| ISBN13 978-975-342-886-6 | 13x19,5 cm, 184 s. |
|
Görme Biçimleri, 1978 | G., 1984 | Ve Yüzlerimiz, Kalbim, Fotoğraflar Kadar Kısa Ömürlü, 1987 | O Ana Adanmış, 1988 | Picasso'nun Başarısı ve Başarısızlığı, 1989 | Düğüne, 1996 | Fotokopiler, 1997 | 2000 Yılında 25 Yaşına Basacak Olan Yunus, 1997 | Görünüre Dair Küçük Bir Teoriye Doğru Adımlar, 1999 | Kral, 2001 | Buluştuğumuz Yer Burası, 2006 | A'dan X'e, 2008 | Kıymetini Bil Herşeyin, 2009 | Uçuşan Etekler, 2014 | Bir Fotoğrafı Anlamak, 2015 | İstanbul'dan Gelen Telefon, 2016 | Hoşbeş, 2016 | Sanatla Direniş, 2017 | Portreler (sert kapak), 2018 | Yedinci Adam, 2018 | Portreler (karton kapak), 2018 | Manzaralar (karton kapak), 2019 | Manzaralar (sert kapak), 2019 | Top Sende, 2020 | Yaranın Sayfaları, 2024 |
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et | | Füsun Ertuğ, "Bento’nun Eskiz Defteri okuma notları", Cumhuriyet Kitap Eki, 14 Mart 2013 Bu yıl kırkıncı basım yılı kutlanan Görme Biçimleri’ni biz kaç yıl sonra okuyabildiydik? Elimdeki kitabın basım tarihi yok, benim okuduğum kitap da değil kitaplığımdaki, başka bir el yazısıyla 1975 tarihi atılmış, demek basımından üç yıl sonra okumuşuz. Yazılı, çoğu yerinin altı çizili, eprimiş bir nüshaydı benimki, herhalde aynı baskıydı. Yurdanur Salman ve Margaret Quigley çevirisi, Yankı’dan, resimleri zar zor görünen (Görme Biçimleri’ni epeydir Yurdanur Salman çevirisiyle Metis basıyor). Her neyse okuduğumda beni çok etkileyen, sanata bakışımı değiştiren, baktığım resimlerde hikâyeler aratan, sanatın politik ve eril bakış açısı konusunda gözümü açan bir yapıttı. Bento’nun Eskiz Defteri’ni okurken sık sık benzer bir heyecan duydum, kabını okşayarak, dönüp dönüp resimlere bakarak coşkuyla okudum. John Berger tekrar tekrar diyor ki: “Biz çizerler gözlemlediğimiz bir şeyi başkalarının da görmesini sağlamakla kalmayıp nereye varacağını kestirmenin mümkün olmadığı görünmez bir şeye de refakat ederiz aynı zamanda.” Berger, Fransız Alpleri eteğindeki evinde bunları yazar ve çizerken dünyanın başka başka yerlerinde ne heyecanlar yarattığından, insanları duygudaş kıldığından, kışkırttığından habersiz/mi/dir? Bana ve binlerce başka kişiye refakat edeceğini bilir, sezer bizleri tanımasa da. Berger bu kitapta yazar olarak değil, çizer olarak karşımızda ama hem yazıyor hem çiziyor, neyi, neden çizdiğini sorguluyor, nelerin onu çizmeye kışkırttığını irdeliyor. Her yazdığının çizimi yok ne yazık ki, siz o eksik kalanları, kitaba almak istemediklerini zihninizde çiziyorsunuz. Kitap sadece dönüp dönüp okumayı değil yakıcı bir çizme duygusunu da kışkırtıyor. Bunu eyleme dökmeyse yaşanacağı aşikâr “hayal kırıklığı korkusu” ve edep duygusu engel oluyor. Gözlemlenenle kâğıda dökülen arasındaki büyük farklılığın korkusu bizi yazarlık ya da çizerlikten alıkoyan. Berger bir görme yol göstericisi, körlerin bastonu sanki. Kollwitz örneğin ortak bir idolümüzmüş ama onun resimlerinin beni neden etkilediğini, ışığın mı/karanlığın mı, adlandıramadığım baskın duygunun ne olduğunu yine Berger söyledi: “Umut ve şefkat.” Bento ya da Baruch Spinoza on yedinci yüzyılda Hollanda’da yaşamış ve Berger’ı yazdıklarıyla etkilemiş bir düşünür. Ethica’sından ve Anlama Yetisinin Düzeltilmesi Üzerine yapıtından alıntılar eşlik ediyor Berger’ın düşünce ve çizimlerine. Berger, “çizilmek isteğiyle (onu) kışkırtan şeyleri çizmeye”, Bento’nun gözüyle çizmeye çalışıyor; bir mercek yontucusunun gözüyle bakıyor dünyaya, ayrıntılara... Onun kaybolmuş eskiz defterini yeniden yaratıyor sanki. Sorgulama ediminde onun düşüncelerini, çıkarsamalarını kullanıyor, yine de kendisi kalıyor. Kâh zambaklar, kâh mürdüm erikleri, kâh dansçı Maria Munoz, kâh altmış yaşında bir bisiklet oluyor Berger’ı kışkırtanlar... Gerçek gündelik imgeler kadar beğendiği bir tablonun da eskizini çiziyor, çizerken yeni şeyler görüp yorumluyor. Çağrışımlar yapıyor o yüz, çağlar ötesinden bugüne bağlanıyor. Çehov’un ve Platonov’un portresini de çiziyor, yeni tiranlar dediği vurguncuların da... Bir fırça çizimi de bir bebe hırkası da çarpıcı öyküleriyle yer alıyor. Yön bulma çabası.. “Çizim bir yön bulma çabasıdır sonuçta” diyor, “yüreğimize değen pek çok şey gibi karmaşık ve çelişkili olan bu devinimi tanımlamaya ya da betimlemeye çalışmak istiyor.” Çizim yaparak, yazarak, okuyarak, dinleyerek, paylaşarak nereye varabileceğimizi aktarıyor Berger: “Bir hikâyenin peşine düştüğümüzde, hikâye anlatıcısını izleriz; daha doğrusu anlatıcının dikkatinin rotasını, neyi fark ettiğini, neyi görmezden geldiğini, nerede oyalandığını, neyi tekrarladığını, neyi önemsiz bulduğunu, nereye varmak istediğini, neyin etrafında dolandığını, neyi toparladığını izleriz. Bu tıpkı bir dansı izlemeye benzer; ayaklarımız ve bedenimizle değil, gözlemlerimiz ve beklentilerimizle, yaşadığımız hayatın anılarıyla.” Her baktığımızda, okuduğumuzda, dinlediğimizde kendimizden kattıklarımıza da dikkat çekiyor. Her türlü kıyım, zulüm karşısındaki çaresizliğimizden, tüm yazılanlara, çizilenlere karşın “bozulmamış bir sessizlik söz konusuymuşçasına devam eden” talandan, tiranlıklardan söz ediyor. Arundhati Roy’dan alıntı yaparak, protestolara kulak verilmese de bunu sürdürme gerekçemizi irdeliyor. “Protesto, sıfırlanmayı ve suskunluğa mahkûm edilmeyi reddetmektir” diyor ama bunun “kifayetsiz”liğine de dikkat çekiyor. “Kifayetsiz sıfatıyla nasıl yaşanır?” İşte burada durakalıyoruz. Söylenecek sözler bitiyor bir an, sonra yine toparlanıyor, kifayetsiz de olsa yaşamaya, okumaya, bizi akraba kılan yazarları, çizerleri paylaşmaya, insanları dinlemeye ve gündelikten, sıradan olandan kendi deneyimlerimizce öyküler çıkarmaya devam ediyoruz. |