 | ISBN13 978-975-342-602-2 | 13x19,5 cm, 232 s. |
Liste fiyatı: 258.00 TL İndirimli fiyatı: 206.40 TL İndirim oranı: %20 {"value":258.0,"currency":"TRY","items":[{"item_id":"351","item_name":"Ezeli Mağlup","discount":51.60,"price":258.00,"quantity":1}]} |
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et Diğer kampanyalar için |  |
|
| | Ezeli Mağlup Söyleşiler Özgün adı: Entretiens Çeviri: Haldun Bayrı Kapak Tasarımı: Emine Bora |
Kitabın Baskıları: | 1. Basım: Mart 2007 | 5. Basım: Ocak 2023 |
Burukluk, Tarih ve Ütopya, Çürümenin Kitabı. Cioran’dan yayımladığımız bu üç kitap da Türkçede okurlardan hatırı sayılır bir ilgi gördü, hatta belli bir müdavim kuşağı yarattı. Ezeli Mağlup, Cioran’la yapılmış söyleşileri bir araya getiriyor. Romanya’da, Karpat Dağları’ndaki çocukluğunu, aile hayatını, etkilendiği ve beslendiği kaynakları, Paris’e gidişi ve yakın çevresiyle ilişkilerinin hikâyesini, Fransızca yazma, dil ve düşünce, din ve mistisizm, insanlık tarihi üzerine hınzır tespitlerini buluyoruz bu söyleşilerde. Her Cioran okurunun er ya da geç aklına düşen şu soru “diğer konuşanlardan, yorumlayanlardan, vaaz verenlerden bunca şikâyetçiyseniz ve bütün bunlara hiçbir inanç ve güven duymuyorsanız, siz kendiniz niye yazıyorsunuz?” sorusu da yer alıyor söyleşilerde. Hak veriyor Cioran, ezeli bir mağlubiyet gibi görüyor yaşamını. Diğer yandan, “intihar fikri olmasa, kendimi çoktan öldürmüş olurdum,” diyen bir düşünürün, kimi zaman çağımızın en koyu kötümseri olarak algılanan, kimi zaman insana Diogenes’i hatırlatan bir şekilde “gölge etmeyin” diyen, sürekli terk etmeyi, bırakmayı telkin eden bu yaşlı adamın, nasıl kendine özgü bir yaşam sevincine ve neşeye sahip olduğunu, nasıl Balkanlar’a vergi bir kadercilikle varoluşu “olduğu gibi” kabullendiğini de görüyoruz.  | İÇİNDEKİLER |
Yaratılış ve günah, bir ve aynı şeydir Metafizik bir vatansızım ben Hedefsiz yaşamak İnsanın giriştiği her şey, tasarlamış olduğunun tam tersine varıyor Tarih, insanın denetimi altında tuttuğunu hayal ettiği mukadder bir akıştır Manevi ilerleme için başarısızlık elzemdir Tarihte bir tek gerileme devirleri çekicidir Can sıkıntısı bir nevi şeytan dürtmesidir Vatansız ve kimliksiz kalmak istiyorum İlahiyatçılık taslayacak kadar mizah yoksunu değilim İnsanlık macerası bir tevazu noksanlığıyla başlamıştır İntihar fikri sayesinde hayatta kaldım İnsan, zamanında durmasını engelleyen bir içgüdü yüzünden yok olacak Tarihteki felaketler fazla kanaat sahibi kişiler tarafından kışkırtılmıştır Mükemmel bir sağlık, gayri manevidir Kendime rağmen hidayete erecek halim yok Bernard-Henri Lévy'nin Üç Sorusu Çağdaşlarımızda şeyleri seyreyleme yeteneği kalmadı Hayatımdaki büyük başarı, mesleksiz yaşamış olmak Eninde sonunda, yazardan sadece birkaç cümle kalır  | OKUMA PARÇASI |
“Yaratılış ve günah, bir ve aynı şeydir” söyleşisinden, s. 11-13. (…) Sizin mistisizme olan eğiliminiz, dünyadan nefretiniz, acaba Ortodoksluk geleneğinden mi geliyor? Bu eğilimimin, daha ziyade, Katharların ataları olan Bogomiller'in gnostik tarikatiyle akrabalığı var; etkileri özellikle Bulgaristan'da çok büyüktü. Çocukluğum sırasında şedit bir ateydim, ki bu dediğim bile az kalır. Yemek duası yapılırken, ânında masadan kalkar giderdim. Bununla birlikte, kendimi Rumen halkının derin inancına yakın hissediyorum; bu inanca göre yaratılış ve günah bir ve aynı şeydir. Balkan kültürünün büyük bölümünde, yaratılış durmadan suçlanmıştır. Yunan trajedisi nedir ki? Koronun, yani halkın, sürekli kaderden şikâyet edişi değilse... Kaldı ki Dionysos da Trakya'dan geliyordu. Şaşırtıcı bir şey bu: Yazılarınız derinlemesine karamsar, ama üslupları neşeli, çevik, iğneleyici bir mizahta. Sohbet ederken de fikirleriniz korkutuyor, ama tonları manevi, güç verici. Bu aykırılığı nasıl izah ediyorsunuz? Ailemden miras kalmış bir şey olmalı bu; annemle babam tamamen zıt mizaçtaydılar. Uykusuzluk gecelerimde basan efkârla yazdıklarımdan başka bir şekilde yazamadım hiçbir zaman; yedi yıl boyunca neredeyse hiç uyumadım. Her yazarın yazdıklarına bakıldığında, düşüncelerinin gündüz düşünceleri mi, yoksa gece düşünceleri mi olduğunun anlaşılabileceğine inanıyorum. O efkâra ihtiyacım var ve bugün bile hâlâ, yazmadan önce Macar Çigan müziğinden bir plak koyarım... Devamını görmek için bkz. |  |
 | ELEŞTİRİLER GÖRÜŞLER |
M. İlhan Atılgan, “Bir ezelî mağlup için mini portre”, Kitap Zamanı, 2 Nisan 2007 Kimi yazarları sevmek için, edebiyatın insana asil bir huzursuzluk verdiğini peşinen kabullenmek gerekir. ‘Mağluplar, tutunamayanlar, ötekiler’; ne derseniz deyin, bu soy yazarların bir listesi yapılsa üst sıralara yazılacak isimlerden biri Emil Michel Cioran’dır. Bu tuhaf adamı ve acıtan yazılarını geç tanıyanlardanım. İyi yazının yeraltından ilerlediğini Kafka’dan bu yana biliyoruz, yine de böyle bir mazeretin ardına sığınıyor değilim. Son on yıldır Kenan Sarıalioğlu’nun, Sadık Erol Er’in çabaları ve Haldun Bayrı’nın leziz çevirileriyle Türkçede azımsanmayacak, tutkulu bir okur kalabalığı edinmişti Cioran. Benim onunla ertelenmiş tanışmamsa, başka bazı okurlar gibi, yakın zamanda oldu, Metis Yayınları’ndan çıkan Ezeli Mağlup adlı söyleşiler kitabıyla. Yazarın iç dünyasını ele verenin metinlerinden çok doğaçlama konuşmaları olduğunu da unutmadan, Ezeli Mağlup’un Cioran okumalarına benzersiz bir başlangıç olacağının garantisini verebilirim. Bir Rumen düşünürü ve ahlâkçısı olan E.M. Cioran’ı çağdaşlarından ayıran şeyi, Balkanlara has can sıkıntısıyla Batı düşünce geleneğini çok iyi bilmenin ve Doğu mistisizmine hayranlığın kesişimi diye tanımlayabiliriz. 1911 doğumlu düşünürün yaz(g)ısı, 26 yaşındayken felsefe tezi yazmak için gittiği Paris’te biçimleniyor. Paris öncesi, Rumence yazdığı Ümitsizliğin Doruklarında nın aslında bütün düşüncesinin... Devamını görmek için bkz. |  |
A. Esra Yalazan , “Edebi mağluplar”, Milliyet İK, 8 Mart 2007 (…)
Cioran, okuyan kimsenin kayıtsız kalamayacağı bir denemeci ve düşünür. Onu karamsar, kaderci ve gerici bulan yazarlar ve eleştirmenler bile bu kitapta aslında onun sahip olduğu yaşam sevincinden nasıl etkilendiklerini anlatmış. O net bir adam ve sadece insanlığa ve varoluşa olan keskin yaklaşımı değil, yazmaya karşı yazarak duran tavrındaki sert dürüstlüğü de beni etkiliyor. “İntihar fikri olmasa kendimi çoktan öldürmüş olurdum” diyen Cioran’a, El Pais gazetesinde yapılan söyleşide kitaplarının neden tehlikeli olduğu sorulmuş. Cevabı her zamanki keskin ve net üslubuyla vermiş: “Bana birçok defa, kitaplarımda yazdıklarımın söylenecek şeyler olmadığını söylediler. Çürümenin Kitabı çıktığında Le Monde gazetesinin eleştirmeni bana bir sitem mektubu gönderdi; 'Siz farkında değilsiniz ama bu kitap gençlerin eline de geçebilir' diye. Saçmalık bu. Kitaplar ne işe yarayacak? Öğrenmeye mi? Bunun hiçbir ilginçliği yok, çünkü bunun için okula gitmek kâfi. Yok, gazete okur gibi okunan kitapları sevmiyorum. Bir kitap her şeyi altüst etmelidir, her şeyi sorgulama konusu etmelidir. Kısa bir süre önce bir hanım benim hakkımda şöyle yazıyordu: 'Cioran herkesin içinden geçen şeyleri yazıyor'. Okunsun diye ‘bir kitap yapmak' için yazmıyorum. Hayır, bir yükten kurtulmak için yazıyorum. Ama daha sonra, kitaplarımın işlevi üzerine düşünürken, bir yara gibi olmaları gerektiğini söylüyorum kendime. Oku... Devamını görmek için bkz. |  |
Orhan Tüleylioğlu, “Vatansız ve kimliksiz kalmak istiyorum”, Milliyet Sanat, Nisan 2007 Doğmuş Olmanın Sakıncası, Burukluk, Tarih ve Ütopya, Çürümenin Kitabı adlı yapıtlarıyla ülkemizde tanınan ve çok sevilen Cioran, kendisiyle yapılmış söyleşileri bir araya getiren Ezeli Mağlup adlı kitapla yeniden aramızda. Fransızca yazan Rumen deneme yazarı ve ahlakçısı Emil Michel Cioran 8 Nisan 1911'de Rasinari'de (Romanya) doğdu. On yedi yaşında Bükreş Üniversitesi Felsefe Bölümü'ne girdi. Lisansını Bergson üzerine hazırladığı bir tezle aldı. 1937'de Bükreş Fransız Enstitüsü'nden bir burs alarak Paris'e gitti ve oraya yerleşti. 1995 yılında Alzheimer hastalığından öldü. Yazılarında edebiyata, yaşama, Tanrı’ya saldıran Cioran, yaşamı boyunca her istediğini söylemekten çekinmedi. O, göz açmak için yazan bir marjinaldi; “Eğer yazmamış olsaydım, katil olabilirdim.” diyordu. Yaşamın olumsuz tarafını en baştan beri sezinledi ve hissetti; her şeyin boş olduğunu söyledi. Can sıkıntısının ıstırabını tepeden tırnağa çekti. Cioran, şamar atar gibi yazdı. Hiddet ve tutkuyla, hayata küfretmek için, kendine küfretmek için yazdı. Hiçbir zaman okuru düşünmedi. İçsel olarak paramparça bir halde ve hayat görüşüne zıt olan büyük bir gerginlik içinde yaşamak zorunda kaldı. Çünkü kendi dışında bir çıkış yoktu. Hayat hakkında karanlık bir anlayışı olmasına rağmen, varoluş için büyük bir tutku besledi. Anlama inanmadı, şaşırtıcıydı. Yazılarını derinleme... Devamını görmek için bkz. |  |
Erkan Canan, “Faşizmle gölgelenenler”, Radikal Kitap Eki, 8 Haziran 2007 Emil Michel Cioran'ın Doğmuş Olmanın Sakıncası, Çürümenin Kitabı, Ümitsizliğin Doruklarında, Gözyaşları ve Azizler ve Burukluk kitapları, sadece isimleriyle bile dikkat çekmeye değer. Bu nihilist filozofun kitaplarının içeriğiyse, başlıklarıyla uyumlu bir biçimde, sonu gelmez bir sıkıntının, dünyaya, yaşama, insana duyulan muazzam bir tiksintinin dokusunu taşır. Fakat kendisinin paha biçilmez üslubu, titiz kelime, düşünce seçimi ve özellikle lirik yazım tarzı, işlediği konular olabildiğine negatif olsa dahi, okuyucuyu hayran bırakacak güçte. Ve bu da kendisinin tarzının en bilinmeyen ve gizemli yönü olarak belirir. Cioran, her insanın varoluşsal anlamda düşebileceği tuzakları çok iyi bilen biri olarak, insanın bu zayıflığını sonuna kadar sömürmeye çalıştı. Çünkü felsefe çalışmalarına ve bu çalışmalarının yansıdığı kitaplarına bakıldığında, Cioran'ı dikkat çekici bir filozof kılan, felsefede sistem yaratmasından çok, yaratılan her sisteme, her ekol ve kuruma saldırması, daha sonra bu saldırganlığını tüm insanlığa ve insanın yarattığı tüm değerleri yıkmak için çabalamaya kadar vardırmasıydı. Dikkat çeken aforizmalar Ezeli Mağlup ise Cioran'la yapılmış yirmi söyleşiyi barındırıyor. Cioran'ın kitaplarındaki akıcılığı ve yoğunluğu aynen barındırıyor bu söyleşiler, filozofla ilgilenen ve ona dair daha çok bilgi sahibi olmak isteyen okurlar i... Devamını görmek için bkz. |  |
Ani Ceylan Öner, “Metafizik bir vatansız”, Sabit Fikir Dergisi, 12 Temmuz 2010 ... Türk okuyucusu O’nu uzun zamandan beri tanıyor. Yazdıkları alabildiğine karamsar olmasına rağmen, üslubu oldukça iğneleyici ve neşeli bir yazar O. Her ne kadar yazdıklarını edebiyat dâhilinde değerlendirmeyip, bunun sadece ‘düşüncelerden yazarak kurtulma eylemi’ olduğunu iddia etse de, 21. yüzyılın en önemli yazarlarından biri O. Yayınlanan kitapları ile Türkiye’de de hatırı sayılır bir müdavim kuşağı oluşturan Cioran’ı geçtiğimiz yıllarda Metis Yayınları’ndan çıkan Ezeli Mağlup kitabı ile daha yakından tanıma şansına eriştik. Ezeli Mağlup, Cioran’la yapılmış söyleşileri bir araya getiriyor. Romanya’da Karpat Dağları’ndaki çocukluğuna, aile hayatına, etkilendiği ve beslendiği kaynaklara, Paris’e gidişine ve hayatının daha birçok dönüm noktasına tanıklık ediyoruz bu önemli eser aracılığıyla. Uykusuzluk, ölüm ve intihar düşüncesi çerçevesinde şekillenen bir hata onunkisi. Gençlik yıllarında yaklaşık yedi yıl boyunca hiç uyumadığını söylüyor Cioran. Bu dönemde şimdilerde Dünya Edebiyatı’nda hatırı sayılır bir yeri olan eslerlerini tamamladığını görüyoruz. “Her yazarın yazdıklarında düşüncelerinin gündüz düşünceleri mi, gece düşünceleri mi olduğunu anlayabiliriz” diyor. Onun yazdıklarının hepsinin gece düşünceleri yani uykusuzluk ve ölüm düşüncesinin çevrelediği cümleler ve fragmanlar olduğunu söylemek mümkün. Dehşet ve vecd arasındaki etkin bir hüznü icra etme sanatı on... Devamını görmek için bkz. |  |
Emrah Serbes, “Emrah Serbes’in Seçtikleri”, Notos Edebiyat Dergisi, Ağustos-Eylül 2010 Ezeli Mağlup: E. M. Cioran. Bu kitap da Jurnal’in Fransa’daki karşılığı herhalde. Bir söyleşi kitabı. Bir arkadaşım hediye etmişti, Cioran’ın başka bir kitabını okumayı düşünürken hiç ummadığım bir şekilde bu kitabına başladım. Sonra o okumayı düşündüğüm kitabı da (Çürümenin Kitabı) yine bu kitabın etkisi yüzünden yarım bıraktım. “İntihar fikri sayesinde hayatta kaldım,”diyor Cioran. Romanya’nın bir dağ köyünde doğmuş çocukluğu kırda geçmiş. Başına gelen en büyük felaket olarak o köyden koparılıp alınmasını görüyor. Babası papaz, Cioran da ilk kitabın da dine saldırıyor. Belki de çağın en büyük filozoflarından biri, o köyden çıktıktan sonra fazladan hiçbir şey öğrenmedim diyor. Fransa’ya doktora yapmaya gidiyor ama tezini yazacağı yerde bir bisiklete atlıyor ve iki yıl boyunca bütün Fransa’yı arşınlıyor. Enteresan bir hayat öyküsü ve müthiş tespitler var bu kitapta. Emek Erez, "Yaralı kitapların yazarı, ezeli bir mağlup: E. M. Cioran", Edebiyat Haber, 12 Haziran 2014 Bazı yazarlar vardır, okurken okuru kendi iç dünyasına çeker. Hırpalar, duvardan duvara vurur, nefessiz bırakır; onu okuyan bir daha eskisi gibi olmaz ve bir yüzleşme deneyimi sağlar. Anlattığımız ölçülerde bir yazardır E. M. Cioran, kendi dünyasına sizi öyle bir çeker ki ne okumaktan vazgeçebilirsiniz ne de elinize aldığınız bir kitabını yarıda bırakabilirsiniz. Ve onu okuduktan sonra yaşamınız artık aynı olmayacaktır, isteseniz de onun karamsar haklılığından sıyrılamayacaksınızdır. Cioran’ın; Burukluk, Tarih ve Ütopya, Çürümenin Kitabı ve Ezeli Mağlup adlı metinleri Metis Yayınları tarafından çeşitli tarihler içerisinde basıldı. Bu kitaplardan Ezeli Mağlup, söyleşilerden oluşuyor. Kitabı önemli kılan şey ise Cioran okuru için, onu daha yakından tanıma fırsatı sunması. Yapılan söyleşilerde verdiği cevaplar, okuru üzerinde bu kadar etkili bir yazarı daha yakından tanımamızı sağlarken, onun çocukluğu, gençliği, etkilendiği yazarlar, çektiği sıkıntılar, edebiyat, felsefe ve tarih hakkındaki yorumları, kısaca Cioran’ı Cioran yapan pek çok şey hakkında fikir veriyor. Her yazar için yazmanın bir anlamı vardır desek hata etmeyiz. Bazı yazarlar bir sorunu anlatmak için yazarlar, bazıları bir şeyi ispat etmek için, bazılarının ise dünyayı değiştirmek gibi bir derdi vardır. Cioran b... Devamını görmek için bkz. |  |
Semih Gümüş, "Tarihinin kurbanı olmuş kadersiz ülke", Radikal Kitap, 8 Ocak 2016 Gerçekleşmemiş bütün büyük tasarımlar önce birer ütopya olarak ortaya çıkar. Gene de bir kayıt düşmek gerekir. Yaşadığımız zamanın kültürünü ve yaşama biçimlerini geriye, denenmiş ve silinip gitmiş dönemlerine götürmeyi amaçlayan tasarılar değildir ütopya. Ütopya, gelecek tasarımıdır. Kuşkusuz bu nedenle de, E.M. Cioran, “Sosyalizmin eninde sonunda ütopyacıların evladı olduğunu unutmayalım” diyor, Ezeli Mağlup’taki söyleşilerinde. Sosyalizm de sonunda her ütopya gibi sorunları ve eksikleriyle kurgulandı. O güne dek yaşanmamış olanı deneyecekti. Nedense sosyalizmin sonradan ortaya çıkan büyük sorunları tartışılırken bu yanı ihmal edildi. Önceden yaşanmış bir gerçeklik yeniden deneniyor olsaydı, daha sancısız yaşanabilirdi her şey. Demek bugün yeniden kurgulanması gereken sosyalizm, öncekinin deneyiminden yararlanarak pek çok sorunu çözülmüş bir tasarım olarak ortaya çıkabilir. Geçmişte yaşanmış olan, bugün artık tarihse, ondan öğrendiklerimiz vardır, “zira tarih ütopyanın panzehiri’dir” diyor Cioran. Bunu demek yetmez ama. Tarih bütün gelecek tasarımlarının panzehiridir ama o da sonradan görüyor işlevini. Baştan şırınga edilecek bir tarih yok, çünkü oluşmuş değil. Hem tarihin panzehir olduğu kadar zehir olduğu da unutulmasın. Yapıcıları güçlülerse ve tarih diye bilinenler hep yukarıda yaşayanların çizdiği yolun üstüne kuruluyorsa, onun aş... Devamını görmek için bkz. |  |
Haldun Bayrı, "Çevirmen sözlüksüz kalınca: Bir 'Unsurlara Dönüş'hikâyesi, Duvar Dergisi, Temmuz-Ağustos 2014 Cioran’ın adını ilk kez 1980 sonbaharında, Galatasaray Lisesi’ndeki felsefe hocam Olivier Abel’den duymuştum. Bana ve benim gibi 12 Eylül şokunu yaşayan Stalinci arkadaşlarıma hararetle Tarih ve Ütopya’daki “Rusya ve Özgürlük Virüsü” yazısını okumamızı tavsiye ettiğini hatırlıyorum. O zamanki fransızcamla okumuş, pek bir şey anlamamış, o günlerin işkence ve cenaze ortamında onun o herşeyi tiye alan tavrına da sinir olmuştum. Kapağı Batı’ya atan, üstelik bir de küstahlaşan her Doğu Bloku vatandaşı gibi, onu da horgörmüştüm. Yıllar geçti, Çürümenin Kitabı başucu kitaplarımdan biri haline geldi; Cioran’ın diğer kitaplarının da çoğunu okumuştum artık. 1989’da askerliğimi bitirdikten sonra, şöyle bir hava değişimi için arkadaşım Panayotis Kanellakis’in Eğriboz adası Drogari mevkiindeki evine gittim ve orada üç-dört ay kaldım. En yakın köye altı kilometre uzaklıkta, eğimli bir arazide denize bir kilometre yukarıdan bakan, kıyıya indiğinizde dalgaların dövdüğü kayalar ve bir deniz mağarası olan sihirli bir yerdi. Arada Atina’dan gelen arkadaşlar da yoksa, bu ıssız mekânda (iki oda ve büyük bir incir ağacı altında denize nazır kocaman bir ağaç masa) yalnız yaşıyordum. Onların getirdiği köy ekmeği on-on beş gün dayanıyordu; balık tutuyor (kıyıdan ispari, kupez; kayalıktan pavurya), gördüğüm tek insan olan ya... Devamını görmek için bkz. |  |
|