| ISBN13 978-605-316-053-3 | 13x19,5 cm, 192 s. |
|
Görme Biçimleri, 1978 | G., 1984 | Ve Yüzlerimiz, Kalbim, Fotoğraflar Kadar Kısa Ömürlü, 1987 | O Ana Adanmış, 1988 | Picasso'nun Başarısı ve Başarısızlığı, 1989 | Düğüne, 1996 | Fotokopiler, 1997 | 2000 Yılında 25 Yaşına Basacak Olan Yunus, 1997 | Görünüre Dair Küçük Bir Teoriye Doğru Adımlar, 1999 | Kral, 2001 | Buluştuğumuz Yer Burası, 2006 | A'dan X'e, 2008 | Kıymetini Bil Herşeyin, 2009 | Bento’nun Eskiz Defteri, 2012 | Uçuşan Etekler, 2014 | Bir Fotoğrafı Anlamak, 2015 | İstanbul'dan Gelen Telefon, 2016 | Hoşbeş, 2016 | Portreler (sert kapak), 2018 | Yedinci Adam, 2018 | Portreler (karton kapak), 2018 | Manzaralar (karton kapak), 2019 | Manzaralar (sert kapak), 2019 | Top Sende, 2020 | Yaranın Sayfaları, 2024 |
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et | | Emek Erez, "Berger ve sanatla direnmenin yolu", Gazete Duvar, 30 Mart 2017 John Berger’in Sanatla Direniş adlı kitabını okurken, onun her şeyi direnişe odaklı bir göz ile görmeye çalıştığını düşündüm. Metis tarafından basılan kitapta Berger, incelediği ressamların her fırça darbesini, her desenini takip ederek, yaşama dair, biz’e dair dünyaya dair ne söylüyorlar sorusuna yanıt aramış. Bahsettiği isimlerin o ânına, şimdilerine giderek duygularını, yarattıkları eserlerle kendileri arasında nasıl bağlantılar olduğunu yorumlamaya çalışmış ve bize onlardan bugüne kalana dair sanatlı, umutlu bir yol çizmiş. Sanatla Direniş kitabı aynı zamanda Subcomandante Marcos ile Berger arasındaki yazışmaları da bizimle buluşturan bir kitap olmuş, bu iki bilgenin doğayla, yaşamla, direnişle olan ilişkileri bize kaybettiğimiz umuda dair pek çok şey söylüyor. Görünümün Yokluğu Bedeni Siliyor Berger görüntülerin hızlıca gelip geçen bir hâle geldiğine dikkat çekerken günümüzde bol miktarda imge bulunduğuna, istediğimiz herhangi bir şeyi istediğimiz zaman görebilmemizin fiziksel görüntü dediğimiz durumu kaybettirdiğine dikkat çekiyor. Çünkü ona göre, eskiden görüntüler elle tutulur bedenlere aitti ve teknolojik yenilikler görüneni var olandan ayırdı. Görünürler artık serap gibi bizler tam da sisteme uygun olarak iştah hâlinde hep daha fazlasını görmek isteyen bir hazzın esiriyiz. Bu da bedeni siliyor, görme iştahı belki de bedeni bir nesneye indirgiyor. Berger’in deyimiyle; “içi boş elbiseler ve arkası boş maskeler seyirliğinde yaşıyoruz.” Yazarın önemli bir örneği var bu konuda ve üzerine düşününce gerçekten durumu fark ettiriyor. Şöyle diyor Berger; “Herhangi bir ülkedeki televizyon haber spikerini düşünün. Bu spikerler bedensizleştirilmiş olanın mekanik zirvesidir. Onları icat etmek ve onlara bugün yaptıkları gibi konuşmayı öğretmek sistemin yıllarını aldı.” Bunun üzerine düşününce televizyon haber spikerlerini sadece gördüğümüzü ve mekanik bir ses işittiğimizi fark ettim. Robotik bir durum bu, karşımızdakinin bir insan bedeni olduğunu unutturan, bize bir makine hissi veren, aynı tonda akıp giden, bedeni, sesi, mimiği kaybettiren bir konuşma biçimi. Resim ise her şeyden önce, bizi çevreleyen ve sürekli belirip kaybolan görünürün olumlanmasıdır diyor Berger. Yani bize dayatılan hızla kaybolan imgeler bir anlamda resimlerde anlamını bulur. Resim onu yapan kişi ile nesnesi arasındaki karşılaşmadan doğar ve bu karşılaşma ressamın onu gördüğü hâliyle buluşarak bir yoldaşlık ilişkisi oluşturur. Ve bizler müzelerde başka dönemlerin görünürleriyle karşılaşarak bu yoldaşlık ilişkisini devam ettiririz. Ve çağlar arası ilişki kurmamızı sağlayan görüntüler bize bir rahatlama hissi verir çünkü görünürün hızı içerisinde insan belki de devamlı olarak kaybolacağı hissiyle var olur, bu resimler bize Berger’in işaret ettiği gibi, pek çok şeyin hâlâ aynı göründüğü durumunu hatırlatır; dişler, eller, güneş, balıklar... Ve görünürün âleminde tüm çağlar kardeşçe, bir arada var olur aralarında yüzyıllar, bin yıllar bile olsa. Haklıdır Berger, bana kalırsa bizler her şeyin çılgınca bir hızla akıp gittiği bir çağda bir resme uzunca bakabilir, onun görünümü ile kendimiz arasında bir bağ kurabilir ve varlığımızı duyabiliriz. İnsanın, yok olan doğanın, dünyanın acısının devamlılığını gerçek imgelerle görür, belki de acımızı ve yalnızlığımızı biraz olsun dindirebiliriz. Bu nedenle Berger’in söylediği gibi; “Bugün varolanı resmetmeye çalışmak umudu teşvik eden bir direniş eylemidir.” Berger’ın Sanatla Dünya Yorumu Berger incelediği tablolar ve sözünü ettiği ressamlar üzerinden bir bakıma dünyayı yorumluyor. Feyyum portrelerinden, mağara resimlerine kadar sanatsal bir çerçeve sunuyor. Medyanın insanı imgelerle kuşatmasının neleri götürdüğüne dikkat çekerken, ileriki kuşaklara ben buradaydım, yaşadım demek için kendini kayıt altına aldıran insanların tanıklıklarını gelecek nesillere aktarmak için yaptırdıkları Feyyum portrelerinin, aslında nasıl anlamlı olduğuna işaret ediyor. Bu portreler hiçbir şeye davet etmiyor, kusursuz değiller, ama bizim başaramadığımızı kendileri olarak buradayız diyebildikleri mesajını bize iletiyorlar. İnsanın suretini kaybetmediği dönemlerin, yaşamda varolduğunu gelecek kuşağa aktarmanın bir yolu olarak bu portrelere günümüzden bakınca sanırım Berger sonuna kadar haklı. İnsanın herhangi birine istendiği an tıklayıp ulaşabildiği ve her defasında yeni bir benlik sunumuyla karşılaştığı bu çağda bu portreler bize varolduğunu gösteren görünümleriyle gerçekten de çok şey söylüyor. |