| ISBN13 978-975-342-720-3 | 13x19,5 cm, 272 s. |
Liste fiyatı: 224.00 TL İndirimli fiyatı: 179.20 TL İndirim oranı: %20 {"value":224.0,"currency":"TRY","items":[{"item_id":"476","item_name":"Filozof ve Yoksulları","discount":44.80,"price":224.00,"quantity":1}]} |
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et Diğer kampanyalar için | |
|
| | Filozof ve Yoksulları Özgün adı: Le philosophe et ses pauvres Çeviri: Aziz Ufuk Kılıç Yayıma Hazırlayan: Savaş Kılıç Kapak Tasarımı: Emine Bora |
Kitabın Baskıları: | 1. Basım: Mayıs 2009 | 4. Basım: Ağustos 2023 |
İşçiler ne zaman düşünecek? "Hayat gailesiyle" günü kurtarmaya çalışan yoksullar nasıl zaman bulup da düşünecek? Tarih boyunca filozofların yazılarında işçi, emekçi, zanaatkâr birçok yoksul, bazen alaycılıkla bazen de yüceltilerek neden ısrarla boy göstermiş, nasıl bir işlev görmüştür? 19. yüzyıl proleter kültürü üzerine birçok önemli çalışma yayımlamış olan Rancière, Batı'nın felsefi ve siyasal düşünce geleneğine çok sert bir eleştiri getiriyor: Sol fikriyatın Marx, Sartre ve Bourdieu gibi üç önemli isminin bile, felsefenin kurucusu denebilecek Platon'la şaşırtıcı bir biçimde paylaştığı önkabulleri sorguluyor. Eşitsizliği doğallaştıran bu önkabullerin en belirleyici olanı, işçilerin kendi işlerinden "başka hiçbir şey" yapmamaları gerektiği. Felsefe en baştan beri sahici düşünce üretmeye muktedir olan insanlarla, salt ekonomik meşguliyetlerine göre tanımlanan, düşünce için gereken yetenek ve boş zamandan yoksun olan diğerleri arasındaki ayrıma dayalı olmuştur, diyor Rancière: İşçiler sadece çalışıp üretim yapmalı (işçi kalmalı) düşünme işini buna zamanı olanlara bırakmalıdır (filozof onlar adına da düşünecektir). Aksi halde "haddini aşmış", düzeni bozmuş olur, gülünçleşir. Rancière kitap boyunca örtük olarak, sonradan yazmış olduğu sonsözde ise açıkça, şunu savunur: Yoksullar ancak bu sözde işbölümünü (yazarın deyimiyle "duyulur olanın bu bölüşümü"nü) reddettikleri, yani tam da hadlerini aşıp düşünme konusunda da eşitlik talep ettikleri sürece siyasal bir özne olarak sahneye çıkabilmişlerdir. Sol siyaset geleneğinin sorunlarıyla ilgilenenler başta olmak üzere bütün felsefe okurlarının okuması gereken bir kitap. | İÇİNDEKİLER |
Önsöz
Platon'un Yalanı Şehrin Düzeni Beşinci adam Zaman sorunları Şölenin düzeni Taklitçiler, avcılar ve zanaatçılar Mesleki nitelik. Aşık atanlar ve bit ayıklayanlar Atölyedeki filozof Üç maden: Doğa yalanı İki para: Komünizm iktidarda Başka şölen, başka yalan Zanaatçının erdemi Adaletin paradoksu Kadınlar, keller ve kunduracılar Söylemin Düzeni Bir mağaradan bir başkasına Piç düşünce Filozofun kölesi Sessiz geveze Hezeyanın düzeni Yeni engel Teatrokrasi Ağustosböcekleri korosu Görünüşlerin bölüşümü Sur dibinde
Marx'ın İşi Kunduracı ve Şövalye Kunduracıların isyanı Saint-Jean Bayramı gecesi İdeolog, kunduracı ve mucit Proleterin Üretimi Üretimin düzeni Öteki mağara İş iskeleleri Bilimin hükümsüzlüğü Emek ve üretim. Radikal burjuvazinin gizli çekiciliği Proleterin okulu Gerikalmış işçi ya da komünizmin paradoksu Laponlar arasında bir komünist Yanlış çıkış. Sınıf ve parti Straubinger'in dehası Araklanmış Devrim Mutlak burjuvazi Burjuva ihaneti Lumpenin zaferi Bataklık çiçeği Komedyen kral ve dilenci kral Sanatın Riski Süvariler ve komedyenler Kitabın ödevi Bilinmeyen başyapıt Başıboş bilim Sanatçının vasiyeti
Filozof ve Sosyolog Marksist Ufuk Üretimin dekoru Güneş ve ufuk Üretimin paradoksları Filozofun Duvarı Yorgun koruyucu Parti ya da devamlı yaratım Diyalektik mühür Filozofun penceresi Makine başındaki işçi Mutlak silah Sartre'ın kralı Filozof ve tiran Karda tanklar Parazit diyalektik Küçük boyacı Gölgesiz kral Tuvaldeki patlama İşçilerin olmadığı bir dünya? Sosyolog-Kral Müzisyen, şef ve boyacı Doğru kanının bilimi Makas ve çaydanlık Kunduracıların boyası İfşa edilen ifşacı Giritli Epimenides ve Marksist Parmenides Hekim ve müşterileri Pratiklerin bilimi Piyanist, köylüler ve sosyolog Amiyane sosyolog ve seçkin filozof
Daha Fazlasını İsteyenler İçin İngilizce Basıma Sonsöz (2002) | OKUMA PARÇASI |
Önsöz, s. 13-17. En baştan söylesem de olur: Bu kitabın son noktası, bir parçası olduğu araştırmanın vardığı nokta olmayacak. Platon'un filozof-kralından hareket edip Marx'ın yarım kalmış devrimine ve oradan sosyolojik dünya anlayışının güncel krallığına, birkaç kerteriz noktası belirlemeyi ve birkaç patika çizmeyi amaçladığım bu yolculukta, hem çok yalın hem de çok karmaşık şu iki üç sorunun peşinden gittim: Düşüncelerin düzeni ile toplumsal düzen arasında işleyen uyumu ya da kopuşu nasıl düşünmeli? Bireyler, durumlarından hoşnut ya da hoşnutsuz olmaya sevk eden düşünceleri, hangi yollarla edinirler? Hiyerarşi ve uzlaşının, ya da çatışmanın, devamını sağlayan Aynı ile Başkası tasavvurları nasıl oluşur ve nasıl dönüşürler? Bu soruları yirmi yıldan beri farklı yerlerde ve durumlarda deneyimleme fırsatım oldu: Kapital üzerine –beklenmedik bir yankı uyandıran– bir seminer; Feuerbach üzerine –sokağın gürültüleri tarafından kesintiye uğratılan– bir tez; Üniversite amf... Devamını görmek için bkz. | |
| ELEŞTİRİLER GÖRÜŞLER |
Gülden Tümer, “Kunduracısın sen kunduracı kal”, Yeni Şafak Kitap Eki, 1 Temmuz 2009 Yunan ressam Apelle, çizmekte olduğu kundura ile ilgili olarak bir kunduracıya danışır. Kunduracı resmin geri kalanı hakkında da yorum yapmaya başlayınca Apelle onu sınırları aşmaması için 'Sutor, ne supra crepidam' diyerek uyarır. Eski Yunan'da yaygın bir deyiş haline gelen 'Sutor, ne supra crepidam' bugüne 'Kunduracı çizmeyi aşma' olarak çevrilebilir yani 'Kunduracısın sen kunduracı kal'. Herkese haddini bilmeyi öğütleyen bu yaklaşım, haddin belirleniminde ise insanların, doğanın bir parçası olarak kimi eğilimlere sahip olduğu ve bu doğal yetenekleri sayesinde yaptıkları işle ama sadece o işle meşgul olmaları gerektiği düşüncesine dayanır. Kişi yetenekleriyle şekillenen bu haddin ötesine geçmemelidir. Zanaatçiler kendi arasında böylelikle kümelenir; Kunduracılar, terziler, duvar örücüler… Ancak asıl büyük ayrım filozoflar ve üzerine çokça kafa yordukları yoksullar arasındadır. Hayat ga... Devamını görmek için bkz. | |
Göksun Yazıcı, “Emeğin metafiziği”, Express, Ağustos-Eylül 2009 Bazı düşünürlerin temel argümanları vardır, bazı düşünürlerin ise temel soruları; argümanlara sorular sormadan ulaşılmaz elbette, ama bazı argümanlar kendisini doğuran soruların üzerini kapatır ve sanki soru sorulmadan ulaşılmış gibi dolaşıma girerler. Temel soruları olan düşünürler ise çok önemli argümanlara varsalar da, yine de düşünce biçimlerinde soruların üzeri örtülmez ve okura başka sorular sorma cesareti verirler. Tüm kitapları, “deşme”, “ayrıştırma”, “ters-yüz etme” çabasıyla doludur. Okur, argümanların ne kadar titiz bir sorgulama sonrasında ortaya çıktığını görür; düşünür, tüm kategorilerle ve bazen de tüm düşünce geleneğiyle boğuşuyordur aslında. Jacques Rancière, ikinci tür düşünürlerden biri; argümanlarının sorularını ikinci plana itmesine izin vermeyen, her yeni argümandan yeni bir soru üreten bir düşünür. Rancière, emek ve düşünce arasındaki ilişkinin nasıl kurulduğunu sorguluyor. Temsil... Devamını görmek için bkz. | |
Beyaz Arif Akbaş, “Filozof Don Kişot ve Yoksul Sanço”, Birgün, 2 Eylül 2009 1940 doğumlu Fransa’nın ünlü Cezayir asıllı filozofu Jacgues Ranciére ismini ilk kez Althusser’in iki ciltlik Lire le Capital (1965; Kapital’i Okumak) derlemesine yazdığı yazıyla tanımıştım. şu an Paris VIII Üniversitesi’nde (St. Denis) felsefe dersleri veren Rancière’in yeni bir kitabı daha Türkçeye çevrildi. Filozof ve Yoksulları yazımın başlığına da oldukça uygun düşüyor. Cervantes’in önemli eseri ‘Don Kişot’ romanı filozofumuzun anlatmak istediği durumla tam olarak örtüşüyor. Ranciére, kitabına önce bazı sorular sorarak başlıyor; “İşçiler ne zaman düşünecek? ‘Hayat gailesiyle’ günü kurtarmaya çalışan yoksullar nasıl zaman bulup da düşünecek? Tarih boyunca filozofların yazılarında işçi, emekçi, zanaatkâr birçok yoksul, bazen alaycılıkla bazen de yüceltilerek neden ısrarla boy göstermiş, nasıl bir işlev görmüştür?”gibi sualler hemen hemen tüm proletaryanın kafasını bir... Devamını görmek için bkz. | |
Semih Gümüş, “Kendi yoksullarını yaratanlar...”, Radikal Kitap Eki, 14 Mayıs 2010 İnsanın düşünen hayvan olduğu, doğadan verilmiş bir gerçek mi? Sokaktaki insan bir adım sonra atacağı adımı bütün boyutlarıyla düşünüyor mu ya da daha ötesi, yalnızca yaşadığı ânı düşünmeye ve kendinden yukarıda bulunan her türlü yetkenin buyruğunca davranmaya koşullananlar düşünerek mi yaşıyor? Bu soruları sormanın kolaylığı, yanıtların zorluğunu ortadan kaldırmıyor? Düşünmeyi toplumun kimi bireylerine özgü kılarken, kimilerinin işi olmaktan çıkaran güç nedir? Toplumsal işbölümünün hem kendiliğinden, hem de onu derinleştiren yapıcı yetkelerin elinde derinleşmesi, en altta kalanların düşünmesini hem gereksizleştirdi, hem olanaksızlaştırdı. Kimse kendi isteğiyle düşünmeden yaşamayı seçmedi, ama zaman, belki de bütün zamanların en sert ve bazen kötücül dişlisi, insanın hayat dairesini sakatlayan görünmez güç, düşünmesi olanaksızlaştırılan kesimleri siyasal sistemin dışına da çıkarmış ol... Devamını görmek için bkz. | |
Semih Gümüş, “Felsefenin çukurları”, Radikal Kitap Eki, 28 Mayıs 2010 Machiavelli’nin yapıtında siyasete özel anlamlar yüklenmiştir yüklenmesine ve siyaset felsefesine 19. yüzyıldan önce yapılmış çeşitli katkılardan söz edilebilir, ama Marksizmin açtığı derinliğin başka bir düşünceyle karşılanması olanaksız bir uzamı olduğu da o günden bugüne kendini kesintisiz biçimde hissettiriyor. Zaman, tarihin gerçek hasmı ve tarihin yüklediği ağırlıkla ondan daha iyi baş edecek bir güç de çıkmadı. Tarihin sürekli kendini yadsıyarak değişen doğası onu dayanıksızlaştırıyor, oysa zamanın gövdesi hiçbir dış etki karşısında bozulmadan duruyor. Zamanın asıl gösterge oluşu hiç değişmiyor. Yirminci yüzyılın Marksizmi, önceki yüzyıldan başlayarak yaşadığı üç büyük dalgadan sonra, kendini dinleme sürecine girmiş durumda. Onun yeniden doğuşunu bekleyenler olduğunu düşünmek gerekmiyor elbette, değil mi ki dünyayı kendine özgü biçimlerde açıklama çabasını sürdürmektedir Marksizm, kendi dış... Devamını görmek için bkz. | |
Dinçer Demirkent, “Kürt siyaseti üzerinden Rancière”, Birgün Kitap Eki, 15 Ocak 2010 Kürtler yalan söylemek zorunda/Arnavutlar doğru. 1989’da yazmış bu iki dizeyi Kürt şair Cemal Süreya. Arnavutların Arnavutluğunun gizlenmek zorunda olmamışlığı ve Kürtlerin Kürtlüklerinin gizlenmek zorundalığı üzerine kurulu iki dize. Kürtlerin zorunlulukları üzerine bu kadar laf edilen bu günlerde yalanın “yalanlığı”nın üzerine basa basa tekrar edilmesi gerekiyor. Evet! Kürtler en çok şimdi ve en çok sesleri çıktığı kadar “yalanı” söylemek zorunda, çünkü Türklüğü ırkçı bir biçimde kuran giz henüz parçalanmış değil. Toplumlar giz üzerine kurulur. İnsanların bir arada yaşayabilmeleri bir giz üzerinde varılan uzlaşmaya bağlıdır. Bu giz bilinip görmezden gelinen bir yalandır ve bu yalanın doldurduğu alan siyaset ile derin bir ilişkiyi barındırır. Jacques Rancière Filozof ve Yoksulları başlığıyla Türkçeye kazandırılan çalışmasının bir bölümünü Platon’un yalanına ayırır. Filoz... Devamını görmek için bkz. | |
Savaş Kılıç, “Hiç bilen ile bilmeyen bir olmaz mı?”, Mesele Dergisi, Mart 2011 Rancière’in çıktığı yolda üç-dört dönemeçten geçtiğini görmek pek zor değil: Parlak, göstere göstere vaatkâr bir başlangıç: Kapital’i Okumak’ta “eleştiri” kavramıyla ilgili bir bölüm (seminer); ardından her büyük düşünürde görebileceğimiz bir “hocayla hesaplaşma”, sıkı bir kopuş: La Leçon d’Althusser. İkinci dönemeç, “paysızlar”ın ülkesine peş peşe gezintiler; dikkatli, keskin, içeriden bakışlar: 19. yy işçi kültürü üstüne yaptığı ampirik araştırmalar (La Nuit des prolétaires veya La Parole ouvrière ile Courts voyages au pays du peuple). Ampirik araştırmalara paralel olarak, neredeyse eşzamanlı yürüyen bir felsefi, daha doğrusu teorik düşün-se-me, kafa yorma, Batı felsefesinin “paysızlara” (yoksullara) ilişkin olarak ortaya attığı fikirlerin, takındığı tavırların sıkı, külyutmaz ve faka basmaz, tongaya düşmez bir eleştirisi: Filozof ve Yoksulları. Platon’d... Devamını görmek için bkz. | |
|