| ISBN13 978-975-342-250-5 | 13x19,5 cm, 240 s. |
Liste fiyatı: 204.00 TL İndirimli fiyatı: 163.20 TL İndirim oranı: %20 {"value":204.0,"currency":"TRY","items":[{"item_id":"517","item_name":"Lağımlaranası ya da Beyoğlu","discount":40.80,"price":204.00,"quantity":1}]} |
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et |
Troya'da Ölüm Vardı, 1963 | Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı, 1970 | Göçmüş Kediler Bahçesi, 1979 | Kısmet Büfesi, 1982 | Gece, 1985 | Kılavuz, 1990 | Narla İncire Gazel, 1993 | Ne Kitapsız Ne Kedisiz, 1994 | Altı Ay Bir Güz, 1996 | Öteki Metinler, 1999 | Susanlar, 2009 | Halûk’a Mektuplar, 2013 | Şiir Çevirileri, 2014 | Enis Batur’a Mektuplar ve Ankara Yazıları, 2024 |
Diğer kampanyalar için | |
|
| | Lağımlaranası ya da Beyoğlu Yayıma Hazırlayan: Füsun Akatlı Yayın Yönetmeni: Müge Gürsoy Sökmen Kapak Resmi: Abidin Dino |
Kitabın Baskıları: | 1. Basım: Temmuz 1999 | 4. Basım: Eylül 2023 |
14 Temmuz 1995'te yitirdiğimiz Bilge Karasu, ölümünden sonra yayımlanabileceğini düşündüğü metinleri Füsun Akatlı'ya teslim etti. Okunacak, taranacak, ayıklanacak, bazen yeniden inşa edilecek bir bavul ve irice bir seyahat çantası dolusu "yazılı kâğıt"... Akatlı'nın iki buçuk yıllık titiz çalışmasının sonucunda iki kitap çıktı ortaya: Lağımlaranası ya da Beyoğlu'nda "anlatı" ya da "kurmaca" genel kategorisi içerisinde yer alması uygun olacak metinler toplandı; Karasu'nun yazdığı bir radyo oyunu ile iki opera librettosu da bu yapıta eklendi. Diğeri, Öteki Metinler ise denemeler, metinler, notlar, günlüklerden oluşuyor ve ortak paydaları "öteki" kavramı üzerine temellenmeleri. Füsun Akatlı şunları söylüyor: "Tek kaygım; o titizlikte, o kılı kırk yarıcılıkta, o rafinelikte bir yazarı (ve insanı), kendisinin içine sinecek bir kılıkta okur karşısına çıkarabilmek oldu... Gerek karşılıklı konuşmalarımızda, gerek mektuplaşmalarımızda metinlerle ilgili olarak belirttiği kaygıları dikkate aldım. Bilge Karasu'nun yazar kimliğine ve 'yazı'sına olan aşinalığımın ve bağlılığımın yanı sıra; onun tamamlayıp son biçimini verecek vakti kalmadığını gayet iyi bilerek, bütün yazı, not, müsvedde hatta karalamalarını bana emanet etmesinden güç aldım. "Bu iki kitapla birlikte, dilimizin bu seçkin ustası ve tüm yaşamını yazıya, yazına, dile, düşüne adamış bu çok özel insan, 65 yıllık ömrünün bitiverdiği yerde bırakabildiği on bir kitap ile okuruyla karşı karşıya kalacak. Zaten onun istediği de bundan başka bir şey olmazdı. Notları alınmış, tamamlanmadan kalmış, çok düşünülmüş, tasarlanmış, azı yazılmış bütün yazıları için: 'Gün battı, yazık, arkalarında!' diyen bendim. O, bunu bile demezdi." | İÇİNDEKİLER |
"Gün Battı, Yazık, Arkalarında", Füsun Akatlı
I. Lağımlaranası ya da Beyoğlu Beyoğlu Üzerine Metin Bir Söylencedir Beyoğlu Lağımlaranası Hiç Yoktan Bir Ölüm Daha
II. Anlatılar Mesih Kumsalda Bir Köpek Ölümün Avlusu Yataklar İsabey'den (Fragman)
III. Sese Yazılanlar Gidememek Aşk Sevilmek | OKUMA PARÇASI |
Füsun Akatlı, "Gün Battı, Yazık, Arkalarında", s. 7-11 14 Temmuz 1995'te öldüğünde otuz yıldır "tanışıyor"duk. Yirmi bir yıldır ise, birbirimizin entelektüel ve yazınsal her etkinliğinden –satırına, satır aralarına varasıya–, öğrencilerimizle alışverişlerimize; "sefa"larımızdan "cefa"larımızdan, uyuşan ve çatışan beğenilerimize; gündelik sıkıntılarımızdan, varoluşsal kaygılarımıza kadar her şeyi paylaşarak yaşıyorduk. İlk on yılı aynı şehirde, komşu evlerde, aynı işyerinde; sonrasını mektuplaşmalar ve iki ayda bir kâh onun, kâh benim evimde buluşmalarla, ayrı şehirlerde. Bilge, ölümünü "ütülü bir mendil gibi" hep cebinde taşıyan bir insandı. Başladığı her yazıyı, her kitabı, bitiremeden ölmesi olasılığına karşı; sanki benim ondan çok yaşayacağımın garantisi varmış gibi, bana emanet ede ede yaşadı. Büyütemeden terk etmek zorunda kalacağı evladını, kurda kuşa yem olmasın diye, dostuna emanet eden sorumlu bir baba tedbirliliğiyle. Zaten hep, her konuda, kırk olasılığı ... Devamını görmek için bkz. | |
"Lağımlaranası"ndan, s. 79-87 Geride bıraktığım ilk bölüme şöyle bir bakıyorum. Geniş tutulması tasarlanan bir çalışmanın çeşitli boyutlarda, çeşitli düzeylerde, gelişigüzel çiziktirilmiş bir taslağı. Birtakım ip uçları var (ipuçları değil): Anamgillerin öznel, duygusal bir "tarihi"; yaşantılarım içerisinden seçilip Beyoğlu ile ilişkili gördüğüm ölçüde biribirine bağlanabilecek anılar; sokakların, evlerin, kişilerin ördüğü öznel bir İstanbul parçası; daha az belirgin, daha çok sezilir nitelikte, "Beyoğlu'nun –benim gördüğüm yıllarda– geçirdiği değişiklikler" türünden bir öykü... Bu iplerin her biri, yalnız birkaçı, biri, çekilir, çeşitli geliştirmelere gidilebilir; aynalar, ışık, koku gibi öğeler daha çok ya da daha az kullanılabilir. Her durumda bir "Beyoğlu" metnine varılacaktır ya, ana başlığın, "Lağımlaranası" sözcüğünün sezdirdiği temel düşüncenin gereğini yerine getirmek üzere bir ana dokunun, önceki bölümü de içine alabilecek bir ana dokunun gerçekleştirilmesi ge... Devamını görmek için bkz. | |
| ELEŞTİRİLER GÖRÜŞLER |
Berna Ülner, “Ağaç, yemiş, çekirdek”, Virgül, Sayı 32, Temmuz-Ağustos 2000 Lağımlaranası ya da Beyoğlu bitmemiş bir kitap. Aynı zamanda, okura bir kitabın “bitmesi”nin ne demek olabileceğini söyleyen bir kitap. Bu, Bilge Karasu’nun başka metinlerini, özellikle de Göçmüş Kediler Bahçesi’ndeki “Geceyarısının Masalı: Masalın da Yırtılıverdiği Yer”i okumuş olanlar için tanıdık bir mesele. O metinde, kısaca ‘yazarlık’ dediğimiz şeyin içinde işleyen çarkları, yazarlığının katmanlarını ayrıştırarak (ve bunları 1a, 1b, 2a, 2b, 2c, 3a, 3b, 4 diye sınıflayarak) metnini kuran, katmanları aralarındaki ilintileri, geçişleri gösterecek biçimde düzenleyen, bir anlamda işliğini okura açan, okuru bu işlikte geçirilmiş belli bir zaman dilimine konuk eden bir yazar vardır; ilk 1a’sında, “bir yemişin, hamlığından kurtulması sürecini insancaya çevirirken, geçmesi gerekebilecek süreyi çok uzatıyorum; bu da, ağır kanlı bir ağaç olduğuma verilsin,” der bu yazar, ardından ... Devamını görmek için bkz. | |
Mustafa Şerif Onaran, “Bilge Karasu 80 yaşında”, Cumhuriyet Kitap Eki, 30 Aralık 2010 Edebiyatın “dili işleme hüneri” olduğu belki de Bilge Karasu için söylenmiş bir sözdür. Her yazısına biraz bitmemiş gözüyle baktığı için, bekletir; yeniden gözden geçirir. Türk Dili dergisine emek verdiğim yıllardı. O zamanlar “Türk Dil Kurumu”nda “Hafta Sonu Konuşmaları” da yapılırdı. Yazıya, Bilge Karasu’nun “Konuşma” üzerine yaptığı bir söyleşiye değinerek başlamak istiyorum. Yazı yazma yalnızlığına alışan insan için konuşma güçlüğünün üstesinden gelmek kolay değildir. Bu yüzden Bilge Karasu da yazılı bir konuşma yapmıştı. Gene de söyleşi tadında hazırlanmış bir yazıydı bu! Konuşma ile dinleme, yazı ile okuma arasındaki ayrımların anlatıldığı bu söyleşi, onun yazarlık serüvenine de ışık tutuyordu. Bilge Karasu “yapıntı” diyordu yazdıklarına. Bunun tanımını da şöyle yapıyordu: “Gerçekte olmadığı veya olup olmadığı bilinmediği halde varmış gibi düşünülen şey... Devamını görmek için bkz. | |
|