| ISBN13 978-605-316-035-9 | 13x19,5 cm, 80 s. |
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et | | Ömer Erdem, "Hidrofor", Radikal Kitap, 4 Mart 2016 Hidrofor sesi makineden, horultu insandan yükselir. Her ikisi de sinir bozucudur ve insanı canından bezdirir. Horlayan kişiyi dürtebilir, insan olmanın halleri içinde bir yere yerleştirebilirsiniz. Ama hidrofor sizi duymaz, o size kulak vermez, o sizi anlayamaz ki. Foorrrrrrrrrrrrrrrrhhg Tag diye bir biteviye ses çıkarır. Yükselir. Durur. Tekrar başlar. Kısa, çok kısa süren umudunuzu elinizden alır, başa döner. Sonra da sizi “yıllardır uykusuz bırakır.” Ve “Benim en büyük gerçeğim uykusuzluğum doktor” diye diye çare arasınız. “Üstelik münavebeli çalışmıyor müdürüm, müdürüm mü dedim, pardon doktor” diye tekrar sıçrar, akıl ve dil sürçmesine uğrarsınız. Ülkeniz olmuştur apartman, dilinize dönüşmüştür hidrofor. Makine gibi, makine kadar sert, ‘küstah ve acımasız’… Derdi olan şairler, şu otuz yıllık, insan, hayat ve değişim dinamiğimizi çok yerinde ve kendilerine pek özgü şiir diliyle yakaladılar. Onlardan birisi de hiç şüphesiz Birhan Keskin oldu. Ülkesini bir metafor olarak “hidrofor”a benzetip de hiç isim vermeden onu “duyurabilmek” için hem vicdan sürekliliği hem şiire samimi bağlılık gerektirir. İdrak bu şiirin ana vasfıdır. Yeni kitabı Fakir Kene açık ve açıktan bir Türkiye okuması olarak şimdi önümüzde. Okur, kendi aktüalitesinden, modern şiirin canlı olgusal algılarını bütün kucaklayacaktır şüphesiz. Birhan Keskin şiiri, bugün, “bir balığın yaralı ağzıyla konuşuyor”sa, yaşadığımız döngünün travmatik eğrilerine yönelttiği keskin ve özlü bakış yüzündendir. İstanbul örneğinde insanın içine çöken yaşantısızlık, “Sen hiç esenler otogarını gördün mü ablam/ Esenler otogarından İstanbul’a kavuşur mu hiç insan” diye sorabilmekle anlamını bulur. Onca yükselme, büyüme, gelişme “söylemine” kilitlenen çağdaş fert, şairin dilinde büyük kopuşun sembolüne dönüşmekte, doğadan bu kopuş “- Bir acı biber bile yanındaki bibere sarılıyordu” mısraında estetik ve vurucu izahına kavuşur. Zillet şiirindeki, inatlı ve inatçı tekrar bir hidrofor sesi homurtusuyla “İstanbul sana tepeden baktım” diye diye yükselir. Bir bina değil “zina” olduğu aşikârdır her şeyin. “Ağaçlara, suya, ovaya ve dağa” baştan beri aşina bu şiir, okura, daha ilk baştan “Kargo” metaforu ile kendisini emanet eder. Sonuçta, okur-insan, şair-insanla buluşacaktır, erek budur. Şiirsel ritm İsyan birkaç koldan birlikte yürür Fakir Kene’de. İlk isyan, şehrin içinde, doğaya, ağaca, yaşamanın nefes alıp vermenin önüne dikilen “betonadır.” Hafıza, “başını yatırınca toprağa, gökteki yıldızları da/ işte öyle allahım bilirsin çok güzel yapmıştın bu yeryüzünü” diye mırıldanırken, şimdinin “toki, beton ve hızlı tren seviciliğine” karşı koyar. Belki günü gelip, bir Trakya, Hıdırellez sembolü olan “silkinti otu”yla buluşacaktır, buluşmalıdır insan. “Şimdilik uzak gibi görünüyor” olsa da, “umutlu günler” duygusu hep alttan alta yaşar bu şiirde. “Sağlıklı yas”, “http:// www.anitasayac.com”, şiirlerinde ise, başka bir duyarlık ve karşı koyuş işler. Cinsel ayrımcılık, kadın cinayetleri, kadına karşı şiddet, tarihsel algının notasal vuruşlarıyla güncellenir. Ülkenin aktüel gerçeği, şiirsel elekten geçirilir. Zaman zaman da mensur şiirin içinden kurar Birhan Keskin dilini. Fakir Tene’nin belirgin özelliklerinden birisi de, şiirsel ritmi, iç buluşlarını ve kendisine özgü duyuruşlarını yüksek ve çok yenilikçi buluşlar ve genişlemeler içermese bile bir tür olağanlık iklimi oluşturmayı başarmasıdır. Özel hayatın bağları ile de düğümlenmiş bu duyuş, onun şiirinde risksiz, yadırgatıcılıktan uzak, ferahlık verici bir açılım intibaını taşıyor. “Bizim millet şiiri sevmediği gibi el ele tutuşmayı da sevmiyor” diye göz kırpan bu şiir, “Kala kala bana kaldı evet,/ Bir gülün merkezini aramak” şuuruyla kendi tahtına oturuyor. Bu yüzden bağışlayın, “bugünlerde sadece bir şairi ve şiirini seveceğiz, duyduğumuz mutluluktan dolayı da üzgünüz,,,” |