 | ISBN13 978-975-342-660-2 | 13x19,5 cm, 176 s. |
Liste fiyatı: 210.00 TL İndirimli fiyatı: 168.00 TL İndirim oranı: %20 {"value":210.0,"currency":"TRY","items":[{"item_id":"382","item_name":"Mağdurun Dili","discount":42.00,"price":210.00,"quantity":1}]} |
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et |
Vitrinde Yaşamak, 1992 | Yer Değiştiren Gölge, 1995 | Ev Ödevi, 1999 | Kötü Çocuk Türk, 2001 | Kör Ayna, Kayıp Şark, 2004 | Benden Önce Bir Başkası, 2011 | Sessizin Payı, 2015 | İkinci Hayat, 2020 | Örme Biçimleri, 2023 |
Diğer kampanyalar için |  |
|
| | Mağdurun Dili Denemeler INFO IN ENGLISH |  |
Kapak Resmi: Selma Gürbüz Kapak Tasarımı: Emine Bora |
Kitabın Baskıları: | 1. Basım: Mart 2008 | 6. Basım: Aralık 2021 |
Mağdurun Dili'nde, edebiyatın dışlanmışlıkla kesiştiği alanda dolaşıyor Nurdan Gürbilek. Çoğu zaman klişelerle yaklaştığımız mağdurluğa edebiyatın nasıl ışık düşürebileceğini, öte yandan dışlanmışlık duygusunun edebiyatı nasıl biçimlendirdiğini anlamaya çalışıyor. Dostoyevski'nin "yeraltı trajedisi" adını verdiği çatışmanın, aynı anda hem büyük hayaller hem de incinmişlikten yapılma bir yeraltına itilmişliğin, yazarın okuruyla ilişkisini nasıl etkilediğini inceliyor. Edebiyatın gurur yarasını, yazarın kibrini, dahası okurun tutunamamışlıktan neden ısrarla bir zafer çıkarttığını tartışıyor. Tartışmanın orta yerinde ise bir "dil" problemi var: "Yazar ya mesafeli bir tavırla ele alacak bunları; acıyı olgudan, mağduru kavramdan, dışlanmışlığı laftan ibaret bırakacak; kimseyi tam inandıramayacak; canevinden vuramayacak okurunu. Ya da yoğun duygudan yola çıkacak; acıyı gülünçleştirmeyi, bir acı efektine dönüştürmeyi göze alacak. Öyleyse bu 'kırık ve ıstırap dolu' malzemeyi nasıl anlatmalı? Kayıtsız kalmadan, ama bir mutlak dayanağa da dönüştürmeden, acı çekeni küçük düşürmeden anlatılabilir mi bütün bunlar? Acıyı hayatın kurucu ilkesiymiş gibi göstermeden, mağdurluktan gurur, kayıptan ihtişam çıkartmadan anlatmak mümkün mü? Mutsuzluğa yakından bakan, ama mutsuzluk fikriyle mutlu olmayan bir edebiyat mümkün mü gerçekten?" Dostoyevski'nin, Oğuz Atay'ın, Yusuf Atılgan'ın, Cemil Meriç'in yapıtlarının ışığında bu soruların cevaplarını arıyor Gürbilek.  | OKUMA PARÇASI |
Giriş bölümü, s. 9-17. Bu kitapta zor bir konuyu, en azından bana hep zor gelmiş bir konuyu, edebiyatın mağdurlukla ilişkisini ele almaya çalışacağım. Mağdurluğun, adına "edebiyat" dediğimiz anlatma deneyimini nasıl biçimlendirdiğini, ama edebiyatın da adına "mağdurluk" dediğimiz duruma nasıl bir ışık düşürdüğünü anlamaya çalışacağım. Kendini dışlananlara, horlananlara, haksızlığa uğrayanlara yakın hisseden bir edebiyatın imkânlarını, aynı zamanda da sorunlarını tartışacağım. Ama önce kitabı borçlu olduğum, deyim yerindeyse ilk kıvılcımı çakan yapıttan, onun bazı bölümlerinden söz etmek istiyorum. Oğuz Atay'ın Tutunamayanlar'ında beni en çok etkileyen bölümlerden biri, Selim'in bazı anları aklından çıkaramadığını anlattığı bölümdü. Atay'ın acıyı onca sayfa paranteze aldıktan, bir espri kabuğunun içine gizledikten sonra, okunu dosdoğru okurun kalbine yolladığı nadir anlardan biri. Unutamadığını anlatıyordur Selim: derede yıkanan çingene çocuğunu, çocuğun giysilerini başka çocukların alıp suya atmalarını, suda yüzen paçavralarına bakarak ağlayan çocuğu yirmi yıl boyunca unutamamıştır. Arkadaşlarının köylülerle alay etmelerini, onları durdurmadığı, onlarla birlikte güldüğü için duyduğu acıyı da unutamamıştır. Küçükken "öcü geliyo" diye dalga geçtikleri deli Rüstem'i, bar kızı Leylâ kendisine yüz vermedi diye beynine iki kurşun sıkan, insanlar kafasındaki delikle alay etmesin diye hayatı boyunca kalpakla dolaşan meyhaneci Hızır'ı, ortaokulda kekemeliği yü... Devamını görmek için bkz. |  |
 | ELEŞTİRİLER GÖRÜŞLER |
Mahmut Temizyürek, "Acı anlatılabilir mi?", Radikal Kitap Eki, 14 Mart 2008 Nurdan Gürbilek, Mağdurun Dili adını verdiği altıncı kitabında, edebiyatın aşağılanma duygularıyla ilişkisini sorguluyor. Hor görülme, alay edilme, gurur, incinme, acı çekme gibi duyguların klişelerden kurtulup edebiyatta nasıl biçimlendiğini, bu duyguları kendinde bulan yazarların edebiyatı nasıl biçimlediğini tartışıyor. Gürbilek'in asıl kahramanları Oğuz Atay, Dostoyevski, Cemil Meriç ve Yusuf Atılgan; ama konunun daha birçok yazarı kuşatan geniş bir referansı var. Yazma sürecinde yazarın yaşadığı bu duyguları anlatmak için başvurduğu edebi yollara ve bu yolda oluşan dile yoğunlaşan Gürbilek'in tartışmaları, önceden olduğu gibi, çoğunlukla edebi metnin yapıçözümü niteliğinde. Dışlanmış, horlanmış insan olarak yazar ile bu duyguları en az bir kez olsun yaşamamız için sahneler kuran hayat arasında duran edebi metin, yazarda ne gibi sorunlarla boğuşup hallolarak bize kadar geliyor. Bu kez, çalışmasını, yazarın aklına ve kalbine kuruyor Gürbilek. Bu kez oldukça çetin bir konuyu, yarası herkeste her zaman açık, kırılganlığı hep derinde kalmış bir konuyu ele alıyor. Konuyu söylene söylene taşlaşmış kavramlar cenderesinden kurtarıp hepimizin dünyasına sızan apaçık halleriyle yazıya taşıyor. Kavramların bazen yaşantıların sarsıcı içeriğine ulaşmamıza engel olan özelliklerini bertaraf ederek yazıldığı için önemliyse edebiyat, bu edebiyat üzerine böylesi bir çalışma da o denli hassas... Devamını görmek için bkz. |  |
Füsun Akatlı, “Hayatı edebiyatla sınamak”, Milliyet Kitap Eki, 9 Nisan 2007 Nurdan Gürbilek, ilki 1992’de yayımlanan altı kitabıyla Türk deneme edebiyatına yepyeni bir soluk getiren bir yazar. Bu kitaplarında yer alan her denemesinde bilgi ve birikimini, gelişmiş ve incelmiş bir edebiyat beğenisi ile yoğurarak değerli bir emek sergiliyor. Benimsediği yordam, seçtiği yazarları ve eserleri kavramsal çerçeveler içinde değerlendirerek, okuruna farklı perspektiflerden sunmak. Tabii yazarların ve eserlerin seçiminde de, tema seçiminde de karşılıklı bir birbirini belirleme söz konusu. Söz gelimi, Ev Ödevi’nde tema; çocukluk, çocukluğun yaşandığı, içinde büyünen ev. Yazarlar ise; Oğuz Atay, Lâtife Tekin, Tezer Özlü, Bilge Karasu. Yer Değiştiren Gölge’de tema; okurun, okuduğu metinle ilişkisinde keşfettiği içsel dünyasına ait imgeler. Seçilen yazarlar; Tanpınar, Oğuz Atay, Bilge Karasu, Yusuf Atılgan. Kötü Çocuk Türk ve "Kör Ayna Kayıp Şark", edebiyatın sınırlarından dışa açılımla irdelenen belli sorunsallar ve sonra tekrar edebiyata ‘sığınma’ rotasını izliyor. Bütün bu söylenenlerin anlamlı bir bütüne yerleştirilebilmesi için, elbette Nurdan Gürbilek’in her türlü özetlemeyi açığa düşürecek kapsamlı düşünce çabasının izini sürmek gerek. Benim istediğim, sadece, edebiyatımızda hak ettiği ilgiye bir türlü kavuşamamış olan deneme türünün, son dönemdeki en yetkin yazarlarından biri ile tanışmamış olanlara habercilik etmek. Gürbilek... Devamını görmek için bkz. |  |
Metin Celâl, ''Mağdurun Dili'', Cumhuriyet Kitap Eki, 8 Mayıs 2008 'Bu kitapta zor bir konuyu, edebiyatın mağdurlukla ilişkisini ele almaya çalışacağım. Mağdurluğun, adına 'edebiyat' dediğimiz anlatma deneyimini nasıl biçimlendirdiğini, ama edebiyatın da adına 'mağdurluk' dediğimiz duruma nasıl bir ışık düşürdüğünü anlamaya çalışacağım. Kendini dışlananlara, horlananlara, haksızlığa uğrayanlara yakın hisseden bir edebiyatın imkânlarını, aynı zamanda da sorunlarını tartışacağım' diyor Nurdan Gürbilek, Mağdurun Dili'nin girişinde. Gürbilek, mağduriyeti Dostoyevski, Oğuz Atay, Cemil Meriç ve Yusuf Atılgan'ın yapıtları üzerinde çalışarak ele almış. 'İlk kıvılcımı çakan yapıt'ın Oğuz Atay'ın Tutunamayanlar'ı olması şaşırtıcı değil. Ama esas açılımı Dostoyevski'nin yapıtları sağlıyor. Horgörülme, aşağılanma, görmezden gelinecek kadar değersiz olma, böcekleşme' Mağduriyetin doğurduğu tepkiler de var. Yeraltına kaçmak, görünmemek arzusu, meydan okuma, isyan, öfke, yıkıcılık, suç işleme' Bugün aşağılanmış olanın yarın başkalarını aşağılayacak enerjiyi bulduğu ya da mazlumluğun baskıcı iktidar taleplerine dönüşmesi açılım noktaları. Dostoyevski, mağdurluğun tüm biçimlerini tek bir romanda farklı farklı seslerde anlatabilme ustalığında bir yazar. Araştırmaya en önemli malzemeleri veriyor. Gürbilek, Sartre Varlık ve Hiçlik'in 'Bakış' bölümünde 'başkasının yargılayan, küçük düşüren, utandıran bakışının nesnesi olduğumuzu, o halde savunmasız, kı... Devamını görmek için bkz. |  |
Rengin Arslan, "Oğuz Atay'dan Dostoyevski'ye Mağdurun Portresi", Remzi Kitap Gazetesi, Haziran 2008 Dışlanmışlık, hor görülme, mağduriyet, yer altı... Nurdan Gürbilek’in Mağdurun Dili kitabının son sayfasını okurken zihnimden geçen kelimelerdi bunlar. Her biri okuduğumuz kitapların, izlediğimiz filmlerin, pembe dizilerin hatta arabesk diye tanımladığımız müzik türünün ana temaları olarak düşünülebilir. Aynı sözcükler aynı zamanda ggüçlü, çarpıcı bir edebiyat eserinin, hatta Cemil Meriç’te olduğu gibi bir hayatın anahtar sözcükleri olarak da karşımıza çıkıyorabiliyor. Beceriksiz ellerde melodrama dönüşen, gülünç hale gelen, bilinçsiz duygu seli yaratan bu mağduriyet durumu duygular üzerine kurulan eserler, usta ellerde hayatın bir parçasının güzel anlatımına dönüşüyorgüçlü bir edebiyat yapıtına dönüşüyor . Bu sayede bu anlatımlarla şekillenen kitaplar yıllardır başucumuzda duruyor. Gürbilek bu kelimelerin kitabında mağdurun, ezilmişin, tutunamayanın dilini, edebiyatta ele alınışını inceliyor. Bu üst başlık altında Dışlanmış ve horgörülmüşün edebiyatta yer bulurken karşı karşı kaldığı sorunları, belli başlı özelliklerini gün ışığına çıkarıyor. Bunu hemen hemen hiç soru işaretine yer bırakmayan bir titizlikle yapması, denemelerinin önemlitemel başarılarından biri. Bir bilim insanı gibi her cümlesinin arkasında duruyor, fikrini temelleyen unsurları okuyucuya aktarıyor. Bu sayede edebiyatta mağdurun, toplumun dışına itilmiş, ziyafet sofrasından uzak... Devamını görmek için bkz. |  |
Erendiz Atasü, “Yeraltındaki hayaletler: Gurur ve Horlanma”, Cumhuriyet Kitap Eki, 24 Nisan 2008 Metis Yayınları, edebiyat üstüne düşünen ve düşündürten (edebiyatbilim gibi katı ve soğuk çağrışımları olabilecek bir terimi kullanmak istemiyorum doğrusu) değerli kitaplar yayımlamayı sürdürüyor. Nurdan Gürbilek’in Mağdur’un Dili adlı yapıtı, dilimizde kaleme alınmış, edebiyat alanında düşünce üreten kanımca en önemli yaratılardan biri. Mağdur’un Dili, edebiyatın harcı olan unsuru, yani düşüncenin ve duygunun nasıl olup da söyleme dönüştüğünü, mağduriyet halinin, horlanmanın, kendini aciz hissetmenin dile gelmesi bağlamında inceliyor. Yapıtın kapsamı doğal ki bu kadarla kalmıyor; Gürbilek, incelediği yazarların, giderek “yazar”ın ruh durumu üstüne hiç yabana atılamayacak ipuçları sunduktan sonra, “yazar”la ilgili kavrayışını, kitabının sonlarına doğru yer alan Yazarın Kibri bölümünde dört dörtlük bir çözümlemeye ulaştırıyor. Doğrusu, Mağdur’un Dili’ni –elimde kalem, tümcelerin altını çizerek– okumak, beni kitabın ve edebiyatın ötesinde de düşünmeye sevk eden, zenginleştiğimi duyumsatan, müthiş zevkli bir zihinsel etkinlik süreci oldu. Yazarına teşekkür etmek isterim. Kitabın hiç kuşkusuz bir deneme başyapıtı olan Giriş bölümünde, Nurdan Gürbilek, edebiyat üstüne yapılmış en doğru ve güzel saptamalardan birini şöyle dile getirir: (Güçlü edebiyat) yaşantının sarsıcı içeriğinin unutulmasına razı olmadığı için önemlidi... Devamını görmek için bkz. |  |
Necmiye Alpay, “Mağdurluğu anlatmak”, Virgül, Haziran 2008 Nurdan Gürbilek Mağdurun Dili’nde, mağdurun anlattıklarından mı söz ediyor, yoksa mağdurluğun anlatılışından mı? Belirli anlamlarda olmak üzere, ikisinden de. Birer mağdur olarak yazarların başka bazı mağdurları nasıl anlattığına bakıyor. Ancak, dikkat: Nurdan Gürbilek bu arada, ‘mağdur’ ve ‘anlatmak’ dahil bazı yerleşik kavramları esaslı bir biçimde sarsarak her birinde yeni kavrayışların yolunu açıyor. Çözümlemek üzere seçtiği yazarlar da ne genel bir ‘mağdurluk’ başlığı altında sıralanabilecek konuların anlatıcılarıdır, ne de, Dostoyevski ile, Türk edebiyatında onu iyi bilen ya da ondan etkilendiğini söylemiş yazarlarla sınırlandırılmış bir grup. Gürbilek’in eleştirel düşünceye olan temel bir katkısı bir kez daha karşımıza çıkıyor burada: Çelişkilerin içselliğini ve bizim nasıl, farkına varılması daha zor olduğu için asıl üstünde durulup açığa çıkarılması gerekeni, yani içsel olanı görmezden gelebildiğimizi göstermesi. Bu sefer söz konusu olan, mağdurluk durumunun çelişkilerine ilişkin kavrayış ve bunun “güçlü edebiyat” olmakla ilişkisidir. Seçtiği yazarlar, mağdurluğun yarattığı dışsal olgu ve görünümleri anlatmakla yetinmeyip, bunların ruhlarımızdaki çelişkili yansımalarıyla uzantılarını, günümüzde ‘ötekileştirme’, ‘ikincilleştirme’, ‘başkalarının bakışı’ gibi adlandırmalarla anılan yanın aynı zihindeki birbirine karşıt işleyişlerini bir arada gösterebilmiş olanlardır. Mağdur: gadre... Devamını görmek için bkz. |  |
Ali Galip Yener, “Nurdan Gürbilek’in deneme türüne yaklaşımı üzerine”, Evrensel Kültür Dergisi, Haziran 2010 Okuduğunuz yazıda, yaklaşık 20 yıldır denemeleri yayınlanan, sonuncusu 2010 Erdal Öz Edebiyat Ödülü olmak üzere çok sayıda ödül kazanmış ve aynı türde altı kitabı olan Nurdan Gürbilek’in Türkçe edebiyatta deneme türüne yaklaşımı üzerinde durmaya çalışacağım. Gürbilek’in yapıtlarına geçmeden önce deneme türünün imkân ve sınırlarına, felsefeci ve edebiyat teorisyenlerince nasıl ele alındığına bir göz atmak uygun olacaktır. Deneme türü, kimi yazarlara göre salt kişisel görüşlerin dilediğince aktarıldığı bir yazı alanı değildir. Deneme ile eleştiri arasındaki kaypak sınırda, yazarın içselleştirdiği düşünsel kalıtın etkisiyle kaleme aldığı referanslı yazılar da denemeye dahil edilebilmiştir. Bu anlamda deneme, Georg Lukacs’ın deyişiyle, boş bir sayfanın üzerine denemecinin güncel ruh hali ile koşutluk içinde istediğini yazma çabasına indirgenemez: “Deneme daima zaten biçimlendirilmiş bulunan bir şeyden bahseder ya da en iyi ihtimalle var olmuş bir şeyden; yani boş bir hiçlikten yeni şeyler çekip çıkartmak yerine sadece bir zamanlar yaşamış şeyleri yeniden düzenlemek, deneme için özseldir. Ve sadece yeniden düzenleyip biçimi olmayandan yeni bir şey biçimlendirmediği içindir ki onlara bağlıdır, daima ‘doğruyu’ söylemek zorundadır onlar hakkında. Başka bir deyişle, özlerini ifade etmek zorundadır.”(1) Denemenin her şeyi kapsamaya heveslendiğini,... Devamını görmek için bkz. |  |
|