 | ISBN13 978-975-342-265-9 | 13x19,5 cm, 104 s. |
Liste fiyatı: 104.00 TL İndirimli fiyatı: 83.20 TL İndirim oranı: %20 {"value":104.0,"currency":"TRY","items":[{"item_id":"547","item_name":"Taş Hücre","discount":20.80,"price":104.00,"quantity":1}]} |
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et Diğer kampanyalar için |  |
|
| | Taş Hücre Yayın Yönetmeni: Müge Gürsoy Sökmen Kapak Fotoğrafı: Man Ray Kapak Tasarımı: Semih Sökmen |
Kitabın Baskıları: | 1. Basım: Ocak 2000 | 2. Basım: Aralık 2014 |
Armaner'in 2000 tarihli öykü kitabında toplam 7 öykü yer alıyor. Türker Armaner Türkçe edebiyatta bizce çok özel bir yere sahip. Felsefeyle edebiyatın kesişim alanından yapıtlar okumayı seven okurlarımızın da bize katılacağını düşünüyoruz... "İsimlendirdiğimiz varlığın sınırları, kendi sınırlarımız, dilimizle ördüğümüz hücrenin duvarlarıdır. Örtülmüş acıyı çıplak olarak görebilme cesaretini kazanmak da zaman alır. Kimileri, çok kimse belki, kendi karanlık yüzeylerine sırt çevirirler hayatları boyunca. Kimileri, çok azı, böyle bir alanın varlığından haberdardır; tedirgin adımlarla yoklarlar bu yüzeyi. Kaçış sığınağın içinde de sürüyorsa, size kalmış tek gerçek mekân, dibi görünmeyen kör bir kuyudur."  | İÇİNDEKİLER |
Saat Taş Hücre Mühür Araf Kuyu Büyücü Sokak  | OKUMA PARÇASI |
"Saat", s. 7-13 Ev bizi bekliyor, soluk alıp vererek. Az sonra girintileri girintilerimize yerleşecek. Ev kendi zamanını, camların dışındaki görüntüyü hazırlıyor. Zaman, yavaş yavaş çözüyor evin hücrelerini. Başka evlerdeki kişiler yerlerine gidiyor. Bulanık, sisli görünen bir deniz netleşiyor, kendi rengini buluyor. Denize bakıyorum lombozdan, bakıyorlar. Bir takımadayı geçiyoruz. Yolcuların bağrışmaları duyuluyor yer yer. Vapurun yardığı dalgalardan çıkan köpükler başka dalgalara dönüşüyor. Seha'ya bakıyorum, susuyor. Kendi vücudunun ürettiği ses ağır geliyor ona. Birkaç harfle, her şeyi ifade edecek bir dil oluşturmayı deniyor. Bu dili, konuşmak için istemiyor; bu harflerden, giderek dilin tümünden kopacak bir tasarımı düşünmek istiyor. Susuyor. Yeniden lombozdan dışarı, denize bakıyorum. Ben evi biliyorum; bizim için hazırladığı zamanı, içeriden dışarıya bakıldığında değişecek görüntüleri, dışarıdan içeriye sızacak sesleri, saatin zembereğindeki devinimi, bu devinimin benim bilgime, Seha'nın suskunluğuna sızacağını, Kerem'in umudunu... Umut bir değişimi varsayar. Olandan olmayana, hiçlikten varlığa bir değişimi. Umudun bağlandığı ne olursa olsun, değişimin beklendiği kürenin –bazen tümüyle– dışındadır. Kerem Luttha'yı seviyordu. Luttha'yla sevişmek istiyordu. Onu düşünde görmüştü. Evin, kendisine Luttha'yı getireceğine inanıyordu. Bir kadınla birlikte olmaya duyulan inançtan farklı bir umuttu bu; kişinin yaptıklarının, yapabile... Devamını görmek için bkz. |  |
 | ELEŞTİRİLER GÖRÜŞLER |
Emine Bora, “Geçip gidenin ardından”, Virgül, Eylül 2003 "Kuracağım dil, konuşulacak, aktarılacak, hatta düşünülecek bir dil olmayacak. Azalttığım her ses, kullanmadığım her sözcük ölümü daha da yakınlaştıracak bana." Taş Hücre'de karakterlerinden birine söylettiği bu sözler Türker Armaner'in metninin ilk kitapla son kitap arasında aldığı biçimi de özetliyor gibi. İlk kitap Kıyısız yer, mekân, kişi tanımlarıyla klasik denebilecek bir tarzda ilerlerken, Taş Hücre'de bu işaretler neredeyse yarıya inmiştir. Dalgakıran'da ise karakterlerin adı bile yoktur artık. Figürlerdeki bu belirsizlik, seyrelme, azalma bir anlamda fazlalıklarından kurtulma işlemi gibi de değerlendirilebilir. Bu fazlalıktan biçimsel bir arınma değil, ama daha zihinsel, daha içe dönük. Aslında yazar insandan çok mekâna ve zamana güvenir gibidir; insan kırılabilir, saldırıya uğrayabilir. Kişi pek çok açıdan bir mekândan daha savunmasızdır. "'Toplumsal bellek' diye bir şey varsa yerinin yazılı metinler olduğunu düşünüyorum. Bir kişinin 'unutmayı' tercih etmesi belki mümkün değildir, ama bir topluma 'unutturmak' mümkündür – özellikle de 'hatırlamak' yasaklanırsa," diyor Armaner, Taş Hücre'nin ardından bir söyleşide. Büyük harflerle olmasa da yazarın metinlerini sessiz ve derinden belirleyen temel tercihin böyle bir kayıt tutmak olduğu iddia edilebilir. Zamanın geri çevrilemezliğinin kesinlikle farkındadır yazar da metinleri de: Yazar... Devamını görmek için bkz. |  |
İpek Bozkaya, "Dilin Dışında Bir Dünyanın Tasarımı: Türker Armaner’in Taş Hücre’si", sanatkritik.com, 15 Ocak 2021 Kimi metinler -metin derken anlam önerisinde olan estetik çabalı cümle topluluklarını kastediyorum- alıcısından konforunun bozulmasını, alıcısının üretime aktif dahil olmasını, pasifliğin hazzının bulanmasını ister. Bunu hem bir bilmece olarak kurgu hem bir sarsıntı olarak gerçeğin zedelenmesi hem bir bilinmezlik olarak dilin atmosferiyle yaparlar. Hazzı edebi ziyafetin sakin ve temkinli kıyıları yerine, genel beğenme ve yerme prensiplerinin dışında kendine bir yol önererek ve o yola okurunu çekerek var ederler. Gerçek ve hayal bu anlatılarda bu oyunun gösterişli öğeleri olarak geçirgen, girintili, birbirine içkindir. Türker Armaner’in 2000 yılında yayımlanan içinde yedi adet öykü bulunan Taş Hücre adlı öykü kitabı edebi zevkin aynı zamanda felsefi farklılıkla karşılandığı bu türden bir formülasyon. Bir okur olarak bu formülasyonu; gösterişli mecazlar, normatif dilsel arka plan yerine sınırların bozulduğu, bilinç katmanlarının karıştığı, okurdan mesai talep eden anlatı zemininde görüyoruz. Kitabın ilk öyküsü “Saat”, diğer öyküler gibi gerçekle düşün sınırlarının silikleştiği, dili, zamanı ve ölümü mesele edinmiş bir öykü. Öykünün sembollerden mürekkep atmosferinde izleklerinden en yüzeyde olanı yeni bir dil tasarımı. Birkaç harfle her şeyi ifade edecek bir dil oluşturmayı deneyen, bu dili, konuşmak, aktarmak, düşünmek için... Devamını görmek için bkz. |  |
|