| Bu kitabı arkadaşına tavsiye et | | Farklı insan deneyimlerine açılan, farklı tadlara sahip metis edebiyat kitaplarından beşer kitaplık setler hazırladık. Yaz günlerinde daha çok kitap... |
| | Çeviri: Avi Pardo Yayın Yönetmeni: Müge Gürsoy Sökmen |
Kitabın Baskıları: | 1. Basım: Nisan 1995 | 13. Basım: Ekim 2022 |
"İlgi duymuyordum. Hiçbir şeye ilgi duymuyordum. Nasıl kaçabileceğime dair hiç fikrim yoktu. Diğerleri yaşamdan tat alıyorlardı hiç olmazsa. Benim anlamadığım bir şeyi anlamışlardı sanki. Bende bir eksiklik vardı belki de. Mümkündü. Sık sık aşağılık duygusuna kapılırdım. Onlardan uzak olmak istiyordum. Gidecek yerim yoktu ama. İntihar? Tanrım, çaba gerektiriyordu. Beş yıl uyumak istiyordum ama izin vermezlerdi." – Charles Bukowski Bukowski'den ailesine, çoculuğuna, lise yıllarına, vesaire dair 58 epizodluk bir anlatı... Henüz Bukowski okumadıysanız, tarzı için kitabın en başındaki ilk beş epizoda bakabilirsiniz. |
| | Çeviri: Nesrin Demiryontan Yayıma Hazırlayan: Özge Çelik Kapak Tasarımı: Emine Bora |
Kitabın Baskıları: | 1. Basım: Eylül 2009 |
Daha beş yaşındayken, tüm ailesiyle birlikte Romanya'daki Transnistria toplama kampına götürülüyor Manea. İnsanlık tarihinin en büyük travmalarından biri olan İkinci Dünya Savaşı ve Yahudi soykırımı, böylece yazarın tüm hayatına ve eserlerine damgasını vuruyor. Daha çok totaliter bir devlette gündelik yaşam ve sürgün üzerine yazıyor. İnsanların iç dünyalarına odaklanıyor ve yalnızlıklarını, insan arayışlarını, beklentilerini, umutlarını anlatıyor. On beş öyküden oluşan bu kitabı da toplama kampları ve savaş sonrası travmalar hakkında; hastalanan zamanı, mankenlik oyunlarını, büyülü yumakları, kirli bir küp şekere bağlanan umutları, beş yıl süren geceleri, geri dönen korkuları, yıllar sonra Kafkaesk kâbuslara dönüşen anıları sade bir üslup ve çarpıcı bir ironiyle anlatıyor. Manea bu öyküleriyle ilk defa Türkçede. |
| | Bosna’ya Yolculuk Çeviri: Sevinç Altınçekiç Yayıma Hazırlayan: Niyazi Zorlu, Özde Duygu Gürkan Kapak Tasarımı: Emine Bora |
Kitabın Baskıları: | 1. Basım: Şubat 2013 | 2. Basım: Eylül 2022 |
2005 yılından itibaren Metis Edebiyat'ta eserlerine yer verdiğimiz Juli Zeh savaşın ertesinde Bosna'ya gitti. Bu yolculuğun izlenimlerinden oluşan Sessizliğin Gürültüsü, doğanın büyüleyici güzelliğiyle savaşın yıkımının iç burkan izlerinin iç içe girdiği, savaşın hayaletlerinin hâlâ her yerde kol gezdiği bir ülkeyi yalın bir şiirsellikle anlatan etkileyici bir kitap. Yolculuk boyunca yaşadıklarını derin bir duyarlılık ve ince bir mizah anlayışıyla aktarırken bir yandan da savaşın doğasını, sebep ve sonuçlarını sorgulayan Zeh'in akıcı anlatısı, küçük öykülerden örülü bir roman tadında. |
| | Kitabın Baskıları: | 1. Basım: Şubat 2015 | 2. Basım: Ekim 2024 |
12 Eylül darbesinin ardından ortadan kaybolan, öldüğü sanılan Demir'in yirmi yıl sonra ortaya çıkması geçmişe ışık düşürürken, kırklı yaşlarını süren eski arkadaşları için yüzleşme ve hesaplaşma kaçınılmaz hale gelir. Ne var ki olan biten ancak kırık camdan yansıdığı kadarıyla görülebilecektir. "Onlarca kırmızının hiçbiri asfaltın üzerindeki küçük noktaya benzemiyor. Benzeri olmayan bir ton bu, tutkuyla ölüm arasında emsalsiz bir ara ton. Ayaklarıyerebasmayan, kataloglarda olmayan başıbozuk bir ton. "Şehrin renkleri arasına, 'asfaltta kedi ölümü kırmızısı' olarak kaydediyor bu tonu. O an, o caddede, o kedinin ölümünün kırmızısı demeli aslında. Hangi teknik işlem geçmişle ve gelecekle yüklü bu benzersizliğe, o ânın uçuculuğuna ve sonsuz karmaşasına renk veren pigmentleri bir araya getirebilir! "Günahsız asfalt, günahsız Hester gibi varoldukça taşıyacak bu lekeyi. Kedi, şahsi Pantone kataloğundaki isimsiz kırmızıda yeniden ölüp duracak, ama ürkmüyor bundan. Ölülerin birden çok ölme yetenekleri olduğunu biliyor. Geride kalanlar yakalarını bırakana kadar tekrar tekrar ölüp dururlar." |
| | Kapak Tasarımı: Emine Bora |
Kitabın Baskıları: | 1. Basım: Ekim 2016 |
Istanbul 1920. İşgal altındaki şehirde nereye, kime yakın olduğu belli olmayan isimsiz bir teşkilat suikastlar, sabotajlar düzenlerken belirli kişileri takip altına almakta, bir yandan da siyasi bakımdan adı duyulmamış insanları bünyesine katmaktadır. Türker Armaner bu romanında “hain” ile “kahraman“ arasındaki çizginin belirsizleştiği, birbirine dönüştüğü, ihanetin her an ortaya çıkabileceği puslu bir havada geçen gerçeküstü bir öykü anlatıyor. |
Diğer kampanyalar için | |
|
| | |
| |