Karin Karakaşlı, "Bu ben ne böyle", Agos, 10 Mart 2016
İnce kitaptan korkmayı Birhan Keskin’den öğrendim. İncecik bir kitap fakir kene. Öyle çantada yollar boyu gidip gelecek, yatakta sabah uyandığında son düştüğü yerde yanı başında bulunacak, bir türlü rafa kaldırılamayacak bir kitap. İhtiyacındır, bitmez. Zamansızdır, dinmez. Ölüme tanıklık, baskıya isyan, tutulamayan yas, başlamayan sabah, biteviye uzayan gün, medet umulan gökkubbe, o kubbeye yakışan bir aşk her şey burada. Kendimi kitap kisveli o hayatla konuşurken buluyorum.
"Bu başıma gelenleri hiç anlamış değilim… Sen de başıma gelsene.. Beraberce bakarsak belki anlamama yardımcı olursun. Yani senden istediğim bencilce. Bunu bilerek gel. Ayrıca şu bencil sözcüğünü kafamıza kakanlara küfürler ederek de gel."
Çünkü ortada bir ‘ben’ bırakmayan cinnetler ülkesinde, bencil demek iftiradır. İnsanın kendine dair istediği şey, birinin yamacında olmasıysa hele. Çünkü tek başına dayanamazsın. İki yeterli çoğunluktur. Biri delirdiğinde diğeri anlatır sağlıklılara nasıl kopar tel. Nasıl bir anda hem de.
"Bir küfür gibi evde oturuyorum"
Sokakta kan var. Başını soktuğun evde, kıvrıldığın yatakta sokakta yatar gibi hissedersin kendini. Nemli, soğuk kaldırım taşlarının üzerinde. Ertesi gün fizan kadar uzak. Gece tekinsiz. Gündüz tesellisiz. Yine cinnetin ortasına uyanmak var, eğer şanslıysan, uykuya dalmış, bir rüyada avunmuşsan. Ki çoğunlukla kabuslardır yoklayan.
"Geldiğimde çok güzeldin bana, Güzelliğin bozulmadan gitmem gerekiyor.... İnsan yamaçta bir mavi buğudur, değil daha fazlası dediğimde benim mavi bir buğu olduğuma inanacak biri gerekiyor."
Aşkını da tüketirler bazen. Sen ne etsen olmaz. O zaman geldiğinde, dibe çökmüş tortu sandığın hatıralar şişme lastikten oyuncaklara dönüşür de, su yüzüne çıkar. Aynalardan kaçsan, vitrin camlarına, büyük otellerin, alışveriş merkezlerinin döner kapılarına yakalanırsın. Yüzünü görürsün illa ki. Yüzün git der, git çok geç olmadan. Büyüne kıyamazsın. Günün sıradanlığında sana efsaneler yaşatan sözlerine, hayatın damarlarından akışına, sevişmelerin yeniden doğuruşuna dokundurtamazsın. Yoksa sen kalmazsın. Bazen işte, sadece gittikçe varsın.
"Kirpikleri karlı bir dünya görmüştük, O dünya bize şefkatle bakmıştı, içeriden, Sevgilim beni yoğumdan var ettiydin, Varlıktan yoğ’un, sonra sonra Sonra bir gün her şey karbon sevgilim."
Neden gitmeli ve hep yeniden bulmalı aşkı, bilir misin? Aklını kaçırmamak için. Çünkü döve döve insan öldürürler, kendi olmaya kalkışanı canevinden vururlar. İstatistiki insan isterler, sorgusuz sualsiz nefer. Yeknesaklığa düzen derler. Zorbalığa iktidar. Eski anmaların üstüne yeni kıyımlar eklenir. Devletin inkâr ettiği yıl dönümleri kesişir. Ajanda kullanamazsın bu yüzden. Anlar istersin sadece dayanmak için. Aşktan anlar. Kristalimsi. Eski bir elmas yüzük kıvamında. Hatıralarla yüklü, içinden ışıltılı. Durdukça demli. Dönüştüren anlar. Miladın olan, günlük hayatın ortasında. Ufacık kocaman şeyler. Bir kılan, biriciklik tattıran. Sonra ama, bir daralma mı gelir ne, sanki tavan çökecek, sanki bulut düşecek. Başkalarına benzemişsiniz, şu hayatı beş yıllık planlayanlara. Filmler, diziler, mekânlar hatta yollar bile kurtarmaz. Boş yere bakarsın elmas yüzüğe. Karbondur arta kalan.
"Tekrar düşünelim anne, Bak bir kere daha soruyorum; Ben kime yazılmış çok eski bir mektubum, Bu ben ne böyle"
Elbet sordururlar. İnsana kendini unuttururlar. Başka bir şey olmalıydı. Anlamı bulduran. Hep mi iğreti kalınacak. Hep mi çağsız. Hep mi yanlış giriş yapan. Her şeyin tanığısın. Lanetli izleyici, hiçbir arada salonlardan çıkamayan. Söyle, kime hitap edeceksin. Hadi göster, nerede muhatabın. Kim duyacak, okuyacak seni. Kim anlayacak derdini. O meram ki varlığının özüdür. Seni adından çok tanımlar.
"Ne benim ellerim çalışkan eskisi gibi, Ne senin kalbin benimkiyle sıcak, Sevgilim sadece fakirlik, Her şeyi bir iken ayırmak"
Ölümle ayrılırsın sevdiğinden. Ya da bitişiyle aşkın, ki bir nevi ölümdür kendi içinde. Azalırsın. Fakir kalırsın onun yokluğunda. Dünya yekpare değil, her şey ortasından çatlar. Uzvun olanlardan ayrılmak, kesilmektir. Kan içeri doğru akar. Ağzında bir pas tadı. Gece uykuyu ararken, sabah güne uyanırken ilk andığındır o kanayan. Derman aramazsın, derdinden yoksunsan. Yoksan.
Varsın derler. Susarsın. Hayat yeniden başlar.