 | ISBN13 978-605-316-414-2 | 13x19,5 cm, 216 s. |
|
Yerdeniz, 6 Kitap Takım, 0 | Mülksüzler, 1990 | Yerdeniz Büyücüsü, 1994 | Rocannon'un Dünyası, 1995 | Dünyaya Orman Denir, 1996 | Balıkçıl Gözü, 1997 | En Uzak Sahil, 1999 | Kadınlar Rüyalar Ejderhalar, 1999 | Atuan Mezarları, 1999 | Tehanu, 2000 | Yerdeniz Öyküleri, 2001 | Bağışlanmanın Dört Yolu, 2001 | Öteki Rüzgâr, 2004 | Uçuştan Uçuşa, 2004 | Dünyanın Doğum Günü, 2005 | Marifetler, 2006 | İçdeniz Balıkçısı, 2007 | Sesler, 2008 | Güçler, 2009 | Lavinia, 2009 | Rüyanın Öte Yakası, 2011 | Aya Tırmanmak, 2012 | Yerdeniz (6 Kitap Tek Cilt), 2012 | Malafrena, 2013 | Zihinde Bir Dalga, 2017 | Lao Tzu: Tao Te Ching, 2018 | Şimdilik Her Şey Yolunda, 2019 | Yazma Üzerine Sohbetler, 2020 |
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et | | Açılış bölümünden, s. 7-9 Karanlığı canlandırın hayalinizde. Güneşe sırtını vermiş karanlıkta dilsiz bir can uyandı. Tamamen kaosla kuşatılmış bu adam yol yordam bilmiyordu. Bir lisanı yoktu ve karanlığın gece olduğundan habersizdi. Hatırında olmayan ışık etrafında aydınlanırken hareket etti, emekledi, bazen dört ayak üstünde koştu bazen ayağa kalktı, bir yere ulaşmayarak. İçinde bulunduğu dünyada bir yola sahip değildi; çünkü yol bir başlangıç, bir de son gerektirir. Etrafındaki her şey karman çormandı, her şey ona karşı koyuyordu. Adını bile bilmediği güçler –dehşet, açlık, susuzluk, acı– karmaşadan ibaret olan varlığını hareket etmeye sevk ediyordu. Çok daha büyük bir güç olan gece onu durduruncaya kadar, şeylerin karanlık ormanında tökezleyerek sessizce dolanmıştı. Ama ışık başlayınca yeniden el yordamıyla devam etti. Aniden Açıklık’ın hudutsuz güneşine çıktığında ayağa kalktı ve bir an için durdu. Sonra elleriyle gözlerini örterek yüksek sesle haykırdı. Güneşin aydınlattığı bahçede, tezgâhında bez dokuyan Parth onu ormanın kıyısında gördü. Zihninin seri bir titreşimiyle diğerlerine seslendi. Ama kız hiçbir şeyden korkmuyordu; diğerleri evden çıkıncaya kadar Açıklık’ı aşarak yüksek otların arasına çömelmiş tuhaf şeklin yanına varmıştı bile. Yaklaştıklarında kızın elini adamın omzuna koymuş, ona doğru eğilmiş olduğunu ve tatlı tatlı konuştuğunu gördüler. Hayret dolu bir ifadeyle onlara döndü, “Gözlerini görüyor musunuz..?” dedi. Garip gözlerdi gerçekten de. Gözbebeği iriydi; gözün silik kehribar rengi irisi uzunlamasına oval şeklindeydi, öyle ki gözlerinin beyazı hiç görünmüyordu. “Kedi gibi,” dedi Garra. “Sadece sarısı olan bir yumurta gibi,” dedi Kai; bu minik, temel farklılıktan kaynaklanan huzursuzluğun yarattığı belli belirsiz hoşnutsuzluğu dillendirmişti. Bunun dışında yabancı, ormandaki amaçsız boğuşması sırasında yüzünü ve bütün çıplak bedenini kaplamış olan çamur, çizik ve kir-pasın altında sadece bir adama benziyordu; o sırada etrafını sarmış, gün ışığında olduğu yere sinerek yorgunluk ve korkuyla büzüşmüş ve titreyen adam hakkında sükûnetle konuşan kahverengi tenli insanlardan biraz daha soluk benizliydi en fazla. Parth doğrudan adamın tuhaf gözlerine baktığı halde insani bir farkındalık kıvılcımı bulamadı orada. Konuşmalarına sağırdı, el kol hareketlerini de anlamıyordu. “Ya aklı yok ya da aklını kaçırmış,” dedi Zove. “Ama aynı zamanda açlıktan ölmek üzere; bakın buna deva olabiliriz.” Bunun üzerine Kai ile genç Thurro tuhaf bir şekilde yürüyen adamcağızı yarı yönlendirip yarı sürükleyerek eve götürdü. Evde diğerleriyle birlikte Parth ile Buckeye adamı doyurup temizleyerek bir döşeğe götürmeyi başardılar; burada kalması için de damarlarına bir ölçü uykusıvısı uyguladılar. “Şing mi?” diye sordu Parth babasına. “Sen Şing misin? Ben Şing miyim? Saf olma canım,” diye cevap verdi Zove. “Eğer bu sorunun cevabını verebilseydim Dünya’yı özgürlüğüne kavuştururdum. Bununla birlikte deli midir, akıllı mıdır, zekâ özürlü müdür, nereden gelir, o sarı gözlere nasıl sahip olmuştur, bunları öğrenmeyi umuyorum. İnsanlığın yozlaşmış eski çağlarında âdemoğlu kedilerle veya şahinlerle mi çiftleşmeye başlamıştı acaba? Kretyan’dan uyku ayazlığına çıkıvermesini rica et kızım.” Parth kör kuzeni Kretyan’ın peşinden merdivenleri tırmanıp yabancının uyuduğu gölgeli, esintili balkona çıktı. Zove ile Buckeye dedikleri kız kardeşi Karell orada bekliyorlardı. Her ikisi de bağdaş kurmuş, dimdik oturuyordu; Buckeye desen tezgâhıyla oynuyor, Zove hiçbir şey yapmıyordu: geniş kahverengi çehreleri tetikte ama son derece sakin, yaş almış ağabey ile kız kardeş. Kızlar sessizliği bozmadan yakınlarına oturdular. Parth’ın kızılımsı kahverengi bir teni vardı; uzun, parlak ve siyah saçları sırtından sel misali akıyordu. Üzerinde kısa bol simli bir pantolondan başka bir şey yoktu. Yaşça biraz daha büyük olan Kretyan koyu tenli ve narindi; boş gözlerini kırmızı bir bantla kapatıyor, gür saçlarını arkaya topluyordu. Annesi gibi o da üzeri desenli dokuma kumaştan bir tunik giymişti. Hava sıcaktı. Yaz ortasının öğle sonrası tüm hararetiyle balkonun altındaki bahçeleri ve Açıklık’ta uzayıp giden tarlaları kavuruyordu. Evin bu tarafına yaprak ve kanat dolu dallarının gölgelerini düşürecek kadar yakın olan, diğer istikametlerde ise mesafe yüzünden mavileşip bulanıklaşacak kadar uzaklara uzanan orman her yandan sarmıştı onları. |