| ISBN13 978-975-342-631-2 | 13x19,5 cm, 112 s. |
|
Görme Biçimleri, 1978 | G., 1984 | O Ana Adanmış, 1988 | Picasso'nun Başarısı ve Başarısızlığı, 1989 | Düğüne, 1996 | Fotokopiler, 1997 | 2000 Yılında 25 Yaşına Basacak Olan Yunus, 1997 | Görünüre Dair Küçük Bir Teoriye Doğru Adımlar, 1999 | Kral, 2001 | Buluştuğumuz Yer Burası, 2006 | A'dan X'e, 2008 | Kıymetini Bil Herşeyin, 2009 | Bento’nun Eskiz Defteri, 2012 | Uçuşan Etekler, 2014 | Bir Fotoğrafı Anlamak, 2015 | İstanbul'dan Gelen Telefon, 2016 | Hoşbeş, 2016 | Sanatla Direniş, 2017 | Portreler (sert kapak), 2018 | Yedinci Adam, 2018 | Portreler (karton kapak), 2018 | Manzaralar (karton kapak), 2019 | Manzaralar (sert kapak), 2019 | Top Sende, 2020 | Yaranın Sayfaları, 2024 |
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et | | Ali Çakmak, "Gerçekler Devrimcidir", Özgür Gündem, 9 Mart 2016 İsviçre Alpleri’ndeki küçük bir köyde, Quincy’de, kamera karşısında oturan ama onu tamamen unutmuş görünen John Berger’in vasıfları sıralanıyordu: “Eleştirmen, romancı, denemeci, ressam.” Söz ona geldiğinde, kendisiyle ilgili tek bir tanımı tercih edeceğini söyledi: “Hikaye anlatıcısı.” 15. !f İstanbul Bağımsız Filmler Festivali’nde gösterilen belgeselde Quincy’de Mevsimler: John Berger’ın Dört Portresi bütün derdinin insanları dinlemek olduğunu söylüyordu Berger. Eğer onları dinlemeye yeterince istekliyseniz, gerçeklik batığından bir parça daha çıkarmayı önemsiyorsanız hikâyeler gelir sizi bulur. Yalnızca hikayeyi değil onun gerçekliği nasıl yansıttığını ya da gerçeğin kaskatı bir görünümüne dönüştüğünü saplantılı bir şekilde araştırıyor Berger. Susan Sontag’la bir söyleşilerinde hikaye anlatıcısının gerçeklikle mesafesine vurgu yapıyordu yine. Sontag bunun hikaye anlatıcısının merkezi bir sorunu olduğundan kuşku duyduğunu belirttiğinde daha iyi anladık Berger’ın ısrarını. Yaşadığı köyde, evli bir kadına aşık olan ama bir süre sonra aşkı karşılık görmeyen bir çobanın yemek yemeyi reddettiğini ve böyle ölmeyi seçtiğini anlattı. Hikaye çarpıcıydı ama onun kafasını aynı ölçüde meşgul eden bir soru daha vardı; bunu kaleme aldığı, insanlara anlattığı anda okur onun gerçek mi kurgu mu olduğu konusunda bir şüphe yaşayacaktı ve belki Berger da gerçeklik batığını biraz daha derine mi itmiş olacaktı? Temelsiz bir saplantı değil bu, modern sanatçı ve devrimciyi aynı safta buluşturanın gerçeğe daha fazla yaklaşma, onu daha açık hale getirme çabası olduğunu söylüyor Berger: “Gerçeklik gücü elinde tutanların karşısında yer alır.” Onu, sanatçıyı devrimciyle, Lenin’le buluşturan bu muydu: “Gerçekler devrimcidir.” Gerçeğe aynı saplantılı bağlılığı, onu örten perdeleri yırtma kararlılığını ve ondan kâr etmeme kaygısını Van Gogh’da da görüyor Berger: “Gerçekliğin sanat olduğunu söylerler ve gerçeklikten sanatsal bir kâr almayı umarlar. Kâr konusunda Van Gogh kadar isteksiz bir başka ressam daha yoktur... Tüm hayat öyküsü gerçekliğe duyulan bitmez tükenmez bir özlemdir. Renkler, güneş, Akdeniz iklimi gerçekliğe uzanan araçlardır onun için, hiçbir zaman kendi içlerinde özlem nesneleri olmamışlardır. Gerçeklik batığından tek bir parça bile çıkaramadığını hissettiği zamanlar, tutulduğu acı dolu krizlerle bu özlem daha da yoğunlaşıyordu.” Ve Yüzlerimiz, Kalbim, Fotoğraflar Kadar Kısa Ömürlü. Quincy’de Mevsimler’de sadece nasıl adlandırılmak istediğini değil, seçmek zorunda kalsaydı hangi kitabıyla anılmak istediğini de söylüyordu Berger: “Yedinci Adam”. Açlıktan kurtulmak için aşağılanmayı göze alan ve Avrupa’ya giden göçmen işçilerin hikâyesini anlatmıştı. Onu tükenen bir gerçeklikle (köylülükle) tanıştıran da köylerinden kopup sanayi şehirlerine göç eden bu işçilerdi. Kulağına dolan köylü-işçi sesleri miydi onu Quincy’e götüren? Irgatların, yol işçilerinin seslerini, fizik gerçekliklerini Berger’ın hikayelerinde, Van Gogh’un tablolarında, mektuplarında Vincent Van Gogh, “Dostlukla-Seçme Mektuplar”, (çev. Nurettin Elhüseyni-Pınar Kür, Yapı Kredi Yayınları) duymaya devam edeceğiz. Kulağımıza, gözümüze dolmalarına izin verdiğimiz sürece |