Bahar Muratoğlu, “Mülksüzler 30. Yılında”, Cumhuriyet Dergi, 28 Kasım 2004
Ursula K. Le Guin'le "Mülksüzler" romanıyla tanıştık. Otoriter devlete karşı, işbirliğini öneriyordu. Kendini "Taocu, anarşist, feminist ve çevreci" diye tanımlayan Le Guin'e göre ütopyalar imkânsız, ama yazılabilir...
Bir öyküyü, bir yolculuğu anlatmanın pek çok farklı yolu vardır. Yazar belki de en çok nasıl anlattığıyla farklılaşır diğerlerinden. Hayal gücüyle ve kelimeleriyle farklılaşır. Gerçeküstü diye nitelediğimiz öyküler de, gerçekliği anlatmanın farklı yollarıdır yalnızca. İçimizdekileri ve çevremizdekileri, hayal gücünü sınırlamadan anlatmanın kapılarını aralayan yollardır.
Fantezi, bilimkurgu ve ütopya yazarı olarak bilinen Amerikalı yazar Ursula K. Le Guin de sonsuz hayal gücünü özgürce kâğıda aktardığı öykülerinde bize kendimizi, gerçekliğimizi ve dünyamızı; kendimizin, gerçekliğimizin ve dünyamızın kalıplarına sokmaya çalışmadan anlatır. Sınırsız bırakılan bu hayal gücüyle Le Guin, bilinçdışından gelen simge ve arketipleri doğrudan ve dolaysız olarak kullanır. Bir başka deyişle Le Guin bize gerçeklerden bahseder.
Le Guin'in fantastik öykülerindeki simgelere bakabildiğimizde, onun bize ustalığı, birliği, dengeyi, bütünlüğü, iç yolculuğu, keşfetmeyi, büyümeyi, cinselliği, ölümü, insanın karanlık yönünü anlattığını görürüz. Bunları büyülü bir dille, ejderhaların kadim lisanıyla anlatır. Tıpkı takımadalardan oluşmuş "Yerdeniz" gibi. Tıpkı gölgesinden önce kaçan, sonra onun peşine düşen, büyüme ve bütünleşme yolundaki "Ged" gibi. Tıpkı yeraltındaki karanlık labirentlerinde bir ışık yanan ve kendini ve kadınlığını keşfeden "Tenar" gibi. Gerçekten gerekmedikçe hiçbir şeyin doğasını değiştirmeyen büyücüler ve yalnızca göz boyayabilen sihirbazlar gibi.
Le Guin fantezi konusunda şöyle diyor: "...çünkü fantezi elbette hakikidir. Olgulara dayanmaz, ama hakikidir. Çocuklar bilir bunu. Yetişkinler de bilir, zaten çoğu bu yüzden fanteziden korkar. Fantezideki hakikatin, yaşamaya mecbur edildikleri ve kabullendikleri hayatın sahteliğine ve kofluğuna, gereksizliğine ve sıradanlığına karşı bir meydan okuma, hatta tehdit oluşturduğunu bilirler. Ejderhalardan korkarlar, çünkü özgürlükten korkarlar." Ve şöyle devam ediyor: "...Biz hayal gücü zengin insanlar, 'Evvel zaman içinde bir ejderha varmış' ya da 'Topraktaki delikte bir hobbit yaşarmış' gibi cümlelerle, böyle güzelim gerçekdışı şeylerle, kendi tuhaf tarzımızda hakikate ulaşabiliriz." (1)
Cinsiyetler Ortadan Kalkınca
Le Guin psikoloji alanında, kendi deyimiyle "sanat hakkındaki görüşleri sanatçılara en yakın gelen psikolog" Carl Gustav Jung'a dönük durur. "Yerdeniz Büyücüsü (2)" isimli kitabında, Jung öğretisindeki bireyleşme, bütün bir insan olma sürecinin ilk arketipi, ilk aşaması olan "Gölge"yi kullanır.
Le Guin'in bilimkurgu ve ütopyaları ise dünyamızı aktarır, dünyamızı sorgular, dünyamıza alternatifler üretir. Mülkiyet, cinsiyet, aidiyet, siyasal sistemler, doğanın tahribatı, baskı, özgürlük, ideoloji, doğduğumuzdan beri bize dayatılan değerler karşılaştırılır ve sorgulanır. Bunlar yaratılan alternatif toplum türleriyle ve yıldızlar arası seyahatlerle güzelleşir, canlanır. Tıpkı anarşist bir toplum kurmuş "Anarresliler" gibi. Tıpkı cinsiyetin olmadığı "kış gezegeni" gibi. Tıpkı zamanı çizgisel değil döngüsel yaşayan, doğayla bütün olan "Keş halkı" gibi.
Ursula K. Le Guin kendini "Taocu, anarşist, feminist ve çevreci" olarak tanımlıyor. Taoculuk, doğanın ideal düzenine uyumla iyilik ve güzelliğin gerçekleştirileceğini, bir şey yapmamanın ve hareketsiz kalmanın insanı huzura ve sükûnete kavuşturacağını ifade eder ve insanın kendini bilmesinden, kendi içini okumasından bahseder. Le Guin'in pek çok yapıtında bu felsefenin "doğanın ideal düzenine uyma", "kendini bilme" ve "kendi içini okuma" gibi öğelerinin izleri görülebilir. Feminizm esas olarak, özel mülkiyet sonrası, kadının da bir mülk sayılması ve çocuğun babasının belli olması amacıyla eve kapatılması sonucunda doğan ve kadın haklarını savunan bir ideolojidir. Le Guin'in feminizmi "cinsiyetçilik" değildir. İnsan olma ve eşitlik üzerine kurulu bir yaklaşımdır. "Bağışlanmanın Dört Yolu" (3) isimli kitabında bu temalar bulunabilir. Aynı zamanda "Karanlığın Sol Eli" (4) adlı kitabında Le Guin kendi deyimiyle cinsiyeti oradan kaldırır ve geride ne kaldığına bakar. Bu romanda, "Kış gezegeni"ndeki insanlar normal koşullarda cinsiyetsizdirler ve yalnızca yılın belirli dönemlerinde, o andaki hormonal durumlarına göre kadın veya erkek olurlar. Bu gezegende "aidiyet", "sahiplik", "sevgililik", "arkadaşlık" gibi kavramlar değişmiş; cinsiyet bir otorite aracı olmaktan çıkmıştır. Çevreciliği; doğaya saygı, doğanın çeşitliliğini koruma ve onu çıkar uğruna tahrip etmeye karşı olma olarak tanımlayabiliriz. Le Guin'in çevreciliği özellikle "Dünyaya Orman Denir" (5) ve "Hep Yuvaya Dönmek" (6) gibi kitaplarında ön plana çıkar.
Ütopyolar İmkânsızdır...
Gelelim Le Guin'in anarşist yönüne ve en önemli romanlarından biri olan, yayımlanışının otuzuncu yıldönümündeki anarşist ütopyası "Mülksüzler"e (7). Anarşizm; baskının ve otoriter devletin yerine işbirliğini, dayanışmayı, ahlakı, kolektif çalışmayı ve sevgiyi koyan bir sistemdir. Devlet ortadan kalkar, yerine eşit ve işbirliği içinde çalışan kurumlar ve federasyonlar gelir. İnsanlar korkuyla yönetilmez ve bireysel farklılıklar yok edilmeye çalışılmaz. Kişiler, bireysel-toplumsal ahlak duygusu ve kendi kararlarıyla yaşamlarını sürdürür, toplumlarının devamını sağlarlar. Mülkiyet yok olur. Le Guin, Mülksüzler'de anlattığı anarşizmi şöyle tarif ediyor: "...Odoculuk anarşizmdir. Sağı solu bombalamak anlamında değil: kendine hangi saygıdeğer adı verirse versin, bunun adı tedhişçiliktir. Aşırı sağın sosyal-Darwinist ekonomik özgürlükçülüğü de değil: düpedüz anarşizm: eski Taocu düşüncede öngörülen, Shelley ve Kroptokin'in, Goldman ve Goodman'ın geliştirdiği biçimiyle. Anarşizmin başhedefi, ister kapitalist isterse sosyalist olsun, otoriter devlettir; önde gelen ahlaki ve ilkesel teması ise işbirliğidir (dayanışma, karşılıklı yardım). Tüm siyasal kuramlar içinde en idealist olanı anarşizmdir; bu yüzden de bana en ilginç gelen kuramdır."
Mülksüzler, birbirinin uydusu olan Urras ve Anarres isimli iki gezegenden bahsediyor. Urras dünyamıza benzeyen kapitalist bir gezegenken Anarres kolektif çalışmanın ön planda olduğu; paranın, mülkiyetin ve dinin olmadığı anarşist bir gezegendir. Bir gün Anarresli bilimci Shevek, Urras'taki bilimcilerle görüşmek üzere kendi gezegeninden çıkar ve karşılaştırma, sorgulama başlar. Anarres'te eşyalar ve topraklar üzerinde mülkiyet hakkı olmadığı gibi, insanlar üzerinde de mülkiyet hakkı yoktur. İlişkiler aidiyet üzerine değil, sevgi üzerine kuruludur. Urras'ın insanlarının maddeler üzerindeki sahiplik iddiası, birbirleri üzerindeki sahiplik iddiasına kadar varmaktadır. Anarres ışıltısızdır belki, ancak Urras'ın ilk bakışta parlak görünen caddelerinin arka sokaklarındaki karanlık Anarres'te yoktur.
Peki Anarres mükemmel midir? Bu bir ütopya olduğuna göre, orada yanlış giden bir şeyler olamaz mı? Le Guin'in bu sorulara yanıtı kesin bir "evet" değildir. İnsan doğasını ve Anarres'in çelişkilerini de anlatır Le Guin. Ve şöyle der: "Ütopyalar imkânsızdır. Ama yazabiliriz."
Evet, ütopyaları yazabiliriz ve imkânsızı anlatmakla, Le Guin'in yaptığı gibi gerçeğin yansımasını gözler önüne serebilir, kafamızı çevirerek ondan kurtulamayacağımızı anlayabilir ve anlatabiliriz. l
Kaynaklar
(1) Le Guin, U. (2002). Kadınlar, Rüyalar, Ejderhalar. İstanbul: Metis Yayınları. Yukarı
(2) Le Guin, U. (1999). Yerdeniz Büyücüsü. İstanbul: Metis Yayınları. Yukarı
(3) Le Guin, U. (2001). Bağışlanmanın Dört Yolu. İstanbul: Metis Yayınları. Yukarı
(4) Le Guin, U. (2001). Karanlığın Sol Eli. İstanbul: Ayrıntı Yayınları. Yukarı
(5) Le Guin, U. (2003). Dünyaya Orman Denir. İstanbul: Metis Yayınları. Yukarı
(6) Le Guin, U. (2002). Hep Yuvaya Dönmek. İstanbul: Ayrıntı Yayınları. Yukarı
(7) Le Guin, U. (1999). Mülksüzler. İstanbul: Metis Yayınları. Yukarı
(8) Hançerlioğlu, O. (1975). Felsefe Sözlüğü. İstanbul: Remzi Kitabevi. Yukarı
(9) Muratoğlu, B. (2003). Le Guin Dünyasında Yolculuk. Varlık, (1153), 66-68. Yukarı