| ISBN13 978-605-316-174-5 | 13x19,5 cm, 128 s. |
Liste fiyatı: 136.00 TL İndirimli fiyatı: 108.80 TL İndirim oranı: %20 {"value":136.0,"currency":"TRY","items":[{"item_id":"11380","item_name":"Güzel Ölümün Öyküsü","discount":27.20,"price":136.00,"quantity":1}]} |
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et Diğer kampanyalar için | |
|
| | Güzel Ölümün Öyküsü Yayıma Hazırlayan: Müge Gürsoy Sökmen Kapak Kolajı: Emine Bora |
Kitabın Baskıları: | 1. Basım: Ekim 2019 | 2. Basım: Aralık 2022 |
"Yürümeye devam ediyor. Hava eskisi kadar soğuk değil, yakında bahar gelecek, ardından yaz, dünya dönmeye devam edecek. Peki dünya ne zaman duracak? Yaşamın hep böyle süreceği bilgisi, karanlıkla birlikte derisinden içeri sızıyor. Dünya dönmeye devam edecek. Sabah, gece birbiri ardına, korna böğürtüleri, kaldırımlar, insanlar arasında, bir de o kükreme, betonun, inşaat kepçesinin, polis arabasının, kim bilir neyin." Güzel Ölümün Öyküsü Ayşegül Devecioğlu koleksiyonunun altıncı kitabı. | OKUMA PARÇASI |
Açılış bölümünden, "Arada bir de o kükreme...", s. 7-10 Bilmediği bir nedenle ansızın uyanıyor. Dünyaya kapkara düştü, taş gibi, gelişigüzel. Karanlıktan başka bir şey anımsamıyor bu yüzden. Sokakta, hava ağarana kadar bekleyip sonra uyumaya alışkın. Art arda birkaç geceyi uykusuz geçirdiğinde bile, çevresinden akıp giden günü duyumsuyor. Peltemsi, çığırtkan bir yoğunluk duyumsadığı, beynini emen yapışkan bir uğultu, arada bir de o kükreme, betonun, inşaat kepçesinin, polis arabasının, kimbilir neyin. Örtündüğü eski yorganın altında kıpırdanıyor. Toza toprağa karışmasına rağmen sabahı pembesine katıveriyor yorgan, bulaştırıyor pembeyi, lohusa yataklarının, sünnet düğünlerinin, maşallahların, inşallahların, bir yastıkta kocamaların, analı babalı büyümelerin pembesini. Epey solgun bir yorgan olduğu halde başarıyor bunu. Sokakta pembeden başka siyahlar, koyu, açık griler görünüyor, kahverengiler, donuk sarılar... Emenike’nin inşallahlarl... Devamını görmek için bkz. | |
| ELEŞTİRİLER GÖRÜŞLER |
Niyazi Zorlu, "Ayşegül Devecioğlu edebiyatı ve Güzel Ölümün Öyküsü", K24, 17 Ekim 2019 Dante, gölge ile okur/yazar arasında işleyen diyalektiği yüzyıllar önce İlahi Komedya’da ilan etmiştir. Yolu “cehennemden geçen” okur/yazar “istersen tanırsın beni” diyen bir gölgeye bütün zamanların hakikatini fısıldamıştır: “Çektiğin acı belli ki, belleğimden silmiş izini, sanki hiç görmüş değilim seni.” Bellek başkalarından yayılan acı verici, baş edilmesi zor, hayatın tadını tuzunu kaçıran bilgi; başka deyişle hayatın gölgeleri veya malzemeleri karşısında istifini bozmaz, kendini korumaya alır, bakış kaçırmaktan mevzu değiştirmeye, mevzuyu dağıtmaya onlar ile arasına mümkün bütün mesafeleri, silgileri koyar. “Malzeme” bir Ayşegül Devecioğlu edebiyatından söz etmemizi sağlayan unsurların en önemlisidir. O, günlük yaşamda işitmek, bakmak, dokunmak, tatmak, en çok da koklamak gibi bugünlerde huyu değişmiş, tabiri caizse “süflileşmiş” duyularla kavrana... Devamını görmek için bkz. | |
Emek Erez, "Güzel Ölümün Uykusu: Sokağın yoksul çocukları", Gazete Duvar, 31 Ekim 2019 Kent yoksulluğu son yıllarda çeşitli bağlamlarla tartışılan bir konu, bunun bir yanını da sokakta yaşayan çocuklar oluşturuyor. Bu çocuklar için yoksulluk, çoğunlukla değiştirme ve dönüştürme umudu olmayan, her türlü hak ve güvenceden yoksun bir hayat karşılığına geliyor ve daha çok “kent içi yoksulluk” kavramıyla ilişkileniyor. Bu kavram; “bir anlamda kaderini kabullenmiş ve artık yükselebilme, kent ve toplum içindeki konumunu iyileştirebilme umudunu büyük ölçüde yitirmiş görünen”leri ifade etmek için kullanılıyor (Işık-Pınarcıoğlu, 2009: 39). Konunun sadece bu boyutu yok, sokakta hayatta kalma çabası vermek zor çünkü dışlayıcı bakışları üzerinde hissetmek, “damgalı” bir hayatın mührüyle varolmaya çalışmak, dışarıdan her türlü saldırıya açık olmak gibi çeşitli sorunlar içeriyor. Ayrıca, yoksulluk araştırmalarında sık sık karşımıza çıkan sokak çocuklarının hayat çabası edebiya... Devamını görmek için bkz. | |
Erkan Yıldız, "Güzel Ölümün Öyküsü: Yakarsa garipler kendini yakar", sol.org.tr, 31 Ekim 2019 “Dertleri içine içine sığmayan onlar Hayatta umudu kalmayan onlar Sürüne sürüne yaşayan onlar Yakarsa dünyayı garipler yakar” Müslüm Gürses'e ait şarkının final dizesi ne kadar da iddialı. Burada iddianın atfedildiği “garipler” evsiz, yurtsuz, anasız, babasız, işsiz, mesleksiz, “yiyecek ekmek bulamayan”, ekmeği bulmak için gerektiğinde hamallık, gerektiğinde hırsızlık yapan, genellikle sokakta yaşayan, bir şekilde “hayatta kalan” yoksul ve yoksun insanlar. Ayşegül Devecioğlu, Kuş Diline Öykünen, Ağlayan Dağ Susan Nehir, Ara Tonlar romanlarının ardından yayımlanan dördüncü romanı Güzel Ölümün Öyküsü'nde bu “garipler”in hikâyesini anlatıyor. Belki okurken siz de Ken Loach'u hatırlarsınız Diğer romanlarının aksine anlatan değil gösteren bir roman kaleme almış Devecioğlu.... Devamını görmek için bkz. | |
Ayfer Feriha Nujen, "Kübist bir yazar, Ayşegül Devecioğlu", edebiyatburada.com, 31 Ekim 2019 Ayşegül Devecioğlu, birçok öğesi olan, birbirine bağlanmış değişik öğelerden oluşan, değişik türden öğelerle metinlerini oluşturan bir yazar. Ağlayan Dağ Susan Nehir gibi. Bütün bu ayrılıklara, ayrımcılıklara, bütün bu düşmanlıklara, dışlanmaya, dışarıda bırakmaya, bütün bu hasta, aptal ideolojilere karşı bir yazar. Bir rengi de yok. Üstelik seviyor başka renkleri. Kitap önemli, pek çok diğer kitap gibi… Fakat öyle sıradan bir önem değil taşıdığı, önemine binaen önemli. Devecioğlu, bu kitapla 2008 yılında Orhan Kemal Roman Armağanı Ödülü’nü aldı. Bu ödülü almasaydı da bir şey kaybetmezdi. Sosyolojik bir varoluş kitabıdır, basit bir roman değil, Ağlayan Dağ Susan Nehir. Varoluş, insanın en büyük acısıdır. Böylece bazılarını intiharın kucağına bırakır. Bunu bazen bir tek insan, bazen de koca bir devlet yapabilir. İnsanın omuzlarında kabuk bağlayan... Devamını görmek için bkz. | |
Vecdi Erbay, "Çöplerin arasındaki tozlu, belirsiz bitki ya da Emenike", mezopotamyaajansi22.com, 10 Aralık 2019 Ayşegül Devecioğlu yeni romanı Güzel Ölümün Öyküsü'nde sokaklarda yaşayan bir grup çocuğun yaşama arzusunu, birbirlerine sığınmalarını, tekinsiz günlerini, kendileri dışındaki dünya ile kurdukları ilişki biçimini, teslimiyetlerini ve başkaldırılarını anlatıyor. “Bilmediği bir nedenle ansızın uyanıyor. Dünyaya kapkara düştü, taş gibi, gelişigüzel. Karanlıktan başka bir şey anımsamıyor bu yüzden.” Ayşegül Devecioğlu’nun yeni romanı Güzel Ölümün Öyküsü bu paragrafla başlıyor. Bu kısacık paragrafta yer alan her kelimenin gerçekliği, roman ilerledikçe gösteriyor kendisini. Ansızın uyanan ve “dünyaya kapkara”, “taş gibi”, “gelişigüzel” düşen Emenike adlı bir çocuktur. Emenike gerçek adı değildir, futbola düşkünlüğü, bir gün büyük bir futbolcu olma düşü nedeniyle bu isim kendisine değer bulunmuştur. Emenike’nin etrafındaki hiç ... Devamını görmek için bkz. | |
Mesut Oktay, "Sokak Çocuklarının Edebiyatla Görünür Kılınması", oggito.com, 17 Aralık 2019 Türkiye’de cumhuriyetin ilk yıllarında başlayan ve özellikle 80’li yıllardan itibaren gecekondulaşmaya yol açacak denli yoğunlaşan köyden kente göç ve kent yoksulluğu, 60’lı yıllara kadar farklı bağlamlarda işlense de günümüz edebiyatının kör açısında kalmış meselelerin başında geliyor. Kent yoksulluğu ve çalışmayan işsizlik içerisinde önemli bir kanayan yara olan "sokak çocukları" günümüz metropollerinde sıradan hayatın her alanına sirayet eden önemli toplumsal ve politik bir sorun. Ayşegül Devecioğlu’nun Güzel Ölümün Öyküsü adlı romanı işte bu kanayan yaraya temas eden bir roman. Ayşegül Devecioğlu siyasi iktidarların ve toplumun görmezden geldiği, hayatın en dışına itilmiş bu çocukların yaşama tutunma serüvenini Emenike adlı bir karakter üzerinden anlatıyor. Merhametten korkuya Büyükşehirlerde sayıları giderek artan sokak çocuklar... Devamını görmek için bkz. | |
Orhan Koçak, "Roman ve Reform", Birikim, 19 Aralık 2019 Bir önceki iletide Devecioğlu’nun romanlarında saf ve dolayımsız duyum gibi bir şeyin duygunun ve anlamın yükünü üstünden atıp özerkleşmeye yöneldiğini öne sürmüştüm. Bu özerkleşme hiçbir zaman mutlak veya nihai değildir; her zaman birtakım yapılar ve konvansiyonlar içinde cereyan eder: bazı ön-bilgiler, görüleni/işitileni görülür/işitilir/tanınır kılan hazır algılama ve anlamlandırma kalıpları. Chomsky’ye göre, yeni doğmuş insan yavrusunun zihni bile bu türden ön-bilgiler ve anlam jeneratörleriyle donanmıştır. [1] Yine de her verili durumda “çiğ duyumun” direndiği, anlamın ve duygunun yönetimine girmeyi reddettiği bir an olmalıdır. Modernizmin Rimbaud’dan türeyen bir kolu, bu ele geçmez, belki yitirilmiş ânın sonradan, bir tür ikinci doğumla yakalanmasına adanmıştı. [2] Duyum ve duygu. Güzel Ölümün Öyküsü’ne geçmek için bu ayrımı biraz daha netleştirmek gerekir. Du... Devamını görmek için bkz. | |
Arif Mutlu, "Bir 'Modern İncil' Denemesi: Güzel Ölümün Öyküsü", ekdergi.com, 30 Aralık 2019 Ayşegül Devecioğlu’nun “Atiye Abla’ya, onun yurtsuz ve yazısız halkına” ithaf ettiği ikinci kitabı Ağlayan Dağ, Susan Nehir Çingene kimliğinin peşine bir antropolog titizliğiyle düşüyordu. Ancak kurduğu bu epistemolojik özne-nesne hiyerarşisi üzerinden bir sözcülüğe soyunmuyor, hatta kitabın sonunda Çingene halkının kendi edebiyatçılarına sahip olduğu, dolayısıyla kendi sözünü söylediği hakikatinin altını çizerek bir adım geri çekilmesini de biliyordu. Fakat tam da burada, gün gibi ortada olan bir çelişki göze çarpıyordu: Ayırt edici özelliklerinden birinin “yazısızlık” olduğu bilhassa vurgulanan bir halka yapılan ithafla başlayan bir kitap nasıl oluyor da o halkın aslında kendi yazısına gayet de sahip olduğunu dile getirerek bitebiliyordu? Bunun (ayrı ayrı veya birlikte geçerli olmak üzere) iki makul açıklaması olabilirdi: Birinci ihtimal, De... Devamını görmek için bkz. | |
|