 | ISBN13 978-975-342-083-9 | 13x19,5 cm, 166 s. |
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et |
G., 1984 | Ve Yüzlerimiz, Kalbim, Fotoğraflar Kadar Kısa Ömürlü, 1987 | O Ana Adanmış, 1988 | Picasso'nun Başarısı ve Başarısızlığı, 1989 | Düğüne, 1996 | Fotokopiler, 1997 | 2000 Yılında 25 Yaşına Basacak Olan Yunus, 1997 | Görünüre Dair Küçük Bir Teoriye Doğru Adımlar, 1999 | Kral, 2001 | Buluştuğumuz Yer Burası, 2006 | A'dan X'e, 2008 | Kıymetini Bil Herşeyin, 2009 | Bento’nun Eskiz Defteri, 2012 | Uçuşan Etekler, 2014 | Bir Fotoğrafı Anlamak, 2015 | İstanbul'dan Gelen Telefon, 2016 | Hoşbeş, 2016 | Sanatla Direniş, 2017 | Portreler (sert kapak), 2018 | Yedinci Adam, 2018 | Portreler (karton kapak), 2018 | Manzaralar (karton kapak), 2019 | Manzaralar (sert kapak), 2019 | Top Sende, 2020 | Yaranın Sayfaları, 2024 | Uykuya Yatmak, 2025 |
| | Görme Biçimleri John Berger ile yapılan BBC televizyon dizisinden Özgün adı: Ways of Seeing Çeviri: Yurdanur Salman Hazırlayan İsim: Sven Blomberg, Chris Fox, Michael Dibb, Richard Hollis |
Kitabın Baskıları: | 1. Basım (Yankı Yayınları): 1978 | 30. Basım: Ocak 2025 |
Türkiye'de bütün kitaplarıyla her zaman kendisine geniş bir okur kitlesi bulan John Berger'ın klasiğidir Görme Biçimleri. Dokuz basım yapan kitap, Berger'ın bir ekip çalışmasıyla BBC için yaptığı bir televizyon dizisinden kitaplaştırılmıştır. Yayımlandığı 1972'den günümüze, yağlıboya resimden reklamlara, görselliği ve imgeleri anlamanın, eleştirel bir görme biçiminin manifestosu oldu bu güzel kitap. Metis Yayınları'nda da “görme” ile ilgili daha sonraki yayınlarımız için damar oluşturan esinleyici bir etkisi oldu. Henüz okumadıysanız Görme Biçimleri'ne mutlaka bakmalısınız, ama okuduysanız daha anlatısal nitelikteki O Ana Adanmış'la devam edilebilir.  | OKUMA PARÇASI |
Açılış Bölümü, s. 7-10 Görme konuşmadan önce gelmiştir. Çocuk konuşmaya başlamadan önce bakıp tanımayı öğrenir. Ne var ki başka bir anlamda da görme sözcüklerden önce gelmiştir. Bizi çevreleyen dünyada kendi yerimizi görerek buluruz. Bu dünyayı sözcüklerle anlatırız ama sözcükler dünyayla çevrelenmiş olmamızı hiçbir zaman değiştiremez. Her akşam güneşin batışını görürüz. Dünyanın güneşe arkasını dönmekte olduğunu biliriz. Ne var ki bu bilgi, bu açıklama gördüklerimize uymaz hiçbir zaman. Gerçeküstücü ressam Magritte Düşlerin Anahtarı adlı resminde sözcüklerle görülen nesneler arasında her zaman var olan bu uçurumu yorumlamıştır. Düşündüklerimiz ya da inandıklarımız nesneleri görüşümüzü etkiler. İnsanların Cehennem'in gerçekten var olduğuna inandıkları ortaçağda ateşin bugünkünden çok değişik bir anlamı vardı kuşkusuz. Gene de onlardaki bu cehennem kavramı –yanıkların verdiği acıdan olduğu ölçüde– ateşi her şeyi yutan, kül eden bir şey olarak görmelerinden doğmuştur. Seven birisi için sevgiliyi görmenin hiçbir sözcük ya da kucaklayışla karşılaştırılamayacak bir bütünlüğü vardır; bu bütünlük, geçici olarak, ancak sevişmeyle sağlanabilir. Gene de sözcüklerden önce gelen ve sözcüklerle tam olarak anlatılamayan görme, uyarıcılara karşı mekanik bir tepkide bulunup bulunmama sorunu değildir. (Görme eylemi, ancak gözün retinasını ilgilendiren sürecin küçük bir bölümünü alırsak böyle tanımlanabilir.) Yalnızca baktığımız şeyleri görürüz. Bakmak bir seçme... Devamını görmek için bkz. |  |
 | ELEŞTİRİLER GÖRÜŞLER |
Olkan Özyurt, Radikal Kitap Eki, 1 Şubat 2002 John Berger'ın çevremizdeki görüntüleri nasıl algıladığımız üzerine yazdığı denemelerden oluşuyor. Berger kitapta görüntünün nasıl kodlandığı, sunulduğu ve çözüldüğü, bu işlemler yapılırken hangi ideolojik zeminler kullanıldığı anlatılıyor. Sanat tarihi üzerine, büyük yankı uyandırmış çok özel bir kitap. Görüntü okuma konusunda bizi bekleyen tuzakları anlamanızı sağlayan Görme Biçimleri'nin fotoğrafla ilgilenenler insanlar tarafından tekrar tekrar okuduğunu belirtelim. Hasan Bülent Kahraman, “John Berger'ın görme biçimi”, Radikal Kitap, 11 Mayıs 2001 Yıllardır üniversitelerde görsel kültür, görsel ideoloji ve sanatsal çözümleme okuturum. John Berger'ın görselliği söz konusu ettiği kitapları ve yazıları özellikle başlangıç derslerinde vazgeçilmez bir kaynaktır. İlk baskısı 1972 yılında yayımlanan kitabı Görme Biçimleri'yse bugün neredeyse bir 'kanon' (klasik) niteliği taşıyor. Bu konularla doğrudan ilgili olmayan insanlar bile, belki öteki yazılarını değil ama özellikle o kitabı biliyor. Nedir onu bu kadar öne çıkaran? Her şeyden önce Berger bu konuların bu derecede yaygınlık kazanmadığı bir dönemde konuyu televizyonda tartışmak ve olanları, insanların çağdaş dünyada neye maruz kaldığını onlara açıklamak istedi. Bu, aslında Berger'ın genel yaklaşımını göstermesi yönünden de ilginç bir nokta. Çünkü Berger, bütün o yazılarında daima iki noktayı gözetti. Öncelikle üslubunun çok açık, çok anlaşılır, çok yalın olmasına çalıştı. Onu başardı da. Kapalı, güç anlaşılır, gizli kalmış bir şeyi insanlara açacaktı. Bunu, hayatı daha da zorlaştıran bir yaklaşımla yapmasının anlamı yoktu. O nedenle Berger, hiçbir zaman 'bilimsel' ya da 'akademik' olma iddiasını taşımadı. Daima bir edebiyatçı, bir denemeci olarak yazdı. İkincisi, Berger, bu özelliğini daima dikkatle koruduğu ve asla 'banal'leştirmediği 'toplumculuğu'nun bir uzantısı olarak görüyordu. Onun toplumculuğunu biçimlendiren şey insandı. O nedenle de bütün ... Devamını görmek için bkz. |  |
Ayşegül Engin, "Görme Biçimleri" , DüşLE Edebiyat dergisi, 26. sayı Görme Biçimleri gerek düzenlemesi gerekse anlatımıyla farklı bir bakış açısı olan daha ilk sayfasında yerleşik görme biçimlerimizi sallamaya başlayan bir kitap. Yazarın anlatımıyla özetlersek kitap yedi denemeden oluşmuştur. Denemelerin dördünde hem sözcükler hem de imgeler, üçünde yalnız imgeler kullanılmıştır. Yalnız resimlerden oluşan bu denemeler, yazılı denemeler gibi seyirci-okurun kafasında soru uyandırmak amacıyla hazırlanmıştır. Resimli denemelerde yayınlanan imgeler üzerine bazen hiçbir bilgi verilmemiştir. Yazara göre bu tür bilgiler dikkati, anlatılmak istenen şeyden başka yere kaydırabilir. Bu denemelerde konunun belli yanları dışında başka hiçbir şey üzerinde durulmamıştır. Yalnızca konunun çağdaş tarihsel bilinçlenmeyle aydınlığa çıkan yanları üzerinde durulmuştur. Amaç bir sorular süreci başlatmak olmuştur. Yazarın amaçladığı bu süreç benim için ilk tümceyle başlıyor: "Görme konuşmadan önce gelmiştir. Çocuk konuşmaya başlamadan önce bakıp tanımayı öğrenir." Görmenin konuşmadan önce geldiği kabul edilebilir bir olgudur. Ancak üzerinde düşünülmesi gereken bir olgudur bu. Ana rahmindeki son üç ayında, belirgin sesleri duyabilen ve tepki verebilen bebeklerin herhangi bir şeyi gördükleri ve bu görüntüyle sesleri bağdaştırdıkları söylenemez. Onlar için içinde yüzdükleri karanlıkta sadece duyabildikleri o sesler vardır. Dil gelişiminin de bu dönemde başla... Devamını görmek için bkz. |  |
Filiz Ateş, “Zamanın soytarısı değildir sevgi*”, Cumhuriyet Kitap Eki, 4 Aralık 2008 İnsan, ömrünün önemli bir kısmını insan olmaya çalışarak geçiriyorsa, onu çevreleyen dünyanın bilgisine, kendisine benzeyen diğerlerinin deneyimine ve zihnine ihtiyaç duyar. John Berger'in on yıllardır deneyimiyle, gördüğüyle, paylaştığıyla edinip kendi zihninden süzdüğü bu evrensel hikâye, aşkı anlamak, yaşamak isteyenlere yardımcı olabilir. Küçük şeyler korkutuyor bizi. Ölümümüze sebep olabilen büyük şeyler cesaret veriyor. (s. 75) John Berger'in son romanı, belirsiz bir kentte eczacılık yapan A'nın (A'ida) kendisi gibi direnişçi olan, ömür boyu hapse mahkûm edilmiş sevgilisi X'e (Xavier) yazdığı mektuplardan oluşuyor. Dünyanın herhangi bir yerinde, eşitsizliğe, adaletsizliğe karşı mücadele eden, bu nedenle zulüm gören herhangi iki insanın evrensel hikâyesini, aşklarını, karşı koyuşlarını anlatıyor bu mektuplar. Yalnızca çok sıcak olduğunu bildiğimiz bu kentteki mekânlar ve –İspanyolca, Arapça, Türkçe– kişi isimleri hem Latin Amerika'yı hem Ortadoğu'yu çağrıştırıyor. Farklı dillerde sesleniyor A'ida sevgilisine: Kanadım, Habibi, Mi Guapo, Mi Soplete, Ya Nur. Çağrışımlar, gündelik hayat, konspirasyon (fesat, kötülük amaçlı birlikler ve kötülüğe yönelmiş hileli işler) birbirine karışıyor, hikâye ve kahramanları yalnızca kendi gerçekliğini değil, kendi zamanını da yaratıyor. “Ve her şeyi hatırlamamız gereken bu günle, her şeye sahip olduğumuz için her şeyi unutabile... Devamını görmek için bkz. |  |
Özgür Taburoğlu, “Görme politikaları ve iktidar” Birgün Kitap Eki, 17 Nisan 2010 Görme duyusu, hem bir apaçıklık hem de bir belirsizlik taşır. Görülen şey, teşhirle, bilinmezliği beraberce kuşanabilir. Görme, görünüşle, yansımayla, gölgeyle ve yanılsamayla da karıştırılır. Birçok felsefi ve mistik öğretiye göre de hakikat, bu göz yanıltan görünüşlerin ötesinde aranmalıdır. Birçok yazınsal yapıtta, görünüşe aldanmak büyük yıkımların da habercisi olur. Bu yazınsal izleğe göre, güzelliğiyle aldatan bir kadın, gönül alan gösterişli bir adam ya da kimseyi bulamazsa, kendi güzel yansısına dalıp giden, bir aldatmacanın da içerisine çekilir. Orta yerde görünmenin, özellikle de alımlı ve çekici görünmenin, felaketlerle trajik bir işbirliği vardır çoğunlukla. Açık seçik ortada olmak, gözler önünde bulunmak, görünene ve görene zarar verecek bir apaçıklıktır. Bu yüzden, güzellikler gözlerden sakınılmalıdır. Kıskanç babaların ve kocaların, sevgililerin yaptığı da böylesi bir kırılganlığı, mahremi görünür olmaktan uzak tutmaya çalışmalarıdır; başkalarının nazarlarından kıskandıklarından, göz önüne çıkacak varlığın, neresinin, ne kadarının görülebileceğini düzenlerler. Özellikle ‘başkalarının bakışı’, nazarı, etkin ve çoğunlukla baktığını bozan duyumlardır. Bakış, eskilerin düşündüğü gibi, gözden çıkan ışımasıyla, görülen nesneye değerek onu bozabilir. Görülen şey, gözün bu etkinliğinden bağımsız olarak kendisini safça açmaz. Görülebilirlik, bakışın araya girmesiyle, bakılan... Devamını görmek için bkz. |  |
|