| ISBN13 978-975-342-120-1 | 13x19.5 cm, 136 s. |
|
Yerdeniz, 6 Kitap Takım, 0 | Mülksüzler, 1990 | Yerdeniz Büyücüsü, 1994 | Rocannon'un Dünyası, 1995 | Balıkçıl Gözü, 1997 | En Uzak Sahil, 1999 | Kadınlar Rüyalar Ejderhalar, 1999 | Atuan Mezarları, 1999 | Tehanu, 2000 | Yerdeniz Öyküleri, 2001 | Bağışlanmanın Dört Yolu, 2001 | Öteki Rüzgâr, 2004 | Uçuştan Uçuşa, 2004 | Dünyanın Doğum Günü, 2005 | Marifetler, 2006 | İçdeniz Balıkçısı, 2007 | Sesler, 2008 | Güçler, 2009 | Lavinia, 2009 | Rüyanın Öte Yakası, 2011 | Aya Tırmanmak, 2012 | Yerdeniz (6 Kitap Tek Cilt), 2012 | Malafrena, 2013 | Zihinde Bir Dalga, 2017 | Lao Tzu: Tao Te Ching, 2018 | Şimdilik Her Şey Yolunda, 2019 | Yazma Üzerine Sohbetler, 2020 |
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et | | Pelin Ergül Kurt, "Bir Ursula Le Guin romanı", Gezite.org, 27 Eylül 2015 "Arzlı insan çamur, kırmızı tozdu. Athsheli insan dal ve köktü" [1] Dünya’nın içinde, dünya kadardık başladığımızda ayrıntıları fark etmeye. Evreni düşündüğümüzde, giderek farklı dünyaların olabileceğini düşlemeye başladık. Düşledikçe insana verilmiş o en büyük hediyeyi fark ettik . Hayal gücümüzü... Acemice sarıldık başlarda. Tedirgin, korku dolu gözlerle… Dehlizlerine girdik, karanlıklarından ışıklar yarattık. Çeşit çeşit biçimlere, renklere, varlıklara bulamaya başladık, elimizdeki o düş fırçasıyla aklımızın bize düş kurmak için ayrılan sınırsız yerine. Bizi her yanımızdan saran, körleştiren, köleleştiren düzene inat sıkı sıkıya kenetlendik o yere. Giderek özgürleştik o vahada. Daha da genişletmek için yeni keşiflere çıkmaya başladık. İşte Ursula Le Guin o vahaları genişleten fantastik bilim kurgu alanında ilah olmuş bir yazar. Onun kitapları insanın doğa içindeki devinimine yepyeni eleştirel bir bakış açısıyla bakmanıza, toplumsal durumları sorgulamanıza neden olur. Bunu naifçe, okuru rahatsız etmeden, sözcükleri cümlelerin arasına sıkıştırarak yapar kitaplarında Ursula Le Guin. Onun kitaplarıyla aklınızın sınırları genişler. Bir evrenden başka bir evrene yolculuğa çıkarsınız. Ufkunuz açılır. Artık bizim için sıradanlaşmış durumları öyle bir anlatır ki sonunda bu durumların aslında sizi rahatsız edebilecek olan taraflarını fark etmeyen gözünüz açılır. Bir nebze ucundan yakaladığınız o ışıkla görmenin tadına varınca, içinde bulunduğunuz o kapkaranlık dünyadan ışığa doğru yol alırsınız. Yol boyunca rastlaştığınız yıkık, boyası dökük bir ev, hasat edilmiş bir tarla, biçimsiz, canlılığını yitirdi yitirecek bir ağaç, yırtık pantolonlu bir çocuk, belki kimbilir dönüp bir daha bakmanızı sağlayacak bir albenisi olmayan varlıklara daha dikkatle bakmaya başlarsınız. Aslında oralarda bir yerlerde olan, çoğu zaman yaşamımız boyunca biçimsel güzelliğini algıladığımız durumların dışında, pek de fark etmediğimiz, biçimi bozuk durumların, absürd taraflarındaki derinliği, insan zihnini bulandırırken sahip oldukları, yaşama ışık tutan ayrıntılarını görmenin hazzını yaşarsınız. Dünyaya Orman Denir, o muazzam kitaplardan biridir, işte! İki farklı gezegen, iki farklı insan topluluğu… Biri istilacı, diğeri yerleşik… Biri egemen, diğeri halk… Biri için diğeri öteki, yaratık. Biri istila edilen, diğeri istilacı iki halk… Athshe ve Arz. Athshe için yaşadıkları dünya, kocaman, içinde varlıklarını sürdürdükleri bir orman. Sıradışı, gökyüzünü kapatacak sıklıkta ağaçları, güneşin sarı sıcak ışığının ağaç yapraklarına çarparak değişik renklerle hayat bulan yansımasının altında, toprağın nemli yüzeyini kaplayan yaprakların üzerinde, kırmızıya çalan ormanı oluşturan ağaç kovuklarından girişini yaptıkları yeraltı topraktan evlerinde doğayla bütünleşmiş anaerkil topluluklar halinde yaşayan bir halk Athsheliler. Orman onların bütünleştikleri, korunaklı hissettikleri, yaşamlarına mesken ettikleri dünyaları. Kendi dillerinde Athshe, orman ve dünya kelimelerine verdikleri ortak bir sözcük. Arz… Bir başka halkın varlığını sürdürdüğü gezegene gelip talan eden, kendi medeniyetlerini (savaş, makineleşme, binalaşma vs.) inşa etmek için Athshe ormanlarına zarar veren, oradaki halkı köleleştiren, onların toplumlarında önemli yer edinen ağaçları yok eden bir halk… Arzlılara göre Athsheliler yaşamsal ihtiyaçlarını gidermenin dışında duyguları olmayan, doğru düzgün (!) iletişim kuramayan, düşünemeyen, kendi gezegenin ihtiyaçlarını karşılamak için gerekli olan itaatkâr çalışma gücü. Peki itaat nereye kadar? Yaşam alanlarına müdahale edilmiş, kimlikleri yok sayılmış, köleleştirilmeye çalışılmış bir halk, ne zamana kadar bu düzenin sürmesine dayanak olur? Topraklarında savaşmayı bilmeyen, özgürce barış içinde yaşayan Athsheliler, dünyalarını (ormanlarını) korumak için canla başla savaşmayı ve öldürmeyi öğreniler mi? Başka bir gezegen tarafından koloniler kurularak yok edilmeye çalışılan yurtları ve köleleştirilen halkı için boyunlarına geçirilen o medeniyet ilmeğini (!) bir kenara atıp, canlı doğasının o en ilkel duygusu olan öldürme ve yok etme gücünü keşfedecekler mi peki? Romanın ilerleyen bölümlerinde, Arzlıların küçümsediği, yaratıkçık dediği Athshe halkından Selver‘ın koloniyi patlatmasıyla isyan başlar. İstilacı halkın , bu durum karşısında şaşkınlık duymaması iyimser bir bakış açısı olacak sanırım. Böylelikle egemenin halk üzerinde kurduğu baskı ve başardığını zannettiği korku, yerini bir halk isyanına bırakır. Belki de kitabın bütününü en iyi anlatan ve üzerinde uzun uzun düşünmemizi gerektirecek olan , bir Arz’ lının şu sorusudur; "Siz insan türünün ilkel, zararsız ve barışsever olduğunu mu düşünüyorsunuz, Albay?" [2] Notlar [1] Dünyaya Orman Denir, Ursula Le Guin Metne dön. [2] Dünyaya Orman Denir, Ursula Le Guin Metne dön.
|