| ISBN13 978-975-342-327-4 | 13x19,5 cm, 288 s. |
|
Yerdeniz, 6 Kitap Takım, 0 | Mülksüzler, 1990 | Yerdeniz Büyücüsü, 1994 | Rocannon'un Dünyası, 1995 | Dünyaya Orman Denir, 1996 | Balıkçıl Gözü, 1997 | En Uzak Sahil, 1999 | Kadınlar Rüyalar Ejderhalar, 1999 | Atuan Mezarları, 1999 | Tehanu, 2000 | Bağışlanmanın Dört Yolu, 2001 | Öteki Rüzgâr, 2004 | Uçuştan Uçuşa, 2004 | Dünyanın Doğum Günü, 2005 | Marifetler, 2006 | İçdeniz Balıkçısı, 2007 | Sesler, 2008 | Güçler, 2009 | Lavinia, 2009 | Rüyanın Öte Yakası, 2011 | Aya Tırmanmak, 2012 | Yerdeniz (6 Kitap Tek Cilt), 2012 | Malafrena, 2013 | Zihinde Bir Dalga, 2017 | Lao Tzu: Tao Te Ching, 2018 | Şimdilik Her Şey Yolunda, 2019 | Yazma Üzerine Sohbetler, 2020 |
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et | | Aslı Sumer, "Yeni Yerdeniz Öyküleri", Virgül, Sayı 47, Ocak 2002 Ursula K. Le Guin bizi yine o tılsımlı diyara, Yerdeniz'e götürüyor. "Nihayet," diyesi geliyor insanın. Ged'in Tenar'ın sevgisinde huzuru bulmasından sonra, üç dört yılda bir dörtlü diziyi dönüp dönüp okumaktan, okuduklarımızı da bir an önce unutup bu yeniden okuma sürecini kısaltmayı dilemekten başka yapacak bir şey kalmamıştı biz Yerdeniz müdavimleri için. İşte LeGuin sağ olsun, "beklediğimize değdi," dedirtecek öyküler sermiş önümüze. Hatta öykülerin birinde sevgili Ged de ufak bir rol almış. Onu görmek eski sevgiliyi görmek gibi bir tat bırakıyor insanın yüreğinde. Neyse, gelelim kitaba. Kapağı açar açmaz Roke'a dalıveriyorsunuz. Başbüyücü Ged'in ölümle yüzleştikten sonra başıboş bıraktığı Roke'un kuruluşuna gidiyorsunuz. Susamuru ya da Deniz Kırlangıcı ya da gerçek adıyla Medra'yla tanışıyor, onun irfanıyla bütünleşip sihriyle yüceliyorsunuz. Medra'nın küçüklüğünden başlayan öykü kurgusu bizi Havnor Limanının çok uzun zaman önceki sefaletine, büyücülerin kralların oyuncağı olduğu, gerçekten irfan sahibi olan insanların kendilerini gizlemek zorunda kaldıkları, zorbalık dolu bir döneme taşıyor. Medra'yla birlikte gemi inşa ediyor, gözbağı yapıyor, kralın adamlarına yakalanıp madenlere yollanıyoruz. Yerin sesini duyuyoruz tabanlarımızda. Minneti ve çaresizliği tadıyoruz. Bir mucizeyi gerçekleştirip Roke'a kanat çırpıyoruz. şık oluyoruz. Erdemlerimiz ve bilgimiz bizi öylesine aşıyor ki öğretme aşkıyla yanıp tutuşuyor, öğrenme aşkıyla yanıp tutuşan insanları bulmak için dünyaya yelken açıyoruz. Ve büyücülük okulunun kuruluşunda Medra'yla, Elehal'le birlikte emek harcıyoruz. Roke'un ustaları yerlerini buluyor, eksik taş kalmıyor bu öyküyle. Medra da en az Ged kadar sevdiriyor kendini. Onun içindeki temizlik pek çok insanı kendine çekiyor. Ve sonuçta iyinin kazanması, kötünün kaybetmesi de tanıdık ama tatlı bir zevk veriyor okuyucuya. İkinci öykü "Karagül ile Pırlanta", irfan sahibi bir çocuğun kendini ve hayatı keşfini anlatıyor. Büyümek bir anlamda da tercih yapmaya başlamak demektir ya, işte Pırlanta da büyüme serüveninde çok önemli tercihlerle yüzleşiyor. Bir yanda babası ve onun işi, bir yanda büyük aşkı Gül, bir yanda bastıramadığı müzik tutkusu ve diğer yanda da büyü gücü Pırlanta'yı kasıp kavuruyor. Büyü gücü göz ardı edilmesi zor, eğitilmezse tehlikeli olabilecek, hayatını uğruna harcamaya değecek bir güçtür. Peki ya içinde bir sanat aşkı da varsa büyücünün? Müzik yapmak için bitmek bilmeyen bir arzu varsa? Ya bir kadının aşkı da varsa üstüne üstlük? Ne yapar büyücü? Her şeyi elinin tersiyle itip kadınına dönse bile adam, acaba o bıraktığı yerde midir hâlâ? Bu öykü de böyle ikilemlerle, acılarla, arzularla ve hayallerle dolu bir serüven işte... Üçüncü öykü bizi yine tanıdık bir yüze, Ged'in isim babası Ogion'a götürüyor. Onu görünce de kendini evinde hissediyor insan. Tuhaf bir huzur yayılıyor içine, bir de tebessüm dudağına. O huzurla ilerliyoruz öykü boyunca. Bizim sessiz Ogion'un gençliğine gidiyor ve ustasının onu Sukûnet olarak adlandırdığını görüyoruz şaşkınlıkla. Nasıl yetiştiğine, o meşhur depremi nasıl durdurduğuna tanıklık ediyoruz. Ne istediğini, neyi ne zaman söyleyeceğini bilmenin önemini öğreniyoruz Sukûnet ve ustası Deniz Yosunu'yla. "Olmaman gereken bir sürü yere gitmeden nerede olman gerektiğini bilmek ender bulunan vergilerden biridir," diyor Deniz Yosunu'na ustası Nemmerle. Ve bir gün Deniz Yosunu da "Zamanı gelince ne demen gerektiğini bileceksin. Sanat bu, öyle değil mi? Neyi, ne zaman söyleyeceğini bilmek. Geri kalanı da sükûnet," derken belki de büyücülüğün özünü açıklıyor okuyucuya. Sakinliğin ve sabretmenin faziletini görüyoruz bu satırlarda ve usta-çırak dayanışmasının tadını... Derken dördüncü öykü ve değişimler, dönüşümler... İnsan sevgisini keşfeden bir büyücü "ki bu büyücü zamanında başbüyücü ve ustalardan birine şiddetle karşı koyabilecek kadar çılgın, hırslı bir yüreğe sahip" yeni bir hayat arıyor kendine; teslimiyet, huzur ve sevgi dolu bir hayat. Bu arayış esnasında sarhoş kardeşiyle birlikte yaşayan, peynir satarak geçimini sağlayan Armağan'ın evine düşüyor yolu. Ev sahibi, adına çok uygun. Büyücü için gerçek bir armağan oluyor. Kadın ona evini, yüreğini açıyor, ondan korkmuyor ve hayatını paylaşıyor onunla. Sonra kedilerin düşlerine daldığınız, düvelerle muhabbet ettiğiniz, sığırları iyileştirmek için günlerce aç susuz, çayırlarda dolaştığınız, maddî değerlerin anlamını kaybettiğiniz bir serüven başlıyor. Okurken yaşamdan tat almayı, küçük şeylerle mutlu olmayı, hırsların gereksizliğini öğreniyorsunuz. Karşılıksız vermenin yüceliğini öğreniyorsunuz. Hayattaki en büyük mutluluğun aradığınız şeyi bulmaktan öte, bulduğunuz şeyle mutlu olmak anlamına geldiğini öğreniyorsunuz. K. LeGuin, günümüzde unutulmuş, yozlaşmış birçok değer yargısının yokluğundan kaynaklanan sızıyı acımasızca hatırlatıyor bize. Son öykü "Ejder Böceği", Tehanu zamanında geçiyor. Yani Ged'in Roke'u bırakıp Tenar'ın yanına gittiği, okulun başbüyücüsüz kaldığı zamanda. İşte o dönemler Ejder Böceği adında bir kız doğar. İçinde büyük bir güç bulunduğu, bu güçle başa çıkamayacağına inandığı için onu eğitmeyi reddeden bir cadı tarafından fark edilen bu kız alkolik babasının ve yaşadıkları evin sorumluluğunu üstlenmiş, çiftliği çekip çevireyim derken sert bir mizaç edinmiş, tuttuğunu koparan biri olup çıkmıştır. Şehirdeyse Roke'tan deneyim kazanmak için dünyaya gönderildiğini iddia eden, para karşılığı soylu bir beyin hizmetine girmiş, hikâyesi aslında tamamen farklı olan sorumsuz, çapkın, genç bir büyücü yaşamaktadır. Fildişi adındaki bu büyücü bir gün Ejder Böceği'nin methini duyar ve n'apıp edip onunla tanışır. Kızdan etkilenen fakat onu bir türlü elde edemeyen büyücü farklı bir yol denemeye karar verir. Kızın içindeki büyü gücünü keşfederek onu erkek kılığında Roke'a sokmayı vaat eder. Bu hayalin büyüsüne kapılan Ejder Böceği genç adamın peşine takılarak onunla Roke'a doğru yolculuğa çıkar. İki insanın tanışmalarından adaya varmalarına kadar geçen sürede yaşadıkları iç çatışmalar, değişimler her zamanki gibi ince detaylarla verilmiş. Öykünün sonundaysa ilginç bir sürpriz bekliyor bizleri. Kitap genel olarak insanın özüne dönmesi, sevgiyi ve iyiliği keşfetmesiyle ilgili. Bir zamanlar kötü olanlar, daha sonra pişmanlık içinde iyiliği arıyorlar. Yaşamın tadına varıyorlar. Bu kitapta bolca aşk da var. Zaten Roke'a bir kadının girmesi fikri bile kuralların en azından yıkılabilir olduğunun göstergesi değil mi? Eh, artık büyücüler de âşık olabilsinler... K. LeGuin bizi Yerdeniz'in derinliklerine götürmekle kalmıyor, kendi içimizde de önemli bir yolculuğa çıkarıyor anlayacağınız. Belki değerlerimizle, korkularımızla ve beklentilerimizle yüzleşmemizi gerektiren bir yolculuk bu, ama sizce de zaten bunun vakti gelmemiş miydi?.. |