Giriş, s. 21-30
Tao Te Ching muhtemelen iki bin beş yüz yıl önce, Konfüçyüs ile aynı zamanlarda yaşamış olabilecek, adı galiba Lao Tzu olan biri tarafından yazıldı. Çince olduğu, çok eski olduğu ve dünyanın her yerindeki insanlara daha dün yazılmış kadar yakın olduğu dışında, hakkındaki hiçbir bilgi kesin değil.
İlk gördüğüm Tao Te Ching, sarı bez ciltli, mavi-kırmızı Çince çizimler ve karakterlerle süslü 1898 Paul Carus baskısıydı. Benim için saygıdeğer ve gizemli bir nesneydi; hemen inceledim ve içinin dışından daha büyüleyici olduğunu keşfettim. Kitap babamındı; sık sık okurdu. Bir keresinde okurken notlar aldığını fark ettim ve ne yaptığını sordum. Cenaze töreninde okunmasını istediği bölümleri işaretlediğini söyledi. O bölümleri gerçekten de okuduk cenazesinde.
Kitap hâlâ bende; doksan sekiz yaşında ve cildi dağılmasın diye kırmızı bantlarla daha da süslenmiş halde. İçinde benim cenazemde okunmasını istediğim bölümler de işaretli artık. Lao Tzu’yu bu özel baskıda keşfetmiş olduğum için neden çok şanslı olduğumu Notlarda (s. 119 vd.) açıklıyorum. Burada onu çok genç yaşta keşfettiğim ve tüm hayatımı kitabıyla geçirdiğim için çok şanslı olduğumu söylemekle yetineceğim.
Notlarda kendi versiyonumun diğer veçhelerini, bunlara nasıl vardığımı da tartışıyorum. Burada kısaca nedenini de söyleyeyim:
Tao Te Ching kısmen şiir, kısmen de düzyazı. Ancak şiiri bugün tanımladığımız biçimiyle, yani kafiye ve vezinle değil de dilin yapılandırılmış bir yoğunluğu olarak tanımladığımızda, tümü şiir. Ben bu şiiri, onun veciz, garip güzelliğini yakalamaya çalıştım. Çevirilerinin çoğu anlamı ağlarına düşürmüş, ama düzyazı olarak; güzelliğiyse kaçırmışlar. Oysa şiirde güzellik süs değildir, anlamdır. Hakikattir. Bunu yetkili ağızlardan öğrendik.*
Tao Te Ching’i yöneticiler için el kitabı olarak gören akademik çeviriler, Taocu “bilge”nin biricikliğini, erkekliğini, otoritesini vurgulayan terimler kullanır. Çoğu popüler versiyonda bu dil yaygınlaştırılır ve iyice bozulur. Bense, günümüzün bilge olmayan, güç sahibi olmayan, muhtemelen erkek de olmayan ve kapalı bir çevrenin anlayabileceği sırlar peşinde koşmak yerine doğruca ruha hitap eden sese kulak kabartacak okuruna, ulaşabileceği bir Yol Kitabı sunmak istedim. Bu okurun, iki bin beş yüz yıldır bu kitabın neden sevildiğini görmesini istedim.
Tao Te Ching büyük dini metinler arasında en sevilesi olanıdır; eğlencelidir, keskindir, iyicildir, mütevazıdır, durdurulamaz bir taşkınlığı, tükenmez bir yenileyiciliği vardır. Tüm derin kaynaklar arasında suyu en berrak olanıdır. Aynı zamanda benim için en derin kaynaktır.
Ursula K. LeGuin
Bazı bölümlerin altındaki yorumlar, benim metne gösterdiğim tepkiler. Hepsi bana özgü ve hiç akademik değiller. Faydasız bulursanız atlayabilirsiniz. Kitabın sonundaki Notlarda ise, bazı bölümlerin, kaynaklarımın ve kılavuzlarımın yardımıyla vardığım daha ayrıntılı değerlendirmeleri ile kendi versiyonuma nasıl ulaştığım konusundaki görüşlerim var.
* Burada sözü edilen “yetkili ağız” muhtemelen John Keats, referans verilen ise Ode on a Grecian Urn’deki (Bir Yunan Vazosu Üzerine Kaside) şu dizeler:
Truth is beauty, beauty truth – that is all
Ye know on earth and all ye need to know
(Hakikat güzelliktir, güzellik de hakikat – işte
Budur bilip bileceğin bu âlemde, bilmen gereken de.) –ç.n.
Birinci Kitap
1
Tao
Gidebileceğin yol
gerçek yol değil.
Söyleyebileceğin isim
gerçek isim değil.
Gökyüzü ve yer
isimsizde başlar:
İsim, anasıdır
on bin şeyin.
O yüzden istekten arınmış ruh
gizli olanı görür,
hep isteyen ruh ise
yalnızca istediğini.
İki şey, tek kaynak,
ama adları farklı,
kimliği ise saklı.
Sırların sırrı!
Gizli olana açılan kapı.
Bence bu bölümün tatminkâr bir çevirisi kesinlikle imkânsız. Bütün kitabı içeriyor. Borges’in öyküsündeki “Alef” gibi görüyorum bu bölümü: Eğer doğru bakarsanız, her şeyi içeriyor.
2
Ruhun Gıdası
Dünya yüzünde
güzelliğin güzel olduğunu bilen herkes
çirkinliği yaratır.
İyiliğin iyi olduğunu
bilen herkes
kötülüğü yaratır.
Çünkü olmak ve olmamak
birlikte doğar;
zor ve kolay
birbirini tamamlar;
uzun ve kısa
birbirini biçimlendirir;
yüksek ve alçak
birbirine bağlıdır;
nota ve ses
müzik olur birlikte;
önce ve sonra
birbirini izler.
O yüzdendir ki bilge ruh
yapmadan yapar,
konuşmadan öğretir.
Bu dünyaya ait şeyler
vardırlar, varolurlar;
reddedemezsiniz onları.
Dünyaya getirmek ama sahiplenmemek;
eylemek ama karşılık beklememek
işini yapıp sonra kolayca bırakmak:
Çünkü bırakmaktır
kalmasını sağlayan.
Bu bölümde okuduğum şeylerden biri, değerlerin ve inançların yalnızca kültürel olarak kurulmakla kalmayıp, yin ve yang’ın etkileşiminin, dünyanın canlı dengesini kuran büyük dönüşümlerin de parçası olduğu. İnançlarımızın gerçekliğin tümünü kapsayan değişmez hakikatler olduğuna inanmak, acıklı bir kibirdir. Bu inancı bırakmaksa güvenliğe kavuşmaktır.
3
Susmak
Övülmeye layık olanı övmemek
rekabetten alıkoyar insanları.
Hazineye kıymet biçmemek
hırsızlıktan alıkoyar.
Çekici olana bakmamak
zihni sakin tutar.
O yüzden insanları yöneten
bilge akıl
zihinlerini boşaltıp
karınlarını doldurur,
isteklerini zayıflatıp
kemiklerini güçlendirir,
insanların bilmemelerini,
istememelerini sağlar,
bilenlerin ise
hiçbir şey yapmamalarını.
Yapmamayı yaptığınızda
her şey yerli yerindedir.
Lao Tzu tekrar tekrar wei wu wei diyor: Yapmamayı yap. Yapmamayı yapmak. Eylemeden eylemek. Eylemsizlik yoluyla eylem. Hiçbir şey yapmıyorsunuz ama gene de yapılıyor...
Mantıklı yoruma açık değil, hatta İngilizceye çevrildiğinde bir sentaksa bile kavuşmuyor; ama düşünceyi radikal olarak dönüştüren, zihinleri değiştiren bir kavram. Kitabın tümü bu kavramın hem açıklanması hem de gösterilmesi.*
* Türkçeye çevrildiğinde Türkçe sentaksa meydan okumuyor, ama aceleyle yanlış anlamaya çok müsait. Wei wu wei belki de en iyi ifadelerinden birini Şark dövüş sanatlarında (wuşu, kungfu, taiçi, karate, aikido, judo) bulur: Yapmamayı ne kadar iyi yaparsanız, hasmınızın “yapma” gayreti de o kadar tersine döner, kendine zarar verir. –ç.n.
4
Kaynaksız
Yol boş,
kullanılmış ama tükenmemiş.
Derin mi derin;
on bin şeyin atası.
Körelen bıçak,
çözülen bağ,
kararan ışık,
yolun tozudur yol.
Sessiz,
sessiz ve belki ebedi.
Kimin çocuğu bu?
Tanrıların selefi.
Lao Tzu’nun söylediği her şey elden kaçıp gider. Sözlerin sonsuz kandırıcılıktaki basitliği içinde elle tutulur bir şey yakalamak arzusu, baştan çıkarır insanı. En iyi akademik çevirmenlerinden bazıları bile, metindeki olumlu etik ya da politik değerlere odaklanır; sanki bunlar o metindeki en önemli şeylermiş gibi. Kuşkusuz Taoculuk denilen din de, tanrılarla, azizlerle, mucizelerle, dualarla, kurallarla, zenginliği, iktidarı ve uzun bir ömrü filan ele geçirmek için önerilen yöntemlerle dolu – Lao Tzu’nun bizi Yol’dan uzaklaştırdığını söylediği şeylerle yani.
Dilin yukarıdaki gibi bölümlerde gördüğümüz o uçsuz bucaksız tevazuu, insanların asırlardır bu kitapta bulduğu şeyi ortaya koyuyor: Parçası olduğumuz gizeme dair saf bir kavrayış