May Jaggi, “İflah olmaz sihirbaz”, Radikal Kitap Eki, 21 Nisan 2006
Ursula K. Le Guin, güçle hayal edilmiş fantezi dünyaları için gerekli ilham kaynağını edebiyatın yanı sıra doğadan da alır. Oregon'daki Wilammette Nehri'nin yukarısında yer alan Portland tepelerinin batı yamacındaki evi, tepesi yirmi beş yıl önce büyük bir patlamayla uçmuş şimdilerde ise ürpertici bir sessizliğe bürünmüş olan St. Helen yanardağına bakan göz alıcı bir manzaraya sahiptir. Yaklaşık yarım yüzyıldır kendi evi olan Kuzeybatı Pasifik'teki bu evde Le Guin kendisine hem bilimkurgu hem de fantastik öykücülüğünde 'büyük usta' unvanını kazandıran bir dizi eseri tasarlamıştır. Harry Potter'den otuz yıl önce Yerdeniz Büyücüsü'nde Çevik Atmaca olarak adlandırdığı Ged'i büyü, ölüm ve dil gücünün hüküm sürdüğü ejderha ve kara büyücülerin sanayi-öncesi takım adalarındaki bir büyücü okuluna gönderdi. Çocuklar için gerçekçi öyküler, şiirler, denemeler ve kitaplar yazan Le Guin "Bir kalite göstergesi olarak yazın türü konusunda sabırsızımdır" der.
Onun J.K. Rowling'e "Tüm fantezi dünyasında patlama yaratmıştır" şeklindeki övgüsü hafif bir burukluğu ifade eder. Sessizce, "Beni bazı insanların darmadağın ettiği gibi etkileyemedi" derken, ilave eder: "Ancak kendinden önce gelen yazarlara daha çok minnet duygusu içinde olabilirdi. Benim aklımın almadığı nokta ilk kitabı inanılmaz bir şekilde orijinal bulan eleştirmenlerdir. Pek çok erdemi var, ne var ki orijinallik bunlardan biri değil. İşte beni üzen bu nokta." Hem erişkinlerin, hem de çocukların keyifle tadını çıkardıkları Yerdeniz dörtlemesi, Atuan Mezarları (1971), En Uzak Sahil (1973) ve Tehanu (1990) hiçbir zaman basımdan düşmemiş hatta 2001 yılında Yerdeniz Öyküleri ve Öteki Rüzgâr başlıklı romanların eklenmesiyle zenginleşmiştir.
Ve marifetler
Karanlığın Sol Eli (1969) Hain gezegeninden gelen gezginler ya da kaşifler hakkında ve erişkinlere bilimkurgu öyküleri dizisi olan klasikleşmiş Eukman'ın temeliydi. Roman, ona Mülksüzler (1974) ütopyaları gibi hem Nebula hem de Hugo ödüllerini getirdi. Distopya Portland'ında geçen bir bilimkurgu klasiği The Lathe of Heaven'de (1971), hayallerin gerçekleştirebilen yetilere sahip bir adamın bir ütopik psikiyatr tarafından acımasızca yönlendirilişini anlatır.
Le Guin'in yirminci romanı olan Marifetler, bir dizi yeniyetmeyi anlatır. Le Guin "Fantezi yazmak, çocuklar için yazmak anlamına gelmiyor. Fakat farklılıkları ortadan kaldırıyor; doğasında karşı yakaya geçme özelliği olan bir tür" der. Fantezi yazımın pek çoğu "güç ilişkileri hakkındadır" der ve ekler:
"Tolkien'e bakın. Bu gücü elinde tutanı ve diğerlerine yaptığını incelemektir." Shelley'le aynı çizgide olan bir inançla "Ahlaki iyiliğin en önemli enstrümanı hayal kurmaktır." "Hareketlerinizin sonucunu hayal edemezseniz veya etmezseniz ahlaklı veya sorumlulukla hareket edemezsiniz." Çocuklar bunu yapamazlar; bebekler ahlaki açıdan canavardırlar -tam anlamıyla aç gözlü canavarlar. Hayalleri öngörü ve empati konusunda eğitilmelidir." Bu da hiç kolay bir iş değildir. Bir zamanlar yazdığı gibi, "Tabii, bu iş basittir; yani çocuklar için yazmayı kastediyorum. Onları yetiştirmek kadar basit bir iş."
Kültür zenginliği
Marifetler, onun erken dönem kitaplarının bazıları gibi soyluluk ve kan bağı takıntısında olan bir köle toplumu hakkındadır. "Bunu yapan o kadar çok kültür odağı var ki, özellikle kanlarında özel birşeylerin aktığını düşünen" der. Bazı yorumcular "kölelik bitti" derken "acaba hangi gezegende yaşamaktadırlar?"
Le Guin, Alman bir göçmen olan babası Alfred Kroeber'in kendi kurduğu antropoloji bölümünde "tek kültürlülüğün yarattığı kültür yıkıntıları, dil kalıntıları"nı çalıştığı Berkley, Kaliforniya'da 1929 yılında doğdu. Annesi Theodora'da Amerikan yerlilerinin yaşamlarında aynı bakış açısıyla çalışmalar yaparken bir Yahi yerlisinin 'uygarlık' ile karşılaşmasını anlattığı Ishi in Two Worlds (1961) başlıklı romanı yazdı. "Halk öyküleriyle dolu bir evimiz vardı. Kuzey mitoslarını Yunan mitosundan daha çok severdim" diyen Le Guin, barbar ve uygar arasındaki sınırı, "sadece aklın bölgeleri olarak" gördü. Yaz ayları boyunca Napa vadisindeki aile çiftliğinde "amcalarım" dediği Amerikan yerlilerinden sözlü kültürün zenginliğini ve karşılaştıkları ayırımcılığı öğrendi. Bunlar ve yaşadığı vadi nükleer bir soykırım sonrasını anlattığı Hep Yuvaya Dönmek'in (1985) yazımına ilham oldu. "Beyaz benim için ne bir norm oluşturur ne de okuduğum pek çok fantezi öyküde olduğunun aksine insana eşdeğer tutarım" der. "Karakterlerimin birçoğunu farklı renkteki insanlardan seçmem bilinçli bir seçimdir."
Yerdeniz dizisinde Ged bakır kırmızısı, arkadaşı Vetch ise siyahidir. "Kitap kapağı tasarımcılarıyla sonsuz bir mücadele içindeydim. Yavaş yavaş kitap kapaklarındaki insanların renkleri koyulaşmakta, ancak bu süreç çok uzun bir zaman aldı." Yerdeniz dizisi geçen yıl Amerikan bilimkurgu kanalı için mini bir televizyon dizisi olarak uyarlandı.
Fantezinin izi
Radcliffe ve Columbia üniversitelerinde Fransız ve İtalyan edebiyatı çalıştıktan sonra , Fulbright bursu kazanarak Fransa'ya gitti. Orada Charles Le Guin ile tanıştı. Charles Georgia'dan gelmişti ve okul arkadaşı oldular. "1953'de Paris'te evlendik ve daha sonra Güney'e yerleştik. Tamamen ayrıma uğramış bir toplumda önceleri büyük bir şok yaşadık. Ve onu Batı'ya götürdüm." Kocası bir tarihçi olarak, Portland Üniversitesi'nde 1958'de göreve başladı. Bu çiftin üç çocuğu ve üç torunu dünyaya geldi. "İyi ve kötü arasındaki ayrım Tolkien'de olduğundan çok farklıdır. Kötünün başladığı yer aslında yaşamlarımızdaki kötülüğün bir metaforudur, o asla karakterlerini dışardaki kötülüğün içine atmaz, oysa bu onun hoşlandığı bir şeydir." Le Guin'e göre fantazi genellikle 'kaçış'la karıştırılsa da o aslında "İnsan doğasındaki iyi ile kötünün savaştığı ruhsal bir yolculuk." "Bu biraz hayale benziyor" der Le Guin "Ve semboller neredeyse evrensel olmakla birlikte herkese hitap eder nitelikte. Bu semboller çok eski zamanlardan beri aynıdır: Gılgamış Destanı'nı okuyoruz ve anlıyoruz." Sembolik dil temeldir ancak ilkel ya da çocukça değildir, derin bir dilbilgisi gerektirir. Jungbu anlamda yararlı bir basamaktı. (Freud'un tersine, o yalnızca sanatçıların yaptığını anlardı.)
O, fantezi türünün izini buldu; Frankestein'dan başlayıp Philip K. Dick'e kadar, Borges'i, Calvino'yu, Saramago'yu ve Marquez'i kucakladı. Ancak o aynı zamanda diğer geleneklerden de etkilendi, Dickens ve Tolstoy'dan Hardy ve Woolf'a kadar: "Vurabildiğin kadar uzağı vurmalısın" der Le Guin. Bilimkurgularında eşyayı ve askerleri terk etti. "Bunlar hep tutucu varsayımlar: beyaz adam gider ve evrenle kavga eder." Ancak 60'lı yıllarda, o fetihle ilgili bir dünyayla ilgilenmemeye, ama 'form'u birbirine geçmiş, bir müzisyenin sonatıyla olduğu gibi istediğin kadar oynayabileceğin metaforların kusursuz bir kutusu olarak gören ve kullanan bir jenerasyonun bir parçası oldu.
Fantazi dünyası genellikle büyücüler üzerine kurulu olan Le Guin, gücü tevazu ve sorumlulukla eğitmesini bilmiş bir yazar. "Bazıları, bazı zamanlar çok kızgın olur ancak bildiğim bir gerçek var ki; bir noktaya kitlenmek o noktayı bitirmek demektir. (...) "Eğer okuyucunuzu eserinize değer biçme konusunda özgür bırakırsanız, bu gerçek sanattır ve bu, eseri kalıcı kılar."
Not: Bu yazı 17.12.05 tarihli The Guardian Book Review’da yayımlanmıştır.