Sabri Kuşkonmaz, “Postliberal gurbetteki hemşerimiz John Berger”, Birgün, 17 Ağustos 2009
John Berger 83 yaşında. Yazar, düşünür, edebiyatçı. İngiliz doğup Fransız yaşayan bir insan.
Kendisine sorulan “Hâlâ Marksist misin?” Sorusuna yanıt verdiğinde ise 79 yaşında.
Sorunun yanıtını yazmadan önce, dünyanın “acılı” coğrafyasında bize hızlandırılmış bir gezi yaptırıyor. Bu coğrafyanın içinde Selimiye de var. Nâzım ve şiirleri de var. Hapisteki Nâzım’ı ve Nâzım’ın sevdasını anlatıyor. Başka sevdaların yanı sıra.
“Evet ben, başka şeylerin yanı sıra, hala Marksistim” diyor. Yanıtın yer aldığı metnin başlığı “Mekânla İlgili On Not.” Haziran 2005’de yazılmış. Yani postliberal dünyanın büyük krizi öncesinde yazılmış. Henüz Kapital ve Karl Marks bu denli yüksek reytinge ulaşmadan önce. Kriz döneminde bu iki isme tüm dünyada tam bir iadei itibar yapılmış olması bir yana, John Berger’ın yanıtıyla biz, gurbetteki bir hemşerimizi görmüş gibi oluyoruz. “Evet, evet, biz de, biz de...” Demek geliyor içimizden.
“Dokuzuncu Not” başlıklı metne, kendisine sorulan soruyla başlıyor ama oraya gelinceye değin dünyamızı önümüze seriveriyor. Bildik, tanıdık dünyayı, bildik, tanıdık tablolarla; Irak, Filistin, Mahmut Derviş...
Yanıtı yazarken, bulunduğu yerin karşısındaki çayırda otlayan dört eşek de giriyor yazıya: “Yıl 2005, aylardan haziran, bir çayırda dört eşek...” Onuncu Not’da bitiyor yazı. “...Hâlâ Marksistim”
Ona bu sonucu, ya da bu duyguyu elbette çayırda otlayan dört eşek vermiyor. “Marksist” olma sonucu, eşeklerden bağımsız bir sonuç... Filistinlileri mekansal olarak parçalarken, zamansal ve düşünsel olarak da parçalayan İsrail duvarını yazarken Marksist. Şiire yeniden bir şans verirken de Marksist. Kitabın başlığı da Gareth Evans’ın bir dizesi zaten; Kıymetini Bil Herşeyin. Nâzım’ın sevdasını yazarken yine Marksist. Yoksa, sorun sadece eşekler olsaydı. En çok Marksist bizim memleketten çıkardı. Ortalıkta öyle çok eşek dolaşıyor ki! Üstelik hepsi de semer kaçkını, tufeyli.
Dört sene önce sorulan bu sorunun şimdiki zamandaki simetrisini kuralım: Bu durumda soru “Hâlâ Liberal misin?” olmalı.
Krize ve kriz sonrasının toz dumanı arasında seçilen resimden bu soru çıkabilir. Soruyu sorarken, yanıt verecek olanın çayırlarda eşek aramasını beklemeye gerek yok. Televizyon kanallarına bakmak yeterli.
John Berger, eşeklere bakarak Marksist olduğunu bir daha söylüyor ya, bizdeki eşek sayısına bakarsak, ortalığı sert komünistlerin doldurması gerekiyor.
Postmodernitenin, postkapitalizmin bir dolu ikon kavramları yanında, Berger da gördüğümüz gibi, adıyla anılabiliyor her şey. Ritsos’un bir dizesi gibi; diyor ya büyük şair “Adıyla anılacak her şey”
Adıyla anıyor John Berger. Postliberal gurbetteki yakın hemşerimiz. Dünyanın dertli öykülerini yalın bir dille, adıyla anarak aktarıyor. Bunu yaparken bir saptaması çok önemli; “Muktedirler hikâye anlatamaz. Böbürlenme hikâyenin zıddıdır ve anlatı ne denli yumuşak olursa olsun, pervasız olmalıdır; Günümüzde muktedirler tedirginlik içinde yaşar.” Muktedirleri tedirgin eden biridir hemşerimiz John Berger. Bu da bize umut veriyor. Ülkemizde hikâye anlatamayan muktedirlerin sayısız hikaye anlatıcısı var. Bir paralı asker sadakati ile görevlerini yapıyorlar. Yalın bir yanıtın umut vermesi bu nedenle değerli.