| ISBN13 978-975-342-729-6 | 13x19,5 cm, 216 s. |
Liste fiyatı: 190.00 TL İndirimli fiyatı: 152.00 TL İndirim oranı: %20 {"value":190.0,"currency":"TRY","items":[{"item_id":"841","item_name":"Ekim, Saat Sekiz","discount":38.00,"price":190.00,"quantity":1}]} |
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et Diğer kampanyalar için | |
|
| | Ekim, Saat Sekiz Özgün adı: October, Eight O'Clock Çeviri: Nesrin Demiryontan Yayıma Hazırlayan: Özge Çelik Kapak Tasarımı: Emine Bora |
Kitabın Baskıları: | 1. Basım: Eylül 2009 |
Daha beş yaşındayken, tüm ailesiyle birlikte Romanya'daki Transnistria toplama kampına götürülüyor Manea. İnsanlık tarihinin en büyük travmalarından biri olan İkinci Dünya Savaşı ve Yahudi soykırımı, böylece yazarın tüm hayatına ve eserlerine damgasını vuruyor. Daha çok totaliter bir devlette gündelik yaşam ve sürgün üzerine yazıyor. İnsanların iç dünyalarına odaklanıyor ve yalnızlıklarını, insan arayışlarını, beklentilerini, umutlarını anlatıyor. On beş öyküden oluşan bu kitabı da toplama kampları ve savaş sonrası travmalar hakkında; hastalanan zamanı, mankenlik oyunlarını, büyülü yumakları, kirli bir küp şekere bağlanan umutları, beş yıl süren geceleri, geri dönen korkuları, yıllar sonra Kafkaesk kâbuslara dönüşen anıları sade bir üslup ve çarpıcı bir ironiyle anlatıyor. Manea bu öyküleriyle ilk defa Türkçede. | İÇİNDEKİLER |
Kazak Ölüm Dördümüz Bir Olabilseydik Solmuş Yumaklar Prost'un Çayı Düğünler Tam Saat Büyülü Domuzun Hikayesi Eğitmen Yaz Dönüm Noktası Sarı Kayısı Ağacının Portresi Paravan Duvarlar Kuşlarla Deniz Manzarası Ekim, Saat Sekiz | OKUMA PARÇASI |
Açılış öyküsünden, Kazak, 9-17. Her pazartesi gidip cuma günü dönerdi. Her defasında gözyaşları içinde, son kez elveda dermiş gibi. Bir sonraki hafta gidecek gücü bulamayabilirdi – bir hafta içinde öyle çok şey olabilirdi ki. Bir mucize olabilirdi, ve o zaman gitmesi, bizden ayrılması gerekmezdi. Gökyüzü birden açılabilirdi ve kendimizi, bizi dünyanın sonundaki bu boşluğa atmak için kullandıkları sığır vagonlarına benzemeyen gerçek bir trende bulabilirdik. Sıcak, pırıl pırıl ışıkları, yumuşak koltukları olan bir tren... nazik, sevecen hanımlar, öteki dünyadan dönen yolculara yakışacak biçimde, bize en sevdiğimiz yiyecekleri sunarlardı. Ya da belki, geri dönmesi gereken günden, yani cumadan bile önce, bu uçsuz bucaksız kül rengi gökyüzü bizi yutmak ya da kurtarmak için çatırdayarak üzerimize çökebilirdi; her şeyin sona ermesi için ilk ve son kez içine girmeyi beklediğimiz o gökyüzü. Dumanlı bozkırda bir hayalet gibi belirdiğini görmek için pencerede beklerdik. Bir gölgeye b... Devamını görmek için bkz. | |
|