| ISBN13 978-975-342-257-4 | 13x19,5 cm, 240 s. |
|
Görme Biçimleri, 1978 | G., 1984 | Ve Yüzlerimiz, Kalbim, Fotoğraflar Kadar Kısa Ömürlü, 1987 | O Ana Adanmış, 1988 | Düğüne, 1996 | Fotokopiler, 1997 | 2000 Yılında 25 Yaşına Basacak Olan Yunus, 1997 | Görünüre Dair Küçük Bir Teoriye Doğru Adımlar, 1999 | Kral, 2001 | Buluştuğumuz Yer Burası, 2006 | A'dan X'e, 2008 | Kıymetini Bil Herşeyin, 2009 | Bento’nun Eskiz Defteri, 2012 | Uçuşan Etekler, 2014 | Bir Fotoğrafı Anlamak, 2015 | İstanbul'dan Gelen Telefon, 2016 | Hoşbeş, 2016 | Sanatla Direniş, 2017 | Portreler (sert kapak), 2018 | Yedinci Adam, 2018 | Portreler (karton kapak), 2018 | Manzaralar (karton kapak), 2019 | Manzaralar (sert kapak), 2019 | Top Sende, 2020 | Yaranın Sayfaları, 2024 |
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et | | Rıfat Şahiner, "Bir sürgünün büyülü yüzü: Picasso", Cumhuriyet Kitap Eki, Sayı 556, 12 Ekim 2000 John Berger, Picasso'nun Kübist yılları dışında en başarılı resimlerini 1931 ile 1942-43 yılları arasında verdiğini vurgular. Berger'a göre; bunun dışında kalan dönemlerde yaptığı resimler, ünlü dehanın kendi yeteneğine yaslanarak, belirgin bir "üslupçuluk" sergilediği süreçlerdir (s. 163). Hatta yazara göre Picasso, coşkun bir aşk yaşadığı Marie Thérése'ye rastladığı 1930'lu yılların başında, resmi neredeyse bırakma noktasına gelmiştir. Çünkü Picasso bu dönemlerde konu bulma sıkıntısı çekmekte ve kendi deneyimlerinin resmini yapmaktadır. Berger'a göre bu bir tür narsizmdir. Picasso'nun kendini taklit etmesinin başlangıcıdır ki bu da tam bir "başarısızlık"tır. Oysa tutkulu bir aşkın tutuşturduğu esin ateşi ve diktatör Franco'nun yerle bir ettiği ülkesinde olup bitenlerden duyduğu elem, en görkemli yapıtlarını vermesine neden olmuştur Picasso'nun... Marie Thérése'nin resimlerinde, cinselliğin coşkusuna bürünmüş tenlere dönüşür renkler ve sanki tuvallerle sevişmektedir Picasso. Sanki duyumları, cinsel bir rahatlamanın duyumlarıdır. Berger'a göre, "Bu resimler sevişmeye böylesine doğrudan odaklanmış oldukları için 'graffiti'ye daha yakın düşerler" (s. 165). Bu bedenler esrik bir anın sarsılmaz ifadeleridir. Yüzlerde gezinen bir tebessüme bulanmış şehvet izleri… Rahat, kendinden geçmiş bir şiddetin boşalımı!.. Resim sevişmek olmuştur, sevişmek resim… Boyayı ateşli bedene dönüştürmüştür Picasso. O, kadınlarda bulduğu kendisi aracılığıyla bir sanatçı olarak söyleyeceklerini söylemeye çalışır. "Cinsel birleşme"yi, alegori olarak, sevgilisinin portrelerine kendi yüzünü de ekleyerek görselleştirir… Bir kadın, bir erkek, iç içe geçmiş bir yüz!.. Picasso böylece genç ve güzel sevgilisinin bedeninden sonra ruhunu da ele geçirmiştir bu resimlerle… Cinselliği kendi içinde bütünlük taşıdığı doğaya geri verir. Yapıtlarında sıkça kullandığı mitolojik boğa imgesi "Minotaurus"un genç kızla birleşmesini konu alan resimler yine içsel bir özlemin tatminini ve coşkuyu yansıtır. Bir an önce doyurma isteği ile şiddet, teslim olma ile kurbanlaştırma, zevk ile acı arasındaki oynak sınırda yoğunlaşmıştır. Bu, resmin şehvetli olmanın dışında bir karmaşıklık taşıdığı anlamına gelmez. Cinsellikte, ölüme bir bakıma boyun eğen bedendir, zihin değil; seviştikten sonra doğan, kadının incinebilir olduğu bilinci, içgüdüsel bir itkinin sonucunda ortaya çıkar –erkeğin, pek çok hayvanla paylaştığı bir itkidir– bu. Modern dönemin başyapıtı olarak nitelenen, özelde faşizme genelde ise tüm modern dönem savaşlarına bir başkaldırı olan o eşsiz yapıtı "Guernica"da da Picasso zaten kafasında var olan imgeleri kullanmıştır. Gerçekte hiçbir fotoğrafın anlatamayacağı kadar hıçkıran "Ağlayan Kadın" resimleri, "Minotaurus" serisi ya da Picasso'nun tüm sanat yaşamında deneyimlediği biçim ve ifade gücü, bu resme boca edilmişti sanki. Kullandığı kaynaklar farklı olmasına rağmen, Picasso'nun acı çekmeyi nasıl imlediği hakkında bir delile dönüştü bu resim: Tıpkı sevişmeyi anlatan resim ya da heykel üstünde çalışırken duygularının şiddetinin, kendisiyle sevgilisi arasında ayrım gözetmesini imkânsızlaştırması gibi; tıpkı kadın portrelerinin, çoğu zaman onlarda bulduğu kendi portresi olması gibi… Guernica'da da Picasso, ülkesinden gelen haberleri dinlerken, kendi çektiği acıları resmetmekteydi… O güne dek hiç kimse boyayla küfretmemişti!.. |