 Aralık 2001 | ▪ "Yüksek Topuklar’la geliyor" | Ayşe Arman, Hürriyet Pazar, 5 Mayıs 2002 | ▪ "Kadınlar üçlemesinin ilk kitabı" | Sema Uludağ, Radikal, 9 Mayıs 2002 | ▪ "Yazı iktidarsa hepimiz iktidarız" | Ayça Atikoğlu, Cumhuriyet Dergi, 30 Haziran 2002 | ▪ "Canımı çok yakan bir olay vardı" | Müjde Arslan, Özgür Politika, 3 Ocak 2004 | ▪ "İyi öpüşen bir sevgili dünyanın yarısı demektir" | Ayşe Arman, Hürriyet, 10 Temmuz 2005 | ▪ "İyi Türkçe yazanların çoğu Türk kökenli değil" | Derya Sazak, Milliyet, 11 Temmuz 2005 | ▪ "Klonlanmak istiyorum" | Pınar Öğünç, Radikal Kitap Eki, 15 Temmuz 2005 | ▪ "Rüya görür gibi şarkı görüyorum!" | Filiz Aygündüz, Milliyet Pazar, 19 Mart 2006 Pazar | ▪ "Kedi cama inanmaz, ben zamana" | Özlem Altunok, Cumhuriyet Dergi, 24 Temmuz 2006 | ▪ "Melodram her an hayatımızın içinde" | Yeşim Tabak, Pazar Sabah, 27 Mayıs 2007 | ▪ "İyi bir sanatçı kendini SİT alanı ilan etmeli" | Ayça Atikoğlu, Gazeteport, 25 Haziran 2007 | ▪ "Olgunluğumun saltanatını sürüyorum artık" | Sevin Okyay, Radikal, 26 Temmuz 2007 | ▪ "Şiire, yazıya hep temiz davrandım" | Deniz Durukan, Radikal, 12 Aralık 2007 | ▪ "Arenayla opera arasında bir hayat benimkisi" | Cem Erciyes, Radikal Kitap Eki, 8 Nisan 2011 | ▪ "Türkiye’de yalan söyleyenlerden hiç hesap sorulmadı" | Zeynep Miraç, Hürriyet Pazar, 23 Şubat 2014 | ▪ "Bu toprakların asli meseleleri" | Pınar Öğünç, Radikal Kitap, 3 Mart 2014 |
|