Tarhan Gürhan, "Seni Uzatmadan Seveceğim: Murathan Mungan’ın Kıpkısaları Üzerine Bir Deneme", Dünyanın Öyküsü Dergisi, Şubat 2014
"Hiçliğe inanmak istiyorum, hiçliğin varlığına." Murathan Mungan
Yazarların çekmeceleri çok tehlikelidir. Ne zaman ne çıkacağı pek belli olmaz. Tıpkı Murathan Mungan’ın çekmeceleri gibi. Hemen hemen bütün edebi türlerde kalem oynatmış bir yazardan ve onun çekmecelerinden bahsediyoruz. Otuz-otuzbeş yıllık bir yazı serüveni, yazılı yaşam tecrübesi... Eğer atlamadıysam, günlükleri, mektupları ve anıları dışında bizlerle paylaşmadığı ‘edebi tür’ yok. Onları da paylaşmak kolay değil! Kıpkısa Öyküleri yayımlandı: Kibrit Çöpleri –takribi ve vasati kıpkısa öyküler- alt başlığıyla... Süzme yoğurt kıvamında raflarda yerini aldı, katkısız, koyu, lezzetli ve derin-kısa...
Şiir, öykü, roman, oyun, senaryo, deneme, şarkı sözü yazarı Mungan, Kibrit Çöpleri’yle okurlarını şaşırtmıştı. Kâinatla kısa kısa ilişkiler kurmuş. Aşkı, ölümü, hırsı, kini, intikamı anlatmış. Bunların kısacık da anlatılabileceğini göstermiş. Murathan Mungan hakkında yeni bir şey söylemek hayli zor. Üzerine en çok yazılan yazarlarımızdan birisi. Zaten öykücülüğü ortada, ben sadece kıpkısa öykülerinin çağrıştırdıklarını yazmak istiyorum. Kısa kısa, seve seve... Uzatmadan sevmeyi deneyeceğim. Gerisi haddimi aşar.
Mungan’ın, en azından daha önce yayımlamadığı bir türden bu öyküler. En kısa çöpü çeken kaybetmiyor bu kitapta. Kibrit çöpleri kolay kırılırlar evet, ancak kırkı bir araya gelirse, vasati de olsa kolay kolay kıramazsınız. Bu kitapta 80 öykü, pardon ‘kibrit çöpü’ var. Kıpkısalar böyledir, Mungan’ın kıpkısaları da böyle, fiyakalısından... Bazı yazarlar bize mesafe koyarlar, Kıpkısa’da bu pek mümkün olamıyor galiba. Öyküler okurun iştahını açıyor. Bir oturuşta bir kitap okuyuveriyorsunuz. Okurla yazar daha sıkı fıkı gibi. En ince elekten sonra yukarda kalanlar işte. Kıpkısa, göz açıp kapayasıca... Flash fiction ya da short short story de deniyor batıda.
Kısa kısa yazılmış fakat, aynı zamanda uzun uzun okunası bir kitap Kibrit Çöpleri. Çünkü döne döne okuyorsunuz. Bir daha bir daha... Bu öykülerin bazıları sizde dolaşıyor. Bir öykünün aklınızda kalışı her zaman yazarıyla birlikte olmaz. Fakat Murathan Mungan öyküleri, aklınızda yazarıyla birlikte dolaşır. Sanki yazar öykülerini bir türlü bırakamıyormuş gibi. Doğum bir türlü bitmiyormuş gibi. Okur, Mungan’la birlikte okur yeniden kitabı. Bazı yazar soğuktur, eşlik etmez okuruna. Mungan ‘kitabın kapısı’nda karşılıyor sanki okurunu, iyi bir ev sahibi gibi. Sonunda da el sallıyor arkasından uğurlarken.
Kısa kısa yazıyor, uzun uzun düşündürüyor mu demeli? Kısaldıkça akılda uzayan öyküler mi demeli? Kıpkısalarına dahil etmedikleri de var sanki kitapta. “Ben bunu da yazardım aslında ama, bak bu senin de aklına geldi. Daha akla gelmeyeni, daha sürprizli olanı aradım.” der gibi.
“İnsan içi azaldıkça geçmişe sığınır, ama geçmiş herkes için aynı zenginlikte olmayabilir.” dedirtiyor Müfide’de, Müfide için. Biz de sığınıyoruz sanki kısa kısa içimizdeki geçmişe.
Şairin Romanı ve Kibrit Çöpleri aşağı yukarı eş zamanlarda yayımlandı. Yaklaşık 600 sayfa roman yazan bir yazar, bir paragraflık öykü de yazabiliyor. Bir yazarın bunca farklı türe ihtiyaç duyması bize neyi gösterir acaba? Türler ihtiyaçtan doğduğuna göre, bir yazar 600 sayfalık bir roman ihtiyacı da, bir paragraflık bir öykü ihtiyacı da hissediyor demek değil midir? Bu bir tezat değil, aksine yazarın kendi içindeki yumaklarının birbirine karışmamasıdır bence. Yumaklar ve kediler, Murathan Mungan’a uzak değiller.
“Ben ne yapmam, ne söylemem gerektiğini yalnızca kağıt üstünde bilen biriyim, der Hikayeci.” daha ilk öykü Duman İşaretleri’nde. “Azalmış sözün duruluğu.”yla.
Çalakalem yazılacak öyküler değil bunlar. Ustalık, incelik, sabır isterler. Demek ki Murathan Mungan’ın bu türde de usta olduğunu gösterme zamanı gelmiş. Az öykü, çok şiir... Kısa ama içeriden... Kibrit çöpünün yanmaya başladığı anla, söndüğü âna kadar geçen süreye ‘hükmeden’ bu öyküler, hem kısa hem de vurucular. Damıtmak ve bekletmek, onları kısa ve çarpıcı yapmış. 20 sene bekletirsin şarabı şahane olur, açıp içmeye başladığında yarım saat sürer bitmesi. Kitabın mantarı elimde yazıyorum bunları. Kıpkısa öykülerin kalıcılıklarını görmek için biraz daha zamana ihtiyacımız var elbette.
İyi bir öykü, uzun ya da kısa değildir. Olması gerektiği kadardır. “Öykü bittiyse uzatma.” derler. Sarkar, derler. Kıpkısa öyküleri isteseniz de sarkıtamazsınız. Türün karakteri gereği sarkmaz. Kıpkısa sarkmaz, yazar sarkıtır. Roman karla kaplı bir dağ ise, kıpkısa evlerin çatılarından sarkan buzdan kılıçlardır. İkisi de ölümcüldür, biri ağır ağır, öteki birdenbire... Murathan Mungan bizi ağır ağır öldürmüştü bu güne kadar, şimdi birdenbire öldürme peşinde.
Kıpkısa yaşamlar da çarpar bizi. İzi kalır. James Dean diye, Slvya Plath diye, Nilgün Marmara, Sadık Hidayet diye izler vardır hayatımızda. Kısa, acılı ama lirik izler. Bunların yaraları kapanmaz. Lirik bir dili var bu öykülerin de, tıpkı uzun öykülerinde olduğu gibi. Hem katmanlı hem lirik. Çok zor bir biçem. Bir öykü seni kuyuya düşürürken, diğeri Ağrı’nın tepesine çıkarıveriyor. Katman ne kadar önemli. Her şey katman katman bu dünyada. Kıpkısalarda bile katman yaratmayı beceren usta yazarlarımızın olması sevindirici. Bu kadar kısa öykülerde katman beklemek, fidanlardan gölge beklemeye benzer. Ağaçların da katmanları vardır. “Ağaç zamanı” öyküsü şöyle bitiyor: “Biz kendimizde neyin kabuk bağladığını bile artık hatırlamazken.”
Sıkıcı bir akademisyen konuşurken tökezlediğinde, “Murathan’dan öğrendiğim bir şey var. Hikayesini anlatamadığın bilgiyi aktarma” dedi Sırrı Süreyya Önder, Uçan Süpürge’nin ‘iktidar’la ilgili panelinde. Mungan’ın öyküleme tekniğini çok güzel özetleyiverdi Sırrı Süreyya. Bize kuru kuru bilgiler sıkarak büyük yazar edasıyla yaşayanlardan çok sıkılmıştık. Bu sözlerle serinledik biraz. Başıboş sözcüklere pek yer yok kıpkısada, aslında hayatta da öyle ama herkesin haberi yok. Şiiiişşşt... Mungan’ın sırlarından birinin de bu olduğunu öğrendik. Sıkmadan anlatmanın belki de en iddialı yoludur kıpkısa.
“Murathan Mungan ne yazsa okunur”, kolaylığına kaçmamış. Kıpkısa diye hafife almamış. Birçok öyküdeki bir cümleye bir dünya sığdırmış. Hem şiir hem aforizma hem felsefe girmiş öykülere kısa kısa. Fakat öyküler toplamı kitap, bu saydıklarımın hepsinden fazla. Meraklı okur için bir örnek vereyim hemen: “Buluşu, boşluğu oldu.” Bir okurun altını çizerek katıldığı, beğendiği alıntılar, bir yazarın başkalarını yazmak için gözden çıkardığı cümlelere mi benzer, kim bilir? Alıntılar bizi alıntılar.
Kıpkısa bize ne vaat ediyor? Öncelikle, anlattıklarından çok anlatmadıklarıyla kıpkısa oluyorlar. Okumayı bitirdikten sonra aklınızda artan soru var mı? Kıpkısa buna pek izin vermez. Şablonlaşmaya en çok karşı duran tür bence. Kolay kolay tekrarlanamaz, özgünlüğe zorlayan bir yapısı var kıpkısanın. Özgünlük, benzersizlik müthiş bir şey. “Düşmanlarınızın en büyük zaferi sizi kendilerine benzetmeleridir.” diyor bir söyleşisinde Mungan. Bizi özgünlüğe, farklılığa en çok zorlayan tür bence. Eğer kendinize özgü değilseniz, başka yazarlara benzediğiniz şıp diye çıkar ortaya. Okurda yarattığı farkındalık çok kıymetli. Bence kıpkısa okuru has şiir okurlarının arasından çıkıyor. Ne dersiniz?
Çekmecelerindeki sürprizlerle okurlarını her daim mutlu eden Mungan ve aynı zamanda onun kıpkısaları üzerine yazmak için temkinli olmak lazım. Ne yazsanız uzun, nasıl kısaltsanız eksik kalıyor. Yazılabileceğinin en kısasına uzanmak, ulaşmak ama diyeceklerini de diyerek...
İnsan hayatının önsözü, bebekliğidir. Kısa ama belirleyici. Bu öyküler de iyi tanıdığımız bir yazarın önsözüdür. Kısa ama sızlatıcı. Mungan’ın bize sunduğu bu ‘seksen takribi ve vasati kıpkısa çöp’ün içinde herkese hitap edecek çok öykü mevcut. Fakat ben özellikle; Konuşamadıklarımıza, İştah, mide, Gaz, ruj, Şehrimizde misafir, Bazı anneler, Aile yaraları adlı kıpkısalara şapka çıkardım.
Sinema ve aşk öyküsünden bir bölümü bu yazıya almazsam olmaz:
“Sinema neden aşk haline gelir biliyor musun?” dedi adam,
“Çünkü o da tıpkı aşk gibi, insan gözünün bir aldanışı üzerine kurulmuştur. Hayal olduğunu bildiğin perdeye inanırsın bütün kalbinle... İnsan öncelikle bir aldanışa aşık olur, sonra o aldanıştan bir hakikat yapmaya çalışır hayatına... Bazı filmler çabuk biter.”
Gerisini ben alıntılamayayım, siz bir bakın. Tadı kaçmasın. Kıpkısasız kalmayın.
Nihayet adlı kıpkısadan bir cımbızlamayla nihayete erdireyim yazacaklarımı:
“Ertelenmiş, geciktirilmiş, oyalanmış bir son. Herkesin yanındaki yolcu.”
Haziran’13 / Ankara/ Kıpkısa bir jilet kesiği...