| ISBN13 978-975-342-690-9 | 13x19,5 cm, 192 s. |
|
Görme Biçimleri, 1978 | G., 1984 | Ve Yüzlerimiz, Kalbim, Fotoğraflar Kadar Kısa Ömürlü, 1987 | O Ana Adanmış, 1988 | Picasso'nun Başarısı ve Başarısızlığı, 1989 | Düğüne, 1996 | Fotokopiler, 1997 | 2000 Yılında 25 Yaşına Basacak Olan Yunus, 1997 | Görünüre Dair Küçük Bir Teoriye Doğru Adımlar, 1999 | Kral, 2001 | Buluştuğumuz Yer Burası, 2006 | Kıymetini Bil Herşeyin, 2009 | Bento’nun Eskiz Defteri, 2012 | Uçuşan Etekler, 2014 | Bir Fotoğrafı Anlamak, 2015 | İstanbul'dan Gelen Telefon, 2016 | Hoşbeş, 2016 | Sanatla Direniş, 2017 | Portreler (sert kapak), 2018 | Yedinci Adam, 2018 | Portreler (karton kapak), 2018 | Manzaralar (karton kapak), 2019 | Manzaralar (sert kapak), 2019 | Top Sende, 2020 | Yaranın Sayfaları, 2024 |
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et | | Kemal Varol, "John Berger'ın kurtardığı mektuplar", Kitap Zamanı, 3 Kasım 2008 Günümüzün en önemli entelektüellerinden John Berger'ın şiirden romana, öyküden senaryo yazımına, oradan sanat eleştirmenliğine uzanan çok geniş bir ilgi alanı olduğu, bu alanların tümünde başarılı yapıtlar ürettiğini biliyoruz. Üstelik bu alanların tümünde yapıtlarıyla belirli bir dönüşümü de hedef aldı Berger. Örneğin, yazarın bütün dünyada olduğu gibi Türkiye'de de büyük bir beğeni ile karşılanan Görme Biçimleri adlı kitabı yalnızca sanat eleştirisine yeni bir boyut kazandırmakla kalmadı, çağımızın görüntüler dünyasının arka planındaki ideolojik yönü açık eden bir yapıt olarak da büyük önem kazandı. Aynı ideolojik konumlanış Berger'ın romanlarında da karşımıza çıktı. Tıpkı yazarın yaşamında olduğu gibi. İngiliz yaşam tarzına tepki olarak ülkesini terk edip Fransız Alpleri'ndeki bir köye yerleşen John Berger aynı zamanda politik bir aktivist olarak da anıldı. Booker McConnel'in Batı Hint Adaları'ndaki ticari faaliyetlerine tepki olarak Booker Ödülü'nden kazandığı paranın önemli bir bölümünü Kara Panterler Örgütü'ne bağışlayacak kadar cesur, Filistinlilere uyguladığı mezalim yüzünden İsrail'in politikalarına savaş açacak kadar gözüpek, Türkiye'deki insan hakları ihlallerine karşı ülkedeki muhaliflerle ortak hareket edecek kadar duyarlı bir entelektüel olarak da saygın bir yer edindi Berger. Romancılığının doruğunda Bir düşünürün adının bu denli geniş bir alanda anılması, ister istemez onun bazı yönlerinin arka planda kalmasına da yol açıyor. Bu açıdan, Berger'ın romanları sürekli olarak sanat eleştirmenliği veya siyasal faaliyetlerinin gölgesinde anıldı denilebilir. Ama örneğin post-modernist yazının en önemli örneklerinden biri olan ve Avrupa'nın ayrıcalıklı kesimlerini anlattığı G. ile, bir köpeğin gözünden evsizlerin dünyasını açık eden ve haliyle sahip olduğu sınırlı alana rağmen birçok yönden yeni anlatım imkânlarına yaslanmış Kral adlı romanlarında, politik görüşlerinden ödün vermeden ama ille de yepyeni bir üslupla dışarıda bırakılmışların, dışlanmışların, dünyanın ötesine fırlatılmışların, yoksulların dünyasına ısrarla bakmayı sürdürdü yazar. Ama yukarıda da değinildiği üzere, bu başarılı romanlar John Berger adının gölgesinde kaldı çoğunlukla. Berger'ın bu yıl yayımlanan ve yayımlanır yayımlanmaz yaklaşık on dile çevrilen son romanı A'dan X'e, Türkçeye başka bir başarılı roman yazarı olan Aslı Biçen tarafından çevrildi. A'dan X'e, denilebilir ki, Berger'ın romancılık serüveninde bir doruk kitap niteliğinde. Biçimsel pek çok yenilikten öte, çok çarpıcı ve dokunaklı bir hikâyeden yola çıkıyor yazar. Adı bilinmeyen bir ülkede yer alan Suze Hapishanesi'nin 73 numaralı daracık hücresinde bulunan üç mektup destesinden oluştuğu belirtilen bu kitap giderek dokunaklı bir aşk öyküsü halini alıyor, oradan da asıl niyetine doğru evriliyor. Kitabın başında kurgu ile gerçeklik arasında bir yanılsama yaratması amacıyla yazılan kısa metne göre, şehirdeki eski hapishane yüksek güvenlikli yeni hapishaneye taşınırken bir tomar mektup (John Berger'ın kendisi tarafından) bulunmuş ve bu tarihsiz mektuplar yazar tarafından sıraya konularak günışığına çıkartılmış. Böylece, bu metnin "John Berger tarafından kurtarılmış mektuplar"dan oluştuğu fikri üzerine inşa ediliyor romanın yapısı. Asıl mesleği tamircilik olan ama daha sonradan "terörist bir şebekenin üyesi" olmaktan iki kez müebbet hapis cezasına çarptırılan Xavier adlı politik bir mahkûmla, dışarıda eczacılık yapan ve Xavier'e âşık A'ida adında bir kadın arasındaki yazışmalardan yola çıkıyor roman. Bu aşkın taraflarından birinin içeride tutulması ve evlenmelerine izin verilmediği için görüşme imkânlarının olmaması sonucu iki sevgili en iyi çözüm yolu olarak yazıya başvuruyorlar. Dünyaya hükmeden büyük güçlerin yarattığı baskıya direnen bu aşkın öyküsünü daha çok cezaevine yazan A'ida'nın mektuplarıyla anlatıyor Berger. Görselliğe dayalı, bir bakıma görselliğin ardındaki ideolojik aygıtlardan yararlanan mektuplar bunlar. Romanın diğer kahramanı Xavier'in ruh dünyasını pek takip edemiyoruz. Ama A'ida'nın gönderdiği mektupların arkasına aldığı küçük notlarla Xavier'in iç dünyasını az buçuk görebiliyoruz zamanla. Bir bakıma A'ida'nın mektupları iç dünyayı temsil ederken, Xavier'in A'ida'nın mektuplarının arkasına not ettiği küçük metinler bu iç dünyayı kuşatan dış'ın nasıl bir yapıyla sarmalandığını gösteriyor. Böylelikle, Hugo Chavez'den Evo Morales ve Komutan Marcos'a, Dünya Ticaret Örgütü'nden IMF ve NAFTA'ya kadar birçok kişi ve kuruluşa yapılan küçük göndermelerle bu aşk öyküsü giderek siyasal bir seyir kazanıyor. Bir bakıma yukarıda yapılan sıralamanın sonundaki muktedirler dünyanın diline hükmettikçe aşk da bu noktada kendi dilini ve zaman algısını inşa ediyor. Nitekim roman kahramanı A'ida, Xavier'e yazdığı bir mektupta: "Sana iki kere müebbet verdikleri anda onların zamanına inanmayı bıraktım" diyecektir. A'ida bir süre sonra "onların" diline inanmayı da bırakacaktır. Xavier ise yine bir mektubun arkasına yazdığı küçük notta, "yoksulların akşam lisanı" dediği yeni bir dilin asıl kurtuluş reçetesi olduğunu vurgular. Bir hapishane olarak dünya Yazarın kendisinin çizdiği el desenleri ve tarihi Fayum portreleriyle bezeli A'dan X'e, "mektup" gibi dar bir edebi türün imkânlarına sahip olsa da Harold Pinter'ın da belirttiği gibi nihayetinde "mevcut olanakları kullanışındaki tutumluluk sayesinde" benzersiz bir romana dönüşüyor. Cezaevindeki tutuklu sevgilisine her seferinde "Mi Guapo", "Habibi", "Hayati", "Ya Nur!" şeklinde değişik hitaplarla seslenen kadın kahramanın mektupları giderek birden fazla coğrafyayı (Irak, Filistin, Türkiye, Latin Amerika) temsil eden bir yapıya evriliyor. Böylelikle dünyanın belirli bir yerindeki hapishaneden ziyade dünyanın kendisinin bir hapishane olarak temsil edildiği, bu bağlamı yaratanlara karşı sözün gücünün kullanıldığı yeni bir bağlam yaratıyor yazar. Bu noktadan itibaren de Shakespeare'in bir sonesiyle açıldıktan sonra Fanon, Galeano, Türkiye'den Can Yücel ve Bejan Matur'a kadar birçok şair ve yazara yapılan atıflarla bir tür direniş çağrısına dönüşüyor A'dan X'e. John Berger'ın o büyülü üslubuna alışık olan okurların yakından bileceği gibi, A'dan X'e özgürlük ve tutsaklık, umut ve umutsuzluk, güç ve güçsüzlük arasında, birçoğu daha şimdiden aforizma olmaya aday itinalı cümlelerle habis güçlerin karşısına insan ruhunu öne çıkarıyor. Yoksulluk olgusuna, baskı altında tutulmuşluğa, adaletsizliğe karşı son derece siyasal içerikli ama siyasetin kalıplaşmış dilinden uzakta, yeni bir dil ve çıkış yolu öneriyor John Berger. Bu önerisini de bu benzersiz roman aracılığıyla yapıyor. |