 | ISBN13 978-605-316-141-7 | 13x19,5 cm, 64 s. |
Liste fiyatı: 124.00 TL İndirimli fiyatı: 99.20 TL İndirim oranı: %20 {"value":124.0,"currency":"TRY","items":[{"item_id":"11332","item_name":"Nasıl Bir Zamanda Yaşıyoruz?","discount":24.80,"price":124.00,"quantity":1}]} |
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et Diğer kampanyalar için |  |
|
| | Nasıl Bir Zamanda Yaşıyoruz? Özgün adı: En quel temps vivons-nous? Çeviri: Murat Erşen Yayıma Hazırlayan: Savaş Kılıç Kapak Tasarımı: Semih Sökmen Söyleşi: Eric Hazan |
Kitabın Baskıları: | 1. Basım: Ekim 2018 | 3. Basım: Ocak 2025 |
Filozof Jacques Rancière ile yayıncı ve aktivist Eric Hazan demokrasiyi, temsili sistemin demokrasi olup olmadığını ve "popülizm"i tartışıyor, "sınıf mücadelesi" ve "tahakküm" gibi kavramlara dönüyorlar. Tahakküme karşı son on yıl içinde dünyanın pek çok yerinde patlak vermiş olan halk hareketlerini, "isyanlar"ı başarılı ve başarısız yönleriyle ele alırken ufuklarında hep başka bir dünyanın nasıl mümkün olabileceği var: "Geleceği yaratan sadece şimdiki anlardır ve bugün için hayati mesele, eşitliksizlik yanlısı mantıklar tarafından önerilen algı, düşünce, yaşam ve ortaklık tarzlarına mesafe almayı sağlayan tüm ayrılık biçimlerini geliştirmektir. Onlara birbirleriyle karşılaşma ve bir eşitlik dünyasından fışkıran gücü yaratma imkânı vermek için çaba göstermektir." Başka bir demokrasiyi araştıran önemli bir röportaj...  | OKUMA PARÇASI |
Giriş, s. 9-13 2005 yılında yayımlanan Demokrasi Nefreti’nde “temsili bir sistemin demokratik olduğunu ilan etmesini mümkün kılan” kuralları sıralıyorsunuz: Kısa süreli, yenilenemeyen vekillik seçimleri; halkın temsilcilerinin yasaların oluşturulması üzerinde tekeli; seçim süreçlerine ekonomik güçlerin müdahalesinin denetlenmesi... [1] Aynı döneme ait başka metinlerde, “iktidarı seven ve onu ele geçirmekte mahir olanlar”dan oluşmasından kaçınmak için“yönetici kadro”nun seçimini büyük ölçüde kura çekimine bırakmayı öneriyordunuz. Demokrasi Nefreti yayımlanalı on yıldan fazla oldu. Demokrasinin, siyasal soruların etrafında döndüğü merkezi mefhum olduğunu düşünmeye devam ediyor musunuz? Bizi temsil edenlerin nasıl seçildiği hâlâ belirleyici mi? Bu son yıllarda temsili demokrasinin çözüldüğüne mi tanık oluyoruz? Asıl mesele, ondan kurtulmanın bir yolunu bulmak ve nihayet hükümetsiz yaşamak değil mi? Demokrasi Nefreti siyasal bir gündem önermiyordu, kendilerini demokrasi olarak tanımlayan devletlerde, demokrasi’yi kitlesel bireyciliğin egemenliği ve toplumsal bağın yok edilişi olmakla suçlayan öfkeli kampanyaların yayılmasının sergilediği çelişkiden hareketle demokrasi fikri üzerine bir düşünme çabasıydı. Kitabın ana tezi, demokrasinin siyasal bir rejim değil, özgül olarak siyasal iktidarın bizzat varoluşunun eşitlikçi koşulu, anarşik koşulu, dolayısıyla aynı zamand... Devamını görmek için bkz. |  |
 | ELEŞTİRİLER GÖRÜŞLER |
Emek Erez, "Bir vahada ufuk açıcı gezinti", birartibir.org, 3 Kasım 2018 Rancière düşüncesi, dünyanın ve coğrafyamızın bireyi çıkmazda hissettirdiği bugünlerde, aklımızda oluşturduğu yeni düşüncelerle birlikte, “en çok nerede hata yapıyoruz” sorusu hakkında zihnimizi açıyor. Ortaya koyduğu argümanlarla, güncel siyasetin dışına çıkıp yaşama ve siyasete biraz dışarıdan bakmamızı sağlıyor. Nasıl Bir Zamanda Yaşıyoruz? Jacques Rancière’in Demokrasi Nefreti’ndeki (2008) temsili sistem ve demokrasi üzerine fikirlerinin o günlerden bugünlere nasıl bir seyir izlediğine dair bir soruyla başlıyor. Rancière o kitapta şunu gösterdiğini söylüyor: “Umumiyetle siyaset diye adlandırılan şey aslında siyasal iktidarın icrasını, onun karşıtı olan, onu yalanlayan demokratik ilkeye dayandıran fiili çelişkidir. Demokratik mantık ile temsil mantığı arasındaki ilkesel zıtlığı ve bu iki mantık arasındaki kesişim biçimlerini işte bu çerçevede incelemiştim.” Rancière bu söyleşide de temsil ve demokrasi arasındaki çetrefilli ilişkiyi ele alıyor ve “temsili sistemin çözülmesine” dair umudun yersiz olduğunu dile getiriyor. Haksız değil, çünkü seçimlerin hiçbir umut vaat etmediğini düşündüğümüz anlarda bile ilginç bir şekilde bu sistem, bir heyecan dalgasına neden olabiliyor ve temsil sistemi kendisini devam ettirmenin bir yolunu buluyor. Zira, Rancière’in vurguladığı gibi: “Kurumlar canlı varlıklar değildir. Hastalıklarından dolayı ölmezler. B... Devamını görmek için bkz. |  |
Ümit Kıvanç, "Nasıl Bir Zamanda Yaşıyoruz?", p24blog.org, 16 Mayıs 2020 Salgın-karantina sonrasında nasıl bir dünyada yaşayacağımız üzerine filozofundan siyasetçisine, teorisyeninden gazetecisine pek çok insan kafa yoruyor. Tesbitler benzeşiyor, öngörüler taban tabana zıt yönlere uzanabiliyor. Yakın geleceğimize dair düşünürken, dağınık, pusulayı şaşırmış, her şeyden önce kendine güvensiz insanlar görünümündeyiz. Galiba bunun iki temel sebebi var. Birbirleriyle yakından ilintili. Hattâ biri ötekinin de sebebi olacak kadar yakından; içten. Yarınımız hakkında özgüvenli ve sağlam bir bakış açısıyla öngörüler geliştiremeyişimizin ilk sebebi, bugün -ve yakın geçmiş- hakkında doğru dürüst düşünmemiş oluşumuz. Oysa çok önemli gelişmeler oldu, hayatımızı şekillendiren ve şekillendirecek olan. İkinci sebepse, bütünlüklü siyasî-toplumsal düşünce sistemi, tutarlı bakış açısıyla, hep birlikte geleceğimizi kurabileceğimize dair inancın yok oluşu. Ki, bugüne ve yakın geçmişe doğru dürüst eğilmeyişimiz de muhtemelen bunun sonucu. Başımıza neler geldiğini ve gelmekte, getirilmekte olduğunu merak etmiyoruz, çünkü etsek de işe yaramayacağını varsaydığımız görece bilinçli anlarımız dışında, bu merakı kaybetmiş gibiyiz. Toplum halinde yaşadığımız duygusuyla birarada varolmaya yazgılı böyle bir merak, herkesi yalnız kendinden sorumlu olduğuna inandıran günümüz ideolojisi tarafından kağıt çöpüne atıldı. Niye cam-şişe çöpüne değil? Bilmem. Fark etmez. O da olur... Devamını görmek için bkz. |  |
|