ISBN13 978-605-316-191-2
13x19,5 cm, 208 s.
Liste fiyatı: 238.00 TL
İndirimli fiyatı: 190.40 TL
İndirim oranı: %20
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et
Nurdan Gürbilek diğer kitapları
Vitrinde Yaşamak, 1992
Yer Değiştiren Gölge, 1995
Ev Ödevi, 1999
Kötü Çocuk Türk, 2001
Kör Ayna, Kayıp Şark, 2004
Mağdurun Dili, 2008
Benden Önce Bir Başkası, 2011
Sessizin Payı, 2015
Örme Biçimleri, 2023
AYIN ARMAĞANIAYIN ARMAĞANI
Diğer kampanyalar için
 
İkinci Hayat
Kaçmak, Kovulmak, Dönmek Üzerine Denemeler
Yayıma Hazırlayan: Müge Gürsoy Sökmen
Kapak Tasarımı: Emine Bora
Kitabın Baskıları:
1. Basım: Nisan 2020
5. Basım: Haziran 2022

"Her yazarın içinde az ya da çok bir yer yaratma, bütün yerleri geride bırakıp yazıya yerleşme isteği vardır. Bir yazınsal vatan: Bu taşlı toprağı ben yarattım, bu geniş bozkırı, bu yeşil tepeleri, bu zirveleri karla kaplı dağı ben yarattım. Dağda yanan ateş, ateşin başında toplanmış insanlar, insanların dinlediği hikâyeler benim eserim. Ama sadece bir yazı olanağından değil, bir yaşam olanağından da söz eden bir yazarın yazınsal yurda rahatça yerleşmesini beklemek safdillik olurdu."

İkinci Hayat’ta "yer duygusu" üzerine düşünüyor Nurdan Gürbilek. Bir yandan "yer"e, "yurt"a, "ev"e edebiyatın, bazen sinemanın açtığı kapılardan giriyor; kökenlere ve başlangıçlara, kaçanlara ve dönenlere, eve ve sırlarına yakından bakıyor. Diğer yandan anlatı, üslup ve dili bu ana eksen etrafında değerlendiriyor; "dilsel vatan" ve sınırları üzerine düşünüyor.

Bazı sorular eşliğinde: Kapısını başkalarına sımsıkı kapatmış bir kompartmana, bir özel sığınağa, bir kişisel hücreye mi dönüşecek ev, yoksa o koruyucu hücreyi geniş bir ortaklık zemininde yeniden tanımlayabilecek miyiz? Etrafına kalın duvarlar çekmiş bir "coğrafya kaderdir"e mi sürükleniyoruz, yoksa daha geniş bir yurt tanımına ulaşabilecek miyiz?

Bugün evin hayatımızın merkezine oturduğu bir dünyada bizi evin gerçek ve mecazi, olumlu ve olumsuz anlamları üzerine düşünmeye çağıran deneme ve fragmanlardan oluşuyor İkinci Hayat.

İÇİNDEKİLER
Sunuş

1
Kökenler, Başlangıçlar
Tekne, Ülke, Yurt

2
Eve Dönmenin Yolları
Liman, Borç, Çukur, Tepe

3
Aile Sırları
Enkaz, Sır, Hafıza, Doğal Tarih, Anlatı

4
Sınır
Mübadele, Deplasman

5
Uzun Yürüyüş, Eksik Halk
Çıkmaz, Kapan, Kaçış Çizgisi, Düşünce Deneyi,
Çatlak, Halk, Hastalık, Neşe, Ölü Dil

6
İkinci Hayat
Coğrafya, Yapıt, Ölü Hayat, İnsanlık, Eşik

7
Yazının Kanatları
Kanat, Gelgit, Yeraltı, Üslup

8
Taşra, Kuyu, Kader
Emanet, Tıkanma, Kuyu, Bozkır

9
Gevezelik Çağında Edebiyat
Laf Kalabalığı, Aforizma, İroni, Kanat, Yağmur, Yazar

10
Gece Kahvesi
OKUMA PARÇASI

Tekne, s. 17-19

Bu çağın yakıcı görüntüsünü (karaya vuran insan bedeni) ilk hikâyeleştirenlerden biri yirminci yüzyılın başında Joseph Conrad’dı. “Amy Foster” (1901) ABD’ye gitmek üzere bindiği tekne İngiltere açıklarında batan Doğu Avrupalı Yanko Goorall’ın hikâyesidir. Kazadan bir tek o kurtulur. Nerede olduğunu bilmediği bir sahilde o yerin sakinleri tarafından vahşi bir yaratıkmış gibi avlanır. Zamanla bir iş edinir, müşfik Amy Foster’la evlenir, bir çocuğu da olur. Ama yurdunu geride bırakanın yabancı topraklardaki tutunma öyküsü değildir Conrad’ınki. Eve dönüş yoktur; yeni bir ev de olmayacaktır. Hikâyenin sonunda kimsenin anlamadığı bir dilde sayıklayarak tek başına ölür Yanko Goorall. Karaya çıkabilmiş, ama karanın parçası olamamıştır.

“Amy Foster”ı okurken insan ister istemez Conrad’ın kendisinin de yabancı topraklarda kimsenin anlamadığı bir dilde sayıklayarak ölmekten korkmuş olabileceğini düşünür, der Edward Said. Conrad’ın (Józef Teodor Konrad Korzeniowski) kendisi de Polonyalı bir göçmendir. Karanın parçası olmayı başarmış, sonradan öğrendiği İngilizcenin usta yazarları arasına girebilmiştir, ama yapıtlarındaki sürgünler kayıtsız gözler önünde yapayalnız bir ölüm sahnesini hayal etmeye yazgılıdır. [1]

Sürgün sürgünü yorumlar. Bizler de Said’in “Amy Foster” yorumunu (“sürgün hakkında yazılmış en keskin metin”), Filistinli sürgünün kendisinin de evden uzakta, kayıtsız gözler önünde yitip gitmekten korkmuş olabi...

Devamını görmek için bkz.
ELEŞTİRİLER GÖRÜŞLER

Sevilay Çelenk, "Pandemi, tesadüfler ve İkinci Hayat", Gazete Duvar, 1 Mayıs 2020

Elindeki kitabı rastgele bir yerinden açıyorsun. Gözüne ilişen ilk cümlelerden okumaya başlıyorsun. Okuduğun satırlar, yaşadığın açmaza ya da müphem bir geleceğe dair bir şeyler söylesin, “baht dönüşüne” dair ipuçları versin istiyorsun. Fal gibi. Kitap falı. Fal baktıran da rüyasını yorumlatan da belirsizlikten bir an evvel kurtulma telaşındadır. Falda ve rüyada ısrarla geleceği arar. Oysa psikanaliz bize rüyalarımızın uzak ya da yakın geçmişe ait malzemeden bilinçdışımızın türettiği özel bir tür düşünce olduğunu söyler. Neyse bu kısmı uzatmayayım…

Zaten Maj Sjowal de ölmüş… Malmölü komiser Martin Beck’in polisiye maceralarını anlatan dizinin sosyalist yazarı. Sjowall, on kitaplık bu diziyi 1960’ların ikinci yarısından başlayarak, hayat arkadaşı Per Wahlöö ile birlikte yazmıştı. Evde uzun zamandır hiç gözüme ilişmeyen bu romanlara dün birdenbire rastlamıştım. Etrafa yığılı kitaplara yer açmaya çalışırken, sararıp solmuş Martin Beck romanlarını bir kutuya doldurmuştum. Beş dakika sonra ise onları kutuya kapatmaya gönlüm razı gelmemiş, adeta sayfaları okşayarak eski yerlerine dizmiştim. Hayatın tuhaf tesadüfleri var…

Dün on beş günden sonra ilk kez dışarıya çıktım. Uzun uzun yürüdüm. Japon kirazı ağaçlarının altından dolandım. Yüzlerdeki maskeler olmasa normal bir dünyada yaşadığımızı bile düşünebilirdim…

Normal bir dünya. Ne tuhaf şey… Ahmet Altan’ın B...

Devamını görmek için bkz.

Emek Erez, "Kaçmak, kovulmak, imkânlar ve çıkmazlar", Gazete Duvar, 14 Mayıs 2020

Son yıllarda en çok konuştuğumuz konular, ev, yer, yurt, sürgünlük, göçmenlik, yabancılık… Özellikle “yurt” üzerine düşünürken, “yurtsuz” olmayı, politik bir imkân olarak da görebiliyoruz. Aidiyetsizlik ve özgürlük ilişkisi bize böyle bir tahayyül sunuyor. Yurdu dünya olarak kurunca, onun tüm sorunlarını yüklenebileceğimizi düşünüyoruz, neye uyanacağımızın belli olmadığı şartlarda yaşarken kavramlar da sabitliğini kaybetti çünkü artık dünyada bir ev yok: Evimiz dünya. Sanırım böyle düşünebilmeyi biraz da bir yurda sahip olduğumuzu bildiğimiz için yapıyoruz. Ne kadar ait hissedip hissetmediğimizin ötesinde, bilinçdışı bir yurt duygusu bahsetmeye çalıştığım. Zorla göç etmek zorunda kalmayanın, dünya denen yerin başka bir ülkesinin sınırlarında, yabancılığı, sürgünlüğü deneyimlemeyenin konumu için bahsedilebilir bu durumdan. Bir de elbette yurt kelimesinin kafamızda canlanan o milliyetçilikle, tekilci bakışla birlikte yer etmiş olumsuz anlamı var, “kanla sulanmadan” varlığı düşünülemeyen yer olarak. Ayrıca, sınırların anlamını biliyoruz, göçmenlere nasıl davranıldığını, hukukun tamamen askıya alındığı, o sınır denen yerlerde neler yaşandığına da tanık oluyoruz. Bunların hepsi ev, yer, yurt gibi kavramları devamlı sorgulamamıza sebep oluyor çünkü kelimeler tek bir anlama gelmiyor, onları eğip bükmek, çoklu bir gözle değerlendirmek gerekiyor.

Sorular, Konumlar v...

Devamını görmek için bkz.

Mahmut Temizyürek, "Ev’den iç Evren’e uzun yolculuk!", Cumhuriyet Kitap Eki, 16 Mayıs 2020

Kitap, tam da basıma giderken içine doğduğu şu “koronal” zamana yazar yukarıdaki notu düşüyor:

Büyük bölümünde evin mecazi anlamıyla düzanlamı arasındaki ilişkiyi tartışan yazar için de şaşırtıcı bir rastlantı olmalı. Çünkü eve dair, evin evrenleşmesine dair konuları tartışan kitap insanlığı eve hapseden virüs ile kapıda karşılaştı. Bu rastlantıyla kitap “korona çağı” sonrası günlerin tartışmasına dair bir giriş denemesi gibi de okunabilecektir. Çünkü kitabın konuları; “ev”, “yurt”, “sınır”, “mahalle”, “toprak”, “coğrafya”, “merkez-taşra”, “yazı”, “yazar”, “yaban-yabancı” ve bunlara bağlı olgular, kavramlar. Bu olgu ve kavramları yazarların, düşünürlerin nasıl deneyimlediği üzerinden tartışırken zamanın ruhu ya da popüler kültürün bunları nasıl içerdiği, alt ve üst yapısıyla toplumun bunları nasıl biçimlediği, ideolojilerin olan biteni nasıl sunduğu üzerine.

Kitabının açılış bölümünde dünyaya damgasını vuran şu güncel sahneyi görüyor olacağız; yurdundan, yuvasından edilmiş olanların kıyıya vurmuş cesetleri... Joseph Conrad’ın Amy Foster’ındaki sahneyi anıyor yazar. Amerika’ya gitmek üzere yola çıkan göçmen teknesi İngiltere açıklarında batar; karaya çıkabilmiş talihlilerden Yanko Goorall kurtulmuştur ama nihayetinde karanın bir parçası olamadan kimsenin anlamadığı bir dilde sayıklayarak yaşayıp ölecek oluşudur bütün hikâye. Conrad’ı okuyan bir ...

Devamını görmek için bkz.

Esin İleri, "Gitmek, kaçmak ve dönmek üzerine", Yeşil Gazete, 23 Mayıs 2020

Nurdan Gürbilek’in son kitabı İkinci Hayat: Kaçmak, Kovulmak, Dönmek Üzerine Denemeler, mikro düzeyde evde kalabilen ve kalamayan ayrımının sivrileştiği, makro düzeyde ülke hatta şehir sınırlarının kapatıldığı bu günlerde -tesadüf diye bir şey var mıdır?- okuyucuyu yer, yurt, ev, sınır, coğrafya kavramları üzerine düşünmeye davet ediyor. Felsefeden şiire, edebiyattan romana geniş bir alanda gezinerek gitmeye, kalmaya, yazmaya hatta hayallerimize ve içimizdeki o büyük sıkıntıya dair fragmanlara bir bütün halinde bakınca, bize yalnız olmadığımızı, o büyük insanlık komedyasının pek de özel bir parçası olmadığımızı hatırlatıyor.

“Herkesin güvenli bir eve (Heim) ihtiyacı vardır. Ama o güvenli evin içinde daima bir sır (Geheim) vardır. Herkesin başını sokabileceği güvenli bir eve ihtiyacı vardır.” (s.11)

Salgın ve eve kapanma sürecini şiddet gören kadın ve çocuklar açısından düşünelim mi? Yıllardır kadın örgütlerinde canla başla emek veren bir arkadaşım, yalnızca geçen hafta dört kadının evini değiştirmek ve izini saklamak için ne kadar uğraştıklarını anlatıyordu. Gözle görülmeyen virüslerden korunmak için girilen evlerde, görüp de yaygın olarak görmezden gelinen “ev içi” şiddetle karşılaşıyoruz. Biz kadınlar için “ev” bir güvence sunmuyor, “sıcak yuva” ise bir masal. Kitapta Gürbilek’in Freud’dan yola çıkarak yazdığı gibi, “Bizde esas endişe doğuran şey yabanc...

Devamını görmek için bkz.

Mahmut Temizyürek, "İkinci Hayat", K24, 24 Aralık 2020

Severek okuduğum her kitap beni çarpar ama İkinci Hayat başka etkiledi. Evden dış dünyaya, iç ve dış bağlardan karmaşık girdaplara, acımasız sınırlardan çıkmaz yollara, büyük umutlardan yıkık surlara, bozkır yalnızlığından taşra kuytularına, coğrafyadan kadere… Yazıya sığınarak kurulmuş ikinci hayatlar var kitapta. Kadrosu hayli kalabalık. Yol boyu yazarları karşılaştırıp özenle tartıştıran Gürbilek’in zarif tarzı da etkiliyor okuma hazzını.

Küçük bir örnek: “Bir yanda insanın enginlere açılabilmek için bir koruyucu hücreye, bir eve ihtiyacı olduğunu söyleyen (‘Ev ilk evrenimizdir’) Bachelard var. Öte yanda bir ‘Yola Çıkış’ Kafka’sı: ‘Buradan uzağa işte, buradan uzağa, hep uzağa buradan, ancak böylelikle hedefime varabilirim’. Bir yanda yeni silahların ancak kaçış çizgilerinde yaratılacağını söyleyen (‘kaçmaktan daha eylem dolu bir şey olamaz’) Deleuze var. Öte yanda ‘yurt saçmalıkları’ bu alanı ele geçirdi diye ona duyulan ihtiyacı yok sayamayacağımızı söyleyen Jean Améry: ‘İnsanın bir yurda ihtiyaç duymaması için önce ona sahip olması gerekir’. Arkalarda bir yerde, evin toplumsal dayanağıyla birlikte bireysel anlamını da yitirdiğini, bugün çoktan bir çıkar bölgesine dönüştüğünü söyleyen Adorno’nun sesi duyuluyor: ‘Ev geçmişte kalmıştır.’”

Yazısında bütün duyuş ve düşünüş damarları görülebildiği halde (belki de bu nedenle), ne kendinden söz etmiş ne de okuru bilgiçliği...

Devamını görmek için bkz.
 
 

Kişisel Veri Politikası
Aydınlatma Metni
Üye Aydınlatma Metni
Çerez Politikası


Metis Yayıncılık Ltd. İpek Sokak No.5, 34433 Beyoğlu, İstanbul. Tel:212 2454696 Fax:212 2454519 e-posta:bilgi@metiskitap.com
© metiskitap.com 2025. Her hakkı saklıdır.

Site Üretimi ModusNova









İnternet sitemizi kullanırken deneyiminizi iyileştirmek için çerezlerden faydalanmaktayız. Detaylar için çerez politikamızı inceleyebilirsiniz.
X