Orhan Kahyaoğlu, "Murathan Mungan şiiri: Kendini yenilemekten vazgeçmeyen şiir", K24, 16 Mart 2017
Murathan Mungan’ın 2016 yılında iki şiir kitabı yayımlandı. Bunlardan ilki olan Solak Defterler, uzun bir aradan sonra yeni bir yapıt olarak karşımıza çıktı. Şair, 2010 yılına kadar yirmi şiir kitabı yayınlayarak alışılmışın dışında bir üretim temposunu sembolize ediyordu. Modern Türkçe şiirde örneğine çok az, hatta hiç rastlanmayan bir durumdu. Mungan, bu yoğunluğa rağmen, apayrı şiir kollarında özgürce yol alabilmiş çok katmanlı şiiriyle okuru sıkça şaşırtan ve heyecanlandıran bir şairdi. Estetik kaygı ve avangart dilsel arayışlarıyla şiirseverleri farklı düşünce ve duygu zeminlerine çekmeyi başarabiliyordu. 2010 yılında yayınladığı iki şiir kitabından sonra, altı yıl yeni bir şiir kitabının çıkmaması oldukça özel bir durumdu. Mungan, aynı zamanda edebiyatın hemen her dalında düzeyli ürünler veren bir sanatçı da. Ama şiir, şairin ürün verdiği diğer edebiyat dalları içinde en özel konuma sahip. Solak Defterler bu bağlamda, uzun bir aranın son cümlesi durumunda. Kitabın görece geç yayımlanması, şiir üretim temposunun düştüğü anlamına pek gelmiyor. Her şiirinin altında yazıldığı tarihleri de görünce, bu kitaptaki şiirlerin büyük çoğunluğunun 2008 sonrası yazılmış olduğunu tespit edebiliyoruz. Ağırlıksa, 2010 yani son şiir kitaplarının ardından çalışılan, kaleme alınan şiirler. 2016’nın sonlarına doğruysa şairin bir de, aşk şiirlerini odak alan bir seçme şiirler kitabıyla karşılaşıldı: Aşk İçin Ne Yazdıysam. Çok özel bir derleme kitap bu. Çünkü, Mungan’ın şiirini ayırıcı kılan en önemli özelliklerden biri, cinsiyetçi ideolojinin kural ve kurumlarına karşı radikal bir tavrı sembolize etmesi. Dolayısıyla da Mungan’ın “aşk”ı, Türkçe şiirde bambaşka bir duyarlılığı temsil eder. Bu ilginç, çok katmanlı şiirin içinde bu duyguyu devamlı ve incelikli bir duyarlılıkla yazdıklarına taşımıştı. Cinsiyetçi ideolojiye karşı duran bir dil ve söylemi şiirlerine farklı kapalılıklarda taşıyan şairlerimize tabii ki rastlandı. Ama, Murathan Mungan, bu radikal tavrı tüm hakikiliğiyle, açıklılığıyla şiirinin parçası kılmış belki ilk Türkiyeli şair. Bu tutum, politik bir özenle de şiirlerine taşınmıştı. Bu tavır onun her aşk şiirine tabii ki aynı oranda yansımadı. Şairin, politik olmaktan çok lirik yanının fazlasıyla ön planda olduğu çok sayıda etkili şiiri de var. Yani, bilinen politik yönsemelerden uzak, ama geliştirdiği tavırla her şiirseveri farklı okumalara da taşıyan aşk şiirleriydi bunlar. Şair, buradan hareketle Aşk İçin Ne Yazdıysam kitabında altmış bir şiirini bir araya getirip, örneğine pek rastlamadığımız bir “seçme şiirler”le bizi baş başa bıraktı.
Kırk yıllık şiir serüveni
Bu yazının ana konusu değindiğimiz iki yeni kitap olsa da, Mungan’ın şiirine dair genel bir değerlendirme yapmadan bu kitaplara adım atmanın zor olacağını düşündük. 2017 yılına girmemiz dolayısıyla, Mungan’ın kırk yıllık şiir serüveni üzerine birkaç tespitte bulunmakla başlamanın doğru olacağına inandık. Evet, öncelikli olarak Mungan’ı bir 1980’li yıllar şairi olarak konumlamak mümkün. 1970’lerin sonlarına doğru şiirleri yayınlanmaya başlasa da, asıl açılımını 1980’lerden sonra geliştirdiği söylenebilir. Bu on yıl, yakın geçmişine oranla birbirinden çok farklı şiir eğilimlerinin ön plana çıktığı, poetik sorunun politik tavırlara oranla daha belirgin olduğu bir zaman dilimidir. Modern gelenekten, modernist açılımlara çok değişik şiir çizgilerinin kesiştiği bir süreçtir. Toplumsalcı şiir geniş ölçüde geri plana çekilirken, estetik kaygılar, şiir içi sorunlar daha çok gündem oluşturmaya başlamıştır. 1970’li yıllarda yazılan şiirden köklü bir kopuşun yaşandığını söylemek doğru bir tespit olmayabilir. Eski on yılda da gelenekle köprüler kurmuş, şiiriyle modernist uğraşlar veren şairler bulunmaktadır. Farklı olan bu dar açılımın, sonraki on yıl büyük bir yönelime dönüşmesidir.
Mungan ve şiiri daha 80’li yıllarda, üstünde durduğumuz eğilimlerin hiç birine tam olarak eklemlenemeyen bir özelliğe sahipti. Tekil ve çok farklı edebî özellikler taşıyan bir şiirdi bu. Geleneği simgeleyen divan ve halk şiirinden, modernist şiir tavırlarına kadar uzanabilen geniş bir şiir yelpazesini içinde barındırmaktadır. Kendine özgü bir kaynaşım şiirinin izini sürmektedir. Dönemin baskıcı siyasal ortamı, tüketim kültürüne atılan küçük adımlar, sahte bireyselliği çokça ön plana çıkarırken, 1980’ler şiiri de bu durumdan payını almaktadır. Bu pozisyonun dışında durabilen şiir ve şairler tabii ki bulunmaktadır. Ama, Mungan’ın yazdığı şiir bu bağlamda özgün bir bireysel tavrı içinde barındırmaktadır. Tarih, siyaset, ve mitologyanın yanında yeni bireyselleşme sürecinin kentli insan ve ilişkilerine taşıdığı sorunlar da kıyasıya şiirlerinin bir parçası olmuştur. Bireyin bu dönemle birlikte gün yüzüne çıkmaya başlayan kendi ile öteki arasındaki gerilimi belki de en çok Mungan’ın şiirinde belirginleşmeye başlamıştır. Yeni ve farklı biçimde zuhur etmeye başlayan yalnızlık ve yabancılaşma duyguları bireyin ‘kendi’yle olan hesaplaşmasını derinleştirirken, bu duygu durumu Mungan şiirinde derinden derine varoluşunu sürdürmeye başlamıştır. Buna koşut olarak, şairin egemen cinsiyetçi söylemle olan bireysel mücadelesi de alttan alta bu şiirin bir parçası olunca, ortaya bireysel sorunsaldan toplumsal ve siyasal ilişkilere kadar uzanan geniş bir şiir vizyonu çıkmıştır.
Bu bireysel gerilim Mungan’ın şiirinde kültür ve tarihi algılayışında da özel bir önem taşır. Doğu ile Batı, gelenek ile modern kültürler arasındaki gerilimler de yalnız 1980’lerde değil, daha sonra yayınladığı birçok şiir kitabında da dikkat çeker. Örneğin geleneksel kültürden köklü bir kopuşu hiçbir zaman şiir ve yazınında merkeze almaz. Tersine geleneğin de birçok yol açıcı nitelikleri olduğunu farklı vesilelerle gündeme getirir. Gelenek, onun için geçmişi değil bugünün dinamiklerini de yansıtmaktadır. Dolayısıyla, canlı ve değişken bir kültürel kaynak olarak algılamıştır onu. Bu tavır, şairin yazdığı şiirlere de girer. Hatta bu şiirin vücudu gibidir. Çünkü, çoğu kitapta yaslandığı dil ve söyleyiş biçimlerinde, sözcük seçimlerinde bu tavrın izlerine sıkça rastlanır.
2010 yılına kadar yayımlanan çok sayıda kitabını tek başına bu küçücük tespitlerle açımlamak mümkün değil. Çok katmanlı bir şiir olmasının yanında, Mungan’ın, okuru bambaşka bir duygusal- düşünsel zemine çeken sayısız kitabı vardır. Bu şiirde maddi kaynaklar kadar, metafizik kaynaklar da özel bir öneme haizdir. Hatta çoğu kez iç içe girmişlerdir. Öte yandan maddi hayatın bireye taşıdığı çok sayıdaki toplumsal olgu şiirde insan ilişkilerine, duygu durumlarına, hatta siyasal bir tepkiciliğe bile dönüşebilmektedir. Ya da tam aksi, bu iki temel ve farklı kaynak tek tek şiirlere tüm hakikiliğiyle nüfuz etmiştir. İşin hoş ve ilginç yanı, değindiğimiz çok farklı katmanlardan özel bir şiir yatağına doğru yol alabilmesi. Alışılmış biçimiyle olmasa da her kitabın bir konsept değil ama bir tematik bütünlüğü, özel bir sorunsalı olduğu düşünülebilir. 1990’la birlikte, popüler kültürün kent hayatı ve insanı üstündeki baskınlığına koşut olarak Mungan şiiri değişir ve çeşitlenir. Ama, başta altını çizdiğimiz şiir meselesi değişmekten çok, farklı yataklara doğru akmaktadır. Örneğin varlıksal sorun alttan alta hemen tüm kitaplara yedirilmekte. Ama, Yaz Geçer veya Metal gibi kitaplarında kentli bireyin sorunları, ilişkileri ve yaşananlar daha somut karşılıklar bulabilirken; Omayra veya Erkekler İçin Divan’da şairin gizemci yanı da billurlaşabilmektedir. Bu bağlamda, aslında her kitabın farklı serüvenleri vardır. Ama, ilginç olan nokta, bazı kitapların modernist bir şiir tavrıyla yazılması, bir kısmınınsa divan şiirinin üslup ve söyleyişlerine yakın olmasıdır. Bir kitabında şairin Ortadoğulu yanı, estetik arayışları öne çıkabilirken, bir başka örnekte kıyasıya kentin kozmopolitliğinin birey üzerindeki kuşatıcılığı belirginleşmektedir.
Tüm bu dilsel ve düşünsel çeşitlilik, aslında kozmopolit yeni kent kültürü ve bireyinin duyguları kadar ikilemlerini, çatışkılarını da içinde barındırmaktadır. Kendi ile öteki arasındaki gerilimin, kendi olma mücadelesinin kaçınılmaz bir sonucudur bu. Mungan şiirine, uzun yıllardır gösterilen ilginin nedeni bu olsa gerektir. Her çeşit şiir okuruna dokunabilen kitaplar çıkarmıştır ortaya. Ama, Mungan, belli bir okur kitlesi olmasına rağmen, şiirsel temasal çeşitlilikten de vazgeçmeyip, örneğin “Dağ” gibi tasavvufi inanç ve değerlere de bir birey olarak nasıl sahip çıkılabileceğini sorgulamaktan vazgeçmemektedir. Yani, bugün, bilinesi politik bağlamlar içine topyekûn yerleştirilebilecek bir şiir yazmamaktadır. Ama, bazı kitaplarında bu politik duyarga çok önde ve baskın olabilmektedir. Kendine has bir ideolojik tutumu temsil ettiği söylenebilir. Ayrıcalıklı bir söylemi olduğu da açıktır. Ama, bu seçim şiirine dönüştüğünde şairin bu tavrı tüm açıklığıyla yansıttığı söylenemez. Bu da kaçınılmaz bir durumdur.
Mungan şiirindeki en önemli politik- ideolojik bağlam, şairin cinsel yönelimi ve cinsiyetçi ideolojiye karşı kitapları yoluyla verdiği mücadeledir. Bu şiirin vücudunu oluştururken ten, beden ve gövde sözcük olarak da bu tavrın temel işaretleridir. Bu tutum, şairin asıl kendi olma uğraşını imler. Ten, bir arzu nesnesi olarak Mungan şiirinin özellikli bir sembolü durumundadır. Yani ‘aşk’a şiir yoluyla bir başka tanım getirmektedir. Saklı duygu ve arzuların yeniden günyüzüne çıkması halidir bu. Dolayısıyla da Mungan şiiri deyince, özellikle de kitaplar boyu yaslandığı izlekler incelendiğinde söz konusu otorite karşıtı tutumun sayısız izdüşümüne rastlamak mümkündür. Aşk İçin Ne Yazdıysam kitabını değerlendirirken, birtakım örneklere de yönelme olanağı bulunacaktır. Ama bu ayrıcalığın Mungan şiirinin topyekûn gövdesi olmasa da, varoluş kaynaklarından biri olduğu kolayca söylenebilir.
Mungan şiirinin, daha birçok ayırıcı özelliği olduğu söylenebilir. Örneğin çoğu kitapta gizliden gizliye bir eleştirel tavır söz konusudur. Kent insanının yaşadığı paradokslar bir tek şiirde üst üste katlanarak, benzerine az rastlanan bir tepkiciliği içinde barındırabilmektedir. Ama, bunların hepsinden önemli olan nokta kullandığı dil kadar biçim ve söyleyişe benzersiz yenilikler taşıması. Bu seçim, şiirleri çok farklı ve zengin bir anlam dünyasına dönüştürür. Bu yolla şair, edebiyatın diğer dallarıyla,- örneğin öykü, oyun veya deneme- ilginç köprüler kurup kendine has bir deneycilikten de hiç kopmamıştır. Hatta “öykü şiir” diyebileceğimiz metinleriyle yer yer de olsa karşılaşılabilmektedir. Bu biçim arayışlarının şiir geleneğiyle bağlantılı olduğunu söylemek olası değildir. Bazıları “düzyazı şiir” olarak kolayca tanımlanabilir. Ama bir kısmı “şiirsel metinler” olarak da düşünülebilir. Bunlar, şairin modernist vizyonunu en çok yansıtan öğeler arasındadır. Şairin yalnızlığını, kaygılarını, çaresizliğini bu biçimsel arayışların içinde daha sık bulmak mümkündür. Sözcük seçimi ve zenginlikleriyse bu şiirin bir başka ayırıcı özelliği. 1970’ler, öz Türkçenin, yeni Türkçenin zorlanıp kutsandığı bir zaman dilimidir. Bu tutumu günümüzde de özenle sürdüren çoktur. Ama Mungan’ın eski Türkçe ya da Osmanlıcada kullanılan kelimelere tutkulu bağlılığı aslında şiirinin sesinin, tonunun zenginleşmesinde önemli bir role sahiptir. Mungan şiirinde dize veya düzyazılarındaki çağrışım zenginliği bu tutumunun kaçınılmaz sonucudur. Hatta Mungan şiirini şiir yapan önemli öğelerden biridir. Bu büyülü özellik, şiir dışı edebiyat yapıtlarının da ayırıcı özelliklerinden biri.
Mungan şiiri, çok katmanlı olması dolayısıyla, genel bir değerlendirme yapmakta bile çeşitli eksiklikleri içinde barındırmaktadır. Şair, Türkçe şiirin belki de en çok üreten şairi olduğundan üstüne analizler yapmak sayısız sıkıntıyı içinde barındırır. Her şiiri ya da her kitabı aynı coşkuyla sevmek olası değildir. Şiirler özelinde birtakım aynılaşmalara rastlamak mümkündür. Ama, tüm bunlara rağmen Mungan ayrıcalığı olan bir şiirin şairidir. Biz de bu genel girişin ardından iki yeni kitabın ayırıcı özelliklerine geçmek istiyoruz. Şiirinde bugün ulaştığı düzlemi elimizden geldiğince değerlendirmeye çalışacağız.
Mungan'ın Solak Defterler'ı
Erkekler İçin Divan öncesi şiir yolculuğunda alttan alta işlenen lirizm ve yabancılaşma dürtüleri, 2000’li yıllardan sonra Mungan şiirinde daha belirgin olmaya başlayacaktı. Şiirinde dinginlik kadar, ruhanî bir evren yeni şiirlere yayılmaya başlayacaktı. Uzun soluklu bir süreçti bu. Bu yönelim, şairin detaylıca üstünde durduğumuz şiir tavrının yenilenmesi veya değişmesi anlamına gelmez. Genel bir portresini çizdiğimiz şiir sorunsalı değişmez, ama lirik bir duyarga epik tavrına oranla daha baskın bir özellik taşımaya başlamıştır. Düşünsel zemin, önceki kitaplara oranla daha billurlaşmaktadır. Hüzün duygusu biraz daha baskın hale gelmektedir. Ama, bu dinginlik, ben ile öteki arasındaki derin sorguyu tabii ki noktalamamakta. Şiirindeki coşkulu ritimden bir nebze de olsa geri çekilebilmektedir bu şiir. Politik tavır biraz naifleşirken bunun yerini varlıksal sorun, hatta kendine özgü bir gizemcilik daha fazla almaya başlamıştır. Bunda yaşın da önemli bir etkisi olsa gerektir. Kent insanı ve sıkça değindiğimiz bireyselleşme sorunu, şairin modern gelenekle sınırlı da olsa köprüler kurduğu izlenimini vermektedir. Bu, Mungan’ın yaş olarak da bir olgunlaşma dönemini yaşıyor olmasının kaçınılmaz bir sonucudur. Bu durum, poetik kaygılarının biraz daha baskın olmaya başladığı izlenimi vermektedir. Aslında yazılan aynı şiirdir. Ama Timsah Sokak Şiirleri ve Eteğimdeki Taşlar kitapları yine coşkulu bir politik duyargayı öne çekerken; Dağ kitabında biraz daha bilgeleşmeye başlayan bir Mungan ve şiiriyle karşılaşırız. Lirik şiirin sayısız incelikleri içinde gezinen bir Mungan ve şiiri belirginleşmektedir. Bu genel doğrular değindiğimiz kitapları topyekûn kuşatamaz. Sorunsalını değiştirmemiştir. Şairin her türden otoriteyle de olan hesaplaşmasının önünü kesmemiştir. Hatta, onun şiirindeki toplumsalcılık, içinde değişik ironiler de barındırarak varoluşunu sürdürmüştür. Kitaplarda şiir sayısının da görece çok olması bizi farklı değişkenlerle baş başa bırakmaktadır. Mungan aslında tek bir şiir yazmamakta birçok şiir yatağı şairin tek bir kitabında vücut bulabilmektedir.
Bu tempolu süreç, 2010 yılından sonra altı yıllık bir kitap aralığını beraberinde getirir. Bazı dergilerde şiirlerine rastlasak da, genel bir kanıdan çok çeşitlenmekten, zenginleşmekten vazgeçmeyen, ama içinde farklı sorular da barındıran bir beklentiyi oluşturmuştu. Solak Defterler bu sorulara önemli bir yanıt olarak karşımıza çıktı. Öncelikli olarak bu kitabın tasarımı oldukça ilginç. Sanki, birtakım küçük kitapçıklar bir araya getirilip, ana bir kitap içine yerleştirilmiş. On ara başlığı kapsayan bir yapı(t) bu. İçinde birçok eski şiir barındırsa da, ağırlıklı olarak 2008 sonrası, hatta önceki kitapların ardından yazılmış şiirler, yani son dönem şiirleri ön planda.
Solak Defterler’in içindeki her kitapçık- ara bölüm şairin birbirinden farklı şiir yönelimlerini sembolize ediyor. Bu bağlamda, çok sayıda kitabında dikkat çeken duygusal, düşünsel ve hatta poetik ortak paydanın dışında bir tutumu yansıtmakta. Belki ilk defa bu kitapta şair şiirinin farklı yüzlerini bir araya getirmiş. Yani başta vurguladığımız değişik şiir yatakları, Mungan şiirinin tümü olmasa da yeni kitapta bölümler halinde gözüküyor. Bu özellikten oldukça farklı diyebileceğimiz, şairin modern gelenek vizyonunu öne çıkartan başlıklarla da karşılaşılıyor. Önemli ortak paydaysa, tüm bu farklılıklara rağmen şairin lirikasının kitabın tümünde ön plana çıkması. Düşünceyle yoğrulmuş duygu durumları kitabı kuşatır mahiyette. Yaş ve deneyimin getirdiği dinginlik çoğu bölümde ön plana çıkmış. Şiirinde, baştan beri vurguladığımız “gerilim”ler, her bölümde olmasa da arka planda kalmış. Ben’e dair sorgu biraz daha ön plana çıkmış. Bu sürecin Mungan şiirinde yavaş geliştiğinden söz etmiştik. Solak Defterler'de bu durum daha belirgin. Aşk ve tutkuları bile bir gerilim öğesi olmaktan, politik bir tavrı simgelemekten çok yeni algı ve davranış biçimini yansıtıyor gibi.
Ama, tabii ki kentin kaosu veya “öteki”nin Mungan’ın ben’i üzerinde yarattığı baskıyı topyekûn silmiş sayılmaz. Yine birçok şiirde bu duyarganın izdüşümlerine rastlanıyor. Kitabın son iki bölümü “Divan-ı Harp Şiirleri” ve “Azap Kâğıdı”nda daha belirgin. Mungan’ın şiirinde, son dönem dikkat çekmeye başlayan “geçmişe özlem” duygusu tüm incelikleriyle yeni kitabı kuşatmış durumda. “Nostalji” kitabın baskın özeliklerinden biri. Ben’in dolayısıyla da iç yolculukların daha ağır basmasının nedeni bu olsa gerek. Ama, “nostalji” sıradan bir özlem veya duygu durumu olarak açıklanamaz. Pek çok disiplinin, hatta onu reddeden dünyanın bile içinden çıkamadığı, uzakta duramadığı bir durum. Yani, “nostalji”nin hakimiyetinin, şairin gerilimden topyekûn kurtulmasını sağlayan bir duygu durumu olduğu sanılmamalı. Dolayısıyla da, şair, bu özlemlerin izini sürerken, gündelik hayatın maddi koşullarından da topyekûn sıyrılamıyor. Nitekim bu özellik her ara başlıkta bambaşka bağlamlar içinde birtakım şiirlere sinmiş durumda.
Buradan Solak Defterler’in sayfalarındaki şiirlere adım atarsak, kitabın ilk bölümü “Unvan Sayfası” iki dizelik tek bir şiirden oluşuyor. Bu dizeler, kaçınılmaz olarak şairin yalnızlık, yabanıllık hissinin gitgide nasıl baskın bir duyguya dönüşmüş olduğunu imlerken, aslında kitabın topyekûn duygu durumunu da çıplak biçimde yansıtıyor. Kitabın, “Pikabın Kolu” başlığı altındaki şiirleriyse değindiğimiz “nostalji”nin belki de en baskın biçimde öne çıkışı anlamına gelebilir. Şair, geçmişi özlerken de içinde bir muhalif duyargayı beslemekten vazgeçmiyor. Değindiğimiz özlemleriyle direnişçi ruhunu çoğu şiirde kesiştirmeyi başarıyor. Varoluşsal sorgu, bu bağlamda şiirlere yayılmış durumda. Gündelik sıkıntı ve bunaltılar bu şiirler yoluyla bastırılmaya çalışılıyor. Bu duygusal bağlamın içinde ilginç bir çocuksuluğu da sezinlememek olası değil. Şarkılar, ezgiler, şiirlerin bazılarında duyumsanırken, nesneler yoluyla yani pikap ve pikabın kolu gibi nesnelerle geçmişe dokunuluyor ve en önemlisi de duyumsanan “plak cızıltıları”. Şairin bu geçmiş özlemiyle olan gerilimini sınırlı da olsa yansıtıyor. Sesler ve nesneler yoluyla bugün yaşanan yalnızlıklarla geçmiş arasındaki tutkulu bağı aktarıyor bizlere. Bu duygu, çaresizliği de sıkça imliyor. Çocukluk yalnız bir düşlem olmanın yanında değişik bir gizemciliği de içinde barındırıyor. Boşluk duygusu bazı şiirlere yoğun biçimde nüfuz ediyor. Metafizikle kurduğu bağ şairin özgürlükçü yanına sızdığı oranda, geçmiş kitaplara nispeten biraz farklılıklar barındıran şiirlerle tanışmamıza neden oluyor.
Az önce de vurguladığımız gibi, bu şiirin “gerilimi” yitmekten çok biçim değiştiriyor. Tabii ki şiirler yine ağırlıklı birinci tekil şahıs üzerinden yazılıyor. Yani “ben”in üstünden. Ama iç gerilim, öteki’yle olana oranla biraz daha baskın gözüküyor. Aynı durum, genel çerçevesiyle “Kayıp Künyeler” adlı bölümün şiirleri için de geçerli. Bu bölümdeki önemli ayırıcı öğe nostalji. Düş dünyasını bu şiirlerde daha imge- yoğun bir şiir yapısına büründürmeye başlamıştır. Soyutlamalar biraz daha belirginleşirken, Mungan şiirinde alttan alta hep özel bir yere sahip giz dünyası bu bölümdeki şiirlerde de ön plana çıkıyor. Aslında, Solak Defterler’in karakteristik özelliklerinden biri bu. Kendi bireyselliği üzerinden, kent hayatının karanlık, acılı ve nostaljik tablolarında bile bu giz dolu düşleme dokunmak mümkün. Şair bu bireysel kaygı ve sorgularını görece kısa şiirlere yedirmeyi başarıyor. Tam bu noktada, şu ana kadarki vurgularımızı bizce çok iyi yansıtan, bu bölüm şiirlerinden birini örnekleyelim. Bu, bizce, kitabın bile topyekûn ruhunu yansıtabilecek bir şiir:
Kör Makastar
Gündüz düşü kahini gözleri iğne deliği
teyeli sönmüş iplik izleri her baktığında
sönmemiş bir geçmişin
yamaç tutmaz yılları- yamalı ayna
endamına sır tutar, boyunca
ölçü aldığı yarım beden hayat
kaybolmuş kendi kumaşının makas yolunda
eli kör mesleği çabuk ruhu terzi
çok iyi bildiğinden iş edinmiş bilinmezi
çarşının ortasındaki tenha
(Sf. 58)
Ama, tüm bu gizemci havanın yanında – içinde sayısız insan tablolarının da toplumsal ilişkiler içinde verdiği mücadelenin izdüşümleriyle karşılaşılır. Kimlik sorgusu ve çaresizlik duygusu bazı şiirlerde tüm çarpıcılığıyla dikkat çekiyor. Hatta, nadiren de olsa varlıkla hiçlik arasında gidip gelen duygu durumları da bulunmakta bazı şiirlerde. Sanki bir bağlamda kayıp insan’a dair birçok tablo görüyoruz. ”Meslek hayatı” şiirindeyse, bu sorgunun içine poetik kaygılar da katılıyor.
Mungan şiiri, içinde yine sayısız toplumsalcı göndermeler taşısa da, farklı bir ruhaniliğe doğru kaydığının farkına varılmakta. Onun giz dünyasını alışılmış metafizik inanç sistemleri üstünden okumak ne kadar zorsa, toplumsalcı göndermelerini ayıklamak, çözebilmek o denli kolay. Okura, çok değişik bir şiir evreninin habercisi izlenimi veriyor. Mungan’ı kemiren yeni ve o denli de derinleşen bir yalnızlık dürtüsü çokça ön plana çıkıyor. Bu durum “Vaatler ve Vadiler” adlı diğer bölümdeki şiirlerde de belirleyici. Bu bölümde oluşturduğu düşlemde, sembol ve metaforların, şiirlerinde biraz daha belirginleştiğine şahit oluyoruz. Bugüne dair göndermelerden, bu bölümdeki şiirlerde Mungan daha uzak duruyor. Ama, bu ruh hallerinin içinde bile “Camaltı” adlı şiirde Ece Ayhan’a bir gönderme yapabiliyor. Bazense, örneğin “İnsan ve Mağara” adlı şiirinde “öteki” olarak kentin topyekûn ruhunu, açmazlarını bize taşıyabiliyor. Buna koşut olarak “boşluk” duygusu gitgide bu şiirde belirginleşiyor.
Şairin baştan beri öne çıkan söz konusu şiir zemini, en azından bir takım şiirlerde duygusal bir kayganlığa doğru yol alıyor. Duygu- düşünce çatışkısı biraz biçim değiştiriyor. Bu durum beyitlerden oluşan ve aşk şiirlerini kapsayan “Aşk İkilemleri” bölümünde daha billur biçimde öne çıkıyor. Ancak bizce, Solak Defterler kitabı değince okumaktan vazgeçemediğimiz “Uyku Otları” ve “Yakındivan” adlı bölümler, kitabın en güçlü, Mungan şiiri içindeyse bir bütünlük oluşturması nedeniyle “yeni” olarak da tanımlayabileceğimiz şiirler grubu. “Uyku Otları” adlı bölümde, öncelikli olarak etkili ve kuşatıcı bir bütünsellik dikkat çekiyor. Gizemcilik ve varlıksal sorunun yanında “zaman” da ana bir sorgu alanı olarak ön planda. Bu kez ontolojik olmaktan çok kozmik bir evrene de yol alma telaşında. Sanki anlam artık kıyasıya sorgulanıyor bu bölümün şiirlerinde. Yer yer zaman ile uzam arasında sıkışmış bir şiirle bile okuru karşı karşıya bırakabiliyor. Şairin doğu gizemciliğinden topyekûn kopup, kendine ait bir giz evrenini doğurma uğraşından mı söz etmeli, kestiremiyoruz. Bu, tabii ki, Mungan şiirinin sadece bir yatağı. Ama, artık ayırıcı bir özelliği işaretlediğini kolayca söylemek mümkün. Bireyin gitgide sıkışıp, aynılaşmaya doğru hızla adım attığı günümüz hayatına şiir yoluyla bir tepki izlenimi veriyor bu bölüm. Mungan şiirinin kopmaz bir parçası olan “Çöl” bile, bu bölümdeki “Serap” şiiriyle Ortadoğu coğrafyasından koparılıp, varolmanın çatısı olarak algılanabiliyor.
“Yakındivan” bölümüyse, apayrı bir şiirsel çağrışımı okurla buluşturuyor. Mungan, sanki ilk defa Türkçe şiirin modern gelenek eğilimiyle akrabalıklar oluşturma peşinde. Divan şiiriyle bu kez farklı bir köprü kurmuş. Kurduğu gizil evrenin yanında şiirde ses, ahenk ve ritmi farklı biçimler de deniyor. “Geçirgen”, “İma, imla” veya “Yüzük Taşı” gibi şiirlerde Behçet Necatigil’e şapka çıkarıp, onun şiir tavrına dokunup çekiliyor. Bu bölüm şiirlerinde kurduğu dil ve anlam dünyası, bu kez yine şiir üzerinden bir nostalji duygusunu yansıtıyor. Dil ve söyleyiş incelikleri biraz daha ön plana çıkıyor. Ama, bu arayışın içinde bile, kendine ait bir imge dünyası kurmaktan vazgeçmiyor. Kurduğu dingin şiirsel dünya içine serpiştirilmiş duygu- yoğun kesitlerde kendi ben’i ana sorgu alanı olmayı sürdürüyor. Bir yanıyla önceki bölümlere eklemlenen şiirleri içerse de, öte yandan yalnızca “Uyku Otları” adlı bölümdeki şiirlerle açık akrabalıklar kurduğu söylenebilir. Öte yandan, kitaba adını veren “Solak Defterler”in ruhu da bu bölümde “Geçirgen” şiiri içinde keşfedilmektedir. Bu şiir de alıntılamadan edemedik:
Geçirgen
/geçirgen anı/ karanlık kuvvet/ şiire katlanan yazgı/
/hangi im hangi mağarada giz beklemiş/ önce yıllar sonra
/suya vuran şiddet/
kim bilebilir ki, ilk kim
örümcek ayaklarıyla saydamı delmiş
/kendinden taşan/ takı ve tını/ sözcükler ve gerdanda/
/çoğalan derinlik/ yükte hafif pahada ağır/
/taşıl ve lirik/
Birbirine yeminli defterler kendini kilitlemiş
Kuyusu unutkan anahtarlar
/geçişlerin gizemi/ yalnızca buydu belki ermek istediğimiz/
/sessiz veriler tenha algılar dural zenginlik/
ham halini vermiş biçtiği ömre
kalmak için dolgusunu yenilemiş
taşları dinmiş takılarla
geçmiş uygarlıkları
seçmiş
nice tekrarlasan sonradan nafile
kolay kazanılmıyor benzersizlik
(Sf. 176)
Mungan’ın gelenekle kurduğu köprü 2000’li yıllara kadar daha gözle görülür bir karakterdir. Şiirindeki gerilim belirgin inceliklerle doludur. Milenyum sonrası alttan alta değişim yaşayan bu şiir, yeni kitap Solak Defterler’de tema ve izlekler açısından bir çeşitliliğe doğru yol almaktadır. Bu kitaptaki aşk şiirlerinde durumu keşfetmek daha kolay olmaktadır. Politik duyarga tekil şiirler üzerinden değil, yayvan bir biçimde bölümlerdeki şiirlere yedirilmiştir. Tek önemli istisna kitabın sonunda yer alan “Divan-ı Harp Şiirleri” ve “Azap Kâğıdı” adlı bölümlerdir. İki bölümde de, yer alan şiir sayısının azlığı öncelikle dikkat çekicidir. Yani, şairin toplumcu, politik duyarlılıklarla bezeli, gerilim yüklü şiirlerinde ciddi bir azalma vardır. Daha da önemlisi, “Divan-ı Harp”taki dokuz şiirin birçoğu, şairin 1990’ların sonu ve 2000’nin hemen eşiğinde yazılmış şiirler olmasıdır. Görece eski dönemde yazılmış şiirlerdir bunlar. Şairin şiir yataklarındaki çeşitliliği yansıtması açısından bu iki bölüm önemlidir. Ama, kitabın bölümler boyu okuru kuşatan yeni şiirinin atmosferine fazla denk gelmeyen bölümler olarak da düşünülebilir.
“Divan-ı Harp Şiirleri”nde bu bağlamda, 90’lı yılların Doğu Anadolu’sundaki savaş ve toplumsal gerilimin bazı şiirlerde gün yüzüne çıkmaktadır. Doğu’da o dönem- bu dönem yaşanan acımasız, vandal politikalara alttan alta şairin tepkileri hissedilmektedir. 1980’lerde yazdığı şiire farklı göndermeler yapılabilse de, o dönemin yarattığı giz ve gerilim ortamını bu bölümdeki şiirlerin topyekûn yansıttığı söylenemez. “Yirmi bin yıldız” adlı şiir bu bağlamda, Mungan’ın şiir estetiği ve üslubuna en yakın, çekici bir örnek durumunda. Tarih, kültür ve coğrafyanın yaşanılan acılar içinde verdiği varoluş mücadelesini sıkı bir biçimde bu şiire yedirmiştir. “Esmerliği bile” adlı şiirse, Mungan’ın yeni duyarga ve şiirsel inceliklerine en yakın duran şiirlerden biridir. Bu şiirin, 2015 yılında yazılmasını da kaydetmeden yapamıyor insan. Nâzım’a nazire yaptığı “Vatan Şiiri” adlı şiirse eski ve yeni Mungan şiirinin bir kaynaşımını işaret etmektedir.
Kitabın “Azap Kâğıdı” adlı son bölümünde, şairin toplumsal tarih ve siyasayla, farklı inceliklerle hesaplaşmasına daha çok şahit olunuyor. 1980’lerde yazdığı gerilim dolu şiirin etki alanının yanında “ben” ile “öteki” arasındaki tansiyon, örneğin “Tarihte bugün” veya “Sorudaki dağ” gibi şiirlerde ironinin yanında hep yüksek seyrediyor. Bugün, sorgulandığı kadar tiye de alınabiliyor. Ama, bunun yanında, şairin sıkça altını çizdiğimiz gizemci yönelimleri şiirin ruhuna sinmeyi sürdürüyor. Mungan’ın apayrı bir araştırma konusu olan, birtakım şairlerin dizelerini, anlam dünyasını simgeleyen dize veya çağrışımlarını, hatta Saatleri Ayarlama Enstitüsü gibi birtakım kitapları açık, özgür bir gönderme olarak kullanması hep dikkat çekmiştir. Örneğin, bu kitaptaki “Haraç, hayat” şiirinde Ece Ayhan’ın “kara kamu” veya “uygun adım” tamlamalarına rastlanabiliyor. Mungan’ın siyasal- toplumsal duyarlılığı içinde baştan beri pekişen isyankâr eda bazı şiirlere sinmiş. Ama, öte yandan bölümün ve kitabın son şiiri olan “Beyan”, bir yanıyla toplumsalcı ve emekten yana bir tavrı imlerken, öte yandan giz dünyasını da aynı şiire yedirebiliyor. 1980’lerin Mungan şiiriyle, son dönem yazdıkları arasında kurduğu ilginç köprüye şahit oluyor okur. “Beyan” onun şiirdeki teknik ve üslup konusundaki ustalığını da yansıtan iyi bir örnektir.
Solak Defterler’de bir diğer belirleyici nokta, şairin yazdığı şiiri devamlı sınayıp yeni yol arayışlarından, yeni dil ve söyleyiş deneyimlerinden vazgeçmemesi. Bu noktada, tek bir şiir hiç yazmadı Mungan. Farklı dilsel deneyimlere korkmadan girebilen ve ardından sayısız yeniliklere çıkabilen bir şiir portresi çizdi okurlarına. Belki de bu yüzden, yazdığı hep, merak edilen, okuru farklı okumalara doğru taşımaktan vazgeçmeyen bir şiir olmuştur. Bugün şiirinde hissedilen tüm dinginliğe rağmen, birden coşkulu, ironik şiir örnekleri de verebiliyor. Ancak, tüm bu durum, kitaptaki şiirlerin çoğunluğunun, açık bir politik- ideolojik tutumu topyekûn yansıtmadığı fikrini öne çıkarmamıza neden olabiliyor. Tabii ki son iki bölümü saymadan. Yani Mungan, artık yazının da getirdiği bir doygunlukla belki, modernist açılımlardan görece uzak duruyor. Lirik öğe belirleyici oluyor. Şiirinin olmazsa olmazı durumundaki gerilimli hava, biraz daha mistik bir kanala doğru kayıyor. Modern gelenekle modern lirikle farklı köprüler kurduğu belirginleşiyor. Ama, tüm bu tespite rağmen, Mungan şiirinin tek bir yatağa doğru kaydığını söylemek imkânsız. Bizi bambaşka bir yönelimle baş başa bırakabilir. Şair, popüler kültürün metalik hayatlarına dokunmaya devam etse de, eski anlatımcılığından gitgide uzak durmaya başlayışı da bu tespitlerimizin Solak Defterler’deki tezahürü gibi. Mungan’ın, ilk dönem şiirlerindeki farklı eleştirelliğini de elimizdeki kitabın bölümlerinde bulmak olası değil. Şair, ilk gününden beri verdiği “kendi olma mücadelesi”nde “öteki”yle olan geriliminden uzaklaştığı oranda böyle yeni bir şiirselliğe doğru yol alışını son kitabın içine taşımış, yedirmiş durumda.
“Aşk için ne yazdıysam”
2016 yılının sonuna yaklaşırken, bu kez, başta da sözünü ettiğimiz gibi değişik bir derleme çıktı karşımıza: Aşk İçin Ne Yazdıysam. Mungan’ın iktidar karşıtlığı, otoriteyle olan hesaplaşmasında cinselliğin sıkça belirleyici olduğunun altını önemle çizmiştik. Bu özellik, Mungan şiirinin karakteristik yataklarından biri olarak kolayca tanımlanabilir. Divan ve halk şiiri geleneği, masallar, halk hikayeleri ve mitleriyle de bezeli olabilen bu şiir yatağı platonik aşk kadar cinsel aşkı da içeriyor, kuşatıyor. Başta şunu söylemek gerek: bu derlemeyi daha önce değindiğimiz şiirsel katmanları öne çıkararak değerlendirmek oldukça zor. Çünkü Mungan, değindiğimiz ayrımı gözetmekten çok, kişisel- duygusal bir seçim yapıp 61 şiiri Aşk İçin Ne Yazdıysam kitabına koymuş.
Ağırlığı, kaçınılmaz olarak lirik öğelerin ön planda olduğu görece kısa şiirler almış. Çok sayıda kitabın içinden seçilen bu türden şiirlerde cinsellik bir dürtü olarak tabii ki birtakım şiirlerde hissedilip, belirginleşiyor. Düşle reel hayatın kesişme alanlarında yaşanan yalnızlıklar, ilişkisizlikler ve aşka dair özlem duygusunun baskın olduğu örnekler bunlar. Bu şiirlerin bazıları yer yer platonik aşkı imlese de, bir başka grup şiirde yaşanılan acıların, çaresizliklerin, ayrılıkların çeşitli izdüşümleriyle karşılaşılıyor. Çoğu kez öne çıkan, bu şiirlerdeki saflık, sadelik ve içtenlik duyguları. Dolayısıyla da bu şiirlerde yoğun bir imgelemden çok, şairin kırılgan duygularının şiirlere yansıyışına şahit olunuyor. Benzetme ve çokça da metaforlarla karşılaşıyoruz.
Bu kitapta, bu birinci çizginin sembolü çok sayıda dingin, iç sorgunun, değişken duygu durumlarının belirgin olduğu bir şiir yönelimi dikkat çekiyor. Ama, bu şiirlerin bir bölümünde kent, hatta metropol kültürünün yarattığı gerilimlere rastlamadığımız şiirlerle de baş başa kalınıyor. Bu türden örneklerde derin ve duygusal dokuya koşut olarak, yayvan biçimde şiire yedirilen düşünsel bir zemin de var. Aşk duygusunun saflığı, temizliği ve en çok da masumiyetini tüm içtenliğiyle okuruyla paylaşan bir Mungan tablosu çıkıyor karşımıza. Lirik şiirin çoğu karakteristik özelliği bu kitapta seçilen şiirlerin tümünde belirgin. Ama, seçilmiş bu şiirlerde gerilimin dozunun düşük olmasının yanında tutku, merak, heyecan gibi sayısız değişken şiirlerde hissediliyor. İşin ilginç ve o denli etkili yanı bu türden şiirlerin, şiir seçilen 14 kitabın çoğundan alınmasına, çok farklı zaman dilimlerinde yazılmasına rağmen aynı elden çıkmış olması. Her kitabın ana izleği, hatta teması farklı olsa bile, yazılanın aynı şiir ve yönelimi olduğunun ayrımına varılıyor. Bu şiirlerde kırılganlıklar kadar tatminsizlik ve doyumsuzluklar da ön planda. Tek fark, bu şiirlerin bir kısmında Mungan şiirinde gizemci tavrın daha hissedilir olması.
Bu ana tespit, değindiğimiz duygudaşlığın benzer şiirleri ürettiği anlamına gelmiyor. Bazı şiirlerde varlıksal sorgu ön plana çıkarken, bir kısmında romantizmin tüm hakikiliğiyle sergilendiği şiirlere rastlanabiliyor. Önemli olan yaşanılanların birbirinden farklı olduğunun hissedilmesine rağmen, ilginç bir duygudaşlığın ve yazılanın Mungan şiiri olduğunun ayrımına varılabilmesi. Örneğin şairin Oda, Poster ve Şeylerin Kederi kitabındaki “Dalgın Pencereler”le, son kitabı Solak Defterler’deki “Camaltı”nı aynı bağlamda okuyabiliyoruz. İkisinde de derin bir içliliğin ayrımına varılabiliyor. Vurgulanması gereken nokta, bu türden aşk şiirlerinde daha çok Mungan’ın yalnızlıkları, kırılganlıkları ve çaresizliklerinin derin bir içlilikle değindiğimiz örneklere taşınması. Zevkle okunan şiirler arasında “Eza”, “Limon”, “Sevgilim”, “Placebo”” veya “Bir Fincan Kahve” gibi çok sayıda şiirle karşılaşılabiliyor. İçinde bazı coşkular barındırsa da, “Bilardo Topları” gibi düzyazı şiir örneğini bile bu yönelimin içinde tutabiliyoruz.
Aşk şiiri seçmelerinden oluşan Aşk İçin Ne Yazdıysam kitabının iki ana şiir, yönelimi olarak; heyecanın, coşkunun, en çok da gerilimin tüm hakikiliğiyle hissedildiği, okunduğu şiirler grubundan söz etmek gerekiyor. Bu türden şiirlerin çoğunda değindiğimiz gerilimin temel kaynaklarından cinsel aşkın altı çizilmektedir. Gerçi bu yönelim modern Türkçe şiirde yaygın bir şiir tavrıdır. Özellikle de İkinci Yeni şiir açılımının ardından. Yalnız, cinsiyetçi ideolojiye karşı verilen hesaplaşmanın farklı izdüşümlerini Ece Ayhan’ın özellikle 1960’lı yıllarda yazdığı şiirlerde “keşfetmek” mümkündür. “Keşfetmek” diyoruz, çünkü bu yönelimi bile alışılmış “aşk şiirleri” kategorisi içinde düşünmek zordur. Kapalı ve Mungan şiirleri kadar bir gerilimi yansıtmadığı söylenebilir. Mungan, ilk defa “aşk şiirleri”ne özel bir muhalif duyarlılığı taşımıştır. Başta “ten” olmak üzere beden ve gövde çok sayıda aşk şiirinin ana sembolleri olmanın yanında, bir karşı- kültür’ü de imleyen açıklıktadır. Yani, her türden iktidarın, ama özellikle de cinsel iktidarın tüm sertliğiyle dışladığı bir cinsel tercihi yaygın biçimde aşk şiirlerinin parçası kılmayı başarmıştır.
Şairin, elimizdeki bu kitaba almadığı 1980’lerin Kum Saati’ndeki bazı şiirlerde altını çizdiğimiz cinsel gerilimin sayısız ipuçlarıyla karşılaşılıyor. Örneğin “Damalı Gîysi” adlı şiirde, “Travesti gerçekliği”nin “gayrimeşru bir görme biçimi” olduğunu imlemektedir. “Punk Lady İle Ümmisübyan” adlı şiirdeyse aşk farklı bir gerilim olarak bu uzun şiirde yerini alır. Ama, şairin en sarih ve keskin tavrı, inanılmaz bir sadelikle Yaz Geçer kitabının “Terastaki Havlu” şiirinde gün yüzüne çıkar. Bu, otoriteye somut bir karşı tavırdır. Bu tutum, ardından gelen kitaplar boyu daha özgür bir aşk şiirleri toplamını gündeme getirir. Gerçi aşk aşktır ve sorun iktidarların tarih boyu ürettiği ideolojinin, baskı aygıtının günümüzdeki tezahürüdür. Bu bağlamda, Mungan bu tür aşk şiirlerinde kendiliğinden bir politik misyon da üstlenmiştir. Bu şiirsel yönelimi birçok kitaptaki şiirde yer alır. Ama, bu kitabın ardından gelen yapıtlar arasında Omayra, Erkekler İçin Divan ve Eteğimdeki Taşlar kitaplarında söz konusu tavrın açık örneklerine rastlanabilir. Benzeri türden sayısız şiirde “ten”in ayırıcı sembollüğü dikkat çeker. Ten, sanki bir aykırılığın, yabancılaşmanın, daha çok da günah’ın karşılığı gibidir. Bu durum ve içinde yaşadığı toplumla olan hesaplaşma, aşırı bir gerilimi beraberinde getirir. Aşk, bu bağlamda bir özgürleşme duygusunun da sembolüdür.
Bu türden aşk şiirlerinde, önceki öbekten farklı olarak tarih, politika, kültür ve mitlerin önemli bir payı vardır. Hesaplaşma, yalnız “öteki”yle değil, geçmişle de yapılmaktadır. Bu apayrı bir araştırma konusudur. (Dipnot- Bu konuda ayrıntılı bilgi için, özenli bir yüksek lisans tezinden söz edilebilir. Bizim de bu bağlamda yararlandığımız bir kaynaktır bu: Fırat Caner- “Bir İdeoloji Olarak Murathan Mungan Şiiri”- Bilkent Üniversitesi Türk Edebiyatı Bölümü- Ankara- 2002) Konumuz şairin seçmeler kitabı olduğundan özel bir analize yol almak sakıncalı gelmektedir. Altı çizilmesi gereken nokta, bu türden şiirler yoluyla, şairin Türkçe şiiri inanılmaz yeni ve o denli de politik bir tavra taşımasıdır. Ama, bu tavrın gündelik politik duyarlılıkları çokça aşan, üstüne özenle “çalışılmayan” bir alan olmasıdır. Mungan söz konusu tavrın yanında ürettiği şiirlerin estetik ve poetik özeniyle de Türkçe şiirde bir açılımı temsil etmektedir.
Bu bağlam içinde Aşk İçin Ne Yazdıysam kitabına dönersek, bize çarpıcı gelen birtakım şiirleri anımsatmak gerekiyor. Bu şiirlerin hemen tümünde aşk ve yalnızlık duygularının yanında şairin şiirindeki gizemciliğini de hatırlatmadan edemeyiz. Divan şiirine yakın özelliğe sahip şiirlerde farklı bir gizemcilikle karşılaşırken, modernist bir tavrı yansıtan örneklerde de aynı türden bir gerilimle baş başa kalıyoruz. Bu durum, şairin “kendisi olma” çabasının kaçınılmaz bir parçası olarak aşk şiirlerine de sirayet etmiş durumda.
Bu bağlamda “seçme şiirler” kitabında, özellikle cinsellik ve aşkın yarattığı gerilimleri çok iyi yansıtan birçok şiir var. Bu noktada Yaz Geçer kitabındaki “Terastaki Havlu”dan daha farklı ve mistik bir örnek olarak Omayra adlı kitaba adını veren şiirin de kaçınılmaz yerini anımsatmak gerek. Erkekler İçin Divan şiir kitabıysa, bizce açık bir “bildirge” özelliği taşıyor. Tüm farklı bağlam ve kuşatıcılıklarının yanında, has bir aşk şiirleri kitabı da olan bu yapıtta “Adı Dua Olan Sevgilim”, “Gümüşali”, “İki Bıçak” veya “İklim” gibi değindiğimiz şiir tavrını özenle yansıtan şiirlerle karşılaşıyor okur. Eteğimdeki Taşlar kitabıysa, Timsah Sokak Şiirleri gibi çok sayıda aşk şiirini bu derlemeye kazandırmış. “Kan”, “Mehmet” veya “Adak” gibi şiirlerde olduğu gibi.
Bu, modernist yanı da olan şiir örneklerini tabii ki çoğaltabiliriz. Ama, bu seçmeler kitabı biraz da özel bir konsept ve seçim tavrını içerdiğinden, değindiğimiz temel iki şiir öbeğinin dışına çıkmamayı tercih ediyoruz. Yoksa, aralarında daha spesifik, değindiğimiz nitelemelere de hiç sığmayan birçok şiir olduğu düşünülebilir.
Sonuç olarak Mungan şiiri, geçen yılın şiir ortamında, üstünde durduğumuz iki kitap vesilesiyle bir gündem oluşturmaya değer. Kırk yıldır yazılmakta olan bu şiir, yalnız oluşturduğu muhalif duyarga yüzünden değil; dil, biçim ve söyleyişindeki ayırıcı özelliklerinden dolayı da hep özel bir önem taşımaktadır. Şaşırtıcı bir şiir üretkenliği vardır şairin. Bu durum ciddi bir riski içinde barındırır. Ancak, Mungan, bu riski hiç gündemine getirmeden, hem de şiirini devamlı açımlayıp yenileyerek okurlarının karşısına çıkabilmektedir. Son olarak, tekrar altını çizeceğimiz nokta, şairin yeni, dingin bir şiire, hiç ürkmeden yol alabilmesidir. Dikkatimizi çeken, bir şiir yazmaktan çok, şiir yataklarını çoğaltması, zenginleştirmesidir. Hem de sıradanlaşmaya, aynılaşmaya izin vermeyerek. Bu yüzden, özellikle yeni kitabı Solak Defterler, Mungan şiirinin farklı bir durağı olmasının yanında, şairin tümü olmasa da birçok yatağını içinde barındıran şiirlerden- bölümlerden oluşuyor. Hem de birçok defterciğin içinde.