Fakir Kene Kapak Tasarımı: Semih Sökmen |
Kitabın Baskıları: | 1. Basım: Şubat 2016 | 8. Basım: Temmuz 2024 |
| İÇİNDEKİLER |
Kargo
Kardeş Payı Hidrofor Tespih Firdevs teyze Zillet İskelede bir çırak Çimenlerin efendisi Kardeş payı Kara çıkalım Sağlıklı yas Anitsayac Dogmayaydın
Küçük Şeyler I-VI
Always On The Move Bırak bırak Hıdırellez Always on the move Parmağımda bir mavi yüzük Yaz! Deli tetikte
Cümle Kapısı Zehra teyzem | ELEŞTİRİLER GÖRÜŞLER |
Emek Erez, "Mutlu güneşler gönderen kitap", Edebiyat Haber, 29 Şubat 2016 Bazı kitaplar ve yazarlar sizi heyecanlandırır. Kitabın çıkacağını duyduğunuz an bir etkilenme hisseder ve beklemeye başlarsınız. Bilirsiniz ki o kitapla karşılaşmak size güzel duygular hissettirecektir. Okurken içinize ılık ılık yayılacaktır kelimeleri, bazen tüyleriniz diken diken olacak bazen de gözünüz siz fark etmeden doluverecektir. Ulus Baker bize şöyle bir Spinoza varsayımından bahseder: “Karşımızdaki birisinin, herhangi bir duyguyla etkilendiğini görürsek biz de aynı duygu ile etkileniriz.” [1] Yine Baker başka bir metninde bu etkilenme durumuna şöyle bir yorum da getirir: “Ama duyguları belirleyecek olan fikirler gökten zembille inmezler; onlarla sokakta karşılaşırız, onlarla kitapta karşılaşırız, filmlerde, otobüslerde duraklarında beklerken, reklam tabelalarını seyrederken karşılaşırız bu karşılaşmaların ‘bedensel karşılaşmalar’ olmadığını söylemek budalal... Devamını görmek için bkz. | |
Aynur Kulak, "Birhan Keskin’den kargo var", Kitapeki.com, 2 Mart 2016 Şiir’i yazamam. Şiir de yazamam, yazmadım şimdiye kadar hiç. Şair de yazamam. O şiirin şairini, bu şiirin şairini, cesaret edemedim şimdiye kadar hiç. Elimde bir kitap tutuyorum: fakir kene. Fakat bu şiir kitabını da yazamayacağım besbelli. Yazmaya yeltenemem. Elimde tuttum kitabı, Birhan’ı gördüm. Öyleyse; hiçbir şey yazamıyorsam eğer, Birhan’ı yazarım diye düşündüm. İyice boşalttım sağımı solumu; büyükçe bir yer açıyorum size Birhan, buyrun. Bu buyrun’un çok içten olduğunu izin verirseniz eğer -ki seversiniz kendisini biliyorum- Gülten Akın dizeleriyle anlatmak istiyorum. Odaklandım, yok başka hayatım Olsaydı severdim. Düpedüz haksızlık ediyorum kendime. Ben size odaklanamam. Heves benimkisi. Size ulaşma isteği. Size yer açınca, buyur edince sizi, ‘siz... Devamını görmek için bkz. | |
N. Kübra Akalın, "Bir kargonuz var!", Posta Gazetesi, 3 Mart 2016 Birhan Keskin, 6 yıldan sonra yeni şiir kitabıyla döndü. Birhan Keskin'in her dizesi okuyucusunu hırpalar. Burada hırpalamak kelimesini kötü bir anlamda kullandığım sanılmasın. Keskin okuyucusu bunu ister çünkü... Şair o dizeleri yazarken ne hissediyorsa okuyucusu da o hissi yakalamayı ister... Bir dizede soluklanmak bazen bir ömür alır. Bir kelime öteye geçemezsin, yaşayıp sindirmen gerekir. Keskin'in yeni kitabı Fakir Kene de işte bu duygularla çok uzun zamandır bekleniyordu. Kitabın çıkacağı haberi duyulduğunda “evde bir şenlik havası” esti. Ve nihayet kavuşma günü geldi çattı... Fakir Kene şairin diğer kitaplarına göre daha toplumsal şiirleri barındırıyor içerisinde. Farklılıklar buradan şaşırtmayı başarıyor. Önceki kitapları gibi bir duygu yoğunluğu bekleyenler için ilk okumada bir nevi... Devamını görmek için bkz. | |
Ömer Erdem, "Hidrofor", Radikal Kitap, 4 Mart 2016 Hidrofor sesi makineden, horultu insandan yükselir. Her ikisi de sinir bozucudur ve insanı canından bezdirir. Horlayan kişiyi dürtebilir, insan olmanın halleri içinde bir yere yerleştirebilirsiniz. Ama hidrofor sizi duymaz, o size kulak vermez, o sizi anlayamaz ki. Foorrrrrrrrrrrrrrrrhhg Tag diye bir biteviye ses çıkarır. Yükselir. Durur. Tekrar başlar. Kısa, çok kısa süren umudunuzu elinizden alır, başa döner. Sonra da sizi “yıllardır uykusuz bırakır.” Ve “Benim en büyük gerçeğim uykusuzluğum doktor” diye diye çare arasınız. “Üstelik münavebeli çalışmıyor müdürüm, müdürüm mü dedim, pardon doktor” diye tekrar sıçrar, akıl ve dil sürçmesine uğrarsınız. Ülkeniz olmuştur apartman, dilinize dönüşmüştür hidrofor. Makine gibi, makine kadar sert, ‘küstah ve acımasız’… Derdi olan şairler, şu otuz yıllık, insan, hayat ve değişim dinamiğimizi çok yerinde ve kendilerine pek özgü ... Devamını görmek için bkz. | |
Karin Karakaşlı, "Bu ben ne böyle", Agos, 10 Mart 2016 İnce kitaptan korkmayı Birhan Keskin’den öğrendim. İncecik bir kitap fakir kene. Öyle çantada yollar boyu gidip gelecek, yatakta sabah uyandığında son düştüğü yerde yanı başında bulunacak, bir türlü rafa kaldırılamayacak bir kitap. İhtiyacındır, bitmez. Zamansızdır, dinmez. Ölüme tanıklık, baskıya isyan, tutulamayan yas, başlamayan sabah, biteviye uzayan gün, medet umulan gökkubbe, o kubbeye yakışan bir aşk her şey burada. Kendimi kitap kisveli o hayatla konuşurken buluyorum. "Bu başıma gelenleri hiç anlamış değilim… Sen de başıma gelsene.. Beraberce bakarsak belki anlamama yardımcı olursun. Yani senden istediğim bencilce. Bunu bilerek gel. Ayrıca şu bencil sözcüğünü kafamıza kakanlara küfürler ederek de gel." Çünkü ortada bir ‘ben’ bırakmayan cinnetler ülkesinde, bencil demek iftiradır. İnsanın kendine dair istediği şey, birinin yamacında olmasıysa hele. Çünkü tek başına dayanam... Devamını görmek için bkz. | |
Haluk Kalafat, "Birhan Keskin: Bir Acı biber", Bianet, 12 Mart 2016 Burcu Karakaş Twitter’da Fakir Kene’nin ince sırtının fotoğrafını paylaşıp Birhan Keskin’e “Böyle ince olunur mu? Zalimsin” diye seslenmişti. İncelikli bir serzenişti. Fakir Kene 77 sayfa. Aslında bir şiir kitabı için olağan bir sayfa sayısı. Ama Birhan Keskin okuyorsanız bitmesin istiyorsunuz; yani Fakir Kene ince orası doğru. Lakin bu hoş bir serzeniş; içinde iltifat barındırıyor. Birhan Keskin’in şiiri inceliklidir çünkü. İnce ince işler kelimelerle sizi, okur-akar gidersiniz bir yere gelirsiniz “Bir küfür gibi evde oturuyorum” deyiverir; siz de oturverirsiniz. Yükü yükünüz olur. Yükünüz zaten onun yüküdür. Altı yılın birikimi Fakir Kene’deki şiirler. Gezi Direnişi yaşanmış, erkek şiddeti gittikçe artmış, ülkenin iktidarı gittikçe otoriterlermiş, muhafazakarlık almış başını gitmiş. Birhan Keskin’in şiiri evde durur mu, o da çıkıp ağaca s... Devamını görmek için bkz. | |
Selim İleri, "Başıma neler geleceğini hissetmiştim", Radikal Kitap, 18 Mart 2016 Birhan Keskin’in yeni yapıtı Fakir Kene için yazarken, başlıkta bir dizeyi gereksindim. Çabucak bulacağımı umuyordum. Perşembe gecesi okumaya başladığım Fakir Kene dizelerle-dizelerle yankıyıp duruyordu bende. Sonra tuhaf bir şey oldu: Birbirlerinden ayıramadım bu dizeleri. Her biri bir ötekine, bir başkasına sımsıkı bağlıydı. Her birinin ötekilerle çoktan paylaşılmışlığı, yaşanmışlığı vardı. Birhan Keskin şiirlerine adlar takmıştı ama, sanki tek bir şiirin dolaylarındaydı. Daha yürek yakıcı olan ise, Fakir Kene’nin okunup bittikten sonra çok ayrı bir yaşamaya açılmasıydı. Perşembe gecesi ve Cuma günü böyle geçti: Fakir Kene’nin gizini kavramaya çalışarak. Kavradım, alımladım mı, kestiremiyorum. Bir kez de, yıllar önce, Gülten Akın’ı okurken böyle olmuştu. “Bu şiirleri okuyamıyorum” diye yazmıştım. Fakir Kene y... Devamını görmek için bkz. | |
Kirkor Cezveciyan, "'Fakir Kene'nin İptilası, Birhan Keskin Şiirinde Güncellik", Post Dergi, 20 Mart 2016 Şiirin ve edebiyatın başarısız bir oksimoron denemesiyle “bağımlılık” olarak nitelendirildiği şu poyrazlı günlerde Birhan Keskin, Fakir Kene ile okurlara adeta bir can simidi uzatıyor. Son olarak 2010’da Soğuk Kazı’yla okur karşısına geçen şairin yeni kitabı bir yandan altı yıllık arayı kapatırken diğer yandan da kadim ve güncel kelimeleri arasında bir yol haritası çiziyor. Fakir Kene, Keskin’in dokuzuncu şiir kitabı. Kim Bağışlayacak Beni adıyla bir araya gelmiş beş kitap ardından yayımlanan Ba, Y’ol ve Soğuk Kazı ile okurlar tarafından “Keskin Şiiri” tamlaması rahatça kurulabiliyordu. Fakir Kene, bu tamlamanın karşılığını genişletmeye kararlı deneyselliklerle dolu. Bu deneysellik ayrıca Keskin’in alışıldık dili, mekân ve konu seçimiyle dengelenmiş. Birhan Kes... Devamını görmek için bkz. | |
Necmiye Alpay, "Bizim bu şiirlere ihtiyacımız vardı", Milliyet Kitap, Mart 2016 Birhan Keskin’in yeni kitabı Fakir Kene, sunuş makamındaki "Kargo"sundan itibaren hepimize ilaç gibi geldi. “Sağlıklı yas” şiiri zaten 2013’ten beri olmazsa olmazlarımız arasında yer tutmuştu. Şimdi onunla birlikte gelen “kargo”, aradaki mesafenin de hakkını verdi. Mesafe zamanla, zaman ise “Sağlıklı yas”taki o 'üç beş gün'lerle tıka basa dolu. Kitap bu uğrakta insanlığımıza destek olmaya geldi. Keskin, “Sağlıklı yas”la Gezi’nin şairi olmakla kalmayıp, yasın ünlü düşünürü Elisabeth Kübler-Ross’un kuramına sözlükteki ilk anlamıyla haddini bildirerek yas düşüncesinde bir yer de açmaktadır. Tıpkı Afrika kahramanı oryantalist hekim Albert Schweitzer’e seslenen Boris Vian gibi Keskin de Ross’a seslenerek onun kabullendirme stratejisini bizim buraların ölümleri karşısında yerli yerine oturtmuştur: "Ross sen bunları yaşasaydın, üç beş günümüzü görseydin bizim / Koymuşum yası... Devamını görmek için bkz. | |
Veysi Erdoğan, "Aşk, Tabiat ve Dünya Algısı Bağlamında Fakir Kene", Egoist Okur, 17 Mart 2016 Birhan Keskin şiirinin tarihsel akışına baktığımızda üç şeyin dökümünü yaparız çoğunlukla: aşk, tabiat, dünya. Bunlar, birbirine sağlam dikişlerle bağlı, iç içe geçmiş hakikatleridir şiirinin. Biri olmadan diğerinin yola çıktığı neredeyse görülmemiştir. Keskin şiirinin asıl güzergâhları olarak önemli bir potansiyele sahip bu üçlüyü Fakir Kene ile birlikte yeni bir okumaya tabii tutabiliriz. Aşk; -bünyesinde taşıdığı her şey gibi- yücelen, inleyen, çağıldayan, alçalan ve bazen de soğuyan bir yerlerde gezinir. Delilirikler’den bu yana bu böyledir. Aşkın her merhalesine tanıklık ederiz. İçinden geçtiğimiz her türlü duyguyla bezeli bu doğal iklim, Keskin şiirinin kalbidir. Ondan hiçbir zaman bağını koparmaz. Aralarında bir kader ortaklığı vardır, denilebilir. Hep benim yanımda olsun isteği, sonsuz bir vazgeçilmezlik dürtüsüyle birlikte yürür. Bu vazgeçilmezliği güzel... Devamını görmek için bkz. | |
Kahraman Çayırlı, "Otel odaları yansın: Fakir Kene", Taraf Gazetesi, 4 Nisan 2016 Bir otel odasında binlerce kara bulutla otururken. Karanlık, çok derin bir kuyu gibi. Olduğu gibi aşağı çeken. Hem aşağı hem eskilere. Çok öte evlere. Deniz kokularına, o caddelere, ötelere. Eski zehirlere. Yuvasından dışarı çıkmaya erinen bir örümcek gibi. Kimi defterler tükeniyor. Neşeli, köhne bir kır düğününün orta yerine dökülen sırça bir sır gibi. Yıllar önce, bir gün. İlk kez Birhan Keskin okudum. Sonra aynı şiirleri defalarca. Aradan çok yollar geçti. Yıllar bir de resimler, kitaplar, kağıt parçaları geçti. Tutup getirivereyim diyorum, olmuyor. Oyunlar ötelerde kaldı. Diğer evler. Onlar bilmez. O suyu, o dağı, dağ yollarını. Diğer evlerde yıllarca ne aradın? Hangi papatyaları. Bisikletlerle hangi yılanlı dağ yollarını. Sakız ağaçlarını. Tarlaları, nar bahçelerini. Köhne otobüsler gibi. Uzun bir sessizlik seyahati Keskin’in sessizlik... Devamını görmek için bkz. | |
Mustafa Günay, "Acının sesi ve küfür olarak şiir", Üvercinka Dergisi, Nisan 2016 İnsanın ve dünyanın acısını duyuran şiirlerden oluştuğu için olsa gerek oldukça ağır bir kitap Fakir Kene. Ancak Birhan Keskin kitabının başında yer verdiği “Kargo” şiiri ile kitabın ve hayatın ağırlığını taşıyabilmesi için okurlara destek oluyor. Bir bakıma kitaptaki karanlık havanın/atmosferin içinde bu şiir bir deniz feneri, parlaklığı hep üstümüzde devam eden bir yıldız… Tarihte ve toplumda yıldızların parlamadığı, tam tersine havanın karartıldığı bir zamanı dile getiren şiirler acının sesi olarak anlaşılabilir. “Kargo” paketinde bulduklarımızdan bir parça: “Şuraya bir cümle koydum. Bırak, acımızı birileri duysun. Hem/zaten şiir niye var? Dünyanın acısını başkaları da duysun!”(s. 9) Birhan Keskin’in şiirlerde, söz konusu acıya yol açan şeylerin başında ya da temelinde bazı karşıtlıkların/gerilimlerin yer aldığı söylenebilir. Bunlar arasında ilk başta şunlar sıralanabilir:... Devamını görmek için bkz. | |
Simla Sunay, "Bir Avuç Sımsıkı Harf", Remzi Kitap Gazetesi, Nisan 2016 Gaz lambamı yaktım. Zamana içerliyorum çünkü. Peki ya siz? Nâzım’ın aspirinin icat edildiği yüzyıla sövdüğü gibi milenyuma, topyekûn upuzun bir zamana gönül koymuyor musunuz? Baş aşağı düşüyoruz. Serbest bir düşüş değil bu. Çocuküstü itildik. Şimdi bu çağ öyle bir çağ ki, hani bana gaz lambasını yaktıran, şairin el ayalarında beliren bir ayna; yaşamakta olduğumuz, içinde tutsak kaldığımız zamanı tutuyor yüzümüze, baş aşağı yüzümüze, acısı sözüne denk. Birhan Keskin altı yıl aradan sonra gelen kitabında, acının kıvrımlarıyla öyküleşen şiiriyle, öyküleştikçe gerçeğe tutunarak ve kalp ritmiyle atarak zamanın sesine yetişiyor. Bir edebiyatçı için zordur zamanla eş koşmak. Duran, düşünen insandır, sabreder. Fakir Kene ise öfkesini içinde bir an tutup da üfleyen ve evet sakınmayan, bunun için yazısını da feda edebilecek, samimi bir metin olarak Keskin’in diğer şiir kitaplarından ayr... Devamını görmek için bkz. | |
Osman Çakmakçı, "Güzel Şiir", Sabitfikir, Nisan 2016 Şiir sanatıyla, sanat olarak bir alıp veremediği yok Birhan Keskin’in. Şiirin, bir sanat olarak, olanaklarından (ki bu şimdiye kadar kazanılmış ve yerleşmiş, dolayısıyla klişeleşmiş olanaklardır aynı zamanda) memnun ve bu olanakların yarattığı imkanlar Birhan Keskin’in bir şair olarak kendisini ve dünyayı anlatmasına yetiyor. Anlatmak yerine dışa vurmak demek isterdim. Zira bence şair ve şiir, anlatmaktan ziyade dışa vurur; tıpkı kaynayan sütün kabarması gibi, kaynayan şiir de kabarır ve yapısal, biçimsel ve anlamsal olarak bütün halinde dönüşüme uğrar. Zaten eğer kendi iç varlığıyla birlikte hem yapısal, hem biçimsel hem de anlamsal bir deformasyona uğramazsa, eğilip bükülmezse, amorflaşmazsa yeni anlamların olanakları da açılmaz ona. Öyleyse, ilk elde şu konuda anlaşmak gerek: Birhan Keskin, şiirin bir sanat olarak olanaklarını yeterli buluyor ve bu olanakların içinde huzurla deviniyor. Halbuki, kimi ... Devamını görmek için bkz. | |
Melike Koçak, "Ve Böyle Zamanlarda Medet Ya Şiir!", IAN Edebiyat, Nisan 2016 Şiir biraz hafıza biraz hatıra, biraz zaman biraz ân; dar alan, geniş alan ama illâ ki mekân. Şiir biraz nasihat biraz sırta inen şaplak tene atılan çimdik bazen de kâinata nanik!.. Elem keder dert. Şenlik cümbüş karnaval'a yazılmışsa da kaderine düşen elem keder derde razı. Hem büyü hem hakikat. Hem yaraya tuz hem merhem. Ama illâ ki sığınak. Zor zamanlarda camı kırınız! Bunun için, şimdiden âlâ zaman mı olur diyelim, Fakir Kene ile İrtifa Kaybı'ndan bizi sabahlara çıkarmasını isteyelim. Dilimizin, tenimizin, aklımızın can suyunun çekileyazdığı zamanlardayız. Yaşadığımız, "irtifa kaybı". Farkındayız. Kaybolacak gökyüzü peşi sıra sürüklenecek deniz köpükleri şenlenecek martı çığlıkları kalmadı. Ne aylak'ız büsbütün ne tutunamayan; ne âşık ne deli! Salınıyoruz, "Salınanı sevmiyorlar, yol illa bir yere varmalı"* diyenlere inat! Ki elimizde ... Devamını görmek için bkz. | |
Ayşe Begüm Çelik, "Bir İmkansızlık Tasarımı [1]: Kolektif Bellek ve Şiir", Mesele Dergisi, Nisan 2016 "Bizim buralarda Ross, her şey ayni anda oluyor. Ayni anda patlıyor birbirimizin gözü önünde bir bomba Bir küçük kız. Ölüyorlarız." (s.34) Satırlar yıllardır beklenen kitap Fakir Kene’nin şairi Birhan Keskin’e ait. Öyle bir zamanda yetişti ki Birhan Keskin, aylardır devam eden bir savaşa inat geldi. Her santimetrekaresinde acının kol gezdiği bu coğrafyaya geldi. Ama ben yetişti diyorum çünkü, kötülük tüm sıradanlığını üzerimize kusarken, ayni zamanda ikiye ayırıyor okuyucuları. Bir yanda Birhan Keskin tutkunları, bir ötekinde henüz Birhan Keskin ile tanışmamış (u)mutsuz okuyucular. Onlar için de umut olduğunu yine kendi satırlarıyla taçlandırıyor Keskin. “Buraya umutlu günler koydum. Şimdilik uzak gibi görünüyor ama kim bilir, birazdan uzanıp dokunursun.” (s.9) Ardı ardına patlayan bombaların karanlığı ... Devamını görmek için bkz. | |
Halim Şafak, "Dünyanın acılarını başkalarıda duysun", bireylikler, Mayıs 2016 Bu dünyada yaşıyor olduğumuz gerçeği bizi en çok uğraştıran olguların başında gelir. Bu dediğimizin dünyaya dönük bütün düzey ve bağlamları değiştirmesi ve dönüştürmesi her zaman beklenmelidir. Söz konusu dönüşüm şair için aynı zamanda şiirini de etkileyen bir durumdur. Çünkü bundan payını en çok bireyliğimiz ve onun asıl alanlarından biri kabul ettiğimiz şiir alır. Birhan Keskin’in bireyliği baştan beri kendi ruhsallığının şiirini belirlemesine izin verdi ve dünyayı bu temelde ele almasını sağladı. Şair böylelikle şiiri üstünden okuru da kendine dâhil eden bir geçmiş ve bugün duygusu da oluşturdu. Bunu yaparken şiirin ifade yeteneğini güçlendirmeyi de ihmal etmedi. Bu sayede fazlalıklardan arınmış istediğini anlatmak ve ifade etmekte zorluk çekmeyen bir şiiri yazdı. Söz konusu şiir çizgisi baştan beri biçimsel olana Soğuk Kazı’daki kimi belirtilere rağmen mesafe... Devamını görmek için bkz. | |
|