| ISBN13 978-975-342-183-6 | 13x19,5 cm, 240 s. |
KAMPANYADA Liste fiyatı: 258.00 TL İndirimli fiyatı: 154.80 TL İndirim oranı: %40 {"value":258.0,"currency":"TRY","items":[{"item_id":"502","item_name":"Gece","discount":103.20,"price":258.00,"quantity":1}]} |
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et |
Troya'da Ölüm Vardı, 1963 | Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı, 1970 | Göçmüş Kediler Bahçesi, 1979 | Kısmet Büfesi, 1982 | Kılavuz, 1990 | Narla İncire Gazel, 1993 | Ne Kitapsız Ne Kedisiz, 1994 | Altı Ay Bir Güz, 1996 | Öteki Metinler, 1999 | Lağımlaranası ya da Beyoğlu, 1999 | Susanlar, 2009 | Halûk’a Mektuplar, 2013 | Şiir Çevirileri, 2014 | Enis Batur’a Mektuplar ve Ankara Yazıları, 2024 |
Diğer kampanyalar için | |
|
| | Gece INFO IN ENGLISH | |
Yayın Yönetmeni: Müge Gürsoy Sökmen Kapak Resmi: Abidin Dino Kapak Tasarımı: Semih Sökmen |
Kitabın Baskıları: | 1. Basım: 1985 | 14. Basım: Şubat 2025 |
İlk kez 1985 yılında yayımlanan Gece 1991 yılında Pegasus Edebiyat Ödülü'nü aldı. Çeşitli dillere çevrilen ve yayımlanan Gece için Akşit Göktürk'ün "Sunuş"unu okuyabilirsiniz. "Gece'de anlatılan tek tek, bölük pörçük durumların, konumların, gerçek yaşamla somut ilişkisi, sürekli seziliyor satır aralarında. Okurun yakın geçmişte tanığı olduğu birçok toplumsal, tarihsel, kültürel deneyden yankılar var metinde sözgelişi. Alışılmış tarihsel mantığın işleyişi bile sorguya çekiliyor. Ama bütün bu gerçek durumlardan soyut bir çıkarım olan yaşantı, insan umutlarıyla korkularının bütünleyici imgeleriyle dile getiriliyor." – Akşit Göktürk | OKUMA PARÇASI |
Akşit Göktürk, "Sunuş", s. 5-8 Gece belirli bir gerçekliğin, tek tanımla saptanabilecek bir insanlık durumunun dile getirildiği bir anlatı değil. Belli bir öykü, kişilikler, ya da nedensellik ilkesiyle işleyen bir olay örgüsü sunmuyor bize. Bunlara yönelik türden bir okur beklentisine karşı direniyor nerdeyse. Karşıtlık ile olumsuzluk, Gece'nin söyleminde baştan sona en belirgin iki nitelik. Neye karşıtlık? Günümüz yaşamının çekilmez akışı içinde, kurtulunmaz bir insan yazgısının olumsuzlanması mı söz konusu? Hayır. Buradaki karşıtlık ile olumsuzluk, Gece'nin yazın alanındaki geleneksel ölçütler ya da alışkanlıklarla bağdaştırılamaz özelliğinden doğan bir durum. Yazınsal söylem düzeyinde olduğu gibi, yaşamın bütünüyle ilgili deneylerimizin de sarsılması, silkelenmesi, çarpıtılması söz konusu bu metinde: zaman ile uzay boyutlarının alışılmadık biçimde kullanılması yol açıyor buna en başta. Geleneksel yazı, yazar, anlatı, anlatıcı, kiş... Devamını görmek için bkz. | |
| ELEŞTİRİLER GÖRÜŞLER |
Esra Karaduman Okay, “Karanlık ve Dil”, Remzi Kitap Gazetesi, Temmuz 2006 Gece imgesi herkes için üç aşağı beş yukarı aynıdır. Karanlık, sessizlik, yarasalar geceye ilişkin ilk akla gelenlerdir. Daha ötesiyse Bilge Karasu’nun Gece romanında kurduğu düşsel evrendir. Karasu, gecenin çağrıştırdıklarıyla bir evren kurarken gözlerini yaşadığımız toplumdan bir an olsun ayrılmaz. Jean Genet’in bir eserinden alıntılanıp kitabın başına konulan cümle bunu gerçekler nitelikte. “İmin gücü, düşün gücüdür”. Karasu gece imgesinden yola çıkarak, insan ruhunu irdeleyen, yazmayı/yazarı sorgulayan, toplumsal olaylarla dolaylı olarak temellendirilmiş bir yapı kuruyor Gece’de. Bu çok katmanlı kurgunun belli bir başlangıç noktası ve gidiş yönü yok. Bu nedenle Gece, bir son beklentisi duyarak okuyan okurdan çok yazarla birlikte dilin gücünü hissedip, insan doğasının, toplumsal işleyişin ardına, dilin katmanlarında gezinerek gidecek okur için. “Oysa kar... Devamını görmek için bkz. | |
Halil Emrah Macit, "Yazmakla çıldırmaktan kurtulunur mu?", muhimhadiseler.org, Ocak 2014 Aynanın kırılması, dağılarak tuzla buz olması bir kaza olarak çok önem taşımaz. Ama kendi suretine yabancılaşan bir insanın dağılan benliğinin ve belirsizleşen kimliğinin yok olması bir tür tinsel ölümdür. Tinsel ölüm, bir eşikten atlamayla başlar, bir “çıldırma anı” ile. Bir filmde, kendini Paris’teki bir kütüphaneye kapatan bir Fransız şairin önünde boş duran beyaz kağıda bir şeyler yazmaya başlama anı mesela… kalemden kağıda damlayan kara mürekkebin dairesel, çevreye yayılma hareketiyle kağıt da yanmaya başlar. Ve bugüne kadar biriktirdikleri, akıl barajının kapaklarını zorladığı anda patlama gerçekleşir. Şair çıldırır... Bunun sorumlusu, insanı adım adım karanlık bir uçurumun sınırına getiren nedir ? Toplum mu? Psikanalist Lacan, düşsel imgelerden çok “metni” merkeze aldığı için Freud’tan ayrılır. Metnin, dil ile birlikte y... Devamını görmek için bkz. | |
Selen Erdoğan, "Bilge Karasu’yu bugün okumak", birartibir.org, 12 Temmuz 2019 Modernist Türkçe edebiyatın benzersiz bir yazarı, öncüsü, deneyicisi, deneycisiydi. Toplumcu-gerçekçi edebiyat onun dilini muğlak ve soyut bulurken, o aslında gerçekteki sorunu, şiddetin yaşanışını, bu şiddeti yazma etiğini –anlamın yanında– tam da dilin, biçimin, kurgunun içinde arıyor, yazısını ve yazınını bu etikle dönüştürüyordu. Bilge Karasu’nun toplumsal şiddeti ve bu anaforun bireydeki yansımalarını ele aldığı romanlarıyla, Doğu Roma’nın ikona-kırıcılığı ve Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı'yla veya 12 Eylül’ün kanlı “sis”i ve Gece'yle bugün arasında, hem kurumsal şiddet hem yaşamaya çalıştığımız hayatlar bakımından bir fark yok belki de. Ama, verdiği okuma zevki yanında, bu şiddeti nasıl algıladığımızı ve anlatabileceğimizi anlamak bakımından Bilge Karasu eşsiz bir “kılavuz” olma niteliğini koruyor. 13 Temmuz 1995’te göçen büyük usta Bilge Karasu’nun anısının v... Devamını görmek için bkz. | |
Ülker Şener, "Bilge Karasu’yu anarken...", Gazete Duvar, 13 Temmuz 2023 Bilge Karasu ile 1996 yılında tanıştım. Ölümünden 1 yıl sonra. 13 Temmuz 1995’de Ankara’da ölmüş, mezarı da Ankara’da, her ne kadar İstanbul’da doğmuş olsa da, çoğu kitabında İstanbul’un izini sürse de, Ankara orada gizli saklı bir biçimde durur, öyle sanıyorum. Aynı yerlerde dolaşmışız, aynı sokaklarda, belki de karşılaştık. Ankara küçüktü o dönemler ve birkaç merkezi vardı: Ulus, Kızılay ve Tunalı. Gidilen yer sınıfa, kültürel sermayeye göre değişiyordu. Bizim mekanımız Kızılay’dı; Ulus ile Tunalı’nın ortası. Zafer Çarşısı en fazla uğranılan yerdi, o zamanlar kitapçıların merkeziydi ve her türlü dergiyi bulmak da mümkündü. Sonradan öğrendiğime göre Bilge Karasu’da sık sık uğrarmış. Bilge Karasu ile tanışıklığımız 1996 Açlık Grevlerine denk geliyor. Kim önerdi bilmiyorum, muhtemelen kitapevlerinin birinde kitapları karıştırırken baktım ve gördüm, Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı... Devamını görmek için bkz. | |
|