Özlem Ertan, “Susanlar artık konuşuyor”, Taraf, 1 Mart 2009
Her okuyucuya farklı şeyler anlatır onlar. Belki de her okuyucu farklı şekilde okur onları. Bu ifadelerden hangisi doğru olursa olsun, sonuç değişmiyor ve zamanın herhangi bir durağında kelimeler giyinen, isim alan, bu şekilde yaşamaya başlayan hikâyeler, onları okuyanların kimi zaman bulanık kimi zamansa berrak zihinlerinin farklı odalarına giriyor; ardından girdikleri odaların rengine uygun kimlikler kazanıyor.
1995 yılında kaybettiğimiz Türk edebiyatının en büyük kalemlerinden Bilge Karasu'nun daha önce bir kitapta toplanmamış hikâye, şiir ve edebiyat yazılarını barındıran Susanlar için de aynısı geçerli. Metis Yayınları tarafından yayımlanan kitaptaki ilk metin olan Depo, dili, ifade biçimi ve kullandığı imgeler açısından tam bir Bilge Karasu hikâyesi. Hikâyenin anlatıcısı, depodaki eşyalardan biri. Okuyanların bir kısmı kendini deponun sınırlı alanına hapsetmiş ve o alanın dışındaki her şeyden kendini soyutlamış bir anlatıcıyı da bulabilir öyküde. Bilge Karasu'nun Susanlar'da yer alan diğer hikâyelerinden biri de Kedili Meryem. Ispartalılar üst başlığını taşıyan bir dosyanın parçası olan Kedili Meryem'de, yazarın kendi ağzından dinliyoruz, her gün kasaptan aldığı ciğer ve işkembe parçaları ile Beyoğlu'ndaki kedileri besleyen, görüntüsü ve giysileriyle o an akmakta olan kum saatinin dışında bir yerlerde gezinen Kedili Meryem'in öyküsünü.
Bugüne kadar eski gazete ve dergilerin sararmış sayfaları arasında saklanan, susarak konuşacakları günü bekleyen Bilge Karasu metinleri içinde dokuz öykü, beş şiir, 'Yazar-Okurun Defteri' başlığı altında okuma notları, edebiyat, sanat yazıları yer alıyor. Kitabın son bölümünde ise Füsun Akatlı, Murathan Mungan, Murat Yalçın, Enis Batur, Hulki Aktunç, Selim İleri, Oruç Aruoba, Halûk Aker ve Güven Turan'ın değişik tarihlerde Bilge Karasu ile yaptıkları söyleşileri görüyoruz. Bu söyleşiler, Bilge Karasu'nun kimilerince "kapalı" bulunan sözcüklerden oluşan dünyasına nüfuz edebilmenin ipuçlarını veriyor.
Susanlar'daki yazıları saklandıkları köşelerden sabırla bulup çıkaran ve yayımlanmalarını sağlayan Serdar Soydan, "Yön veren, ışık tutan tek bir satırın borcudur bazen aylarca süren bir araştırma. Bazen çok daha azı, çok daha fazlasıyla yola koyulma gücünü bulurum kendimde" sözleriyle açıklıyor suskun metinleri konuşturma çabasının nedenlerini.
Kitaplarında, sevgi, dostluk, yalnızlık, tutku, inanç, inançsızlık, korku ve ölüm gibi kavramları imgesel bir dille anlatan öykü, roman ve deneme yazarı Bilge Karasu, 1930 yılında, İstanbul'da dünyaya gelmişti. İstanbul Üniversitesi'nde Felsefe eğitimi gören Bilge Karasu, sonrasında Ankara Radyosu Dış Yayınlar Servisi'nde çalıştı. Sanatçının ilk yazıları 1950'de çeşitli dergilerde yayımlanmaya başladı. İlk hikâyesi ise 1952'de Seçilmiş Hikâyeler dergisinin sayfaları arasından "merhaba" dedi okuyucuya. Yazarlığının yanında çevirmenlik alanındaki yetkinliğiyle de zihinlere kazınan Karasu 1963 yılında, D. H. Lawrance'ın The Man Who Died / Ölen Adam kitabından yaptığı çeviri, Türk Dil Kurumu Çeviri Ödülü'ne layık görüldü. 1963-1964 yıllarında, Rockfeller Bursu'yla Avrupa'nın çeşitli ülkelerinde eğitimine devam etti. İstanbul'a döndükten sonra çeviri alanındaki çalışmalarına ağırlık veren sanatçı, 1974 tarihinde Ankara Hacettepe Üniversitesi'ne araştırma görevlisi olarak girdi ve öldüğü tarihe kadar üniversitedeki görevine devam etti.
Sanatçının ilk öykü kitabı Troya'da Ölüm Vardı, 1963'te yayımlandı. Bunu Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı (1970), Göçmüş Kediler Bahçesi (1980), Kısmet Büfesi (1982), Gece (1985) ve Kılavuz (1990) izledi.
Türkçe edebiyatın en özgün kalemlerinden ve postmodern edebiyatın Türkiye'deki en önemli temsilcilerinden biri olan Bilge Karasu, 1971'de Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı kitabıyla Sait Faik Hikâye Ödülü'nü, 1994'te Ne Kitapsız Ne Kedisiz ile Sedat Simavi Vakfı Edebiyat Ödülü'nü aldı.
Gece adlı romanıyla ise 1991 yılında, 10 yılda bir verilen Pegasus Ödülü'nü kazanan tek Türk Yazar olma onuruna erişti.
Pankreas kanserine yakalanan ve tedavisi sürerken 14 Temmuz 1995'te aramızdan ayrılan sanatçının yapıtları ölümünden sonra Metis Yayınları tarafından 12 kitaplık bir koleksiyon halinde yayımlandı.
Bilge Karasu yapıtlarında, kendini kolay ele vermeyen, derinlikli ve çok katmanlı bir biçem kullanmayı tercih etti. Sanatçının tüm yapıtlarında, felsefi bir arkaplan vardır. Dilin imkânlarını sonuna kadar kullanan ve eserlerinin üzerinde titizlikle çalışan yazar, kendine özgü bir dile ve anlatım biçimine sahiptir. Bilge Karasu, Troya'da Ölüm Vardı'dan başlayarak tüm kitaplarında yalnızlık, boşluk, tedirginlik, ölüm etrafında gezinerek, imgesel, soyut bir yazı dünyası yarattı. Yapıtları okunduğunda, kelimelerini özenle seçen yazarın dili üzerinde çok çalıştığı hemen farkedilir. Sanatçının çok fazla yapıta imza atmamış oluşu da bu titizliğindendir.
Bazen masalların, bazen resmin, bazen de görüntünün büyülü dünyasına adım atan ve buralardan topladıklarını simgesel bir anlatımla okuyucuya yönelten yazar, çağrışımlı, yoğun bir anlam arayışı içerisinde oldu her zaman. Kendi ifadesiyle "okurun çok dikkatli olmasını gerektiren" metinler yazdı. Metinlerine derinlemesine nüfuz edemeyenler "kapalı ve anlaşılması zor" olarak nitelendirdiler Karasu'nun yazdıklarını. Ancak bir kere onun diline ve anlatım biçimine aşina olduktan sonra dönüp dönüp okumamak mümkün değildir onun yazılarını. Zaman zaman kişisel duygu ve durumları metne yansıtan, anlatımdan, kurmacadan uzaklaşarak türler arasında geçiş yapan yazarın eserlerinde katmanlı ve yoğun cümleler göze çarpar. Daha önce tanışmamış olanların Bilge Karasu'nun dünyasına açılan kapıyı Göçmüş Kediler Bahçesi'nin anahtarıyla açmaları tavsiye edilse de, yıllar sonra saklandıkları gazete ve dergi sayfalarından çıkarak yeniden konuşmaya başlayan metinlerden müteşekkil Susanlar, edebiyat meraklılarının kütüphanelerinde bulundurmaları gereken bir kitap.
Anadolu'nun ortasında, Kızılırmak'ın bir yay gibi çevrelediği Hatti ülkesinde, esmer bir çocuk varmış. Bilge Karasu'nun kaleminin ucundan düşen çocuk da susmuş uzun zaman boyunca. Konuşuyor şimdi o da diğer 'Susanlar' gibi.