Feridun Andaç , "Anlamın, imgenin tutkulu anlatıcısı", Gazete Duvar, 20 Ekim 2016
Murathan Mungan’ı her okuyuşta yazıdaki hayat imgesi belirir karşımda. Öyle ki; onun öyküden şiire akan anlatı yolunun en belirgin öğesi olan anlatı/cı imgelemi yer yer kendi anlatı yatağında, birçok anlam yordamı çıkarır karşımıza.
Yaşayan ve yazan olmakla birlikte; düşleyen ve yazan, düşünen ve anlatan anlatıcı figürü görürüz orada.
`Harita Metod Defteri`, onun bu yanını tümüyle gösteren/açımlayan/anlatan bir yazı adasıdır bu anlamda.
Bu kitabın kuruluşuna yansıyan her başlık/söz, yazı/anlatım Mungan’ın anlatıcı kimliklerini gösterir bize.
Sürekli “giden” biriyle karşılaşırız ilkten. Çocukluğuna, hatırladıklarına… Düşlerine ve okuduklarına. Sonra biriktirerek yazdıklarına giden bir anlatıcı.
Ondaki soran/sorgulayan yan işte bu söz labirentlerinden geçerek bulur bizi
“Yükünü hafifletmeyi bilmiş, kalbini ovup yeniden parlatmayı becerebilmiş bir erişkinlik hali anlatmaya çalıştığım.” Bu sözlerine dönerken, ondaki yazma arzusunun yaşama tutkusundan geçen bir bakışla kuşanmış olma halini de anlama yordamını da verir bize.
Yazı/n dünyasının her evresinde kendi olabilmiş, ama her geçiş zamanında da sözünü kıvandırabilmiş bir anlatıcıdır o.
Nereye, ne yana; hangi duruma, olaya, olguya bakarsa baksın oradan bir duygu yumağı çıkarmaya, yaşama bağlanmak/tutunmak nedeni yaratmaya adanmış bir yüreklilik buluruz onda.
Nice zaman önce yazdığı Paranın Cinleri (1997) içe ve yaşam(ın)a tutulan bir aynaydı. Kendini ele vermek, anlatmak değil; anlamak için yazılan bir anlatıydı bu.
Bu kez Harita Metod Defteri’ni bir araya getiren metinlerde karşımıza çıkan ise; orada başlayanın nasıl sürdürülerek, hatırlanarak, yaşamalardan devşirilerek kurulduğunu göstermektedir. Yani, Mungan’ın kendini anlama yolculuğu sürmekte.
Hep Giden Sözün Ardında
“Hayat yaşarken olduğu gibi, yazarken de bir ‘zamanlama’ işidir. İnsan hayatı gibi yoğun ve karmaşık bir malzemenin yazıda içini gösterecek kadar durulup saydamlaşması, yazın sanatının fiyakalarına sığınmadan yalınlığın sakin gücüne erişebilmesi için, gönül terbiyesiyle dinlendirilmiş zamanın, size ve kaleminize kazandıracaklarına ihtiyacınız vardır. Olayların içinde yaşarken gösterilen sabrın yerini bu kez de yazarken gösterilen sabır alacaktır.”
O, yaşanan zamana; hayatının evrelerine yazısının ucuyla dönerken; “hep gurbette” olmayı yazar.
İşte bu kitabı o gidişin/bakışın/hatırlayışın, dile getirişin aynasıdır.
Mungan, hep, giden sözün ardındadır. Yazarak, kendi gurbetini yaratan anlatıcıdır bu yüzden.
Size bir yerde olmayı sürekli hatırlattığı gibi; unutmayı da gösterir. Bunca bellek havuzlarında gezinmesini unutma ve hatırlama biçimlerine bağlılığına verebiliriz.
Gene de, onun anlatı evreninde karşımıza çıkan türsel zenginliğin; parçalanan dünyanın dilini yeniden kurma isteminden kaynaklandığını söylemek gerekir. Ama bunu gerçekleştirirken de; her biri için yeni söz/yeni biçim bulmak gerektiğinin bilincindedir o.
Mungan’ın yazısının/anlatısının suretleri de işte o farklılıklarda kendini gösterir.
Yitirileni ve ele geçirileni anlatan anlatıcının ikinci hayatı YAZI HAYATI ‘dır. Bunun altını belirgince çizer. Anlamın ardında olması da bu yüzdendir.
“Kaçıncı ben” diye sormasa da; her anlattığında “başka ben”(ler)in öyküsü vardır. Bu anlamda yerdeş olduğu kadar evrenseldir Mungan. Anlatılarını bezediği imgelemi, kurduğu dil ve söyleyiş yordamıyla insanlık halleri/durumlarını anlatır. Bu nedenledir ki; çağcıldır sesi.
Bir “ırmak anlatıcı” olmasını buna bağlarım. Bileşik kaplar gibidir onun anlatısı. Birinden diğerine geçişlerdeki tını/parıltı, duyum, sözü/nü söyleyenin söyleme iksirini taşır bize.
Yaşam(a) kalıntılarına bakan/irdeleyen bir söz arkeoloğudur o.
Hayatın gölgesinde yazmaz, hayatın içinden ağıp gelenlerle dolup taşarak yazar. Onun hissediş biçimi yazınımızda yeni bir duyarlılık alanı yaratmıştır kuşkusuz.
Onun yazılan, yazdığı üzerine düşünen/sorgulayan biri olması yazılı bir zaman yaratmanın ne olduğu/olması gerektiği düşüncesini de verir bize.
Mungan, burada, Harita Metod Defteri’nde kendi hikâyesini anlatan biri olmanın sırlarını da yansıtır bize. Onun, bir geyik avcısı gibi giden sözün ardına takılması da şundandır: etkileyecek hikâyen varsa, anlat.
Sıklıkla bunu ima eder aslında.
Neredeysen orada yazarsın, ama hatırladıklarınlasındır hep. İnsan, yaşadığı gibi yazar. Ondaki yazı yoğunluğu buralardan geçerek gelir.
Ne yanıyla bakarsak bakalım, Mungan; bize, kendi olma yolculuğunu anlatır.
Güne Söylediklerimden'den Küre’ye
Harita Metod Defteri’ni izleyen iki kitabı Güne Söylediklerim (2015) ve Küre’de (2016) bu kez de yaşamında kendisine “iş”/ “uğraş” edindiği YAZI YORDAMI’nın yönlerini anlatır.
Şiir/öykü/anlatı/lar yazan biridir. Ama, o, bütün sanat disiplinlerine de gidendir. Gören, okuyan, hissedendir. Bakışsız, görüsüz yaşanamayacağını her dem hatırlatandır üstelik.
Bu nedenledir ki; giderek yazan biri olmanın bakışı/bilinci/duyumu yazılarına yansır.
Bu kez; ilgisini/bakışını evrenini daha da genişleterek kültür coğrafyasında yolculuklara çıkar.
Mungan’ın sözü/nü getirdiği yer: yazısız yaşam, yaşamsız yazının olamayacağıdır.
Ve bizlere bunları taşıyan/bağlayan/gösterenlerin neler olduğunu anlatmaktadır.
Mungan’ı şiirde eyleyen/buluşturup sürdürenin ne olduğunu anlatan Küre’yi (Poetika Yazıları/Mavi Kitap) nasıl okunmalı?
Eğer Aristoteles’in Poetika’sını, Platon’un Diyaloglar’ını okumuşsanız; şiir sanatının ne olduğunu öğrenme yolunun kuramdan değil yaşamdan, sezgi ve bilgiden geçtiğini bilirsiniz.
Peki, bir şairin “poetik” yolculuğunu anlatmak derdi nereden doğar?
Şiirini anlatmak/açıklamak derdi olamayacağına göre… Şiir üzerine, şiir yolculuğu üzerine düşündüğünü söylemek istemidir bu olsa olsa, diyebiliriz.
Mungan, daha çok, şiirin ne olduğuna dair bakışı/yorumunu yansıtır bu poetik yazılarına.
Kuşkusuz oradan şiirine bir ayna tutabiliriz. Ama daha çok da hayatın içindekilerin nasıl şiire dönüştürülebildiğini göstermesi öne çıkar diyebilirim. Hem şairin, hem şiir okurunun, hem de dilseverlerin elinden düşürmeyecekleri bir kitaptır Küre.