Kasabanın En Güzel Kızı Çeviri: Avi Pardo Yayın Yönetmeni: Müge Gürsoy Sökmen Kapak Tasarımı: Semih Sökmen |
Kapak ve İç Baskı Yaylacık Matbaacılık Ltd. Mücellit Sistem Mücellithanesi Kitabın Baskıları: | 1. Basım: Mart 1992 | 6. Basım: Mart 1999 |
Bukowski’nin ağzından anlatmaya çalışalım onu ve kitabını: "Geçmiş yüzyıllarda yazılanlar beni pek açmadı; aşırı ciddi buldum. Birkaç istisna dışında yapaylığa çok yakın. Bu bana devam etme gücü verdi... Yazmayı sürdürüyorum. Çoğunluk underground ve pek zengin değil. Olması gerektiği gibi. Haftada bir-iki, at yarışlarına giderim. Klasik müzik (Stravinsky ve Mahler) ve birayı severim. Romantik ve duygusalım. Boks maçlarından tad alırım ve hayatıma giren kadınlardan birkaçı beni bulutların üstüne çıkarmayı başardı. Hakkımda yazılanlara gelince, bazı tanıtma yazıları, makaleler, bir kitap ve biyografi sayılabilir; ancak onlar bu duvarın arkasındaki dolapta bir yerdeler ve şimdi gidip ararsam terler, sıkılırım. Siz de bunu istemezsiniz biliyorum. Sağolun. Ayrıca daktilo ve imla yanlışları için özür dilerim. İkisine de hiçbir zaman fazla ilgi duyamadım." Aşağıda kitaba da ismini verdiğimiz “Kasabanın En Güzel Kızı”nı okuyabilirsiniz. | İÇİNDEKİLER |
Charles Bukowski Üzerine
Kasabanın En Güzel Kızı 15 cm. Tecavüz! Tecavüz! Buluşma Hür Hayvanat Bahçesi Baş Kid Stardust Mezbahada Sülük Üzerine Notlar Pis Moruğun Notları'ndan Seçmeler | OKUMA PARÇASI |
Avi Pardo, "Charles Bukowski Üzerine", s. 7-11 Amerikan şairi, romancısı ve öykü yazarı kendini şöyle anlatıyor: "Andernach, Almanya doğumluyum. Babam işgal ordusunda asker, annem Alman'dı. İki yaşımda Amerika'ya getirildim. Kısa bir süre sonra Los Angeles'a taşındık. Hayatım bu şehirde geçti. İki sene Los Angeles City College'a devam ettim ancak kendi kendimi eğittiğimi söylemek daha doğru olur. Okuldan hemen sonra ülkeyi dolaşmaya başladım. Geçimimi ikinci sınıf işler yaparak sağladım; kapıcı, benzin istasyonunda pompacı, bekçi, bulaşıkçı, yükleme memuru, fabrika işçisi, ustabaşı, park kâhyası. Ayrıca bisküvi fabrikası, floresan fabrikası, tren yolları ve mezbahada çalıştım. Şehirlerin çoğunu gördüm ve yüze yakın işe girip çıktım. Yazmaya çalışırken ölümüne açlık çektim. Günde bir çikolatayla yetinerek haftada üç dört öykü yazmaya çalışıyordum. Çoğu zaman daktilom yoktu. El yazısıyla yazdıklarımı Atlantic Monthly, Harper's ve New Yorker dergilerin... Devamını görmek için bkz. | |
"Kasabanın En Güzel Kızı", s. 13-19 Cass, beş kızkardeşin en genci ve güzeliydi. Kasabanın en güzel kızıydı Cass. Sağlam ve harikulade bir vücudu vardı. Kızılderili melezi. Yılan gibi kıvrımlı yılan gözlü. Sıvı halinde akan bir ateşti o. Girdiği şekle sığmayan bir ruh. Uzun, parlak ipek gibi saçları sağa sola dalgalanırdı hareket ettikçe. Ya çok şendi ya da hüzünlü. Arası yoktu Cass'ta. Deli diyenler vardı. İçi ölmüş olanlar. Onlar anlayamazlardı. Erkeklerin umurunda değildi deli olup olmadığı. Bir seks makinasıydı onlar için. Cass onlarla dans eder, flört eder ama bir iki kez hariç iş yatmaya gelince bir yolunu bulur ayrılırdı. Kızkardeşleri onu güzelliğini yanlış kullanmakla suçlar, kafasını kullanmadığını söylerlerdi. Oysa Cass'ta hem kafa hem ruh vardı. Resim yapar, dans eder, şarkı söyler, alçıdan şeyler yapar ve biri incindiğinde ta içinden duyardı onların acısını. Pratik bir kafası yoktu işte. Kızkardeşleri önce kendi erkeklerini cezbettiği için sonra da onla... Devamını görmek için bkz. | |
| ELEŞTİRİLER GÖRÜŞLER |
Barış Bardakçı, “Kasabanın En Şaşkını”, Akşam, 18 Ocak 2002 Ben ve benim kuşağım asla öncekiler kadar radyoyla iç içe olmadı. 'Radyo Günleri'miz olmadı bizim. Ama şimdiki kadar da 'süper efeeem' değildik. İki programımız vardı topu topu tutuklu kaldığımız... Bir tanesi sabah ve akşam kuşağı olmak üzere günde iki kez tekrarlanan 'Okul Radyosu'ydu. Şehirlisinden köylüsüne tüm çocukları sımsıcak sarmalayan, ilkokul çağındakilere başlangıç saatini sabırsızlıkla bekleten bir programdı. Diğer favorim, hafta içi her gün saat 22.00 de yayınlanan 'Bir Roman Bir Hikaye'ydi. Her ay bir yazarın yapıtlarından biri yumuşak sesli bir sunumla okunurdu. Okuma sevgisini tetikleyen bir güç olurdu bu bende. Reşat Nuri'yi Yeşil Gece romanıyla ilk defa orada tanıdım. Açık Radyo, bundan neredeyse iki yıl önce canlı yayında okunmuş bir hikaye yüzünden 15 gün kapatıldı. Charles Bukowski'nin "Kasabanın En Güzel Kızı" RTÜK tarafından 'genel ahlak, toplum huzuru ve Türk aile yapısına'... Devamını görmek için bkz. | |
Oral Çalışlar, “Charles Bukowski ve Açık Radyo”, Cumhuriyet, 18 Ocak 2002 Açık Radyo, çağdaş Amerikan edebiyatının en önemli isimlerinden Charles Bukowski'nin bir öyküsünü yayımladığı için 15 gün boyunca yayın yapamayacak. Açık Radyo, yayın dünyamızın en seçkin yayın kuruluşlarından birisi. Şimdi böyle bir yayın kuruluşu, dünyaca ünlü bir şair ve yazarın, çok ünlü bir öyküsünün bedelini 15 gün susarak ödüyor. Bukowski'nin "Kasabanın En Güzel Kızı" adlı öyküsü Açık Radyo'da yayımlanmadan önce Metis Yayınları tarafından Türkçeye kazandırılmıştı. İşte bu öykü, Radyo Televizyon Üst Kurulu'nun yetkin üyelerince ''genel ahlak, toplumun huzuru, Türk aile yapısına'' aykırı bulunmuş ve bu nedenle Açık Radyo'nun 15 gün kapatılmasına karar verilmişti. Açık Radyo karara karşı idare mahkemesinde dava açtı ve yürütmeyi durdurma kararı alarak yayınını sürdürdü. RTÜK, bir kere bu öyküdeki tehlikeli durumu sezmişti ve peşini bırakmadı, bu cezayı ille de uygulatmak için bu ... Devamını görmek için bkz. | |
Nilgün Cerrahoğlu, “Charles Bukowski Amma Hikâye”, Cumhuriyet, 16 Ocak 2002 Charles Bukowski çağdaş Amerikan edebiyatının en önemli şair ve yazarlarından biri. İnternete girip ''Google'' arama motoruna adını yazdığınızda tamı tamına 43.900 site çıkıyor karşınıza. Yazarın ''bestseller'' eserleri okullarda okutuluyor. Üzerinde sayfa sayfa tezler yazılıyor. RTÜK Başkanı Nuri Kayış tarafından ''marjinal'' olarak tanımlanan "Kasabanın En Güzel Kızı" adlı hikâyesi, Bukowski'nin en tanınmış eserlerinden biri. Metis Yayınları'nın kitaplaştırdığı öykü, Türkiye'de de serbestçe satılıyor. ''Açık Radyo'' nun ''Amma Hikâye'' adlı (1 Mayıs 2000) programında okunan bu öykü, tam programın adına yakışan türden bir serüvene dönüştü sonuçta. Hikâyeyi ''genel ahlak, toplum huzuru, Türk aile yapısına'' aykırı bulan RTÜK, radyoya zamanında 15 gün kapatma cezası veriyor. Radyo karara karşı idare mahkemesinde dava açıyor. ''Açık Radyo'' davayı kazanıyor. İdare mahkemesi... Devamını görmek için bkz. | |
Abdullah Yavuz Altun, “Ayyaş’ın şövalyelik düşü”, Ayraç, Eylül 2010 Julio Cortazar, “Yazmak boks maçı gibidir. Romanda, okuru maç sayısıyla yenebilirsiniz ama öyküde nakavt etmeniz beklenir.” dediğinde yazarla okur arasındaki bir şeye dikkat çekiyordu aslında: Metin okuru her şartta yenebilmeli. Bizdeki kadim sözün, “Yenilen pehlivan güreşe doymaz”, bir başka türlü okumasını yapmak gerekir: Okur, metin karşısında yenildikçe, yeni kavramlarla birlikte metne tekrardan yanaşacaktır. Bunu öykü çerçevesinde ele alırsak, okura çok katmanlı bir öykü sunmanız, sizi iyi öykücü yapar muhakkak ancak yetmez; onu defalarca alt edebilecek malzemeniz olmalı. Bunun en iyi örneğini, Jorge Luis Borges sundu belki de. Labirentler kurarak yazdığı öykülerde, okuru alt etmenin ve sonunda kafasında bolca soru bırakmanın yöntemini keşfetmişe benziyordu. Evet, iyi metinler okurdan bir şeyleri saklayarak ve onu sürekli labirentler içinde dolaştırarak elde ediliyordu. Orhan Pamuk’un Devamını görmek için bkz. | |
|