| ISBN13 978-975-342-226-0 | 13x19,5 cm, 160 s. |
Liste fiyatı: 140.00 TL İndirimli fiyatı: 112.00 TL İndirim oranı: %20 {"value":140.0,"currency":"TRY","items":[{"item_id":"553","item_name":"Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı","discount":28.00,"price":140.00,"quantity":1}]} |
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et |
Troya'da Ölüm Vardı, 1963 | Göçmüş Kediler Bahçesi, 1979 | Kısmet Büfesi, 1982 | Gece, 1985 | Kılavuz, 1990 | Narla İncire Gazel, 1993 | Ne Kitapsız Ne Kedisiz, 1994 | Altı Ay Bir Güz, 1996 | Öteki Metinler, 1999 | Lağımlaranası ya da Beyoğlu, 1999 | Susanlar, 2009 | Halûk’a Mektuplar, 2013 | Şiir Çevirileri, 2014 | Enis Batur’a Mektuplar ve Ankara Yazıları, 2024 |
Diğer kampanyalar için | |
|
| | Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı INFO IN ENGLISH | |
Yayın Yönetmeni: Müge Gürsoy Sökmen Kapak Resmi: Erol Akyavaş Kapak Tasarımı: Semih Sökmen |
Kitabın Baskıları: | 1. Basım: 1970 | 16. Basım: Kasım 2021 |
Bilge Karasu'nun yapıtı toplam 11 kitaplık bir külliyat oluşturuyor. 1991'de ilk olarak Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı'nı yayımlamıştık Bilge Karasu'dan. Yazılış olarak yazarın ikinci kitabı olan Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı, Bilge Karasu'ya başlamak için ilk sıradaki önerimizdir. Kitabın 1971'de Sait Faik Hikaye Armağanı'nı aldığını da söylemeliyiz. "Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı'nda baskı, bir dış etken, insan eliyle oluşturulduğunda ne denli bilinse de bir tür kıran gibi ortaya çıkar. Bizans'ta 'resimkırıcılık' diye adlandırılan baskı dönemi başlatılırken genç keşiş Andronikos'un kendi kendine sorduğu soru şudur: Birey olarak bu baskı karşısında, benimsemediğim, ama bana zorla benimsetilmek istenen bu yeni inanç karşısında ne yapmalıyım? İnsan içerikleri, toplumdan topluma, dönemden döneme, çağdan çağa değişebiliyor. Bunların taşıdığı değerin saltık değil göreli olduğu, 'Ada' ve 'Tepe' öykülerinden oluşan Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı'nda sürekli olarak altı çizilen bir düşünce. 'Dutlar' ise Bizans'taki baskı ortamının çağdaş zaman dilimi içinde, iki ayrı zaman noktasında yeniden öykülenişi. 'Ada' ve 'Tepe'nin yazarı olarak Bilge Karasu'nun, dolaylı-dolaysız yoldan tanıklık ettiği bu yeni baskı dönemi sonunda, inanç konusunda bir karara varması, kendi öykülerini de karara bağlayışının öyküsü..." – Ülker Gökberk | OKUMA PARÇASI |
Açılış Bölümü, "Ada"dan, s. 9-25 Başını çevirdiğinde karşısındaki karanlık artmağa başlıyor. Andronikos neden sonra anlıyor karanlığın niye arttığını. Adaya çok yaklaşmıştır artık. Kayalık tepenin karanlık kütlesi arkasında gökyüzü belli belirsiz aydınlanıyor. Yorgun kolları artık düşüncesiz, istemsiz, katılaşmışlığın duyusuz kolaylığı içinde kürekleri kaldırıp indirmeğe devam ediyor. Kulakları işitmiyor artık. Kürekler suya girip çıkıyor, sular sabahın dinginliği içinde sandalın iki yanında yırtılıyor, yamanıyor. Başını çevirdiğinde ada hızla büyüyor şimdi karşısında. Işıma arttıkça da küçülüyor gibi. Işık artık denizin yüzünü yalamağa başlayacak neredeyse. İnce bir yel ürpertiyor şimdi Andronikos'u; adadan getirdiği bir çam uğultusu ile, bir çam kokusu ile ürpertiyor onu. Ne zamandır böyle bir koku gelmemişti burnuna. Günlük kokusundan, bu gecenin balık, yosun, tuz kokusundan ayrı, yeni. Andronikos'un böyle yeniliklerle oyalanacak vakti yok oysa... Canı oyalanmak ... Devamını görmek için bkz. | |
| ELEŞTİRİLER GÖRÜŞLER |
Sadık Yalsızuçanlar, "Bilge Karasu ve çokkatlı dil", dergibi, 2004 Bilge Karasu'nun diline, dünyasına ilişkin yeterince yazılıp çizilmedi. O'nun, modern Türk edebiyatının en zengin yazarının dili kullanış biçimi, nesneleri, onlarla ilişkisini, nesnelerin arasındaki ilişkiyi adeta bir dalgıç gibi derinlerde seyrederek anlatması bana daima ilginç görünmüştür. Bu dil, çokkatlıdır, uzantıları, kapsadıkları ve öteledikleri bakımından üzerinde dilbilimsel çalışmaları gerekli kılar. Karasu'nun 'kapalı' metinlerin yazarı olduğu kanısı yaygın olmakla birlikte, böylesi derin bir yazar üzerinde yeterince durulmamış oluşu, bana, edebiyat düşünürleri açısından ne denli çorak bir toprakta bulunduğumuzu da düşündürmektedir. Dilden, dilin gövdesinden, o gövdeden göğeren filizlerden, onlardan uç veren dallardan, kökenden, köklerden, kökün kılcal uçlarından, dil oyunlarından, olayın dilde nasıl olup bittiğinden söz edilmesi gerektiğinde, bence karşımıza ilk çıkan yazar Bilge Karasu olm... Devamını görmek için bkz. | |
Müge Canpolat Yanardağ, “Bilge Karasu’dan romana teğelli anlatılar: Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı”, Virgül, Kasım-Aralık 2009 Bilge Karasu, 1970’te yayımlanan ikinci telif yapıtı Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı ile 1971 yılında Sait Faik Hikâye Armağanını kazanmıştır. Tomris Uyar’ın aktardığına göre, yapıt yeterince “sosyal içerikli” bulunmadığından dolayı, Karasu armağanı Bekir Yıldız’la paylaşmıştır. (“‘Tanışma Anları’ndan”, haz. Füsun Akatlı, Müge Gürsoy Sökmen, Bilge Karasu Aramızda, Metis Yayınları, 1997, s. 52) Yazarın yaptığı bölümlemeye göre yapıtta iki öykü vardır. İlk öykü “Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı”, “Ada” ve “Tepe” başlıklı iki bölüme ayrılmıştır. İkinci öykü ise “Dutlar”dır. Ancak Güven Turan’ın da belirttiği gibi, kitabın bütünündeki yapısal karmaşıklıktan ötürü yapıtın türünü belirlemek oldukça güçtür. (“‘Ada’da Zaman Kullanımı”, agy, s. 153) Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı ile ilgili değerlendirme yapan bir... Devamını görmek için bkz. | |
Selen Erdoğan, "Bilge Karasu’yu bugün okumak", birartibir.org, 12 Temmuz 2019 Modernist Türkçe edebiyatın benzersiz bir yazarı, öncüsü, deneyicisi, deneycisiydi. Toplumcu-gerçekçi edebiyat onun dilini muğlak ve soyut bulurken, o aslında gerçekteki sorunu, şiddetin yaşanışını, bu şiddeti yazma etiğini –anlamın yanında– tam da dilin, biçimin, kurgunun içinde arıyor, yazısını ve yazınını bu etikle dönüştürüyordu. Bilge Karasu’nun toplumsal şiddeti ve bu anaforun bireydeki yansımalarını ele aldığı romanlarıyla, Doğu Roma’nın ikona-kırıcılığı ve Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı'yla veya 12 Eylül’ün kanlı “sis”i ve Gece'yle bugün arasında, hem kurumsal şiddet hem yaşamaya çalıştığımız hayatlar bakımından bir fark yok belki de. Ama, verdiği okuma zevki yanında, bu şiddeti nasıl algıladığımızı ve anlatabileceğimizi anlamak bakımından Bilge Karasu eşsiz bir “kılavuz” olma niteliğini koruyor. 13 Temmuz 1995’te göçen büyük usta Bilge Karasu’nun anısın... Devamını görmek için bkz. | |
Ülker Şener, "Bilge Karasu’yu anarken...", Gazete Duvar, 13 Temmuz 2023 Bilge Karasu ile 1996 yılında tanıştım. Ölümünden 1 yıl sonra. 13 Temmuz 1995’de Ankara’da ölmüş, mezarı da Ankara’da, her ne kadar İstanbul’da doğmuş olsa da, çoğu kitabında İstanbul’un izini sürse de, Ankara orada gizli saklı bir biçimde durur, öyle sanıyorum. Aynı yerlerde dolaşmışız, aynı sokaklarda, belki de karşılaştık. Ankara küçüktü o dönemler ve birkaç merkezi vardı: Ulus, Kızılay ve Tunalı. Gidilen yer sınıfa, kültürel sermayeye göre değişiyordu. Bizim mekanımız Kızılay’dı; Ulus ile Tunalı’nın ortası. Zafer Çarşısı en fazla uğranılan yerdi, o zamanlar kitapçıların merkeziydi ve her türlü dergiyi bulmak da mümkündü. Sonradan öğrendiğime göre Bilge Karasu’da sık sık uğrarmış. Bilge Karasu ile tanışıklığımız 1996 Açlık Grevlerine denk geliyor. Kim önerdi bilmiyorum, muhtemelen kitapevlerinin birinde kitapları karıştırırken baktım ve gördüm, Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı... Devamını görmek için bkz. | |
|