Aslı Türker, “Esker mi büyük, Allah mı?” *, Agos Kitap Eki, Temmuz 2012
*Ahmet Büke, Herkes Ana Kuzusu öyküsünün bitiş cümlesi.
Murathan Mungan’ın tanımıyla “Anadolu, kanlı sahne”. Yüzlerce yıldır bu topraktan geçen mağlup halklar yaralı yüreklerinde acılarını sır gibi sakladılar. Bir toplumsal refleks haline gelen susma eylemi, son dönemde 1938 Dersim Katliamı için kırılmaya başladı. Gerek politikacıların dilinde gerekse medyada yer almaya başlayan Dersim 1938 gündelik yaşamımıza kadar girdi, konuşulur, tartışılır oldu. Cılız seslerin güçlenmesini takiben Murathan Mungan bir derlemeye imza attı: Bir Dersim Hikâyesi’ne.
Bir Dersim Hikâyesi, 23 önemli yazarın kaleminden, yüreğinden okuyucuya Dersim öyküleri anlatıyor. Seçkide öyküsü bulunan yazarlar şöyle: Ahmet Büke, Yalçın Tosun, Ayhan Geçgin, Cemil Kavukçu, Behçet Çelik, Ayfer Tunç, Burhan Sönmez, Hatice Meryem, Şule Gürbüz, Hakan Günday, Ayşegül Çelik, Haydar Karataş, Murat Yalçın, Karin Karakaşlı, Murat Uyurkulak, Gaye Boralıoğlu, Sema Kaygusuz, Yavuz Ekinci, Seray Şahiner, Murat Özyaşar, Jaklin Çelik, Gönül Kıvılcım ve Barış Bıçakçı.
Derlemede imzası bulunanlar içinde Haydar Karataş gibi Tunceli doğumlu, konuyla ilgili eserlere imza atmış yazarlar olduğu gibi bu konuda ilk kez yazanlar da mevcut. Bu bağlamda yazarların seslerindeki farklılık kadar kökenlerinin etkisi de kahramanlara olan mesafelerinde rol oynuyor.
Derleme, emeği geçenler için de bir dönüşüm süreci olmuş. Örneğin Murathan Mungan, yazarlardan Murat Yalçın’ı “batıdan bir ses olsun” diye seçerken, Yalçın’ın ailesinin de bir kanadının Dersim’den göçme olduğunu öğrenmiş. Adını vermediği bir başka yazar ise, öyküsünü hazırlarken bir araştırma sürecine girmiş ve babaannesinin Ermeni bir aileden geldiğini öğrenmiş.
Murathan Mungan, önsözde “herkesin bir Dersim hikâyesi vardır” diyerek hikâyelerin aslında yanıbaşımızda duran kolektif bir acıyı işaret ettiğini vurguluyor. Kendi Dersim hikâyesini okuyucusuyla paylaşıp adeta sahneden çekiliyor, yazarlarımız konuşmaya başlıyor.
Dili, kurgusu, tınısı birbirinden farklı 23 sarsıcı öykünün ortak noktası hafıza tazemeleye yönelik, yaşanan acının altını çizen hikâyeler olmaları. Derleme, ne bir tarihi belge iddiasından yola çıkmış ne de kışkırtıcı söylemler içeriyor. Yaşanan acıları bir genelleme yapmadan, nefret ifşasına düşmeksizin, iyi/kötü betimlemesinin sığlığından kaçarak, en yalın haliyle insan sesleri vasıtasıyla okuyucunun yüreğine taşıyor. Kanıtlama kaygısına düşmeyen derleme, belli bir kurgu gözeterek 1938’i sadece kurbanların değil, kurban edenlerin de vicdan ayaklanmasına değinerek anlatıyor.
Bir Dersim Hikâyesi, 1938’in ve yıkımın geride bıraktıklarının, travmalarının günümüze dek izini sürüyor. Derleme, 1938’in, diğer tüm katliamlar gibi ölülerden daha fazlası anlamına geldiğini gösteriyor. Katledilen insanların aynı zamanda kaybolan diller, kültürler, hikâyeler demek olduğunu hatırlatıyor. Pesare, Dızgun Bava, Yılan Dağı ve Hızır gibi unsurlarla dolu öyküler, Zazaca kelimeler ve cümleler, yitirilen birikiminin özellikle dillerinden koparılmış insanlar metaforuyla defalarca gösteriyor.
Aslına bakarsanız öykülerin adları bile size bir Dersim hikâyesi anlatabilir nitelikte: Lori.. Lori, Dedemin Madalyası, Yıkımın Tarihi, Pepuk Kuşu vs.
Öykülerin bir çoğu alegorik göndermeler içeriyor. Örneğin Yalçın Tosun’un Karganın Merhameti öyküsü Habil ve Kâbil kıssasına, Gaye Boralıoğlu’nun Pepuk Kuşu öyküsü, yörenin ünlü bir efsanesine gönderme yapıyor.
Burhan Sönmez’in Tarih Öncesi Köpekler adlı öyküsü ise 1931 Tunceli doğumlu Cemal Süreya’nın şiirine, Antigone’un ağabeyinin cesedini toprağa gömme hikâyesi üzerinden gönderme yapıyor:
Bizi kamyona doldurdular,
Tüfekli iki erin nezaretinde,
Sonra o iki erle yük vagonuna doldurdular,
Günlerce yolculuktan sonra bir köye attılar,
Tarih öncesi köpekler havlıyordu."
Sema Kaygusuz’un Yıllar Önce Ben Bir Meydandaydımisimli öyküsünde okuyucuyu vurucu ve süpriz bir son bekliyor. Murat Yalçın Üç Dersim hikâyesiyle, okuyucuya üç kolordunun imza attığı katliamı ve Cem törenlerinin herşeyi üçleyen ritüellerini hatırlatıyor.
“Sabiha”
Kitabın en etkileyici öykülerinden bir Karin Karakaşlı’nın Sabiha adlı hikâyesi. Karakaşlı, Sabiha Gökçen’in hikâyesini havaalanında çalışan bir Dersimli kadının hikâyesi ekseninde anlatıyor. Bilindiği üzere 1915 ve sonrasında Dersimli Alevi Zaza aşiretler Ermenileri teslim etmeyi reddetmiştir. Öykü, Ermeni kızı Sabiha Gökçen’in Dersim’e bomba yağdırmasının büyük ikileminin yanında, binlerce insana yaşadıkları toprağı mezar yapan Gökçen’in adının İstanbul’da bir havaalanına verilmesinin acıtan ironisini de okuyucuya ayrımsatıyor.
Öyküyü bitirince kendinize soruyorsunuz: Dersimliler Sabiha Gökçen Havaalanı’ndan boğazlarında bir yumru olmadan uçabilir mi? Benzer şekilde Boralıoğlu’nun öyküsünde Dersimli kahramanın adının “Sabiha” olarak değiştirilmiş olması da konuya bir gönderme olarak düşünülebilir.
Sonu mutsuz biten masallar
Son dönemde şiddeti ve acıyı anlatmak için çok sık kullanılan bir yöntem sürreel gerçekliği kullanmak; masallardan ve çizgi romanlardan faydalanmak. Bir Dersim Hikâyesi derlemesinde masallar yoluyla anlatılan gerçeklik Cemil Kavukçu’nun Bunlar Masal mı Munira Hala?’sında, Ayşegül Çelik’in Işık Ağaçları, Haydar Karataş’ın Masal Bitti O Gece hikâyelerinde karşımıza çıkıyor.
Benzer şekilde, pepuk kuşunun, zulümden korkup öz kardeşini öldüren ve vicdanının sesiyle başa çıkamayıp kuşa dönen kahramanı, coğrafyanın zulüm hikâyeleri içinde kendine hemen yer ediniyor.
Yine Behçet Çelik’in Lori...Lori adlı hikâyesi, yörede çok bilinen bir ninni ekseninde bir vicdani hesaplaşmaya işaret ediyor.
Bir Dersim Hikâyesi, yakın tarihimize dair bir insani yüzleşme kitabı. Öykülerden biri mutlaka sizin hikâyeniz olacak, kahramanlarından biri size konuşacak, bir öykü mutlaka can damarınızdan yakalayacak...