ISBN13 978-975-342-405-9
13x19,5 cm, 116 s.
LİSTE DIŞI
BASILMAYACAK
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et
Türker Armaner diğer kitapları
Kıyısız, 1997
Taş Hücre, 2000
Tahta Saplı Bıçak, 2007
Hüküm, 2016
AYIN ARMAĞANIAYIN ARMAĞANI
Diğer kampanyalar için
 
Dalgakıran
Yayın Yönetmeni: Müge Gürsoy Sökmen
Kapak Resmi: Paul Klee
Kapak Tasarımı: Emine Bora
Kitabın Baskıları:
1. Basım: Mart 2003

Dalgakıran, daha önce Kıyısız ve Taş Hücre adlı kitaplarını yayımladığımız Türker Armaner’in son öykü kitabı. Eşik, Dalgakıran ve Sis Bileti adlı, birbirinin devamı gibi de okunabilecek olan üç öyküden oluşan kitap, yazarın Türkçe edebiyatta pek rastlanmayan üslubunun iyice belirginleştiği bir yapıt.

Kendini ilk bakışta okura açmayan, ele vermeyen, bir anlamda zamanını bekleyen metinler Türker Armaner'in öyküleri. Bağımsız öyküler değil de bir bütünün birbiriyle bakışan parçaları gibi görülebilecek bu metinler, şehir mekânının katmanları ile algı ve bilinçdışının katmanları arasında sıkıca dokunmuş. Armaner'in öykülerindeki karanlık yan ise gerçeklik ile hayal, aşinalık ile tekinsizlik arasındaki mesafenin başdöndüren yokluğu.

İÇİNDEKİLER
Eşik
Dalgakıran
Sis Bileti
OKUMA PARÇASI

"Eşik", s. 7-13

Bu bıraktığım ikinci not. Ararsan sevinirim.

Pazar, 23:50

Kimseye habersiz uğramaktan hoşlanmazdı. Bu arkadaşı günlerdir telefona çıkmıyordu, merak etmişti. Kâğıdı not defterinden kopardı, kapıya iliştirdi. El yazısından kim olduğunu herkes anlardı. Zili bir kez daha çaldı, açan olmadı. Merdivenlerden inip apartmandan çıktı.

Kimseyi merak da etmezdi, merak edilmeyi beklemediği gibi. Giderek artan yağmura aldırmadan caddeden meydana doğru yürüdü, evine döndü.

"Martı ve köpek sesleri susmadı gece boyunca. Bu semtte herkes uykuya dalmıştır şimdi. Nesneler de uyuyor, ama gözleri açık. Bakıyor ve görüyorlar. Yazdığım sözcükler de bakıyor bana. Bir ben uyanığım. Evde dolaşıyor, uyuyan nesneleri seyrediyor, kendi sesimi dinliyorum.

"Uzun zamandır kimse söylediklerimi duymuyor. Fark edilmiyorum. Yağmurda ıslanmıyorum, oysa bunu çok özledim."

Yazdıklarını çekmeceye yerleştirdi, kanepeye kıvrıldı.

Yürüyordu, kapıya doğru. Eşikte sevgilisi bekliyordu. Elini kadına uzatıp parmaklarıyla gözkapaklarını kapattı. Artık kendisini görmüyordu. Kıpırdamadan, gözleri kapalı duruyordu. Sevgilisine bakarak geriye adımlar attı, kanepeye uzandı, onu seyretmeye başladı. Kadın gözlerini açmadan eşikte gülümsedi, kollarını göğsünde kavuşturdu.

Eşik boştu. "Düş gördüm, hiç olmazsa bu doğru," dedi.

Sokağa çıktığında şafak söküyordu. Yağmur damlaları çıplak yürüyormuşçasına teninden süzülüyor, ama ıslatmıyordu. Damlal...

Devamını görmek için bkz.
ELEŞTİRİLER GÖRÜŞLER

Emine Bora, “Geçip gidenin ardından”, Virgül, Eylül 2003

"Kuracağım dil, konuşulacak, aktarılacak, hatta düşünülecek bir dil olmayacak. Azalttığım her ses, kullanmadığım her sözcük ölümü daha da yakınlaştıracak bana." Taş Hücre'de karakterlerinden birine söylettiği bu sözler Türker Armaner'in metninin ilk kitapla son kitap arasında aldığı biçimi de özetliyor gibi. İlk kitap Kıyısız yer, mekân, kişi tanımlarıyla klasik denebilecek bir tarzda ilerlerken, Taş Hücre'de bu işaretler neredeyse yarıya inmiştir. Dalgakıran'da ise karakterlerin adı bile yoktur artık. Figürlerdeki bu belirsizlik, seyrelme, azalma bir anlamda fazlalıklarından kurtulma işlemi gibi de değerlendirilebilir. Bu fazlalıktan biçimsel bir arınma değil, ama daha zihinsel, daha içe dönük. Aslında yazar insandan çok mekâna ve zamana güvenir gibidir; insan kırılabilir, saldırıya uğrayabilir. Kişi pek çok açıdan bir mekândan daha savunmasızdır.

"'Toplumsal bellek' diye bir şey varsa yerinin yazılı metinler olduğunu düşünüyorum. Bir kişinin 'unutmayı' tercih etmesi belki mümkün değildir, ama bir topluma 'unutturmak' mümkündür – özellikle de 'hatırlamak' yasaklanırsa," diyor Armaner, Taş Hücre'nin ardından bir söyleşide. Büyük harflerle olmasa da yazarın metinlerini sessiz ve derinden belirleyen temel tercihin böyle bir kayıt tutmak olduğu iddia edilebilir.

Zamanın geri çevrilemezliğinin kesinlikle farkındadır yazar da metinleri de: Yazar...

Devamını görmek için bkz.

Tufan Erbarıştıran, "Felsefî Tasarım Yazınsal Alanı Örtüştüren Bir Öykü: Türker Armaner'in 'Sis Bileti' Öyküsü", Gösteri, Sayı 251, Eylül 2003

Türker Armaner felsefe doktorası yapmış, yurtdışında da akademik kariyeri olan bir yazar. Kitaplarında, gördüğü bu eğitimin soluğunu gözlemliyoruz. Yazdığı öykülerde sıradan gibi görünen bir olay örgüsünü, okuru çok fazla sarsmadan yönlendirerek, kurgunun akışkanlığı içerisinde çeşitli defalar yap/bozlarla olgunlaştıran bir anlatım tekniği kullanıyor.

Armaner'in Dalgakıran adlı kitabında yer alan "Sis Bileti" öyküsünden yola çıkarak yazarın felsefi bakış açısını, metne olan hâkimiyetini ve okurla olan diyaloğunu vurgulamak istiyorum. Öykünün kurgusunun Jose Saramago'nun Körlük adlı romanını dolaylı da olsa anımsattığını önemle imlemeliyim. İlk adımda; öykünün kolay okunabildiğini, anlatımın basit ama etkili olduğunu, hepsinden önemlisi de okurdaki merak dürtüsünün gizlice kışkırtıldığını belirtmeliyim. Birçok öykünün aksine, doğrudan başlayan metin, öncesini merak ettirmeksizin sürerken okurla olan birlikteliği gizliden bir sorgulama duygusuyla örtüşüyor. "Sis yüzünden seferler iptal edildi, bunu başka zaman gişedeki görevliye verip geçebilirsiniz." Adı belli olmayan bir yerde sis nedeniyle vapur seferleri iptal edilmiştir. İnsanlar şaşkındır, ürkektir, böyle bir olayla ilk kez karşılaşmışlardır. Bu arada okur da bir şeylerden gizlice kuşkulanmaya başlamıştır. Bir şeyler olacaktır ama...

Sis öy...

Devamını görmek için bkz.
 
 

Kişisel Veri Politikası
Aydınlatma Metni
Üye Aydınlatma Metni
Çerez Politikası


Metis Yayıncılık Ltd. İpek Sokak No.5, 34433 Beyoğlu, İstanbul. Tel:212 2454696 Fax:212 2454519 e-posta:bilgi@metiskitap.com
© metiskitap.com 2025. Her hakkı saklıdır.

Site Üretimi ModusNova









İnternet sitemizi kullanırken deneyiminizi iyileştirmek için çerezlerden faydalanmaktayız. Detaylar için çerez politikamızı inceleyebilirsiniz.
X