| ISBN13 978-975-342-709-8 | 13x19,5 cm, 256 s. |
KAMPANYADA Liste fiyatı: 212.00 TL İndirimli fiyatı: 127.20 TL İndirim oranı: %40 {"value":212.0,"currency":"TRY","items":[{"item_id":"642","item_name":"Susanlar","discount":84.80,"price":212.00,"quantity":1}]} |
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et |
Troya'da Ölüm Vardı, 1963 | Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı, 1970 | Göçmüş Kediler Bahçesi, 1979 | Kısmet Büfesi, 1982 | Gece, 1985 | Kılavuz, 1990 | Narla İncire Gazel, 1993 | Ne Kitapsız Ne Kedisiz, 1994 | Altı Ay Bir Güz, 1996 | Öteki Metinler, 1999 | Lağımlaranası ya da Beyoğlu, 1999 | Halûk’a Mektuplar, 2013 | Şiir Çevirileri, 2014 | Enis Batur’a Mektuplar ve Ankara Yazıları, 2024 |
Diğer kampanyalar için | |
|
| | Susanlar Hazırlayan: Serdar Soydan Kapak Tasarımı: Emine Bora Hazırlayan İsim: Serdar Soydan |
Kitabın Baskıları: | 1. Basım: Ocak 2009 | 4. Basım: Kasım 2023 |
"Sevdiğim bir insanın ölüm haberi bana hemen koymuyor, inanamıyorum o habere. İnanamıyorum da dememeliyim, anlayamıyorum o ölüm haberini. Hep bir köşebaşında, öldüğü söylenen o sevdiğim kişiyle karşılaşacakmışım gibi gelir bana, aradan uzun bir zaman geçse de o duyguyu yitirmem, o kişi nasıl olsa bir gün gene karşıma çıkacakmış gibi gelir." Bilge Karasu, Nurullah Ataç'ın ardından söylemiş bu sözleri. Şimdi Susanlar ile Bilge Karasu köşebaşında beklediği yerden karşımıza çıkıveriyor sanki. Büyük çoğunluğu yazarlığının ilk yıllarına ait çalışmalarıyla genç Bilge beliriyor karşımızda. Karasu 50'lerin başından itibaren süreli yayınlarda öyküler, yazılar, kitap ve resim eleştirileri, hatta şiirler yayımlamıştır. Araştırmacı Serdar Soydan titiz bir arşiv taramasıyla dergi ve gazete sayfaları arasında kalmış bu ürünlerden hazırladı Susanlar'ı. Kitap, 1952-53 yıllarında Seçilmiş Hikâyeler dergisinde yayımlanmış ve daha sonraki eserlerinde ele alacağı pek çok izleğin, pek çok biçimsel denemenin ortaya çıkışını, gelişimini sergileyen sekiz öyküyü, Kedili Meryem öyküsünü, şiir denemelerini, Karasu'nun edebiyata bakış tarzını dile getirdiği "Yazar-Okurun Defteri" metinlerini, kendisiyle yapılmış söyleşileri ve Enis Batur'un bu kitap için kaleme aldığı sonsözü içeriyor. Bilge Karasu külliyatına eklediğimiz bu derleme, yazarın kurmaca dünyasına girmek, düşüncelerini ve bakış açısını kavramak açısından pek çok ipucu taşıyor bugünün okurları için. | İÇİNDEKİLER |
Sunuş • Serdar Soydan
Öyküler Depo Sarı Leke Büyü II İlk Susan Susanların Son Hikâyesi Arkamdakiler Susanlar III – Kör Nokta Susanlar VII – Kapalı Kedili Meryem
Şiirler Hatti Ülkesinden Gelen Esmer Çocuk Kazanılmış Mavinin Duruluğu İçinde Derinde Kör Balık Mavisi Yazgı Tutsaklığında Özgür Doğu-Batı
Yazar-Okurun Defteri Yazar-Okurun Defteri "Yaşamasız" Çevresinde Dolanı "Dolanı"nın Arkası Tutuma Yergi "Acı"ya Değgin "Hadrianus'un Andaçları"ndan Sözden, Dilden Özleştirmede Sorumsuzluk Tükenmeyecek Kitap - Tüketim İçin Kitap Takıldıklarım Kısaca...
Diğerleri Eser Sanat Deneme "Ben" Edebiyatı Üzerine Sözler, Sözler Söz Arasında Bay Süreya'nın "Tehlikeli Alâkalar"ı Konuşma Yazar, Yazı, Dil Soruşturma: Sizin İçin Öykü Nedir? "Niye Masal?" Dediniz de... Okurluk Üzerine Soruşturma: Masal... Soruşturmanız Üzerine Ek Düşünceler Çalınmış Fotoğraflar
Söyleşiler O Gün Anneme Bir Masal Anlattım Her Yapıtın Tarihinde Ölü Noktalar Olabilir Karanlık Bir Yalının Karasularında Her Kitap Yazılışına Dek Yaşanan Yılların Ürünüdür Yazılı Sorulara Bilge Karasu'dan Yazılı Yanıtlar
Sonsöz Yerine • Enis Batur | OKUMA PARÇASI |
Sunuş, Serdar Soydan, s. 9-12. Yön veren, ışık tutan tek bir satırın borcudur bazen aylarca süren bir araştırma. Bazen çok daha azı, çok daha fazlasıyla yola koyulma gücünü bulurum kendimde. Bilge Karasu'nun ilk dönem yazılarını toplamaya girişmem de benzer bir arzudan doğdu. Öteki Metinler'le başlayan paylaşımımız, Metis Yayınları tarafından titizlikle hazırlanan on bir cilde yayılmış Bilge Karasu metinleri tüm çetin cevizliklerine, hatta ketumluklarına rağmen hayatımın çeşitli aşamalarında yol göstericim olmuştu. Bir gün, nereden, nasıl öğrenmiştim, hatırlamıyorum, Bilge Karasu'nun dergilerde, gazetelerde kalmış yazıları olduğunu öğrendim. Bu yazıların varlığından haberdar olmamla bu yazıları toplamaya girişmemin arası adeta yok gibidir. 2007 yılının yazında, metinlerin metinlere yönlendirdiği üç aylık bir süreç sonunda, koltuğumun altında çok sayıda metinle Metis Yayınları'nın yolunu tuttum. Bulduğum metinleri türlere göre sınıflandırmış, farkl... Devamını görmek için bkz. | |
Sonsöz Yerine, Enis Batur, s. 251-253 Kendisi, sağlığında, kesin ve tartışmaya kapalı bir çerçeve çizip bırakmamışsa, bir yazarın yapıtının sınırını tayin etmek güçtür. Birden fazla örnek-durum bağlamında, birden fazla yazımda "vasiyet" sorunları üzerinde oyalandım bugüne dek; yayıncılık uğraşı beni çözümüne önceden hazırlanmadığım düğümlerle karşılaştırdı – anlayabildiğim, genel kurallar oluşturulamadığı, bir de hukuk ile etiğin her zaman örtüşmediğidir: Her defasında, yapıtın sınırı, sınırları sorumluluk üstlenecek olanları terletecektir. Altın durum, sözgelimi Oktay Rifat'ınkiydi: Yayımladığı kitaplar dışında tek bir satır, karalama sayfası, taslak notu, yarıda kalmış ya da bitmemiş ürün bırakmadı arkasında; her şeyi yaşarken "temiz"lemiş, izleri yoketmişti. İkilemlere, şüphelere meydan vermeyen böylesine hazırlıklarla sık karşılaşıldığı söylenemez gene de: Çoğunlukla, çekip giden bir yazar, ardındakilere sorunlar devreder. Vasiyeti açık olsa da: "Yarım kalmış he... Devamını görmek için bkz. | |
| ELEŞTİRİLER GÖRÜŞLER |
Semih Gümüş, “Bilge Karasu’dan okura kalanlar”, Radikal Kitap Eki, 13 Şubat 2009 “Okumadığım her kitap yenidir benim için, yazılışı üzerinden 3000 yıl geçmiş olsa da...” Bilge Karasu Bilge Karasu’nun dokunulmazlaşmaya başladığı yıllar da 1980’lerden sonrasıdır. Bir yazarı sonunda neredeyse eleştirinin dışına çıkaran bu tür yüceltmeler hemen her zaman bir ‘zor’un sonucudur. Bu zorun edebiyat kültürümüzün çeşitli nedenlerle dile getirdiğim eksik oluşumundan kaynaklandığını belirtebiliriz, ama bu arada gününde değerlendirilmemiş olanın anlaşılabilmesinin koşullarının oluştuğunu da saptayarak. Edebiyatta doğrunun yanlışın üstüne yürüyebilme cesareti yazınsal bilginin somut bilginin üstüne çıkmaya başladığı koşullarda güçlenir. Çünkü egemen olan anlayışlar hep edebiyat dışından güç alır. Derin bir çatışmanın, karanlık ile kültürel bozuşum ânından kendini tamamlayabilme keşiflerinin bir arada yaşandığı dönemlerde, eskiyenler geride kalırk... Devamını görmek için bkz. | |
Özlem Ertan, “Susanlar artık konuşuyor”, Taraf, 1 Mart 2009 Her okuyucuya farklı şeyler anlatır onlar. Belki de her okuyucu farklı şekilde okur onları. Bu ifadelerden hangisi doğru olursa olsun, sonuç değişmiyor ve zamanın herhangi bir durağında kelimeler giyinen, isim alan, bu şekilde yaşamaya başlayan hikâyeler, onları okuyanların kimi zaman bulanık kimi zamansa berrak zihinlerinin farklı odalarına giriyor; ardından girdikleri odaların rengine uygun kimlikler kazanıyor. 1995 yılında kaybettiğimiz Türk edebiyatının en büyük kalemlerinden Bilge Karasu'nun daha önce bir kitapta toplanmamış hikâye, şiir ve edebiyat yazılarını barındıran Susanlar için de aynısı geçerli. Metis Yayınları tarafından yayımlanan kitaptaki ilk metin olan Depo, dili, ifade biçimi ve kullandığı imgeler açısından tam bir Bilge Karasu hikâyesi. Hikâyenin anlatıcısı, depodaki eşyalardan biri. Okuyanların bir kısmı kendini deponun sınırlı alanına hapsetmiş ve o alanın dışındaki her şeyd... Devamını görmek için bkz. | |
Sadık Yalsızuçanlar, “Susmayan bir ‘Bilge’”, Kitap Zamanı, 2 Mart 2009 Metis Yayınları, ‘benim yazarlarım’dan birinin, Bilge Karasu’nun yayımlanmamış metinlerini Susanlar adıyla yayımladı. Bu kıymetli yayının, Bilge Karasu okurları açısından nasıl bir güzellik olduğunu söylememe gerek yok. Zaman zaman dönerek okuduğum Karasu’nun bu metinlerini de öncekilerin yanına iliştireceğim. Yazarın ölümünden sonra Öteki Metinler gün yüzüne çıkmıştı. Modern edebiyatımızın, özellikle öykü ve romancılığımızın özel bir adası olan Karasu’nun bu metinlerinin okurla buluşmasında Serdar Soydan, Füsun Akatlı ve Enis Batur’a şükran borcumuz var. Karasu’nun Susanlar’ı, öykü, şiir, deneme-değini ve söyleşilerden oluşuyor. Kitabı hazırlayan Serdar Soydan, ne denli çetin bir işe soyunduğunun farkında. Karasu hayattayken yazısını emanet ettiği Füsun Akatlı’ya giden Soydan, onayı alıp yola koyulmuş. 1950’lerden bugüne Karasu’nun farklı köşelerde kalmış... Devamını görmek için bkz. | |
Hazel Melek Akdik, “Susanlar’ın İzinde Bilge Karasu’yu Yeniden Okumak”, Kanat, Sayı 31, Güz 2009 Susanlar, Bilge Karasu’nun dergilerde kalmış ve kitaplarına girmemiş değişik türlerdeki metinlerinden bir kısmı seçilerek hazırlanmış derleme niteliğinde bir kitaptır. Kitaba adını veren Susanlar, Bilge Karasu’nun 1952-1953 yıllarında Seçilmiş Hikâyeler dergisinde yayımladığı bir dizi öyküsünün üst başlığıdır. Kitabın ilk bölümünde bu öyküler bir araya getirilmiştir. Bu ilk bölümde, Karasu’nun yazarlığının ilk dönemine dâhil edebileceğimiz dokuz öykü yer almaktadır. İlk sekiz öykü, Seçilmiş Hikâyeler’den alınmıştır. Dokuzuncu öykü ise Son Çağ dergisinde 1961 yılında yayımlanmıştır ve bu bakımdan Susanlar’ın dışında kalmaktadır. Bu öyküler, anlatım teknikleri ve dil arayışı bakımından Karasu’nun diğer öykülerinden uzak sayılmamaktadırlar. Enis Batur’un kitaba yazdığı sonsözde belirttiğine göre yazarın, bunları kitaplar... Devamını görmek için bkz. | |
Mustafa Şerif Onaran, “Bilge Karasu 80 yaşında”, Cumhuriyet Kitap Eki, 30 Aralık 2010 Edebiyatın “dili işleme hüneri” olduğu belki de Bilge Karasu için söylenmiş bir sözdür. Her yazısına biraz bitmemiş gözüyle baktığı için, bekletir; yeniden gözden geçirir. Türk Dili dergisine emek verdiğim yıllardı. O zamanlar “Türk Dil Kurumu”nda “Hafta Sonu Konuşmaları” da yapılırdı. Yazıya, Bilge Karasu’nun “Konuşma” üzerine yaptığı bir söyleşiye değinerek başlamak istiyorum. Yazı yazma yalnızlığına alışan insan için konuşma güçlüğünün üstesinden gelmek kolay değildir. Bu yüzden Bilge Karasu da yazılı bir konuşma yapmıştı. Gene de söyleşi tadında hazırlanmış bir yazıydı bu! Konuşma ile dinleme, yazı ile okuma arasındaki ayrımların anlatıldığı bu söyleşi, onun yazarlık serüvenine de ışık tutuyordu. Bilge Karasu “yapıntı” diyordu yazdıklarına. Bunun tanımını da şöyle yapıyordu: “Gerçekte olmadığı veya olup olmadığı bilinmediği halde varmış gibi düşünülen şey.” S... Devamını görmek için bkz. | |
|