 | ISBN13 978-975-342-459-2 | 13x19,5 cm, 112 s. |
Liste fiyatı: 168.00 TL İndirimli fiyatı: 134.40 TL İndirim oranı: %20 {"value":168.0,"currency":"TRY","items":[{"item_id":"582","item_name":"Çador","discount":33.60,"price":168.00,"quantity":1}]} |
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et |
Mahmud ile Yezida, 1980 | Osmanlıya dair Hikâyat, 1981 | Taziye, 1982 | Kum Saati, 1984 | Son Istanbul, 1985 | Sahtiyan, 1985 | Cenk Hikâyeleri, 1986 | Kırk Oda, 1987 | Lal Masallar, 1989 | Eski 45'likler, 1989 | Yaz Sinemaları, 1989 | Mırıldandıklarım, 1990 | Yaz Geçer, 1992 | Geyikler Lanetler, 1992 | Yaz Geçer - Özel Basım, 1992 | Oda, Poster ve Şeylerin Kederi, 1993 | Omayra, 1993 | Bir Garip Orhan Veli, 1993 | Kaf Dağının Önü, 1994 | Metal, 1994 | Ressamın İkinci Sözleşmesi, 1996 | Murathan ' 95, 1996 | Li Rojhilatê Dilê Min / Kalbimin Doğusunda, 1996 | Başkalarının Gecesi, 1997 | Oyunlar İntiharlar Şarkılar, 1997 | Paranın Cinleri, 1997 | Başkasının Hayatı, 1997 | Dört Kişilik Bahçe, 1997 | Mürekkep Balığı, 1997 | Dağınık Yatak, 1997 | Metinler Kitabı, 1998 | Üç Aynalı Kırk Oda, 1999 | Doğduğum Yüzyıla Veda, 1999 | Meskalin, 2000 | 13+1, 2000 | Erkekler İçin Divan, 2001 | Soğuk Büfe, 2001 | Çocuklar ve Büyükleri, 2001 | Yüksek Topuklar, 2002 | 7 Mühür, 2002 | Timsah Sokak Şiirleri, 2003 | Yazıhane, 2003 | Yabancı Hayvanlar, 2003 | Erkeklerin Hikâyeleri, 2004 | Eteğimdeki Taşlar, 2004 | Kadınlığın 21 Hikâyesi, 2004 | Bir Kutu Daha, 2004 | Beşpeşe, 2004 | Elli Parça, 2005 | Söz Vermiş Şarkılar, 2006 | Büyümenin Türkçe Tarihi, 2007 | Kâğıt Taş Kumaş, 2007 | Yedi Kapılı Kırk Oda, 2007 | Kullanılmış Biletler, 2007 | Dağ, 2007 | Kadından Kentler, 2008 | Eldivenler, hikâyeler, 2009 | Bazı Yazlar Uzaktan Geçer, 2009 | Hayat Atölyesi, 2009 | İkinci Hayvan, 2010 | Gelecek, 2010 | 227 Sayfa, 2010 | Şairin Romanı, 2011 | Stüdyo Kayıtları, 2011 | Kibrit Çöpleri, 2011 | Şairin Romanı - Ciltli, 2011 | Doğu Sarayı, 2012 | Aşkın Cep Defteri, 2012 | Bir Dersim Hikâyesi, 2012 | Tuğla, 2012 | Mutfak, 2013 | 189 Sayfa, 2014 | Mezopotamya Üçlemesi, 2014 | Merhaba Asker, 2014 | Kadınlar Arasında, 2014 | İskambil Destesi, 2014 | Harita Metod Defteri, 2015 | Güne Söylediklerim, 2015 | Solak Defterler, 2016 | Aşk İçin Ne Yazdıysam, 2016 | küre, 2016 | Dokuz Anahtarlı Kırk Oda , 2017 | Edebiyat Seferleri İçin Vapur Tarifeleri, 2017 | Tren Geçti, 2017 | Çağ Geçitleri, 2019 | Hamamname, 2020 | Aile Albümü, 2021 | Devam Ağacı, 2021 | Erkekler Yalnızlıklar, 2021 | Evrak Çantası, 2022 | Işığına Tavşan Olduğum Filmler, 2022 | 995 km, 2023 | Otelde Bulunmuş Kitap, 2024 | Şiirin Eşya Deposu, 2024 |
Diğer kampanyalar için |  |
|
| | Çador INFO IN ENGLISH |  |
Kitabın Baskıları: | 1. Basım: Ocak 2004 | 8. Basım: Aralık 2024 |
Murathan Mungan’ın Aralık 2003’te son şiir kitabı Timsah Sokak Şiirleri yayımlanmıştı. Bu kez yazar romanı Çador’la okurlarıyla buluşuyor… "Tek başına kalan bir insanın kapladığı o güçsüz yeri kaplamaya çalışıyorum. Varlığım bir toz bulutu, daha sert bir rüzgârda tozanlarına ayrışarak dağılıp gidecek bir toz bulutu. Benim kalıbımda bir boşluk bu. Sıcağın, şehrin ve çölün ortasında zamansızmış gibi duran bir boşluk."  | OKUMA PARÇASI |
Açılış Bölümü, s. 5-8 Birbirine umutsuzca benzeyen uzaktaki çıplak dağlar, birbirinden renksiz alçak tepeler, rüzgârın birbirine yakın boyda yığdığı dalgalı kum tepeleri ve bugüne kadar gördüğü her yeri aynı kayıtsızlıkla kavuran tozlu güneşe karşın, ülkesine yaklaştığını, sınıra pek az kaldığını duyumsuyor Akhbar; bunu yolun tanıdık işaretlerinden değil, kalbinin, anısı kendinden bile uzaklaşmış kuytu derinliklerinden biliyor. Sıcak her ikisini de uyuşturmuş. Bir süredir hiç konuşmuyor, yolun, sıcağın, bir yaklaşıp bir uzaklaştıkları başuçlarındaki çölün sesini dinliyorlar. Birbirlerine anlatacaklarını çabucak tüketmiş, yol uzadıkça da konuşma heveslerini yitirmişler. Çöl açıklarından esen acı sıcak, ısırıcı rüzgârdan korunmak için sımsıkı kapadıkları camlara yapışmış kumların beneklediği görüntü, nereden geçtikleri ya da nereye gittikleri konusunda bir şey söylemiyor Akhbar'a. Arkası açık, yolculuklarda yara almış boyası farklı renklerle yamanmış, lastikleri iri dişli, yüksek, eski bir araba bu… Yol boyu defalarca durmak zorunda kalmışlar. Kimi serinlik yerlerde güç tazelemişler. Akhbar, şoförün alnından boynuna kadar süzülen teri görünce, elini kendi yüzüne götürmeyi akıl ediyor. Bir süre sonra insan, terini silmekten vazgeçer, bunu biliyor. Üzeri sütbeyazı ipliklerle beneklenmiş sarı ipekli sarığının ince, serin kumaşıyla yüzünün ve başının terini alıp sarığını yeniden doluyor başına, sıkılıyor. Elleriyle oğuşturarak sanki yüzünü tazeliyor. Ak... Devamını görmek için bkz. |  |
 | ELEŞTİRİLER GÖRÜŞLER |
A. Ömer Türkeş, “Hayatın yarısı yok”, Radikal Kitap Eki, 06/02/2004 Okuduğumuz, sevdiğimiz, etkilendiğimiz bir metinden söz etmek, hele ki o metinle ilgili düşüncelerimizi yazılı hale getirmek istediğimizde bir dolu soru ve sorun çıkar karşımıza. Neresinden başlamak gerekir? Hikâyesinden mi, barındırdığı duygulardan mı, hayat karşısındaki duruşundan mı, yoksa onu edebi kılan özelliklerden mi başlayacağız? Çador gibi imge yüklü, şiirsel, çağrışımlara açık bir dille yazılmış metinlere biçtiğimiz anlam ve değerleri başkalarına aktarırken o metini ne ölçüde -saydamlıkla iletebiliriz?.. Böyle bir üst dil kurabilir miyiz? Murathan Mungan'ın yeni kitabı Çador, daha ilk baştan bir değerlendirme sorunu yaratıyor; “kısa roman” ya da “uzun hikâye” formları arasında gidip gelen kurgusal bir anlatı o. Kısa, ama ele aldığı meselesi, olayları ve mekânları ile bu ülkede hep sıcak tutulan siyasi bir tartışmayı harlatacak kadar da hacimli. Elbette gündelik siyasetle sınırlı değil Çador. Tersine, siyasi kavgaların çoraklaştırdığı zihin dünyasının ötesine geçiyor, hayatın insan özgürlüklerinin yok edilmesiyle yitirilen değerlerini sorguluyor. Ancak böylesi metinler hakkında konuşurken okuyucuda ön yargılar uyandıracak kesinlikte değerlendirmeler yapmak doğru olmaz. Çünkü biliyoruz ki, her okuyucunun o metinden bulup çıkaracakları kendi kültürü ve tarihiyle, kendi birikiminin o metinin barındırdığı duygu ve d... Devamını görmek için bkz. |  |
Mehmet Kenan Kaya, “Sonunda anlaşıldı: Kitap okurundur”, Akşam, 08 Şubat 2004 Burka, katı İslam kurallarının uygulandığı ülkelerde yaşayan kadınları örten, onları dünyadan koparıp karanlık kumaşlara hapseden bir giysi. Çador ise Müslüman kadınların saçlarını gizlemek için kullandığı bir çeşit başörtüsü... Ve bir de Murathan Mungan'ın bu hafta başı yayımlanan son romanının adı. Şöyle bir özetlemek gerekirse Çador, ülkesinde yaşanan İslami devrim sırasında yurtdışına kaçan, devrim baskısının yumuşamasından sonra da ailesini bulmak için geri dönen bir kahramanın öyküsü. Ve bana kalırsa “İslam devrimi, çador, burka” gibi bol mayınlı bir alanda gezinse de bütün o mayınlardan edebiyatın sezgisiyle geçen iyi bir kitap. Özellikle de dilinde ve neredeyse hiçbir fazlalık taşımayan sözcük seçiminde ciddi bir ustalık var. Ama Çador'u mevcut edebiyat ortamında önemli kılan bir şey daha var ki, bu da Murathan Mungan gibi popüler ve çok okunan bir yazar tarafından yazılmış olmasına rağmen şaşırtıcı bir şekilde gündeme sessiz sedasız düşmesi... E, bunda ne var diyenlere, birkaç yıldır yayımlanan kitaplarının tanıtım çalışmalarında gösterilen “aşırı ticari çaba”yı, kitaplar daha yayımlanmadan yapılan cafcaflı röportajları, bu röportajları yapabilmek için medyanın giriştiği savaşları hatırlatmak gerekiyor.Devamını görmek için bkz. |  |
Ahmet Öztürk, "Çador", Halkın Sesi, Öztürkçe köşesi, Zonguldak, 17 Nisan 2004 Murathan Mungan kitabı okudunuz mu hiç? Şayet bir parça edebiyat zevkiniz varsa öneriyorum, mutlaka okuyun Mungan'ı. Su içer gibi rahatça okunan yalın bir dil ve hınzırca bir zekâ ile nakışlanan imge yükü, büyüleyecek sizi, inanın. İlk bakışta sıradanmış gibi gelen cümlelerdeki derinlik karşısında çarpılacaksınız mutlaka. Şiirden-romana, öyküden-denemeye, edebiyatın değişik bir çok türünde ürün veren yetkin bir yazar Mungan. Timsah Sokak Şiirleri adlı şiir kitabı ile Çador adlı bir romanı peşpeşe yayımladı geçtiğimiz günlerde. Çador uzun öykü mü, yoksa roman mı, ya da her ikisi de birden mi, karar veremedim doğrusu, belki de hiçbiri değil, bir deneme yalnızca. "Anlatı" demek daha doğru galiba. İran ve Afganistan'da kadınların "burka"dan önce giydikleri giysiden geliyor anlatının adı. "Çador, annelerimizin, ninelerimizin geleneksel ve masum başörtüsü degildir yalnızca. Kafalarımızdaki köprüdür. Örtünmek bir ahlak haline getirildiğinde, arkası mutlaka gelir; karara karara gelir." Kitapta yabancı bir kadının ağzından böyle anlatılıyor çador. "İnsanın kelimeleri emanet edebileceği bir yüzü olan kişi" olarak imlenen, anlatının baş kişisi Akhbar; annesini, kardeşlerini, sevgilisini bırakarak ayrıldığı ülkesine geri döner, uzun bir sürgünlüğün arkasından. Çıplak dağları, birbirinden renksiz alçak kum tepeleri, her yanı aynı kayıtsızlıkla kavuran... Devamını görmek için bkz. |  |
Efnan Atmaca, " Bu romanın ucu türbana dayanacak", Akşam, 4 Şubat 2004 Murathan Mungan sessiz sedasız yayımladığı Çador adlı romanında İslam devrimiyle değişen bir ülkede yolunu kaybeden bir genci ve burkaya hapsedilmiş kadın yüzlerini anlatıyor. Kitabın can alıcı tespiti ise şu: Çador, annelerimizin, ninelerimizin geleneksel masum başörtüsü değildir yalnızca. Örtünmenin sonu yoktur. Murathan Mungan Timsah Sokak Şiirleri adlı şiir kitabının ardından kısa romanı Çador'u sessiz sedasız yayımladı. Ve son zamanlarda alışılan pazarlama tekniklerinin aksine "Kitap önce okunsun ve ne olduğu iyice anlaşılsın, ondan sonra üzerine konuşayım" diyerek sessiz kalmayı tercih etti. Mungan'ın kitabı hükümetin devrilmesinden çok daha önce yurt dışına giden Akhbar'ın, İslami yönetimin baskısının azalmasını bekledikten sonra geçmişine yeniden kavuşmak için ülkesine geri dönmesiyle başlıyor. Ailesini ararken çaldığı bütün kapılar yüzüne kapanan Akhbar bu arada hayallerinde yaşattığı ülkesinin gerçeğiyle de tanışmaya başlıyor. Mungan da onun ruh haliyle birlikte İslam devrimi sonrası değişen ülkeyi resmediyor. 106 sayfa boyunca anlattığı bu ülkenin neresi olduğunu açık açık söylemiyor. Sadece ipuçlarıyla okuru yönlendiriyor. İslam devrimi yaşamış, kadınların burkaya hapsedildiği, erkeklerin bir zamanlar altın rengi harmaniler giydiği, evlerden envai çeşit baharat kokularının yükseldiği bir çöl ülkesi. Yıllar sonra ise romanın kahramanı Akhbar'... Devamını görmek için bkz. |  |
Asuman Kafaoğlu-Büke, "Çador", Cumhuriyet Kitap Eki, 26 Şubat 2004 Çoğu sanatçının belli bir tarzı vardır, bir romanını ya da şiirini okuduktan sonra diğer eserlerinde imzasını tanımaya başlarsınız. Aynı şekilde, bestecilerin de melodilerinde kişilikleri hissedilir, Beethoven’in, Mozart’ın eserlerini tanıyan biri, bu bestecilerin daha önce duymadığı bir eserini duyduğunda, kimin tarafından bestelendiğini tahmin eder. Bir de sanatçılar var ki, çok değişik türlerde eserler verdikleri için tam olarak kimlikleri yapıtlarında kendini göstermez. Örneğin Picasso’nun çok farklı tarzlarda yaptığı resimleri vardır, her dönemini iyi bilmeden, bir resmin Picasso’nun elinden çıkıp çıkmadığına emin olamazsınız. Murathan Mungan da bu tür sanatçılardan; son birkaç yıldır onun imzasıyla yayımlanan herşeyi okuduğum halde ortak bir kimlik bulmakta zorlanıyorum. Yüksek Topuklar, Üç Aynalı Kırk Oda, ve nihayet Çador -şiir kitaplarını ve denemelerini tamamen konunun dışında bıraktığımızda bile- birbirlerinden olabildiğince uzak yapıtlar. Yazarın eserlerinde ortak bir kimlik bulmak çok zor. Belki Mungan’ın son dönem eserlerindeki tek ortak özellik kusursuz Türkçe’si, bunun dışında, ne konu bakımından, ne de konulara yaklaşımında bir benzerlik bulmak mümkün. Bir başka konu, genelde sevdiğimiz yazarların kitaplarının hepsini aynı düzeyde sevmesek de, yargılarımızda belli bir tutarlılık vardır; Murathan Mungan’ın roman ve öykülerine karşı böyl... Devamını görmek için bkz. |  |
Yeşim Arslangiray Vesper, “Murathan Mungan ve Çador”, Varlık, Mayıs 2006 Başlangıçta, isimsiz bir ülkenin isimsiz yollarında otobüs ile ilerlerken; ardından, baş kahramanın dışında hemen herkesin anonim olduğu bir atmosferde, isimsiz insanlarla, isimsiz sokakların arasına karışırken, kitabın da ana izleklerinden birinin havasını solumaya başlıyoruz yavaş yavaş. Söz konusu olan eser, Murathan Mungan’ın uzun hikâye, kısa roman tanımları arasında salınan kurmacası Çador. Verilen yazınsal ipuçları doğrultusunda, öykünün yaklaşık olarak 1978-2000 yılları arasında bir zaman dilimine yayıldığını; ancak anlatının akışı sırasında Taliban rejimi tarafından yönetilen (1996 itibariyle) Afganistan’da geçtiğini tahmin ediyoruz. Dış eylem açısından bakıldığında yazarın olay örgüsü oldukça yalın: Yıllar süren bir ayrılığın ardından gerçekleşen bir geri dönüş ve arayış öyküsüdür. Uzun sürmüş bir yolculuğun arkasından yurduna dönen Akhbar, döndüğünde ülkenin başından geçen dış savaşa bir de iç savaşın eklendiğini; politik atmosferin değişerek, koyu bir İslami rejimin hüküm sürdüğünü ve bu rejimin dayatmalarından biri olarak artık kadınların tamamıyla örtünmeleri gerektiğini bire bir yaşar. Böyle bir ortamın içine girerek ailesini aramaya başlayan Akhbar, iç savaş esnasında insanların yerlerinden edilmesi ve ölümün evleri gölgelemesi nedeniyle, onları bıraktığı yerde bulamaz. Ailesinin erkeklerini savaşta yitirmiştir; kadınlarının izini sürmekse, kendilerini ardına g... Devamını görmek için bkz. |  |
Zeynep Oral, "Örtünün Örttükleri...", Cumhuriyet, 17 Şubat 2008 Demirel' in "fevkalade üzgün" ve de "ıstırap içinde" olduğu günlerle, Başbakan'ın "Birtakım medyaya" kin, öfke, şiddet ve tehdit savurduğu günler üst üste örtüştü! Bu örtüşmeden benim payıma kahkahalar düştü... Bugüne gelinceye dek Demirel'in dini referansları kendi politikalarına nasıl alet ettiğini hatırladıkça "Günaydııııın" ya da "sabah şerifler hayır ola" diye avaz avaz haykırmak geldi içimden. İnsan yaşlanınca mı unutuyor? İşine geldiği için mi unutuyor? İstediği için mi unutuyor? Yanlışını örtmek için mi unutuyor? Yanıldığını unutturmak için mi unutuyor? En çok imam hatip lisesini açan, Türkiye'nin "laikliği dinsizlik olarak algıladığını" ileri süren, her fırsatta dini siyasete alet eden Demirel de bir zamanlar kendisini ve politikalarını eleştiren basın ve yayın organlarına ateş püskürürdü! Tıpkı bugün Erdoğan'ın yaptığı gibi! Acaba çok yıllar sonra Erdoğan ve Gül de Türkiye'ye bakıp bakıp "fevkalade üzgün" ve de "ıstırap içinde" olduklarını mı açıklayacaklar? Onlar da unutacaklar mı? Ya siz? 'Örtü bir ima' Önceki gece, Murathan Mungan' n 2004'te Metis Yayınları tarafından yayımlanan Çador adlı kitabını yeniden okudum. Kimi zaman, (kimi değil çoğu zaman), edebiyat güncel gerçekler üzerine düşünmemizi, derinlemesine kavramamızı, yorumlamamızı, yaşadıklarımız karşısında değer ölçüleri oluşturmamızı sağlayan en büyük güç olup çıkıyor! Hele Murathan Munga... Devamını görmek için bkz. |  |
Semih Gümüş, "Korku, kaygı, şiddet söylemi", Radikal Kitap Eki, 21 Mart 2008 Murathan Mungan'ın son yıllarda tam bir edebiyat adamı olarak hem farklı türlerde niteliği gitgide yükselen ürünler verme enerjisi, hem de bütün yapıtlarının ardında duran yazınsal derinliği ile entelektüel duruşu yeterince göz önünde bulundurulmadı. Bu arada bu son döneminin başında, öncelikle meraklılarının nadasına bırakılmış bir anlatı olduğu için, Çador'un da Murathan Mungan'ın yaratım sürecindeki yeri tam anlamıyla görülemedi. Oysa yazınsal dil içinde oluşan anlam bağlamında, edebiyatımızın son yıllarındaki en parlak örneklerden biriydi Çador. Yazınsal metni okuyup anlamlandırma ediminin yanlış okumalar yüzünden bazen hiçbir katkı yapamadığı durumlar da olabilir. Çador'un Akhbar'ın hikâyesini anlattığı, Akhbar dışındaki kişilerin yeterince işlenmediği bir okuma biçiminin sonucu olabilir sözgelimi ve bu yargı Çador'un İslamın kılıcı altında kalan çöl-ülkesinin betimlenmesindeki eksikleri; yaşadığımız gerçek ile Çador'un gerçekliği arasında inandırıcılık sorunu bulunduğunu; Akhbar'ın ailesiyle ilişkisindeki karanlık noktaları ya da kadının örtünmesi çevresindeki belirsizlikleri çıkaracaktır metinden. Çador'u yanlış okuma biçiminin bu birkaç önemli başlığı, eleştirinin yazınsal metni kavrama biçimindeki yazınsal-düşünsel kopukluğu gösterir. Bu arada anlatı içindeki radikal İslamcı rejimin koyu karanlığı ve kadınla... Devamını görmek için bkz. |  |
Nuri Fırat, “Çador’la başlayan yabancılaşma”, Vesta, Bahar 2004 Murathan Mungan'ın Çador adlı yeni romanında, çok uzak olmayan bir geçmişte Doğu coğrafyasının herhangi bir ülkesinde iktidarı ele geçiren despotik "İslamın Askerleri" rejiminden canı oldukça yanmış Akhbar'ın öyküsü anlatılıyor. Katı iktidar kıskacında sürdürülmeye çalışılan bir hayatın yabancılaştırılmış yüzünden haberdar ediyor bizi kitap. Kitapla ilgili bu konuya geçmeden önce birkaç şey belirtmekte fayda var. Kitaba insanların, şehrin, rejimin, coğrafya ve iklimin tasvirinden, kullanılan imgelerden ve varılmak istenen sonuçtan hareketle bir Ortadoğu romanı diyebiliriz. Ortadoğu denildiğinde, bir kaos ortamı, şeytanların ve despot tanrıların hüküm sürdüğü, ataletin, sabitliğin ve hiçliğin boğuculuğunun hüküm sürdüğü ya da benzer nedenlerle "uygar" dünyaya karşı "tehdit" oluşturduğu imgeleri ve imalarını çokça görürüz. Bu oryantalist bakış açısı yüzyıllar boyunca Doğu (daha özel olarak İslam ya da Araplar) hakkında bir imgeler, tasavvurlar dünyası, siyasal düşünüş biçimi, edebi literatürü, kültürel değerleri ve tüm bunların bileşkesi olarak bir kimlik tanımlaması oluşturmuştur. "Uygar" bir dünya olarak Batı'nın kendi kimlik tasavvuru, "uygarlıktan nasibini almamış" bir dünya tasavvuru olarak da Doğu kimliği. Bu tasavvurun en kaba ifadeleri olarak Doğu-Batı, uygar-gerici, laik-İslamcı vb. çatışma temaları hayatımızda yer edinmiştir. Peşin yargılarla donatılmış bu kar... Devamını görmek için bkz. |  |
Yıldız Cıbıroğlu, “Çador'da dil, yaşam, estetik ilişkisi”, Adam Sanat, 1 Haziran 2004 Üst düzey bir edebiyat yapıtında şimdiye dek tesettür sorunsalı yapıtın merkezine konuldu mu? Bildiğim kadarıyla hayır. İçinde yaşadığı topluma özgü konuları sanatçılarımız genellikle küçümsüyorlar. Çador hem zorlanmadan sanatın diliyle böyle bir toplumsal gerçeği eleştiriyor ve dönüştürecek güce sahip görünüyor; hem de sanatın/estetiğin çıtasını yukarda tutuyor. Yerel tatları, kültürü, dili çağdaş düşünceyle birleştiriyor. Çador'u iki bölümde çözmeye çalışacağım. Birincisi onun içeriğini oluşturan günümüzdeki İslam coğrafyasına ilişkin bir gerçekliği anlama ve ortaya serme çabasını; ikincisi ise gerçeğin güzel söylenmesi, söz sanatının çok iyi kullanılmasını açmak olacak. Çador'da anlatılan ülkenin sınırları, adı belirtilmediği için tesettürün uygulandığı İslam ülkeleri kadar geniştir. O ülkeyi, iç savaş yaşayan ve kadınlarına yasaklar koyan İran'la, Afganistan'la ilişkilendirebiliriz. Savaşın getirdiği korkunç yıkımdan ötürü Irak'ı çağrıştırabilir. Anlatının başlangıcı 12 Mart ve 12 Eylül darbelerini ve yakın yıllara kadar süren bir yarı savaş durumu yaşayan Güneydoğu Anadolu bölgemizi anımsatabilir. Ayrıca geleneksel kültür, toplumsal olgular/ilişkiler anlatılırken daha çok Doğu ve Güneydoğu bölgelerimiz betimlenir gibidir. Öykü, Akhbar'ın sınırı geçmesi ve yıllarca uzak kaldığı ülkesine geri dönmesiyle başlar. Ailesini ararken... Devamını görmek için bkz. |  |
|