ISBN13 978-975-342-266-6
13x19,5 cm, 192 s.
Liste fiyatı: 222.00 TL
İndirimli fiyatı: 177.60 TL
İndirim oranı: %20
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et
Emil Michel Cioran diğer kitapları
Tarih ve Ütopya, 1999
Ezeli Mağlup, 2007
Burukluk, 2011
Var Olma Eğilimi, 2016
Doğmuş Olmanın Sakıncası Üstüne, 2017
Parçalanma, 2020
Zamana Düşüş, 2020
AYIN ARMAĞANIAYIN ARMAĞANI
Diğer kampanyalar için
 
Çürümenin Kitabı
Özgün adı: Precis de Decomposition
Çeviri: Haldun Bayrı
Yayıma Hazırlayan: İ. Kaya Şahin
Kapak Resmi: Michael Mathias Prechtl
Kapak Tasarımı: Emine Bora
Kitabın Baskıları:
1. Basım: Ocak 2000
14. Basım: Ocak 2025

"Nerede tükettin ömrünü? Bir hareketin hatırası, bir tutkunun işareti, bir maceranın parıltısı, güzel ve firari bir cinnet – geçmişinde bunların hiçbiri yok; hiçbir sayıklama senin ismini taşımıyor, seni hiçbir zaaf onurlandırmıyor. İz bırakmadan kayıp gittin; senin rüyan neydi peki?

"Kökeninde aldatıcı ve yıkıma mahkûm olmayan hiçbir 'yeni' hayat görmedim şimdiye kadar. Her insanın zaman içinde ilerleyip bunaltılı bir geviş getirmeyle kendini tecrit ettiğini, yenilenme niyetine de ümitlerinin beklenmedik yüz buruşturmasıyla karşılaşıp kendi içine düştüğünü gördüm." – E. M. Cioran

İÇİNDEKİLER
Çürümenin Kitabı
Tesadüfî Düşünür
Gerilemenin Çehreleri
Azizlik ve Mutlağın Yüz Buruşturmaları
Bilginin Dekoru
El Etek Çekme
OKUMA PARÇASI

"Fanatizmin Şeceresi", s. 7-10

Aslında her fikir yansızdır, ya da öyle olmalıdır; ama insan onu canlandırır, alevlerini ve cinnetlerini yansıtır ona; saflığını yitirmiş, inanca dönüştürülmüş fikir, zaman içindeki yerini alır, bir olay çehresine bürünür: Mantıktan sara hastalığına geçiş tamamlanmış olur... İdeolojiler, doktrinler ve kanlı şakalar böyle doğar.

İçgüdüsel olarak putlara taptığımızdan, düşlerimizin ve çıkarlarımızın nesnelerini kayıtsız şartsız şeyler haline getiririz. Tarih, bir Sahte Mutlaklar Geçidi'nden, bahaneler adına dikilmiş bir tapınaklar dizisinden, zihnin Gayri Muhtemel önünde küçülmesinden ibarettir. Dinden uzaklaştığında bile insan dine tâbi kalır; bütün çabasıyla tanrı benzerleri yaratır, sonra da benimser bunları ateşlilikle: İçindeki kurgu ihtiyacı, mitoloji ihtiyacı, apaçık gerçeğin ve gülünçlüğün üstesinden gelir. Bütün cinayetlerinin sorumluluğu tapma gücündedir: Bir tanrıyı yakışıksızca seven kişi, başkalarını da onu sevmeye zorlar, buna razı olmazlarsa onları yok etmeye de hazırdır. Hiçbir hoşgörüsüzlük, ideolojik taviz vermezlik veya din yayıcılığı yoktur ki, şevkin hayvanî temelini açığa vurmasın. Hele insan ilgisizlik melekesi'ni bir yitirsin: Potansiyel bir katil haline gelir. Hele fikrini tanrıya dönüştürsün: Bunun sonuçları sayılamayacak kadar çoktur. Ancak bir tanrı ya da tanrı taklitleri adına insan öldürülür: Akıl Tanrıçası'nın, ulus, sınıf ya da ırk fikrinin yol açtığı aşırılıklar Engizisyon'un ya da Reform'un-kil...

Devamını görmek için bkz.

"Anti-Peygamber", s. 10-11

Her insanın içinde bir peygamber uyuklar ve o uyandığında, dünyadaki kötülük biraz daha artar...

Vaaz verme çılgınlığı içimizde öylesine yer etmiştir ki, korunma içgüdüsünün bilmediği derinliklerden doğar. Her insan, kendinin bir şey önereceği ânı bekler: Ne önerdiği önemli değildir. Bir sesi vardır ya, o yeter. Ne sağır ne dilsiz olmanın bedelini pahalıya öderiz...

Çöpçüsünden züppesine kadar herkes, cinaî cömertliğinin kesesinden harcar; hepsi, mutluluk reçeteleri dağıtır; hepsi, herkesin adımlarına yön vermek ister: Ortaklaşa hayat, bundan ötürü tahammül edilmez bir hale gelir; insanın kendi hayatı daha da çekilmez olur: Başkalarının işlerine hiç karışmadığı zaman kişi kendi işleri için o kadar endişe duyar ki, kendi "benliği"ni bir dine çevirir, ya da tersten havarilik yaparak "benliği"ni yok sayar: Evrensel oyunun kurbanıyızdır...

Varoluşun veçhelerine getirilen çözüm önerilerinin bolluğu, ancak bu önerilerin nafilelikleriyle mukayese edilebilir. Tarih: İdeal imalathanesi... huyu suyu belli olmayan mitoloji, sürülerin ve yalnızların taşkınlıkları... gerçekliği olduğu haliyle tasarlamanın reddi, ölümcül kurgu açlığı...

Fiiliyatımızın kaynağı, kendimizi zamanın merkezi, nedeni ve sonucu zannetmeye bilinçsizce meyilli olmamızdadır. Reflekslerimiz ve gururumuz, teşkil ettiğimiz et ve bilinç parçasını bir gezegene dönüştürür. Eğer dünyadaki konumumuzu doğru olarak anlayabilseydik; eğer kıyaslamak, yaşamak'tan ayrılmaz...

Devamını görmek için bkz.
ELEŞTİRİLER GÖRÜŞLER

Senih Kavlak, "'Şirret ve Şıllık' Bağlamında Egosu Şişik Şvaykların Savaşı", Hürriyetim, 03 Şubat 2003


(...) Herkes bir şekilde kendisinin 'önemli' olduğunu sanır. Oysa, sevgili Sevgi Soysal'ın dediği gibi, 'insanlara ancak geberme hakkı' verilir. Artık 'geberme'nin de pek bir kıymeti kalmamıştır. Ha yaşamışsın ha ölmüşsün, kimse iplemez. Ölümün bu kadar kolay kol gezdiği bir ülkede, doğru dürüst ölemezsin bile; süründürürler. Adına acı çekilmiş her saçmalık yasallığa dönüşür, "Tıpkı her şehidin sonunun yasa bentlerine, takvimin yavanlıklarına ya da sokak isimlerine varması" gibi…

Cioran Çürümenin Kitabı'nda 'ateşli' birine karşı uyarıyor: Ateşli bir kafa yapısına sahip birini mi gördünüz? Emin olun ki sonunda kurbanı olursunuz. Kendi doğrularına inananlar –insanların hafızasında iz bırakan yegâne kimseler– arkalarında cesetlerle dolu bir yeryüzü bırakırlar."

Yok edici bir hırsın, şişirilmiş, şişmiş doymak bilmez egoların insanları götüreceği felaketleri sorgulamak gerekir. 'İnsanlık önüne çözümleyebileceği sorunları koyar'sa, bir araya gelip değişimi, nesnelikten kurtulup özneliği sağlayabilir.

Atmosferi bu kadar kirletilmiş bir dünyada, böylesine umutsuzluk soluyan bir ülkede herkesin ayaklarına kapanıyorum, belki kulakları ayaklarındadır diye ve sesleniyorum: "Hayvanlar, kuşlar, balıklar da doyurmaz sizi/ İlle de insan yiyeceksiniz."

Vazgeçin bundan!

Sırma Köksal, “Tanrıyla yüzleşen edebiyat”, Radikal Kitap , 8 Ekim 2004

Karamazov Kardeşler'de, Alyoşa'nın çok sevdiği Zosima Dede, Dimitri Karamazov ile babası arasında süren ve sonu felaketle gelecek olan çekişmenin barışla çözülmesine yardımcı olmak ister ve konuyla ilişkisi olanları küçük odasında ağırlar. Burada yapılan konuşmalar sırasında kafası kuşkularla dolu olan idealist İvan Karamazov'u eskiden tanıdığı bir doktora benzettiğini söyler ve anlatır. "Yaşını başını almış, zeki olduğundan kimsenin kuşku edemeyeceği bir adamdı. Sizin gibi o da içten konuşuyordu ya, şaka eder, ama acı acı şaka eder gibi bir tavrı vardı. 'İnsanları seviyorum ama kendi kendime şaşıyorum da, diyordu: İnsanlığa olan sevgim arttığı ölçüde kişilere olan sevgim azalıyor. İnsanlığa hizmet yolunda büyük işler başarmayı düşlüyorum sık sık, gerçekten de insanların mutluluğu uğruna çarmıha gerilmeye bile giderim belki, ama öte yandan bir insanla aynı odada iki gün yalnız kalmaya dayanamam, bunu deneyimlerimden biliyorum. Bana yakın olunca kişiliği onurumu eziyor, özgürlüğümü kısıtlıyor... Gelgelelim, kişilerden nefret ettiğim ölçüde insanlığa olan sevgim artıyor."

Bu küçük alıntı insan davranışına ilişkin çok önemli bir ipucunu ele verir. İçimizde insanlığın bir hamlede kopartılabilecek tek kafası olmadığına esef eden 'Caligula'lardan çok, içi sevgi dolu despotlar barındırırız. İnsanlar için çarmıha gerilmeye, ölüme gitmeye hazır hissederiz çoğu zaman kendimizi ama, sözgel...

Devamını görmek için bkz.

Asiye Koray Bendon, “Çürümüşlüğün kitabı”, okuryatar.com, Mayıs 2011

Hani bazı yazarlar vardır… Kendileri, hayatları zaten bir roman gibidir ve kişilikleri hakkında kırık dökük edindiğiniz, rastladığınız kimi bilgiler ilginizi çeker.

Ne yazdıklarını bilmek istersiniz. Neyi nasıl düşündüklerini, neyi nasıl hissettiklerini ve nasıl dile getirdiklerini merak edersiniz.

Kitaplarını Fransızca yazan, Rumen deneme yazarı ve ahlakçı Emil Michel Cioran da onlardan biri. Ama bana son üç–dört yıldır çeşitli vesilelerle kendini sürekli hatırlattığı için, raftan yeniden yeniden alıp okuduğum bir kitabı var. Aslında birileri sürekli onun satırlarında kendini tanımlamış oluyor da o yüzden Cioran’ın Çürümenin Kitabı neredeyse başucu kitabıma dönüştü…

“Bir tanrıyı yakışıksızca seven kişi, başkalarını da onu sevmeye zorlar,” diyor daha ilk satırlarında… “Buna razı olmazlarsa onları yok etmeye de hazırdır.”

Son yıllarda hemen her gün, televizyonda kıpkırmızı bir suratla bağıran bir takım adamları gördüğümde, ileri geri verdikleri demeçleri duyduğumda, ayaküstü aldıkları kararları öğrendiğimde ‘’çürümüşlüğün” kokusu sarıyor ortalığı. Ve tabii o çürümüşlük üçüncü sayfa haberlerinde de kendini bütün çıplaklığı ile gösteriyor.

Tanrıyı yakışıksızca sevmek… Sevmeyi bilmeyenler, Tanrı da dahil her şeyi yakışıksızca seviyorlar. Sevmenin bile yakışık alır bir hali olması gerekiyor gerçekten. O yüzden din kitaplarının çoğu ibadetin v...

Devamını görmek için bkz.

Haldun Bayrı, "Çevirmen sözlüksüz kalınca: Bir 'Unsurlara Dönüş'hikâyesi, Duvar Dergisi, Temmuz-Ağustos 2014

Cioran’ın adını ilk kez 1980 sonbaharında, Galatasaray Lisesi’ndeki felsefe hocam Olivier Abel’den duymuştum. Bana ve benim gibi 12 Eylül şokunu yaşayan Stalinci arkadaşlarıma hararetle Tarih ve Ütopya’daki “Rusya ve Özgürlük Virüsü” yazısını okumamızı tavsiye ettiğini hatırlıyorum. O zamanki fransızcamla okumuş, pek bir şey anlamamış, o günlerin işkence ve cenaze ortamında onun o herşeyi tiye alan tavrına da sinir olmuştum. Kapağı Batı’ya atan, üstelik bir de küstahlaşan her Doğu Bloku vatandaşı gibi, onu da horgörmüştüm.

Yıllar geçti, Çürümenin Kitabı başucu kitaplarımdan biri haline geldi; Cioran’ın diğer kitaplarının da çoğunu okumuştum artık.

1989’da askerliğimi bitirdikten sonra, şöyle bir hava değişimi için arkadaşım Panayotis Kanellakis’in Eğriboz adası Drogari mevkiindeki evine gittim ve orada üç-dört ay kaldım. En yakın köye altı kilometre uzaklıkta, eğimli bir arazide denize bir kilometre yukarıdan bakan, kıyıya indiğinizde dalgaların dövdüğü kayalar ve bir deniz mağarası olan sihirli bir yerdi. Arada Atina’dan gelen arkadaşlar da yoksa, bu ıssız mekânda (iki oda ve büyük bir incir ağacı altında denize nazır kocaman bir ağaç masa) yalnız yaşıyordum. Onların getirdiği köy ekmeği on-on beş gün dayanıyordu; balık tutuyor (kıyıdan ispari, kupez; kayalıktan pavurya), gördüğüm tek insan olan ya...

Devamını görmek için bkz.
 
 

Kişisel Veri Politikası
Aydınlatma Metni
Üye Aydınlatma Metni
Çerez Politikası


Metis Yayıncılık Ltd. İpek Sokak No.5, 34433 Beyoğlu, İstanbul. Tel:212 2454696 Fax:212 2454519 e-posta:bilgi@metiskitap.com
© metiskitap.com 2025. Her hakkı saklıdır.

Site Üretimi ModusNova









İnternet sitemizi kullanırken deneyiminizi iyileştirmek için çerezlerden faydalanmaktayız. Detaylar için çerez politikamızı inceleyebilirsiniz.
X