ISBN13 978-975-342-709-8
13x19,5 cm, 256 s.
Liste fiyatı: 276.00 TL
İndirimli fiyatı: 220.80 TL
İndirim oranı: %20
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et
Bilge Karasu diğer kitapları
Troya'da Ölüm Vardı, 1963
Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı, 1970
Göçmüş Kediler Bahçesi, 1979
Kısmet Büfesi, 1982
Gece, 1985
Kılavuz, 1990
Narla İncire Gazel, 1993
Ne Kitapsız Ne Kedisiz, 1994
Altı Ay Bir Güz, 1996
Öteki Metinler, 1999
Lağımlaranası ya da Beyoğlu, 1999
Halûk’a Mektuplar, 2013
Şiir Çevirileri, 2014
Enis Batur’a Mektuplar
ve Ankara Yazıları
, 2024
AYIN ARMAĞANIAYIN ARMAĞANI
Diğer kampanyalar için
 
Susanlar
Hazırlayan: Serdar Soydan
Kapak Tasarımı: Emine Bora
Hazırlayan İsim: Serdar Soydan
Kitabın Baskıları:
1. Basım: Ocak 2009
4. Basım: Kasım 2023

"Sevdiğim bir insanın ölüm haberi bana hemen koymuyor, inanamıyorum o habere. İnanamıyorum da dememeliyim, anlayamıyorum o ölüm haberini. Hep bir köşebaşında, öldüğü söylenen o sevdiğim kişiyle karşılaşacakmışım gibi gelir bana, aradan uzun bir zaman geçse de o duyguyu yitirmem, o kişi nasıl olsa bir gün gene karşıma çıkacakmış gibi gelir."

Bilge Karasu, Nurullah Ataç'ın ardından söylemiş bu sözleri. Şimdi Susanlar ile Bilge Karasu köşebaşında beklediği yerden karşımıza çıkıveriyor sanki. Büyük çoğunluğu yazarlığının ilk yıllarına ait çalışmalarıyla genç Bilge beliriyor karşımızda.

Karasu 50'lerin başından itibaren süreli yayınlarda öyküler, yazılar, kitap ve resim eleştirileri, hatta şiirler yayımlamıştır. Araştırmacı Serdar Soydan titiz bir arşiv taramasıyla dergi ve gazete sayfaları arasında kalmış bu ürünlerden hazırladı Susanlar'ı. Kitap, 1952-53 yıllarında Seçilmiş Hikâyeler dergisinde yayımlanmış ve daha sonraki eserlerinde ele alacağı pek çok izleğin, pek çok biçimsel denemenin ortaya çıkışını, gelişimini sergileyen sekiz öyküyü, Kedili Meryem öyküsünü, şiir denemelerini, Karasu'nun edebiyata bakış tarzını dile getirdiği "Yazar-Okurun Defteri" metinlerini, kendisiyle yapılmış söyleşileri ve Enis Batur'un bu kitap için kaleme aldığı sonsözü içeriyor. Bilge Karasu külliyatına eklediğimiz bu derleme, yazarın kurmaca dünyasına girmek, düşüncelerini ve bakış açısını kavramak açısından pek çok ipucu taşıyor bugünün okurları için.

İÇİNDEKİLER
Sunuş • Serdar Soydan

Öyküler
Depo
Sarı Leke
Büyü II
İlk Susan
Susanların Son Hikâyesi
Arkamdakiler
Susanlar III – Kör Nokta
Susanlar VII – Kapalı
Kedili Meryem

Şiirler
Hatti Ülkesinden Gelen Esmer Çocuk
Kazanılmış Mavinin Duruluğu İçinde
Derinde Kör Balık Mavisi
Yazgı Tutsaklığında Özgür
Doğu-Batı

Yazar-Okurun Defteri
Yazar-Okurun Defteri
"Yaşamasız" Çevresinde Dolanı
"Dolanı"nın Arkası
Tutuma Yergi
"Acı"ya Değgin
"Hadrianus'un Andaçları"ndan
Sözden, Dilden
Özleştirmede Sorumsuzluk
Tükenmeyecek Kitap - Tüketim İçin Kitap
Takıldıklarım
Kısaca...

Diğerleri
Eser
Sanat
Deneme
"Ben" Edebiyatı Üzerine
Sözler, Sözler
Söz Arasında
Bay Süreya'nın "Tehlikeli Alâkalar"ı
Konuşma
Yazar, Yazı, Dil
Soruşturma: Sizin İçin Öykü Nedir?
"Niye Masal?" Dediniz de...
Okurluk Üzerine
Soruşturma: Masal...
Soruşturmanız Üzerine Ek Düşünceler
Çalınmış Fotoğraflar

Söyleşiler
O Gün Anneme Bir Masal Anlattım
Her Yapıtın Tarihinde Ölü Noktalar Olabilir
Karanlık Bir Yalının Karasularında
Her Kitap Yazılışına Dek Yaşanan Yılların Ürünüdür
Yazılı Sorulara Bilge Karasu'dan Yazılı Yanıtlar

Sonsöz Yerine • Enis Batur
OKUMA PARÇASI

Sunuş, Serdar Soydan, s. 9-12.

Yön veren, ışık tutan tek bir satırın borcudur bazen aylarca süren bir araştırma. Bazen çok daha azı, çok daha fazlasıyla yola koyulma gücünü bulurum kendimde.

Bilge Karasu'nun ilk dönem yazılarını toplamaya girişmem de benzer bir arzudan doğdu. Öteki Metinler'le başlayan paylaşımımız, Metis Yayınları tarafından titizlikle hazırlanan on bir cilde yayılmış Bilge Karasu metinleri tüm çetin cevizliklerine, hatta ketumluklarına rağmen hayatımın çeşitli aşamalarında yol göstericim olmuştu.

Bir gün, nereden, nasıl öğrenmiştim, hatırlamıyorum, Bilge Karasu'nun dergilerde, gazetelerde kalmış yazıları olduğunu öğrendim. Bu yazıların varlığından haberdar olmamla bu yazıları toplamaya girişmemin arası adeta yok gibidir.

2007 yılının yazında, metinlerin metinlere yönlendirdiği üç aylık bir süreç sonunda, koltuğumun altında çok sayıda metinle Metis Yayınları'nın yolunu tuttum. Bulduğum metinleri türlere göre sınıflandırmış, farklı dosyalar oluşturmuştum. Görüştüğüm Müge Gürsoy Sökmen ihtiyatlıydı. Bilge Karasu ölmeden önce çok sayıda metninin yayımlanmamasını vasiyet etmişti. Acaba bu metinler de onlardan mıydı?

Bilge Karasu'nun vasiyeti uyarınca bu konuda danışılması gereken, onayı olmadan yayınevinin hiçbir şey yapmadığı ve yapmayacağı kişi Füsun Akatlı idi. Füsun Akatlı'ya gittim. Füsun Hanım topladığım tüm metinleri okuyup elinizde tuttuğunuz bu kitabın basılması için onay verdi.

Sanırım kitabın öyküsü bu şe...

Devamını görmek için bkz.

Sonsöz Yerine, Enis Batur, s. 251-253

Kendisi, sağlığında, kesin ve tartışmaya kapalı bir çerçeve çizip bırakmamışsa, bir yazarın yapıtının sınırını tayin etmek güçtür. Birden fazla örnek-durum bağlamında, birden fazla yazımda "vasiyet" sorunları üzerinde oyalandım bugüne dek; yayıncılık uğraşı beni çözümüne önceden hazırlanmadığım düğümlerle karşılaştırdı – anlayabildiğim, genel kurallar oluşturulamadığı, bir de hukuk ile etiğin her zaman örtüşmediğidir: Her defasında, yapıtın sınırı, sınırları sorumluluk üstlenecek olanları terletecektir.

Altın durum, sözgelimi Oktay Rifat'ınkiydi: Yayımladığı kitaplar dışında tek bir satır, karalama sayfası, taslak notu, yarıda kalmış ya da bitmemiş ürün bırakmadı arkasında; her şeyi yaşarken "temiz"lemiş, izleri yoketmişti. İkilemlere, şüphelere meydan vermeyen böylesine hazırlıklarla sık karşılaşıldığı söylenemez gene de: Çoğunlukla, çekip giden bir yazar, ardındakilere sorunlar devreder. Vasiyeti açık olsa da: "Yarım kalmış her şeyi öyleyse yakın" diyen Mallarmé'nin, XX. yüzyıl edebiyatında kilit önemi taşıyan bazı "yarıda kalmış yapıtlar"ının varlığını vasiyetinin çiğnenmesine borçluyuz.

Tanıdığım, iyi tanıdığımı –her ne demekse– düşündüğüm Bilge Karasu'nun, hastalığının ölümcül niteliğini öğrendikten sonra, Oktay Rifat gibi davranacağına inanırdım, öyle olmadı: "Kalanlar"la ilgili kimi çerçeve çalışmaları yapmıştı belki, ama birçoğuyla ilgili bir son söz, kesin bir son dilek bırakmamıştı Füsun Akatlı'ya. Kılı k...

Devamını görmek için bkz.
ELEŞTİRİLER GÖRÜŞLER

Semih Gümüş, “Bilge Karasu’dan okura kalanlar”, Radikal Kitap Eki, 13 Şubat 2009

“Okumadığım her kitap yenidir benim için,

yazılışı üzerinden 3000 yıl geçmiş olsa da...”

Bilge Karasu

Bilge Karasu’nun dokunulmazlaşmaya başladığı yıllar da 1980’lerden sonrasıdır. Bir yazarı sonunda neredeyse eleştirinin dışına çıkaran bu tür yüceltmeler hemen her zaman bir ‘zor’un sonucudur. Bu zorun edebiyat kültürümüzün çeşitli nedenlerle dile getirdiğim eksik oluşumundan kaynaklandığını belirtebiliriz, ama bu arada gününde değerlendirilmemiş olanın anlaşılabilmesinin koşullarının oluştuğunu da saptayarak. Edebiyatta doğrunun yanlışın üstüne yürüyebilme cesareti yazınsal bilginin somut bilginin üstüne çıkmaya başladığı koşullarda güçlenir. Çünkü egemen olan anlayışlar hep edebiyat dışından güç alır. Derin bir çatışmanın, karanlık ile kültürel bozuşum ânından kendini tamamlayabilme keşiflerinin bir arada yaşandığı dönemlerde, eskiyenler geride kalırken gecikenler kendini gösterme fırsatı bulur.

Oğuz Atay’ın 1971’den hemen sonra herkesin tanımlamakta güçlük çektiği Tutunamayanlar’ı nasıl 1980’den sonra kısa sürede kült bir romana dönüşmüşse, Bilge Karasu da aynı yıllarda, daha doğru anlaşılmıştır. O elbette her zaman aynı yerdeydi, ölümünden bunca yıl sonra derlenip yayımlanan Susanlar’daki, önceki kitaplarına bile girmemiş metinlerine bakınca da anlaşılıyor bu, ama edebiyatımızdaki geleneksel anlayışı da ürkütmüştür on...

Devamını görmek için bkz.

Özlem Ertan, “Susanlar artık konuşuyor”, Taraf, 1 Mart 2009

Her okuyucuya farklı şeyler anlatır onlar. Belki de her okuyucu farklı şekilde okur onları. Bu ifadelerden hangisi doğru olursa olsun, sonuç değişmiyor ve zamanın herhangi bir durağında kelimeler giyinen, isim alan, bu şekilde yaşamaya başlayan hikâyeler, onları okuyanların kimi zaman bulanık kimi zamansa berrak zihinlerinin farklı odalarına giriyor; ardından girdikleri odaların rengine uygun kimlikler kazanıyor.

1995 yılında kaybettiğimiz Türk edebiyatının en büyük kalemlerinden Bilge Karasu'nun daha önce bir kitapta toplanmamış hikâye, şiir ve edebiyat yazılarını barındıran Susanlar için de aynısı geçerli. Metis Yayınları tarafından yayımlanan kitaptaki ilk metin olan Depo, dili, ifade biçimi ve kullandığı imgeler açısından tam bir Bilge Karasu hikâyesi. Hikâyenin anlatıcısı, depodaki eşyalardan biri. Okuyanların bir kısmı kendini deponun sınırlı alanına hapsetmiş ve o alanın dışındaki her şeyden kendini soyutlamış bir anlatıcıyı da bulabilir öyküde. Bilge Karasu'nun Susanlar'da yer alan diğer hikâyelerinden biri de Kedili Meryem. Ispartalılar üst başlığını taşıyan bir dosyanın parçası olan Kedili Meryem'de, yazarın kendi ağzından dinliyoruz, her gün kasaptan aldığı ciğer ve işkembe parçaları ile Beyoğlu'ndaki kedileri besleyen, görüntüsü ve giysileriyle o an akmakta olan kum saatinin dışında bir yerlerde gezinen Kedili Meryem'in öyküsünü.

Bugüne kadar eski gazete ve de...

Devamını görmek için bkz.

Sadık Yalsızuçanlar, “Susmayan bir ‘Bilge’”, Kitap Zamanı, 2 Mart 2009

Metis Yayınları, ‘benim yazarlarım’dan birinin, Bilge Karasu’nun yayımlanmamış metinlerini Susanlar adıyla yayımladı. Bu kıymetli yayının, Bilge Karasu okurları açısından nasıl bir güzellik olduğunu söylememe gerek yok.

Zaman zaman dönerek okuduğum Karasu’nun bu metinlerini de öncekilerin yanına iliştireceğim. Yazarın ölümünden sonra Öteki Metinler gün yüzüne çıkmıştı. Modern edebiyatımızın, özellikle öykü ve romancılığımızın özel bir adası olan Karasu’nun bu metinlerinin okurla buluşmasında Serdar Soydan, Füsun Akatlı ve Enis Batur’a şükran borcumuz var.

Karasu’nun Susanlar’ı, öykü, şiir, deneme-değini ve söyleşilerden oluşuyor.

Kitabı hazırlayan Serdar Soydan, ne denli çetin bir işe soyunduğunun farkında. Karasu hayattayken yazısını emanet ettiği Füsun Akatlı’ya giden Soydan, onayı alıp yola koyulmuş. 1950’lerden bugüne Karasu’nun farklı köşelerde kalmış, dergi ve defter aralarına gizlenmiş metinlerinin dikkatle derlenmesi, sınıflandırılması ve yayıma hazırlanması belirli bir hassasiyeti, dikkat ve özeni gerektiriyor. Kitapta bu özeni bulduğumu söylemeliyim. Yazarın genellikle ilk dönem metinlerini içeren bu çalışma ile birlikte Karasu külliyatı iyice kemale ermiş görünüyor.

Kafkavari bir loşluk

Dokuz öyküyü sindire sindire okudum. Karasu’yu özlediğimi fark ettim. Onun yazıp yayımladığı yıllarda, dilin düşünceyi örttüğü...

Devamını görmek için bkz.

Hazel Melek Akdik, “Susanlar’ın İzinde Bilge Karasu’yu Yeniden Okumak”, Kanat, Sayı 31, Güz 2009

Susanlar, Bilge Karasu’nun dergilerde kalmış ve kitaplarına girmemiş değişik türlerdeki metinlerinden bir kısmı seçilerek hazırlanmış derleme niteliğinde bir kitaptır.

Kitaba adını veren Susanlar, Bilge Karasu’nun 1952-1953 yıllarında Seçilmiş Hikâyeler dergisinde yayımladığı bir dizi öyküsünün üst başlığıdır. Kitabın ilk bölümünde bu öyküler bir araya getirilmiştir. Bu ilk bölümde, Karasu’nun yazarlığının ilk dönemine dâhil edebileceğimiz dokuz öykü yer almaktadır. İlk sekiz öykü, Seçilmiş Hikâyeler’den alınmıştır. Dokuzuncu öykü ise Son Çağ dergisinde 1961 yılında yayımlanmıştır ve bu bakımdan Susanlar’ın dışında kalmaktadır. Bu öyküler, anlatım teknikleri ve dil arayışı bakımından Karasu’nun diğer öykülerinden uzak sayılmamaktadırlar. Enis Batur’un kitaba yazdığı sonsözde belirttiğine göre yazarın, bunları kitaplarına almayı uygun bulmaması bu öyküleri kitaplarıyla bütünlük sağlayacak nitelikte bulmadığından dolayıdır.

Kitabın ikinci bölümünde Karasu’nun 1956-1958 yıllarında çeşitli dergilerde yayımladığı beş şiirine yer verilmiştir.

Yazar-Okurun Defteri başlıklı üçüncü kısımda, Karasu’nun 1957 ve 1958 yıllarında Forum ve Pazar Postası’nda yayımladığı on bir adet deneme ve eleştiri yazısı bulunmaktadır. Bu yazılarda Karasu’nun eleştirmen kimliği ve dönemin edebiyat tartışmaları içindeki konumu ön ...

Devamını görmek için bkz.

Mustafa Şerif Onaran, “Bilge Karasu 80 yaşında”, Cumhuriyet Kitap Eki, 30 Aralık 2010

Edebiyatın “dili işleme hüneri” olduğu belki de Bilge Karasu için söylenmiş bir sözdür. Her yazısına biraz bitmemiş gözüyle baktığı için, bekletir; yeniden gözden geçirir.

Türk Dili dergisine emek verdiğim yıllardı. O zamanlar “Türk Dil Kurumu”nda “Hafta Sonu Konuşmaları” da yapılırdı.

Yazıya, Bilge Karasu’nun “Konuşma” üzerine yaptığı bir söyleşiye değinerek başlamak istiyorum. Yazı yazma yalnızlığına alışan insan için konuşma güçlüğünün üstesinden gelmek kolay değildir. Bu yüzden Bilge Karasu da yazılı bir konuşma yapmıştı. Gene de söyleşi tadında hazırlanmış bir yazıydı bu!

Konuşma ile dinleme, yazı ile okuma arasındaki ayrımların anlatıldığı bu söyleşi, onun yazarlık serüvenine de ışık tutuyordu.

Bilge Karasu “yapıntı” diyordu yazdıklarına. Bunun tanımını da şöyle yapıyordu:

“Gerçekte olmadığı veya olup olmadığı bilinmediği halde varmış gibi düşünülen şey.”

Söyleşide, bu alan içindeki öykü ile romanı nasıl yazdığını, yazarlık serüvenindeki sorunları ele alıyordu.

Bu “Konuşma”, Türk Dili dergisinde yayımlandı. Daha sonra Serdar Soydan’ın yazılarını derlediği kitaba da alındı (Susanlar, Metis Yayınları, 2009).

Bilge Karasu “yapıntı”larını “masal” diye nitelendiriyor. “Geceden Geceye Arabayı Kaçıran Adam”, “Bir Başka Tepe”, “Göçmüş Kediler Bahçesi” hep o masalsı anlatıların yer aldığı “yapıntı”lardır.

Onun işi, bir olay öyküs...

Devamını görmek için bkz.
 
 

Kişisel Veri Politikası
Aydınlatma Metni
Üye Aydınlatma Metni
Çerez Politikası


Metis Yayıncılık Ltd. İpek Sokak No.5, 34433 Beyoğlu, İstanbul. Tel:212 2454696 Fax:212 2454519 e-posta:bilgi@metiskitap.com
© metiskitap.com 2025. Her hakkı saklıdır.

Site Üretimi ModusNova









İnternet sitemizi kullanırken deneyiminizi iyileştirmek için çerezlerden faydalanmaktayız. Detaylar için çerez politikamızı inceleyebilirsiniz.
X