| ISBN13 978-975-342-699-2 | 13x19,5 cm, 352 s. |
|
Yerdeniz, 6 Kitap Takım, 0 | Mülksüzler, 1990 | Yerdeniz Büyücüsü, 1994 | Rocannon'un Dünyası, 1995 | Dünyaya Orman Denir, 1996 | Balıkçıl Gözü, 1997 | En Uzak Sahil, 1999 | Kadınlar Rüyalar Ejderhalar, 1999 | Atuan Mezarları, 1999 | Tehanu, 2000 | Yerdeniz Öyküleri, 2001 | Bağışlanmanın Dört Yolu, 2001 | Öteki Rüzgâr, 2004 | Uçuştan Uçuşa, 2004 | Dünyanın Doğum Günü, 2005 | Marifetler, 2006 | İçdeniz Balıkçısı, 2007 | Sesler, 2008 | Lavinia, 2009 | Rüyanın Öte Yakası, 2011 | Aya Tırmanmak, 2012 | Yerdeniz (6 Kitap Tek Cilt), 2012 | Malafrena, 2013 | Zihinde Bir Dalga, 2017 | Lao Tzu: Tao Te Ching, 2018 | Şimdilik Her Şey Yolunda, 2019 | Yazma Üzerine Sohbetler, 2020 |
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et | | Zeynip Elif, “ ‘Güç’ kendin olabilmektir”, Radikal Kitap Eki, 27 Şubat 2009. Marifetler, Ursula K. Le Guin’in hem doğal olanın hem doğaüstünün sıradan olduğu bir dünya yaratmaktaki yeteneğini bir kere daha gözler önüne seriyor. Yukarı Topraklar’daki aileler miras aldıkları ‘marifetler’ yüzünden birbirlerinden korkuyorlar: Tek bir söz, tek bir hareket, tek bir bakışla dostlarını ya da düşmanlarını yok edebilme marifeti. Bu kitap çok önemli bir ahlaki soruyu dile getiriyor.” Batı Sahili üçlemesinin ilk kitabına ödül veren jüri bunları söylemişti. Gücün doğru ve yanlış kullanımını tartışan Marifetler, korku içinde yaşamaktansa yeteneklerini kullanmayı reddeden iki çocuğun (Gry, Orrec) hikâyesiydi. Bu kitabı okuyan Le Guin okuyucuları, yazarın Yerdeniz üçlemesinden farklı bir şeyler üretme isteğini açıkça kavramış ve teknoloji öncesi bir toplumların yaşadığı Batı Sahili’nde geçecek diğer öyküleri sabırsızlıkla beklemeye başlamışlardı. İkinci kitap Sesler, fethedilen bir şehirdeki yıkık dökük bir evdeki Gizli Kütüphane’yi ve bu kütüphaneyi ne pahasına olursa olsun korumayı konu alıyordu. (İskenderiye Kütüphanesi’nin yakıldığı, Bağdat Kütüphanesi’nin yıkıldığı düşünülecek olursa tarihteki büyük kütüphanelerin talihlerinin parlak olmadığı bir sır değil.) Bir zamanlar başarılı tacirlerin ve akademisyenlerin evi olan Ansul şehri, çölden gelen vahşi Ald halkı tarafından işgal edilmiş, yazılı kelimelerin şeytanın işi olduğuna inanan fatihler tüm kitapların yakılmalarını emretmişlerdi. Beynini kullanan insanların (medeniyet) kaba kuvvetle şehri ele geçirenlere karşı (barbarlar) koyuşunun hikâyesi sık işlenmiş bir konu olsa da yazarın kaleminden yine etkileyici bir hava kazanmıştı. Serinin kaç kitap süreceğini bilmiyoruz. Yerdeniz üçlemesi üç kitapla başlamış ve son kitaptan yıllar sonra iki kitapla devam etmişti. Güçler, Batı Sahili Yıllıkları dizisinin son kitabıymış gibi görünüyor. Son kitapla Le Guin’in bu seride neleri ısrarla tekrarladığını açıkça görüyoruz: Üç kitabın da anlatıcısı Batı Sahili’ndeki kasabalardan birinde yaşayan ergenlik çağındaki biri –kitapların hedef kitlesi düşünülürse bu oldukça normal– ve bu genci kasabadaki diğer insanlardan ayıran bir gücü ya da özelliği var. Güçler’de anlatıcı olarak gelecekte olacak olayları görme –ya da kendi tabiriyle, hatırlama– yeteneği olan Gavir’le tanışıyoruz. Efendiler ve kölelerden oluşan bir toplumda yaşayan Gavir kölelerden biri. Bebekken ablası Sallo’yla beraber çalınıp köle olarak satılmışlar. Köle olmak dışında bir hayatı hayal dahi edemediği için durumunu sorgulamıyor. Başkaları isyandan bahsetseler de başkaldırmak aklının ucundan bile geçmiyor. O, kendini şanslı görenlerden, çünkü o ve ablası pek çok ailenin başına geldiği gibi başka evlere satılıp birbirlerinden ayrı düşmemişler. Efendileri de kölelerine yasanın izin verdiği ölçüde iyi davranıyor, hatta okumayı öğrenmelerine izin veriyor. Ablasınınsa ilerde bir gün evin büyük oğlunun metresi olacağına kesin gözüyle bakılıyor bu kızın gurur duyduğu bir pozisyon. Efendileri olan ailenin neredeyse üyeleri gibiler. Kitabın daha ilk bölümünden itibaren Ursula K. Le Guin’in bir toplumu sıfırdan kurgulamaktaki yeteneğine şahit oluyoruz. Bölgenin yasalarını ve Gavir’in nasıl olup da başkaldırmadığını iyice kavramamızı sağlıyor. O kadar da kötü değilmiş gibi görünen bir köle hayatıyla tanışıyoruz. Gavir’in yaşadığı evde kölelerle efendilerin çocukları birlikte eğitim alıyor, birlikte oynuyorlar – bir köle derslerinde başarılı olduğunda eğitimine devam etmesine izin veriliyor. Öyle ki Gavir uzun süre köle olmanın ne olduğunu, efendilerin kendisiyle ne isterlerse yapabileceklerini kavramıyor. Bir arada yaşamak mümkün! Ne yazık ki bu güzel günler uzun sürmüyorlar ve evin küçük oğlunun bir köleyi öldürmesiyle sınırlar çiziliyor. Gavir’in zihnindeki eşitlik yanılsaması kayboluyor ve köleliğin ne olduğunu görüyor. Olayların dramatik biçimde yön değiştirmesiyle beraber de kaçıp ormanın kalbinde yaşayan özgür insanlara katılıyor. Tahmin edebileceğiniz üzere delikanlının yolcuğu bu kadarla sınırlı değil. Bir süre sonra onların da yanından ayrılıp ailesini aramak üzere yola düşüyor ve kız kardeşinin ve kendisinin kaçırıldıkları yere gidiyor. Daha itinasız ellerde burası hikâyenin sona erdiği yer olurdu, oysa Le Guin ‘evini bulan kahraman’ klişesine saplanmaktan kaçınıp burayı bile bir durak olarak değerlendirerek okuyucuyu şaşırtıyor. Bu yeni yerleşimde, yazarın ilkinden oldukça farklı bir toplum kurgulayışına şahit oluyoruz, kafasındaki sorular da gün ışığına çıkıyorlar: Nasıl bir arada yaşayabiliriz? İyi bir toplum nasıl olmalı? Güçler her adımda yeni bir ihanetle hareketleniyor. Sonuçta iki toplum birbirlerinden farklı olsalar da içlerinde yaşayan insanların çok farklı olmadıklarına şahit oluyoruz. ‘Adi’ler her yerde adiliklerini sürdürüyorlar. Gavir’in yapması gereken bir yolculuk daha var. Serinin temelini Batı Sahili’nde geçmeleri dışında içerik olarak birbirine bağlayan bir şey olmadığından Marifetler, Sesler ve Güçler birbirinden bağımsız olarak da okunabilir. Ama gerek temalarda gerek üstünde durduğu konularda yazar benzer detayları vurguluyor. Le Guin’in kitap sevgisinin altını ısrarla çizmesi, üç kitabın ortak noktalarından. Marifetler’deki Orrec ve Sesler’deki Memer de kitap okuma sevgileriyle dikkat çekiyorlardı ama Gavir aralarından en kitap delisi olanı. Le Guin kendininkiler de dahil diğer fantastik kitapların aksine Güçlerin tehlikesinin altını çiziyor. (Belki Yüzüklerin Efendisi hatırlanabilir bu noktada.) Bu serinin kahramanları güçlerini birer artı değer olarak içlerinde taşımıyorlar. Okuyucular da kitapların tek bir yerinde bile ‘keşke şöyle bir gücüm olsa’ demiyor. İlk kitapta insanlar sahip oldukları dehşet verici güçlerin yarardan çok zararını görüyorlardı, öyle ki Orrec gücünden korktuğu için gözlerini bağlayarak yaşamaya başlamıştı. İkinci kitaptaysa sorunlar doğaüstü güçler aracılığıyla değil pazarlıkla çözülmüştü. Üçüncü kitapta da gücünün Gavir’e fazla bir yararı olmuyor. Gelecekte olacağını gördüğü şeylerin zamanını bilemediği için insanları uyaramıyor. Ama okuyup öğrendiklerinin yararını görüyor. (Ana fikri ayrıca yazmama gerek yok sanırım.) Bütününe baktığımızda Güçler, Le Guin’in ahlaki açıdan önemli mesajlar içeren ve bu mesajların alttan alta okuyucuya sunulduğu, dogmatik olmayan ve sürükleyici bir kitap. Okuyucu kitlesi daha genç bir okuyucu grubu olsa da yazarın hayranlarının buna aldıracaklarını sanmıyorum. |