M. Sadık Aslankara, ''Murathan Mungan oyunlarında bir kısa gezinti...'', Cumhuriyet Kitap Eki, 21 Mart 2013
Zengin Mutfağı adlı oyununda Vasıf Öngören, bir zengin konağında gezindiriyordu okurla seyirciyi. Kırk yıl sonra Murathan Mungan ise Mutfak’ta ev içinden kalkarak farklı çıktılarla buluşturuyor bizi.
Apartmanlar arasında kalmış bir evin mutfağıyla salonunda küçük işletme olarak nitelense de sonuçta sanayileşmiş ev yemekleri lokantası açarak çevre işyerlerine seslenmeyi hedeflemiş dört kadının kurduğu bir “mutfak”la tanışıyoruz oyunda… Salt bu olgu bile, ülkemizde yaşanan kırk yıllık değişimi ele vermeye yetiyor kanımca...
Murathan Mungan, öyküleri, şiirleriyle de kendi doruğunu yaratmayı başarmış bir ad. Bu son oyunundan hareketle Türk tiyatrosunda önemli konum sergileyişine bakarak Mungan’ın oyunları arasında bir kısa gezintiye çıkabiliriz o halde…
Mungan’ın oyunlarını da düzenlilik içinde yayımlayan Metis, bunları şöyle sıralıyor: Mahmud ile Yezida (1980 İş-Kültür, sekizinci basım, 2011), Taziye (1982 Dost, yedinci basım, 2012), Geyikler Lanetler (1992, beşinci basım, 2011), Bir Garip Orhan Veli (1993, beşinci basım 2011), Kâğıt Taş Kumaş (2007), Mutfak (2013)...
Bunlardan Bir Garip Orhan Veli, değerli yorumcu Müşfik Kenter’le birlikte tiyatromuzda uzun yıllar sahnede kalan metinlerinden biri oldu geçmişte. Ancak Mungan’ın “Mezopotamya Üçlemesi” olarak nitelediği Mahmud ile Yezida, Taziye, Geyikler Lanetler, farklı bir değer taşıyor yine de. Başlangıcından günümüze ödenekli, özel, amatör topluluklarca sahnelendi, sahnelenmeyi sürdürüyor çünkü.
Ne var ki, Murathan Mungan oyunlarına kaba da olsa göz atabilmek ya da bunları topluca değerlendirebilmek için Kâğıt Taş Kumaş’ı gözden geçirmek gerekiyor bana göre ilkin.
Neden peki? Kâğıt Taş Kumaş, bir yanıyla yazınsal öte yanıyla tiyatral metin olarak ciddi bir estetik dönüştürüm değerine sahip de ondan. Bu nedenle sonraki oyunu kadar önceki oyunları için de bunun ölçü alınarak konuya yaklaşılması gerektiği kanısındayım kendi payıma. O halde gelin Kâğıt Taş Kumaş’tan içeri girerek öncesi, sonrasıyla Murathan Mungan tiyatrosunun biçemsel özelliklerine göz atalım birlikte...
Anlatıyı tiyatrosal büyüyle kanatlandırmak...
Kâğıt Taş Kumaş, “bütüncül oyun” niteliği taşıyan bir gövde metin halinde yapılandırılsa da birbirinin türevi üç kısa oyun ya da üç ayrı bölümce getiriyor önümüze: “Sayfadaki Gibi”, “Taşın Gölgesinde”, “Hazır Giyim”.
Buna göre metnin anlatı halinde okunurluğu veya sahne düzleminde eylemsel olarak izlenilirliği ya da kavramsal temelde görselleştirilirken imgeleme ağırlıklı alımlanırlığı olanaklı... Böylelikle Mungan’ın, çok yönlü bir alımlamaya dayandığı için Kâğıt Taş Kumaş’ı farklı biçemle kuşattığı kestirilebilir pekâlâ.
Özellikle söze gerek duyulmasa da beden dilinin katıldığı kimi sahnelemelerle sunumların dünyadaki yaygınlığa koşut ülkemizde de yükseliş gösterdiği öngörülebilir. Bu kavrayışın çözümlenişinde Ayşın Candan’ın genişletip yeniden kurarak basıma hazırladığı Öncü Tiyatro ve Dijital Çağda Gösterim (Bilgi Üniversitesi, ikinci basım, 2013) adlı yapıtından yararlanılabilir. Yirminci Yüzyılda Öncü Tiyatro (YKY, 1994) başlığıyla ilk okuduğumda üzerinde duramamıştım ama ileride Candan’ın yeni basımlı bu kitabına döneceğim bir sırasını getirip “Kitaplar Adası”nda.
Hemen ilk ağızda görüldüğünce yapıt, bir oyun metnini aşan kült yapı sunuyor. Şiirdir bir yanı bunun belki, söylendir kabul, masal, hikâye de olabilir, sonrasında destan, manifesto. Bu çerçevede metin, uygarlık tarihinin dönüştürülüp stilize edilmiş, soyutlanıp sözcüklere işlenmiş görsel sunumu bağlamında alınabilir doğallıkla. Söylenin, ritüelin, dansın, şiirin, yer değiştiren hikâyenin bir bütüne dönüşerek oyunsallaştığı anlatı dizgesi gibi de sabitlenebilir bu tiyatral edim kavrayışı metinde.
Biz, yapıtta ulaşılan estetik-tiyatral düzeye, yakalanan anlatı boyutuna bakarak, çokseslilikle örülü bu tiyatro kavrayışını bütün bir yaşama yayılmış halde algılayabiliriz Mungan metninde. Buradaki bireşimin ışığında onun tiyatro yazarlığını bir bütünselliğe bağlı gözden geçirmek hem zorunlu hem de kolay yol öyleyse.
Bir önemli yan da, metnin alımlanışında okurun yaşadığı birikimsel dönüşüm. Bu açıdan yazınımızda gösterilebilecek az sayıdaki örnekçelerden biri olarak alınabilir Kâğıt Taş Kumaş. Nitekim bu olgu, şöyle bir gerçekligin önüne getiriyor okuru:
“Ham gerçek herkesçe bilinir.” “Ama her seferinde yeniden söylenir.” “Hemen her şey Antik Yunan’da söylenmiştir aslında. Gerisi tekrardır.” “Geriye birkaç şey kalmışsa eğer, onları da Shakespeare söylemiştir zaten.” “Bugün artık her şey yalnızca tekrarın bilgisidir.” (66)
Antik Yunan’dan modern çağların bütün tiyatro yönsemelerine uzanan yelpazede, bu arada tüm Doğu’yla Batı’yı kuşanan bir olgu-kurgu, bir oyun-dans, bir ışık-ses, bir yanılsama-gerçeklik temelinde plastik somutlama getiriyor böylece Mungan. Özellikle genç öykücülerle yazar adaylarının bu metni okuyup alımlamak kadar, işlik metni olarak değerlendirip üzerinde gidip gelmelerinde, bunu işleyim gereci yapmalarında sayılamayacak yarar var bana göre.
Murathan Mungan’dan görsellik, kavramsallık
Murathan Mungan oyunlarının iki önemli ana damarından biri görsellik, öteki kavramsallık olarak alınabilir. Kuşkusuz iki terim, çelişik, zıt bir kavram çifti. Çünkü görsellik bir tür kavramsallıktan kaçışı, kopuşu, hiç değilse uzak durmayı dillendiriyor, imgelerle sarmalanmaya yatkınlığı ele veriyor… Oysa kavramsallık tüm ağırlığını sözcüklere yüklüyor denebilir. Gerçekten kavramsallık dilde içkinleşip derinlik kazanırken görsellik imgelemle derinleşip uçarılığa kapı aralıyor daha çok.
İşte Mungan, bu zıt kavramlara tutkunluk gösterirken şair, yazar olarak kendi tiyatro kavrayışına dayalı özgün bir tragedyayı da örüntülüyor yapıtlarında. Çünkü o, görselleştirdiğini kavramsallaştırmak, kavramsallaştırdığını görselleştirmek için çabalıyor ilginç bir yolla kurduğu bu bireşimde. Bu yolda ilerleyip buna ulaşmanın taşlarını döşüyor sürekli.
Böyle olunca sözcükler, adeta zorunluluğun imlerine dönüşüyor Mungan tiyatrosunda ya da tragedyanın beklenen kıvılcımı için replik olup çıkıyor. Bu anlamda, ancak birer olgunlaşmış meyve konumuna ulaştığında dalından koparılabilir herhalde sözcükler. Ötesinde sahne mimin, dansın, koreografinin, sesle ışığın bir bütün halinde görselliğin kaynağından beslenen yansılama adımları oluyor. Bu durumu Mahmud ile Yezida, Taziye, Geyikler Lanetler’de açıktan açığa gözlemek olası.
“Mezopotamya Üçlemesi”, zaten “yasın tiyatrosu, acının taziyesi” olarak da ifade edilebilir bu nedenle. Nitekim bunlarda öne çıkan toplumsal, bireysel yaşamın tragedik oluntularına yönelik görsellik, kavramsallık boyunduruğunda gözlenen güdüleyici olgu, aslında “ritüel”. Ne var ki bunu çok geniş anlam öbeği çerçevesinde değerlendirmek gerekiyor. Nitekim yazarın ritüele yaklaşımı tarih öncesinden ilkçağlara, ortaçağdan modernizme, günümüze dek gelirken bütün bu çağların kendine özgü ritüelleri de önümüze seriliyor kaçınılmaz biçimde.
Bunun biçemsel destekleyicileri olarak oyun içinde oyun, mask, mim, ışık gölge, ilkel canlandırma, ateş, renk, dans vb. öğeler örneklenebilir. Anlatılanın biçemsel durağanlığını, içerikteki devingen iç dinamikle ortadan kaldıran Mungan, üçlemedeki her oyununu görsel şölene dönüştürmeyi başarıyor ustalıkla...
1980’lerden 90’lara uzanan süreçte verimlediği üçlemenin her birinde Mungan’ın öykücülüğüyle şairliğinden taşıdığı işçiliğin de izleri sürülebilir ayrıca. Yine de bu ilk dönem oyunlar demetinde eksiltinin birebir yapıldığı düşünmek doğru olmaz sanıyorum. Ancak çoğulcu bir yaklaşımla yine de bize özgü tragedya serimlemesi olarak alınmalı üçlemenin oyunları.
Böylelikle zengin görselliğe dayalı zemin üzerinde, dramatik kurgulamayla perçinlenen bu açık biçimli tiyatro ile derin bir kavramsallaştırmanın önünü açmış oluyor yazar.
Kanatlanarak uçmak, uçarken tutunmak...
Mutfak, “[h]ayatın kadınları tıktığı yerden, (yani, işe,) mutfaktan başlaya(n)” (20) dört kadının, yerel sebzelerle baharatla yapacakları ev yemekleri lokantası işletmek üzere kurdukları işyeri odağında bize yalnız onları değil, çevrelerindeki öteki kadınları da gösteren içten, sıcak bir oyun...
“İstanbul’a ağıt” gibi de alınabilir ayrıca yapıt. Ancak ağıtın ağdalı, bizi melodramın keskin sokaklarında gezindiren yanık hava yansıtmadığı da söylenmeli. Hayata, “bir yerinden yeniden başlamak ist(eyen)” (35) bu kadınları oyunun ilk yarısında, lokantanın açılışı hazırlığında, ikinci bölümde ise yaşadıkları düş kırıklıklarıyla izliyoruz.
Oyun bittiğinde, yakından tanıma olanağı bulduğumuz kadınlarıyla mutfak penceresinin aslında bize kapalı gibi görünen herhangi bir ev penceresi olabileceğini de seziyoruz birdenbire. Böylelikle Mungan’ın, aslında kanatlanıp uçtuğu, ama bu arada sahneye konarken deneyciliğiyle tutunup tiyatro sanatını yücelten konum sergilediği söylenebilir kanımca.
Oyun okuma alışkanlığı olmayan bir toplumuz. Ne ki Mutfak bir roman gibi de okunabilir, ötesinde film ya da TV dizisi gibi de izlenebilir. Okumalarınıza bir Murathan Mungan metni ekleyebilirsiniz öyleyse. Çünkü Mungan metinleri, sözcük çeşidi, zenginliğiyle, tümcelerden yansıyan eksiltili tokluğuyla, soyutlayım yaklaşımıyla, artalan sıkılığıyla bütün bunların ortaya çıkardığı dönüştürüm örnekleriyle dikkati çekiyor. Hele yenice öykü, roman yazmaya koyulmuş gençlerle kendilerini geliştirmek isten yazarların özellikle karakter yaratmak konusunda gönüllerince yararlanabileceği bir metin-oyun, onun bu yöndeki verimleri. Nitekim sözünü zenginleştiren, çağıltılı imge ormanlarına koşturan bir şair yüreğinin de güm güm attığını duyabiliyoruz oyunu okurken.
Bütün kadınların okuması gereken bir oyun aynı zamanda Mutfak. Kaldı ki tıpkı Vala Thorsdottır’dan Ayşe Üner’in çevirip Yeşim Koçak’ın yönettiği İBB Şehir Tiyatroları yapımı Mutfak Söyleşileri gibi bir “kadın oyunu” bağlamında da alınabilir yapıt. Zaten Mungan oyunlarında kadınlar ağır, vakur duruşları, binlerce yıllık geçmişlerinden süzdükleri kökleriyle hep ayrı, farklı yer tutmaz mı? Ancak erkek dünyasına bu kadınların gözüyle bakıldığında, ne yalan söylemeli, bu dünyaya da dalıveriyorsunuz bir çalım.
İşte size cince kaleme alınmış, kıpır kıpır ışıltılar yayan bir metin. Salt oyun izlemeyi sevenlere ya da Anadolu’nun bir ücrasında bunalanlara tiyatro görselliği yaşatacak nitelikte üstelik.