Doğan Hızlan, “Bakışları aynalarda unuttuk”, Hürriyet Cumartesi, 19 Şubat 2005
Murathan Mungan’ın Eteğimdeki Taşlar’ı, onun 1979-2004 arası şiir serüvenini en iyi örneklerle bize sunuyor. Şairin şiirlerin altına tarih koyması, kendi şiir gelişiminin ana duraklarını, aşamalarını okurla paylaşmak isteğinden kaynaklanıyor.
25 yıllık şiirler toplamında, o, şiir dünyasının taşıdığı özellikleri, poetikasının oluşumundaki öğeleri, şiiri algılama çeşitlemelerini sergiliyor.
Mungan’ın şiir işçiliğine önem verdiğini ama söz sanatlarıyla, simgelerle de okurun işini zorlaştırmadığını söyleyebilirim.
Kapak fotoğrafları, art arda çevrildiğinde şairin şiirinin yanı sıra fiziksel olgunluğu da fark edilir.
Sanırım, şair yaşıyla birlikte şiirinin de olgunlaştığını böyle bir paralellikle sunuyor.
Murathan Mungan şiirinin çıkış kaynağı, Türk şiirinin geleneksel sesini bireyselleştirme biçiminde gözüktü. Yer yer divan şiirinin rüzgárından söz edilebilirdi ama bunun içine halk şiirinin acıları, yalınlığı da katılmıştı.
Divan şiirinin mazmun yapısı içinde Güneydoğu efsanelerinin, bazı kavramların rengi de seziliyordu.
Mungan’ın şiiri, zaman içinde bu yerel renkleri, etkiyi kendi bünyesi içinde eritti ve yeni bir şiir çıktı ortaya.
Yani bu yerel zevkle hesaplaşmasını çabuk tamamladı.
Şiiri nasıldır, sorusuna onun şiirinde karşılıklar aradım.
İçten içe gelişen bir hüzün, hayatı hep irdelemeye, hep masaya yatırmaya, hep anatomisini çıkarmaya yönelik, çoğunlukla yorgun düşüren ama aynı zamanda da içten yükselen cılız bir ruh direncinin şiiri.
Onun şiiri; aşktan kırgınlıklara, bıkkınlıklara, tarihin, savaşın bireysel çıktılarına kadar her şeyi içeren geniş bir alandır.
Şiiri; duygu, imge üzerine yükselir. Halim Ağaoğlu’na adadığı Eski Zaman Aktarları’ndaki iki dize hem saptamalarımızı hem de onun şiirindeki melankoliyi gösterir:
‘ağlamazlardı, erkendik ve bir çocuk vardı içimizde
harabe duyarlıklarımız ürkek bir su gezdirirdi
karanlığa bakmayın dağılırsınız’
Bir masal dünyasının imgeleri/simgeleri ve bilinmezliğin esrarı vardır genellikle. Şiirinin çizdiği resim, bazen veba salgınından sonraki bir ortaçağ çarşısı, bazen bir eski Yunan akademyasından bir ayrıntı notu, bazen de düpedüz bugün yaşadığımız karmaşanın ta kendisidir. Onun şiirini okurken yer yer müthiş bir agorafobi (alan korkusu) duydum. Kuyu, karanlık, ölüm... Buna benzer kelimelerin stilistik bir incelemesi yapılsa, modern bir Yunan trajedisinin etkisinden söz edilebilir.
‘Son kullanma tarihi’, onun şiirin yerini tanımlama girişiminin örnek bir ürünüdür:
‘hepimizde başka bir yüzyılın baş dönmesi
tıpkı iddiasız ama yüreği bulutlandıran şiirler gibi’
Onun dünyası hüzünlüdür, eksilmeye, kaybetmeye mahkûm olduğumuzdan, ‘mağlubiyetlerin mevsimi’nde yaşarız.
Eteğimdeki Taşlar şu bölümlerden oluşuyor: Eski Zaman Aktarları, Boğazlı Kazak, Soğuk Deniz, Kömür, Köşedeki Kahve, Ot, Yedi Askı, Kehribar, Bilet, Son Durak.
Okurlarım kitap bölümlemelerini neden yazımın başına almadığımı sorabilirler. Düz mantıkla doğru bir sorudur. Ancak ben, Murathan Mungan’ın genel şiir havası üzerine saptamalarımdan sonra, bölümlemeyi verirsem, aradaki farkı daha kolay kavrayabileceğiniz kanısına vardım.
Yedi Askı bölümüne özellikle şiir okuma gücünüzü odaklayın derim.
Gizli Piç şiiri, Murathan Mungan şiirinin bütün kendine özgülüklerini tek şiirde yoğun biçimde içeren örneği olabilecek nitelikte.
Kutsallık, Tanrısal’la insanın karşılaşması ve efsanelerin birden günlük hayatımızdaki izdüşümleri. İnsanoğlunun, tarihin, zorbalığın ve en önemlisi şiirin bütün serüveni bu şiirde ustaca bir istif içinde verilmiştir.
Gizli Piç, Murathan Mungan’ın sadece şiire değil, edebiyata bakışının simge eserlerinden biridir. İçinde dinler tarihinden savaşların, zulmün tarihine kadar ne kadar çok imgeleştirilmiş hayatlar vardır:
‘aynı kelimelerle
aynı kelimelerle
bazıları deniz bazıları çöl geçer’
Recim Taşları da hepimizin yaşadığı, yaşayabileceği ama başkasında sorguladığımız, kendimize gelince kaçtığımız ikiyüzlülük kavramının şiiridir.
Senin’de, şiirin tanımı var bence:
‘senin soğuğun soğuk, benimki imge sadece’
Babasız Evler, geniş zamanlı bir hayatın, duyarlığın şiiridir. Nedeni ne olursa olsun Babasız Evler imgesi, okuyana zengin çağrışımlar sunar.
Murathan Mungan, Türk şiirini iyi biliyor, ustalarda ne araması gerektiğinin farkında, ustaları özümseyerek usta olunacağını daha işinin başında keşfetmiş.
Murathan Mungan, Son Durak bölümünde, iyi şairlere dizelerle göndermelerde bulunuyor, ben bunu aynı zamanda şairlere şiirle saygı sunma olarak da nitelendiriyorum. Albümde Erken Resimler’i okuduğunuzda, bir şairin bir şairi nasıl şiirle değerlendirdiğinin de hoş örneklerini bulacaksınız:
‘Melih Cevdet nasıl hem ustam olabiliyor hem akranım
her kitabında’
Albümde Erken Resimler’in son beş dizesi beni çok duygulandırdı:
‘Bağışlayın eksik saydıklarımı
Hani bir aile albümüne bakarken,
kimsenin hatırlamadığı kişiler olur bazen,
dalgınlık deyin buna
dalgınlık, eski şiirin rüzgârıyla’
Leke, iz, tortu şiirinin ilk dizeleri gene bir başka şair üzerine çeşitlemedir:
‘Kestiği kara saçları bende kaldı Gülten Akın’ın
Kimsenin görmediği bir evim var,’
Şairlerin onda bıraktığı izler önemlidir, çünkü her an bir şiire dönüşebilir.
İman, kitabın çok sevdiğim şiirlerinden biri. Gerçekten seçme bir beyit gücünde:
‘hiçbir ibadetle ödenmiyor içimdeki iman’
Kan şiirini okurken, Oscar Wilde’ın ünlü Reading Zindanı Baladı’nı anımsadım, ikisi de kan kavramını ne kadar şiirsel kullanıyorlar.
Murathan Mungan’ın 25 yıllık şiir serüveni, size iyi bir şairin eserlerini sunuyor. Anlamaya değil de, duyumsamaya çalışın. Anlamak mı? Ne diyor şair:
‘hem anlamak söz konusu olduğunda şiir ne ki?’
Yazımı şairin dizeleri noktalasın:
‘bir gün ben de yaşamıştım aranızda
hepsi bu kadar
lekem yoksa, izim kalmamışsa,
bir tortu bile değilsem hafızanızda
yine de güzeldi her şey
şiirime değdi dünya
elli yıl, eteğimdeki taşlar’
25 yılın emeği iyi şiirler.